Mirthy’nin hayatını geçmiş hayatımdan dolayı zaten bilmeme rağmen, hala hayatı hakkında kötü hissediyordum. Taciz gören beş yaşında bir çocuğu dinleyecek kimse yoktu.
Kendime acımak yerine romandaki Mirthy'e acımaya karar verdim.
‘Bu ne kadar korkunç. Onun yanında olmak isteyeni zar zor buldu. Fakat yanında kalan tek kişi sonunda öldü. '
Şüphesiz, talihsiz bir kaderi vardı.
Euphil aslında ana karakter değildi, ancak romanın hikayesini etkilemek için önemli bir rol oynuyordu.
Mirthy ise romanda sadece bir ekstraydı.
Ölmesinin yanında onun hakkında çok az şey biliyordum ama esas olarak bildiğim şey, kendini yalnız hissetmesi ve oldukça güzel olmasıydı.
Yürümem mümkün olsa da, bilerek düştüm. Çünkü ağlamak istedim. Hiç kimse bir çocuğun düştüğünde ağlamasının garip olduğunu düşünmezdi. Yine de düşmeden ağlasam bile beni görecek kimse yoktu.
Her neyse, yavaşça yürümeye başladım ve prenses sarayının etrafına bakmaya başladım. Sonra durumumun umutsuz olduğunu hissetmeye başladım.
Prenses sarayında değerli yıpranmış süslemeler vardı. Kendime ayıracak bir altın arıyordum. Ancak, onlar da yıpranmıştı. Hizmetçilerin neden kendileri için altın alamadıklarını görebiliyordum.
“Phew.”
Kollarımı katlarken oturdum.
Acaba Euphil şimdi ne yapıyor?
Romanda onunla ilgili , efsanevi bir savaşçı gibi dövüş sanatlarında ustalaşacağını okumuştum. Ancak, romanda çocukluğunun ayrıntılı açıklamaları yoktu.
Ağlamak üzereymişim gibi hissettim. Ama sadece gözlerimi sildim. Sonra ayaklarımı hareket ettirdim.
'Bir şeyler yapacağım ve kendim için para kazanacağım.'
Evet. Param olmadığından, tek ihtiyacım olan para kazanmak için emekti. Beynimi çalıştırmaya başladım.
Nasıl para kazanabilirim? Ante'nin bunu bilmesine izin vermeden, beş yaşındaki bir kız olarak sarayda para kazanmak için ne yapmalıyım?
İlk kez saraya baktım. Orada umut bulamazdım. Yine de bu, geçmiş yaşamımda yaşadığım herhangi bir evden daha büyüktü.
Her şeyden önce kendimi araştırmaya başladım. Çünkü romanda Mirthy hakkında çok fazla açıklama yoktu. Romandaki Mirthy hakkında bildiğim tek şey, mor renkli gözleri ve küçük ayakları olan güzel bir kadın olmasıydı.
Aslında, kendimi aynada gördüğümde çok şaşırdım. Kendimi bir oyuncak bebek olarak gördüm. Beş yaşındayken de güzel olduğumu hissettim. Ante son zamanlarda beni daha az taciz ediyordu. Güzelliğim beni son zamanlarda daha az rahatsız etmesinin sebebi miydi?
Saçlarım gümüştü, üzerinde pembe tonlar vardı. Değerli bir gümüş iplik gibiydiler. Tombul yanaklarımın üzerinde mor gözlerim olduğunu görebiliyordum. Başımı hareket ettirdim ve sonra ben olduğumu onayladım. Şaşırtıcı bir şekilde, çok tatlıydım.
Prensesin sarayının her tarafında aynalarla dolu bir oda vardı. Bu aynalar eski, kırık ve paslıydı, ancak bazı parçalar kullanılabildikleri için iyiydi.
Aynalarda küçük, saf bir çocuk bana bakıyordu. Kalp atışlarımın deli gibi attığını hissettim. Güzelin genç öldüğünü söylemenin anlamını anladım.
Ante'nin sıradan bir insan olmadığını düşünüyorum. Çok güzel ve sevimli bir yüzüm olmasına rağmen, yine de beni taciz etmeye devam ediyordu. Bana sarılma ihtiyacını nasıl hissedemedi?
Kendimi bu yüzün tamamen bana ait olduğuna ikna etmeye çalıştığım için kendimi tekrar tekrar övmeye devam ettim. Etrafta dolaşırken, bu yüzün gerçekten bana ait olup olmadığını kontrol etmek için yanaklarımı sıkmaya devam ettim.
Kalp atışlarımı hissettim.
Bu kadar uzun bir süre etrafta dolaşmama rağmen Ante'yi bulamadım. Bu süre zarfında sarayı terk ederdi. Onu takip edemediğim için nereye gittiğini bilmiyordum. Her neyse, şimdi burada değildi.
'Sonunda bugün sarayın dışına çıkacağım!'
Düşmanınızı ve kendinizi tanıyorsanız, her savaşı kazanabileceğinizi söylüyorlar. Her sefer de kazanmak istemiyorum. Ama keşke bazen kazanabilseydim.
Kazancımı elde etmek için, buradaki coğrafyayı kendim öğrenmek zorunda kalmıştım. Kimse bana her bir sarayın sahibinin kim olduğundan bahsetmedi. Küçük yumruğumu sertçe sıktım.
'On dokuz yaşına gelene kadar ölmeyeceğimi biliyorum. Zaman gelmeden,etrafa bakmam gerek!'
Ancak, uzun süre dolaşacak kadar gücü olmayan sadece beş yaşında bir çocuktum.
Nefes almak için bir sütunun yanına çöktüm. Dışarıdan bir blok ötedeydim! Dışarıya doğru bakıyordum ve ağlamak üzereydim. Tam o anda, sanki birinin hareket ettiğini duydum.
'Ne!'
Saçlarımın diken diken olduğunu hissettim.
Dünyada kimler buraya gelebilir? Ante mi? Eğer o olsaydı, güçlü eliyle sıkılırdım ya da vurulurdum!
Ayak sesleri yaklaşana kadar gözlerimi sıkıca kapattım.
"…… Kim o? Prenses sarayında ki kim?” diye sordu ses.
Hıçkırık.
Hıçkırmaya başladım ve gözlerimi yavaşça açmaya çalıştım.
Hıçkırık, hıçkırık.
Korkmuştum. Gözlerim gözyaşlarıyla dolmaya başladı. Gözlerimi açtığımda, oldukça utanmış görünen bir gardiyan vardı.
“Mor gözlü.. bir kız? Yoksa,prenses? ”
"Hıçkırık. Waaaaaaaaaaa!”
"Hayır hayır. Lütfen ağlamayın! Prenses! Üzgünüm! Gerçekten üzgünüm!"
“Waaaaaaaaah!”
Vay be, ilk defa birinin 'üzgünüm' dediğini duymuştum.
Söylediklerine içten içe gülümsedim ama hala ağlamaya devam ettim, mutluluğumu içimde sakladım.
Hayır. Gerçekten korktum. Ante ve diğer hizmetçilerden başka hiç kimseyi görmemiştim.
Her neyse, gardiyan utandı. Ağlamaya devam ettim çünkü bunun için suçlanmak istemedim.
''Hıçkırık, Waaaaaah.''
“Prenses …… Prenses.”
“Hiiiccc, Hıçkırık! Waaaah!”
"Biraz turta ister misin?"
Ağlamayı bıraktım.
“...... turta?”
Daha önce burada turta kelimesini hiç duymamıştım. Burada turta var mıydı? Burası tatlı bulamayacağınız bir yer değil miydi?
Hayır, romanda lezzetli tatlılar gösteren bir çay partisi veya ziyafetler gibi sahneler vardı. Tatlıların prenses sarayında olmadığını sanıyordum.
Muhafıza baktım. Yüz ifadem yüzünden bana biraz turta vermek için acele etti.
“Bunlar fena değil. Bunlar karımın tatlı yemem için paketledikleri …… İçinde ahududu olduğundan çok tatlı olduklarını söyledi. Ayrıca oğlum onları gerçekten sevdiğini söyledi. ”
"Evet."
Opss. Evet demeden önce ona en az bir kez hayır demeliydim.
Turtalara bakıyordum, gerçekten istiyormuşum gibi, mor gözlerim gözyaşlarıyla dolu.
“....... …… .. başım belaya girecek ……. eğer garip bir adamın bana …… verdiği bir şey yersem. ”
"Biliyorum! Biliyorum! Evet evet. Ante'nin sana öğretmede iyi olduğunu görüyorum. Ben bir yabancı değilim. Ben bu sarayın baş muhafızıyım. Benim adım Valk. ”
Olmaz. Ante bana böyle bir şey öğretmemişti.
Gözlerimi genişçe açtım. Yüzünün daha parlak olduğunu gördüm. Fakat hızla yüzü sertleşti.
“Valgu?”
"Evet evet. Valgu. Bana Valgu diyebilirsiniz. Bununla iyi misiniz? Lütfen biraz turta alın. Birisi sizin ağladığınızı görürse, ben …… Hayır, hiçbir şey olmaz. Boşverin. Humhum.”
“Turta …… Valgu …… O zaman şimdi arkadaş olabilir miyiz?”
"Olamaz! Bir prensesle nasıl arkadaş olabilirim? Ben senin arkadaşın olamam. ”
Hayır, haklı değilsin. Dediğin gibi, sen baş muhafızsın. Bu da seni hayatım boyunca arkadaşım yapmamın daha iyi olduğu anlamına geliyor. Ayrıca Ante'nin beni tekrar tekrar taciz ettiği için onu arkadaş olarak istemem de yardımcı olamazdı çünkü yakacak odun için bir bekçiye yalvarması gerekiyordu.
Yanaklarımı şişirerek en tatlı yüzümü yapmaya çalıştım.
“Birisi bana arkadaşın olmayan birinin verdiği yemeği yeme dedi ……. Yani yiyemem …… ”
Gözlerimi yaşla doldurarak kapatıp açtım.
Yanaklarıma gözyaşları dökülüyordu. Valk’ın gözlerini gördüm. Şaşkın ve utanmış olduğunu fark ettim.
Yüksek sesle konuştu.
"Evet! Arkadaşınım! Şimdi lütfen biraz turta yiyin prenses! ”
ÇN: Mirthy baş muhafızı evcilleştirirken
İçtenlikle gülümsedim.
Benim ilk kişisel bağlantımdı. Yalnız tenha prenses sarayının baş koruyucusu olmasına rağmen, hala şef konumundaydı.
Gözlerimin önünde parlayan, içinde mor reçelli lezzetli turtalar vardı.
Ham ham. Yum-yum-yum-yum.
“İyi mi prenses? Yanaklarında reçel var. ”
“Ah evet, evet …… Çok iyi.”
Ahududu turtalarını bir dilenci gibi çabucak yiyip bitirdim, yanaklarımdaki reçeli silerken.
Ağlamak üzereymişim gibi hissettim çünkü çok lezzetli bir şey yemiştim. Aslında bu tür tatlı yiyeceklere çok önem veren biri değildim ama burada Mirthy olduğumdan beri tadına baktığım ilk tatlıydı.
Ante bana hiç tatlı bir şey vermemişti. Bazen atıştırmalıklar yerken onu yakalardım. Ne yediğini merak ederdim ama sadece bana bakardı. Ne yazık ki, bana hiç vermek istemediğini söyleyebilirdim.
En zor kişiydi. Çok sevimli bir yüzüm olmasına rağmen, asla bana açılmadı.
Ante bana tombul olduğumu ve kraliçe gibi görünmediğimi söylemişti. Aynaları bulmadan önce çirkin olduğumu düşünmüştüm.
Şimdi şövalyenin onu ilk görüşte gördüğünde Mirthy'ye neden aşık olabileceğini anlayabiliyordum. Her şey güzelliği sayesinde. Romanda Prenses Mirthy, çirkin olduğunu düşündüğü için kendini başkalarına göstermeye tereddüt ederdi. Ama sonra, Mihail adlı şövalye onu birçok kişiye gösterdiğinde aslında güzel olduğunu fark etti. O zamandan beri, dünyanın en güzel insanlarından biri olarak adlandırıldı.
On dokuzda ilk kez aşık olmuş ve aynı yaşta ölmüştü.
Bu çok korkunç bir talihsizlikti.
On dokuz oluncaya kadar çirkin olduğunu düşünmüştü. Çirkin bir yüzün nesi var? Güzelliğini bilmese de, en azından sarayın dışında en az bir kez gitmiş olmalıydı.
Aynalarla dolu bir oda bulduğumda, gerçek görünümümden dolayı şok oldum. Aslında ben olduğuma inanamadım. Başka güzel bir çocuk olup olmadığını görmek için etrafıma baktım.
Sağ elimi kaldırdığımda, aynadaki tatlı çocuk sol elini kaldırdı.
Sol elimi kaldırdığımda, aynadaki tatlı çocuk sağ elini kaldırdı.
Bu onun ben olduğum anlamına geliyordu.
'Kaba ve tacize dayanmada çok başarılıyım. Zaten buna alıştım. Ben harikayım. Evet, çok iyiyim.'
Turtaları yedikten sonra parmağımı kullanarak yanaklarımdaki reçeli yerken başımı salladım.
Turtaların kaplarını toplarken Valk'ın bundan memnun olduğunu görebiliyordum.
“Haha, güzel. Haha. Yine de eşimin yemek pişirmede iyi olduğunu zaten biliyordum. Haha.”
"Yemek pişirmek mi?"
“Evet, prenses. Birisinin bu turta gibi yiyecekler pişirmesine yemek pişirmek denir.''
“Daha önce bu turtalar kadar iyi bir şey yemedim.''
"Gerçekten mi? O kadar iyi miydi? ”
Memnuniyetle sırıttı. Muhtemelen kraliyet ailesinin bir üyesi tarafından övüldüğü için ve çocukların yalan söylemediğini bildiği içindi.
Evet, kraliyet ailesinin bir üyesiyim. Yine de terk edilmiştim.
Romana göre Mirthy'nin eli, hayatında bulaşıkları yıkamamış gibi temizdi. Yani Mirthy yaşamak için para kazanmak zorunda değildi. Kralın sevmediği bir prenses. Kraldan bir şey alabileceğini düşünmüştüm.
Eğer tahminim doğruysa, bu beni taciz eden Ante'nin, Valgu adlı baş koruyucu Valk ve diğer gardiyanların kralın verdikleri eşyaları çaldığı anlamına geliyor.
'Her biri muhtemelen sadece bazılarını çaldığını düşünüyor, ancak benim payım hiç olmadı.'
Bu sorunu nasıl çözebileceğimi düşünürken parmaklarımı emdim.
-İkinci Bölüm-
Aklıma who made me a princess'in ilk bölümleri geldi. Onun da altınlarını çalmışlardı. Fakat Mirthy'in durumu farklı... Yanında Lily gibi bir bakıcı olmadığı için çok zorluk çekecek.
Önceki bölümde Mirthy'nin babası ile olan fikrim doğru çıktı : D
Romanın çevirisinin yasak olduğu için durduğunu bilmiyordum.Bu yüzden çeviri 12.bölümde durdurulmuş.Ama yine de çevireceğim ehehe...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.