“…? Neden bahsediyorsun? Hiç de adaletsiz değil. Bunun normal olduğunu söylemek daha doğru olur. Genel olarak becerilerin amacı bu değil mi…? Yine de neden yeteneğini çalıştırmadığını bilmiyorum.”
“…”
Çalıştırmak istemediğimden değildi, sadece nasıl yapacağımı bilmiyordum. Bir şey demeden sustum.
Hafif bir ses duyulduktan kısa bir süre sonra sıra ona geldi. Tabii ki, sadece altı saniyesi değil, tam bir dakikası vardı. Ne büyük haksızlık!
Benden daha fazla zamanı olsa bile, ne olacağını bilmenin bir yolu yoktu, ama bu sadece ilk turlardı…
“Çok naif! Yaratım: ince kılıç!”
Kızın sesi yankılanır yankılanmaz önümde hayal bile edilemeyecek bir şey yaşandı. Elindeki terminal hafifçe titreşti, büküldü ve şekilde değiştirdi. Ve birkaç saniye sonra, terminal artık bir akıllı telefon gibi görünmüyordu, ince bir kılıç haline gelmişti.
“Sen, sen… bu da ne?- Böyle bir şeyi nasıl yaptın!?”
“Elbette… Beceriler sayesinde. Önceden kaydedilen beceriler, terminalin şeklini de değiştirebilir. Pekâlâ, bu beceriyi kazanmak biraz zor ama… Ah, neden kaçmıyorsun?”
“…kaçmak?”
“Evet. Bunun düşündüğün kadar kolay olmayacağını anlama zamanın geldi.”
“Konuşmasını bitirdiğinde iki elinde kılıç tutan kız gülümseyerek alanıma girdi. ‘Neden?’.Bu soru bir an aklıma geldi ancak cevabı çok basitti: ifademi bir dereceye kadar değiştirebildiği sürece kaybedecektim ve o ifadenin korku ifadesi olması onun için önemli değildi. Veya dehşet. O kılıcın öldürücü bir gücü yoktu(umarım öyledir), ama sadece keskin kenarlarını görünce artık rahat duramıyordum.
Bir tepki ile yaklaşan kılıçtan kaçındım ve hızlıca düşünmeye başladım. Terminalin yüz ifadesi monitörünün ne kadar sofistike olduğunu bilmesem de, bana sadece iç çekerek bile oyundan çıkabileceğimi söyledi. Ayrıca, her turdan sonra rahatlayabileceğim süre sadece altı saniyeydi.
“Bu- bu ne tür bir korku oyunu!? Kahretsin…!
Bu noktada, bu konuda yapabileceğim hiçbir şey olmadığını anlayabilmiştim.
Yanlışlıkla kışkırttığım kızıl saçlı kız inanılmaz bir kılıç ustası gibi görünüyordu, düellolara benden çok daha aşinaydı ve ne başından beri onun oldukça ünlü olduğundan korkmuştum. Yoldan geçen herkesin başından beri durmuş olması bunun kanıtıydı. Kalabalık arasında ona hayranlık ve saygı karışımı ifadelerle bakan insanlar doluydu. Bu klasik sahnede kötü adam rolünde olmam benim için berbattı.
…bir an önce pes etmem gerekiyordu.
Onu ciddiye almadığım ve kalabalığın her dakika arttığı düşüncesiyle oldukça öfkelenmişti, bunu oynamaya devam edersen, sanırım bu sadece benim halka açık aşağılanma gösterim olacaktı.
…ee, ha?
Orada ortaya çıkan beklenmedik bir olay, düşünmemi durdurdu. Kızın saldırıları aniden durdu. Turunun bitmesine neredeyse yirmi saniye kalmıştı, ama bir nedenden dolayı benden uzaklaştı ve başını hafifçe indirdi, sanki bir şeyden korkuyormuş gibi etrafına bakındı. Bir süre hiçbir şey yaşanmadıktan sonra, sıra benim raundumdaydı.
Nefesimi düzenlemek için zamanımı kullandım… Ama anormallik burada bitmedi.
“hım…ah, uh…”
Yüzü açısından sakinliğini korumayı başardı, ama kız nefes nefese kaldıkça huzursuz olmaya başladı… Gerçekten, ona nasıl bakarsanız bakın, tavrı çok tuhaftı, sanki bir şeyi saklamaya çalışıyormuş gibi. Islak saçlarının arksından görünen kulakları çoktan kıpkırmızı olmuştu.
“..uh… Öyleyse, sıra bende!”
‘Sayısal manipülasyon’un etkisi altında raundum bir an sürdü ama daha önce yaşadığım kaygıyı hissetmiyordum. Çünkü hareketleri belli ki yavaşlamıştı. Kılıcını sallamayı bıraktıktan sonra, vücudunu kapatıyormuş gibi sağ elini göğsüne koydu.
Ah… anlıyorum, yoksa bundan mı endişeleniyor…?
Biraz analiz ettikten sonra nihayet ‘olanların’ farkına vardım ve başımı kaldırdım.
Muhtemelen tamamen sırılsıklam olan kıyafetlerinin görünümü konusunda endişeliydi. İlk başta, burada tek ben olduğum için anın kızgınlığı ile bir düello teklif etti. Ama zaman geçtikçe, daha fazla insanın geldiğini görünce utancı arttı.
Aslında, su birikintisi olayının üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti ve kıyafetlerinin başkalarına gözüküp gözükmediğine karar vermek zordu.
“…eee…”
Turlar değişmeye devam etti, seyirci de aynı şekilde büyüdü ve utanç duygusu daha da arttı.
Ama dördüncü turun bitiminde sonra…
Başını eğdi. Omuzları durmadan titriyordu- birdenbire kılıcını dayanılmaz bir şeymiş gibi yere gömdü ve sonra çömeldi, yüzü bir domates gibi kıpkırmızıydı, yere sapladığı kılıcını halkın onu görmesini engellemek için kullandı.
“Bu kadarı yeter!!” acı dolu sesi her yerde yankılandı.
Sadece yüzüne bakarak onun utancını görebiliyordunuz… sonucu belirlemek için terminalin yüz ifadesinin monitörünün koşullarını karşılaması bekleniyordu.
…:Bip. Saionji Sarasa’nın yüz ifadesinin değiştiği doğrulandı. Düellonun son şartı yerine getirildi. Şu andan itibaren, yıldızların mülkiyeti Saionji Sarasa’dan Shinohara Hiroto’ya devredilecek,” Terminallerimizden inorganik bir ses geldi; ne uzun ne kısa olan düello bitmiş gibiydi. Kızın adı Saionji Sarasa mıydı? Neden başka bir yerde bu soyadı duyduğumu hissediyorum? Ama daha önemlisi…
Kazandım mı…? Bu onun bana olan kızgınlığını arttırmayacak mı? Neden kazandın seni aptal! Böyle bitmemeliydi…
Şok edici düellonun sonucundan dolayı aklımı toparlayamadım.
Dürüst olmak gerekirse, düellodaki zaferimin sonucu beklenmedikti. Yenilgimi ilan etmenin farklı yollarını bile düşünüyordum.
Şimdiye kadar sessiz ve korkmuş olan seyirciler bir anda gürültü çıkarmaya başladı.
“Ne?”
“Bekle, bekle, bekle, bekle!”
“Bu yanlış, değil mi? Saionji gerçekten kaybetti mi!?”
“Bu, bu…! Böyle bir şey imkansız…!Hayır, Sarasa-sama o tür birine gerçekten kaybetti mi!?Hayır!”
“Kör müsün? Kaybetti işte. İnanılmaz derecede rahatsız hissetsem de, olan buydu. Ne şok edici…! İmparatoriçe’nin yeni dönemin başında yenilmesini beklemiyordum. Böyle bir şeyi kim hayal edebilirdi? Bu adam kim!? Kim o!? Dördüncü bölgenin gizli kozu mu?”
“Ha?” şaşkınlık içinde kafamı eğerek artan coşkularına ayak uyduramadım. Konuşmalarında söylediklerine bakılırsa, o kız yüksek rütbeli biri miydi? Ama yine de atmosfer neden bu kadar hararetliydi?
Bunu geçersek, eğer kargaşa büyürse, bunun kötü olacağını hissediyorum. Her neyse, bu bir yanlış anlaşılmaydı ve sonuç da tesadüfen olan bir şey. Bu oyunun sayılmaması için iyi bir neden.
Başımı hafifçe sallayarak hala çömelmekte olan kıza doğru yürüdüm.
“…!”
Hemen başını kaldırıp tehditkâr bir tavır alan kızın yüzü çok soluktu. Şimdiye kadar gösterdiği utanç iz bırakmadan kayboldu ve bana delici gözlerle baktı. Yüzünde pişmanlık, öfke, kendinden nefret etme ve diğer buna benzer duygular vardı ve hepsi birbirine karışmıştı. Konuşmaya çalışırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Bunun arkasındaki anlamı ve nedeni anlamak zordu. Ama en azından, bu kesinlikle birinin bir yıldızı kaybederek göstereceği bir ifade değildi. Ama neden bu kadar endişe verici bir durumda olduğunu sormak için gerçekten inisiyatif alamadım.
“…yoldan çekil,” bana öfkeyle bakan kız sonunda konuştu. Sessizce ayağa kalktı, bir hayalet gibiydi, döndü ve amaçsız adımlar attı.
Ne…? Ne yapacağım…? Ne yapacağım…?
Bu durum şüphesiz benim hatam gibi görünüyordu ama ne yapacağımı bilmiyordum. Ne oldu? Ne oldu? Neden ağlıyordu? Kargaşa ve tereddüt kafamı karıştırdı… Biri bana onun bu tavrının sebebini söyleyebilir mi…?
Tam o sırada…
Sanki biri aklımı okumuş gibi önümde siyah bir araba durdu. Siyah takım elbiseli yaşlı bir beyefendi yumuşak bir gülümsemeyle arabadan indi.
Sağ elini göğsünün önünde tuttu, başını eğdi ve kısık, hoş bir sesle şöyle dedi:
“Sen Shinohara Hiroto-sama olmalısın sanırım? Okul müdürü uzun süredir bekliyordu. Seni oraya götüreceğim, lütfen arabaya bin.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.