Earl Terejia’nın özel ordusu konağı korumak için atandığından köy inşasından otuz askeri çağırmak ve burada olanlardan yirmisini almak zorunda kaldım. Bununla şövalyeye söz verdiğim elli askerim olmuş olacak. Gunther’in birliği ile birlikte askerler ben onlara atımın üstünden bakarken benimle birlikte yürüdüler. Eğitimdeki askerler benim için dizginleri kontrol edeceğinden doğum günü kutlamama kıyasla çok daha kolaydı. “Ata binemeyeceğini düşündüm….” Yanımda yürüyen Claudia sessizce mırıldandı. Kraliyet başkentinden dönüş yolumuzda kısmen sürmeme yardım ettiğinden tek başıma süremediğimi düşündü. “Süremiyor değilim, sadece o kadar uzun süre atı kontrol edecek gücüm yok.” “Ne zayıf. Döndüğümüz zaman fiziksel zindeliğin için sana biraz yoğun eğitim vereceğim.” Caudia’nın görkemli abartısıyla şaşırdım ve hafif bir baş ağrısının geldiğini hissederek şakaklarıma dokundum. O kadar zayıf olduğumdan değil, ben sadece hala altı yaşındaki bir çocuğun gücündeyim. Cevap vermeye bile zahmet etmeden devam ettim ve diğer yanıma Gunther geldi. Claudia parlak bir sesle adını söyledi. “Gunther!” “Yo, ojou-chan ve ‘lordum’. Yürüyüş iyi gidiyor.” Gunther önde komuta ederken Agil genel yürüyüşten sorumluydu. Görünüşe göre uzun süre hizmet veren askerler biraz hızını arttırdı ben ona hafifçe başımı salladım ardından başımı eğdim. “…… Um, bana niye lordum diyorsun?” “Ah? Uygun olduğunu düşünmüyor musun?” Aniden bana hitap şeklini değiştirdiğinde tabii ki uymuyor. Bana şimdiye dek her zaman ‘velet’ diyen birisinin aniden ‘lordum’ derse elbette uyum sağlamakta zorluk çekerim. Diğer askerlerle birlikte kışlalarda yaşarken ilk başta hepsi beni Gunther gibi velet diye çağırıyordu ama bana alışmaya başladıklarında bir sebepten bana Kamil gibi Charlie diyorlardı. Gunther inatla beni çağırma şeklini değiştirmedi, bu yüzden şu anda çok şok oldum. “Sana onayımı verdiğimden velet gibi daha mutlu olup kabul etmelisin. Saygıları bırakmalı mıyım?” Ben kaşlarımı çatarken Gunther kendi alaycı sözlerine keyifle gülüyordu. Bu sözlerin şimdiye kadarki ilişkimizin doğasını tamamen bozduğunu hissettim. Şimdiye kadar asil ve alan lordu olmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemedim, sadece yetişkin ve çocuk, eğitmen ve çırak arasındaki ilişki Gunther’in şu ana dek benimle aldığı tek tavırdı. Gerçekten çok aniydi, sanırım Gunter’in bana bakış açısında değişim yoktu. “Duygularında gerçekten dürüst değilsin.” “Bu çok doğru.” “…… Şey…… her neyse,…… iyi. Bunun dışında, hemen konuşmak istediğim bir şey var. Yol boyunca şimdiye dek Agil’in komuta etmesi, bana…… bu bildirilmedi.” Gunther’in Claudia ile yaptığı alay o kadar da kötü değildi. Claudia ona göre nispeten sessizken ciddi bir konuşma başlatmaya çalıştım. Soru Gunther’e geldiğinde sadece omuz silkti ve gülümsedi. Hiç olgun biri değildi. “Yolumuz önceden planlanmıştı. Gerçekten köy şantiyesinden geçmeyecek miyiz?” “Hayır. Doğrudan doğuya yeni köye gidersek Canavar Ormanının yanı sıra birçok göl de yolumuzda olacak. Cyril köyünde ikmal yapacağız.” “Evet, evet, anladım, görüyorum, görüyorum. Her neyse muhtemelen lordum bir şekilde Kamil ile kavga etti ve onun suratını görmek istemiyor.” Bu sözleri söyledikten sonra Gunther yürüyüş oluşumunun önüne geri döndü. Beklendiği gibi, birbirimizi uzun zamandır tanıdığımızdan beni çok iyi okuyor. Kavga değildi gerçi. Tek taraflı onu kovan bendim. * İkmal yapıp bir gece dinlenmek için Cyril köyüne vardığımızda tıpkı doğum günü kutlamamda olduğu gibi hava gerginlikle doluydu. Belki de burası diğer köylerden çok uzak olduğundan burada istenmemenin ağır hissi çok rahatsız ediciydi. Bana bakan köylülerin keskin gözlerini hissederken köyün merkezinden geçen dereden su ikmali yapılmasını emrettim. Kaldia alanında akan nehirlerin hepsinin su kaynağı Amon Nor Dağlarından eriyen karlardı. Cyril köyü dağlara en yakın köy olduğundan doğrudan nehirdeki suyu temiz içme suyu olarak kullanabiliyorlardı. Atıma da biraz su içirdim, terini sildim ve besledim. Atımı yöneten genç acemi askerin onu kontrol etme gücü yoktu ve biraz kontrolü kaybetti. “Ü,üzgünüm, lordum.” “Önemsemiyorum. Konuşarak gücünü boşa harcama ve biraz güç kazanmaya çalış. Yarın hızımıza ikiye katlayacağız.” Köyün yanında bu gece yaklaşık otuz askerin uyuyacağı çadırları kurduk. Askerler her şeyi çabucak kurabildiler ve verimli bir şekilde emir verdiler, Köy inşaatına yardım etmekten dönen askerler sayesinde olmalı. Yeni vatandaşlar için komşu alanlardan büyük miktarda çadır topladık ve dışarıda kamp yapmak için kullanıldı. Ellerimi yıkarken nehirdeki yansımama bakarken biraz dinlenebildim, genç acemi asker emekleme hızında yavaşça bana doğru geldi ve yanıma oturdu. Elise’den hafifçe daha büyük görünüyordu. Çok uzun değildi ve ince bir figürü vardı. Yumuşak, kabarık altın sarı saçları vardı. Gözlerinde güçlü bir merakla nehirdeki ellerime baktı. “Ne yapıyorsun?” “Gördüğün gibi ellerimi soğuk suyla ıslatıyorum.” Atımdan düşmemek için dizginleri sıkıca tutmaktan ellerim ter içindeydi, bu yüzden ellerimi nehre daldırmak gerçekten iyi hissettirdi. Nehir suyunun kaynağı eriyen kar olduğundan yaz sıcağında güzel ve soğuk hissettiriyordu. Acemi asker oğlan beni taklit ederek elini suya batırdı. Ah, gerçekten soğuk, mutluca gülümserken ağzından kaçanlardı. “Ahh, bu nehirde banyo yapmak istiyorum.” “Çok sıcak olsa da nehre girmeye iznin yok. Suyu kirleteceksin. Onun yerine bezi ıslat ve kendini sil.” “Tamam.- Nedense lordum benden küçük değilmiş gibi hissettiriyor. Daha çok neredeyse büyük olan senmişsin gibi geliyor.” Bana hayran gibi görünen çocuğa ne söylense daha iyi olurdu bilmiyordum bu yüzden tekrar suyun yüzeyine baktım. Yanımdaki oğlan kıkırdadı. Bu köydeki gerginlikte tuhaf bir şekilde sakin bir his verdi. “Ben Kaldia alanının ordusuna katılmadan önce, köylüler lordumdan korkuyordu. Ben de seni gerçekten gördüğümde lordumun korkutucu biri olduğunu düşündüm. Gülmediğin için, lordum. Ama bugün seninle konuştuktan sonra, senden korkmamanın iyi olduğunu düşünüyorum.” “……” “Ancak, ebeveynlerim önceki alan efendisinin zorba yönetiminde gerçekten çok fazla mücadele etmediklerinden bu şekilde düşünen tek kişi olabilirim…… Ama, eğer gerçekte nasıl olduğunu bilmezlerse insanlar hala lordumdan korkacak. Çok yazık. Ah, lordumun sevimli bir yüzü olsa bile her zaman korkunç bir ifaden olduğundan korkutucu. Bunun da çok yazık olduğunu düşünüyorum.” Herhangi bir ortam olmadan bir sebepten bu konuda monolog başlattı, dahası istenmeyen görüşünü bile bildirdi, ama bir şekilde hala gizemi bir şekilde sakin hissediyordum ve biraz işgüzar olmasını bile umursamadan hepsini dinledim. Etrafımdaki yaz sıcağı dağlardan gelen soğuk esintiyle uçup gitmişti. Neredeyse Kamil benimle konuşuyormuş gibi hissettirdi. Bu çocuğun atmosferi bir şekilde Kamil’e benzediği için mi merak ediyorum. Sonunda nehir kıyısına sessizlik düştü. Bir süre ikimizde sadece rüzgarın ve akıp giden nehrin sesini dinledik. Aniden köyde bir kargaşa oluştu ve gökyüzü hafifçe koyu kırmızıya döndü. Suya yansıyan turuncu tonlu güneş ışığına bakarken Claudia bana seslendi. “Eliza-dono, acil bir durum var.” İsmimi doğru hatırlamasının nadirliğinin üstüne Claudia daha önce hiç görmediğim kadar ciddi görünüyordu. Acemi asker oğlan da Claudia’ya huzursuzca baktı. “Ne oldu?” “Köyün yakınındaki ormanda canavar keşfedildi. Devasa bir Rizer kertenkelesine benzer görünüyor. Her neyse, lütfen önce çadıra gelin.” Raporunu verirken Claudia beni çoktan atımın üstüne kaldırmıştı. Ardından arkama zıpladı ve atı döndürürken acemi asker oğlana seslendi. “Köylülerden biraz daha ayrıntı alabilir misin? Canavarı keşfeden kişi hala köy salonunda dinleniyor olmalı.” “Evet!”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.