Bölüm 11 - Kraliyet Öğle Yemeği (1)

 

 

Çok geçmeden salona vardılar. Duvarlar koyu mavi renge boyalıydı. Kapılar açıldı ve Eugene kısa süre sonra içeri girdi.

 

Kasser masaya oturdu ve kraliçe gelir gelmez kısa süreli molasından uyandı. O an gözleri birbirlerine kitlendi.

 

'Ona her baktığımda, her zaman yoğun bir tiksinti duyuyorum.' Diye düşündü Kasser.

 

Eugene bakışlarını kaçırdı. Romanında Jin Anika’nın canını alan Kasser’di. Aynı zamanda kesinlikle hak eden birinden intikamını almaya çekinmeyecek türden biriydi.

 

Ancak buna rağmen, kralın karısını öldürürken sahip olduğu tek motivasyon adalet değildi. Jin Anika'nın Hashi Krallığı'nda meydana gelen trajik bir olaya karıştıktan sonra kaybolduğunu hatırladı.

 

Hikayenin ilerleyen zamanlarında Jin'in olaya kendisinin neden olduğu, ancak bununla birlikte kendisinin de öleceğini düşündüğü ortaya çıkıyordu.

 

Jin aynı zamanda insan hayatını feda eden karanlık sanatlarda da bilgiliydi, Haşi halkının hayatlarını. Her şeyi Mara'dan kazandığı güçle yapması mümkündü.

 

Bu keşfe olan öfkesi, kısa süre sonra Kral Kasser'i öfkeyle onu öldürmeye yöneltecekti. Karısını soğukkanlılıkla öldürüyordu. Buna bir intikam eylemi de diyebilirdi.

 

Önce Eugene oturdu ve Kasser onu takip etti. Şüphesiz onun üzerinde olan yoğun bakışını görmezden gelmek için elinden geleni yaptı.

 

Öte yandan kral, kraliçeyi kararlı bir şekilde gözlemliyordu ve başını aşağıda tuttuğunu, bakışlarının ona bir kez bile sapmadığını fark etti. Tepki vermemesine rağmen, her zaman yolladığı cilveli gülümsemesini bir kez bile görmedi.

 

Yemek masadaydı, çift birbirlerini selamlamak için bile tek kelime etmeden yemek yemeye hazırdı.

 

Sonuç olarak tatsız bir yemekti. Sarah iki kraliyet aile mensubuna bakmaya devam etti ve bu durum karşısında gözlerinin dolduğunu hissetti.

 

Bu ikisiyle ne yapmalıyım?

 

Sarah yemeğin hazırlanmasından sorumlu olmayı üstlenmişti ve en küçük ayrıntılar için bile titizlikle uğraşmıştı. Bu öğle yemeğinin anıtsal bir başarı olması uğruna, yorulmadan birkaç kat merdiven inip çıkmıştı.

 

Bu yüzden bu ikisinin birbirini görmezden geldiğini görmek onu çok hayal kırıklığına uğrattı. Kısa bir süre sonra, Sarah da dahil olmak üzere tüm hizmetçiler ve genel mevcut olan salondan kovuldu. Kral karısıyla yalnız konuşmak istedi.

 

Eugene'nin çevresine bakacak zamanı bile yoktu. Hata yapmamak için tüm dikkatini yemeğine yoğunlaştırdı. Buradaki mutfak eşyaları bildiklerinden oldukça farklıydı. Batı yemeklerine benzemesine rağmen, yemekler hâlâ ona tuhaf geliyordu.

 

Yemek yerken bir anda aklında bir ses canlandı ve ona ne yapması gerektiği konusunda gön gösterdi ...

 

Bu… bu bir mantar. Kremini dışarıdan sıyırıp bıçakla kesebilirsiniz.

 

Zihninin ona söylediği şeyi yaptı ve kimse yemesinden şüphelenmiyor gibiydi. Acelesi olduğunu göstermeyecek şekilde yavaş ısırıklarla yedi. Yemeğini bitirir bitirmez rahat bir nefes aldı.

 

Tedbirli olduğu için yemeğinin tadını bile çıkaramadı. Pirincin ağzına mı yoksa burnuna mı gittiğini bile anlayamadı. Yine de yemeğinin tadını çıkaramamasına rağmen, başarısıyla gurur duyuyordu.

 

Orijinal Jin Anika’nın hatırasının parçalarının onda kalmış olması şaşırtıcıydı.

 

Gerçek Jin Anika'nın nerede olduğunu ve ne bildiğini gerçekten bilmiyordu. O anıların kilidini açacak çekmecenin anahtarını da. Ama eğer her kuytu köşeyi araştırırsa, sonunda bir şekilde ona ulaşacağından emindi.

 

Kasser bardağını yere koydu ve hizmetkarlara boş tabak ve kapları almalarını işaret etti. Orayı toparlamaları uzun sürmedi ve kısa süre sonra başbaşa kaldılar.

 

"Marianne'e bildiği her şeyi anlattığımdan şüpheleniyorsun. Aslında, o zamana dair üstündeki şüpheleri daha netleştirmedim. " Kasser, bu düşüncesini kaşlarını çatarak belirtti.

 

Olayın üzerinden yarım yıl geçmişti. Kraliçe ile yaşadığı büyük çatışmadan beri.

 

Kraliçenin eski general Marianne'yi  defetmek istediği ya da daha doğrusu talep ettiği zamanlardı. Onu kalenin yakınına bile değil, krallığın uzak bölgelerine yerleştirmek istemişti.

 

Ancak Kral Kasser isteğini reddetmişti.

 

"Bunu asla yapamam."

 

O zaman söylemişti.

 

"Saraydaki etkisi büyük. O sadece bir bölük generali mi? O benim yerimi bile alabilir! "

 

Kasser, kraliçenin Marianne'den neden onu uzaklaştıracak kadar nefret ettiğini anlayamadı. Marianne, tüm başarılarına ve eski pozisyonuna rağmen sadece güçsüz bir kadındı. Ancak insanların onu takip etmesinin, onu sevmesinin asıl nedeni sahip olduğu güç değil, yaşadığı erdemlerdi.

 

Kraliçe her zaman Marianne'i ve onun halefi olan Sarah'yı göze batan bir şey olarak görmüştü. Ve Kasser bunun nedenini en uzun süredir bilmiyordu.

 

"Beni aptal mı sanıyorsun? Bilmeyecek miyim? Beni kandıramazsın. "

 

"Gülünç olma. Ne söylersen söyle, Marianne kalacak. "

 

Kasser kraliçeyi dinlememişti. Kavgadan sonra ikisi de birbirlerini acı duygular içinde bıraktılar. Böylece kral ve kraliçe birbirinden daha da uzaklaşmıştı.

 

"Benim hatamdı." O devam etti. "Böyle bitirmek yerine uzlaşmalıydık."

 

Eugene, neyden bahsettiğini bilmese de, her sözüne dikkatle baktı. Bilgiyi alması gerekiyordu ve kralın kendisinden daha iyi kim olabilirdi?

 

"Fikrini değiştirdin mi? Marianne'ın bu saraya girmemesini sağlayacağım. Yetmez mi bu kadar? " diye sordu ona.

 

Eugene kaşlarını çattı.

 

"Marianne kim?"

 

Sadece ismin anılması Jin Anika'ya bir ipucu vermedi. Kasser kaşlarını çattı ve Eugene yüksek sesle konuşmuş olduğunu fark etti ...

 

Bu soruyu takdir ettiğini sanmıyorum. Ama Marianne kim ?! Aile? Sevgili?

 

Bu düşünceler Eugene’nin kafasında dolandı.

---------

Devamı için sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sitede 34. bölüm yayımlandı bile!