"Çok iyi yaptın, onii-chan. Zordu, değil mi? Her şey için ne kadar çaba harcadığını biliyorum, bu yüzden istediğin kadar Kurumi’ye yaslanabilirsin, tamam mı?"
...-Kadın ana karakter ve küçük kız kardeş olan Kurumi’nin bu sözleri karşısında gözlerim doldu.
Ana karakteri her zaman şımartan Kurumi-chan’in bu kadar şefkatli olması, bana gerçekten ürpertiler yaşattı. Serinin imza niteliğindeki yirmi sayfalık şımartma sahnesinin tadını çıkardıktan sonra, kitabı sessizce kapattım.
Kapağındaki Kurumi-chan’a sevgiyle baktım.
Ah, böyle bir aşkı yaşamak istiyorum. O yumuşak, dolgun görünümlü kalçalara kafa yaslamak-
"Hadi ama, Sosuke! Burada tembellik edemezsin!"
Yan masadan gelen ani bir bağırış, hayallerimi dağıttı. Bir çift tartışmanın ortasındaydı.
Ah, bu dışa dönükler gerçekten çok yorucu...
Şımartma meleği Kurumi Kashitani’den bir iki şey öğrenebilirler.
Tamam, bir karpuzlu soda alıp o illüstrasyona bir kez daha bakayım.
"Huh!?"
İçecek makinasına doğru gitmek için ayağa kalktığımda hemen geri oturdum.
Dikkatsiz davranmıştım. Yan masadaki çift, sıradan lise öğrencileri değil—onlar benim sınıf arkadaşlarım.
Bağıran kişi, sınıfımızın sevimli ve popüler kızı Anna Yanami’ydi.
Karşısında oturan ise neşeli ve dikkat çekici yakışıklı çocuk Sosuke Hakamada’ydı. Her zaman birlikteler, yani gerçekten çıkıyor olmalılar, değil mi?
Ama neden böyle bir yerde sevgili kavgası ediyorlar? Kitabıma odaklanıyormuş gibi yaparak, sessizce dinlemeye başladım.
"Eğer onu almaya gitmezsen, Karen-chan İngiltere’ye gidecek! Bu senin için gerçekten sorun değil mi?"
"Ama bana veda etti-"
"Bu tabii ki onun peşinden gitmeni istediği anlamına geliyor!"
…Bu da ne? Kesinlikle daha önce duyduğum bir hikaye. Ben tek bir light novel bitirirken, bu ikili kendi aşk dramalarının doruk noktasına ulaşmıştı.
Bahsettikleri o "Karen"... Bir süre önce sınıfımıza transfer olan kız mı? Sanırım adı Karen Himemiya falandı.
İlk gününde, tanışma sırasında, "Ah! Sen daha önceki o sapıksın!" diye bağırıp Hakamada ile tartışmaya başlamamış mıydı?
Bir dakika, yine mi transfer oluyor? İngiltere’ye mi? Bu biraz hızlı ilerlemiyor mu?
"Bunu nasıl bilebilirsin ki?"
"Biliyorum işte! Çünkü…ben de her zaman…"
Dudaklarını ısırarak, Yanami bakışlarını yere indirdi.
"Anna, ben-"
"Hayır, sorun değil."
Cesur bir gülümsemeyle başını kaldıran Yanami, ayağa kalktı, bisiklet anahtarını aldı ve masaya bıraktı.
"Git. Karen-chan seni bekliyor."
"…Emin misin?"
"Karen-chan iyi bir kız. Onu mutlu etmezsen seni affetmem."
"Teşekkür ederim. Karen’a nasıl hissettiğimi söyleyeceğim."
"Bol şans. Eğer seni reddederse, en azından dertlerini dinlerim."
"…Üzgünüm, Anna."
Bunu söyleyen Hakamada, Yanami’ye son bir kez bile bakmadan dışarı fırladı.
Bir süre öylece ayakta durduktan sonra, Yanami güçsüzce sandalyesine çöktü ve sessizce mırıldandı.
"…Özür dileme, aptal."
Ne manzaraya denk geldim böyle. Her ne kadar benimkinden çok uzak, dışa dönüklerin dünyası olsa da, burada biraz samuray merhameti göstermek gerekiyor. Hiçbir şey görmemiş gibi yapacağım.
Menünün arkasına saklanıp bu garip durumu atlatmaya çalıştım, ama gözlerime inanamadım.
Eek!? Yok artık. Yok artık. Bu olamaz!
Anna Yanami, daha demin reddedilen kız yavaşça bir bardağa uzanıyordu.
Sosuke Hakamada’ya ait olan bardak—yani onu az önce terk eden adamın bardağı.
Dur! Lütfen bu kadar acınası bir şey yapma!
Onun için yaptığım içten dualar ona ulaşmadı. Yanami, bardağı iki eliyle kavradı, kısa bir tereddütten sonra dudaklarını pipete doladı.
…Ah, yaptı işte.
Aniden, bakışları bir şeye kitlenmiş gibiydi, sanki bir mıknatıs tarafından çekilmişti. Gözleri.. bana doğru dikilmişti.
Bu kötü. Göz göze geldik.
Son umudum, beni tanımamış olmasıydı, ama—
Oh hayır, Yanami’nin yüzü kıpkırmızı oldu. Ve sonra—
Pfft! Kahvesini püskürttü, öksürüp boğulurken tamamen panik olmuştu.
…İşte bu yüzden gerçeklik berbat.
Bu noktada, tek seçeneğim hiçbir şey görmemiş gibi yapmaktı. Doğru düzgün bile çalamadığım bir melodiyi ıslık çalarak, menüye ilgi göstermeye çalıştım.
Ama durumdan kaçınma çabalarım boşunaydı. Yanami gelip tam karşıma oturdu.
Dalga mı geçiyorsun? Neden beni rahat bırakmıyor?
"Sınıfımdan Nukumizu-kun, değil mi?"
"E-Evet. Yanami-san, sen de mi buradaydın? Hiç fark etmemiştim."
Kahretsin, bu çok monoton oldu.
Yanami’nin kulakları kızarırken gözleri dolmuş bir şekilde bana baktı.
"L-Lütfen bunu kimseye söyleme!"
"Ah, uh, tabii. Hiçbir şey görmedim. Sorun yok."
"Doğru! Hiçbir şey görmedin Nukumizu-kun!"
Gözlerini utangaç bir şekilde kaçırdı ve ayağa kalktı.
Bir tür röntgenci gibi muamele görüyormuşum gibi hissettim, ama buraya ilk gelen benim.
Neyse. Omuz silktim ve içecek makinasına doğru ilerledim. Belki bir bardak daha soğuk meyve suyu kafamı soğutmama yardımcı olur.
Karpuzlu sodamla geri döndüğümde, Yanami hala masamın yanında ayakta duruyordu. Cüzdanından bozuk para sayarken gergin bir şekilde kıpırdanıyordu. Acaba parası mı yetmiyordu?
Onu görmezden gelip masama oturmaya çalıştım ama tam da masamın önünde volta atıyordu, bu yüzden onu görmezden gelmek imkansızdı.
…Başka çare yok. Huzurlu okul sonrası zamanımı korumak için içimden ona kadar saydım ve konuştum.
"Uh, paran mı yetmedi?"
"Huh?"
Gözyaşlarına boğulmak üzere olan Yanami, hızlıca başını salladı.
Faturasını elinden aldım. Aman tanrım, ne kadar sipariş etmişler?
Ciddi misiniz? Hakamada bir biftek seti sipariş etmiş. Ve Yanami, görüntüyü korumak için sadece salata ve çorba sipariş etmiş… ama sonra yetmeyince bir hamburger seti ve tatlı eklemiş. Bu ne tür bir savurganlık?
"Sorun değil. Şimdilik ben öderim. Pazartesi bana geri ödersin."
Ah, eve dönüşte büyük bir light novel alışverişi yapma planım suya düştü.
Yine de, durumunu duyduktan sonra bir sınıf arkadaşını zor durumda bırakacak kadar da duygusuz değilim.
"Bekle, cidden mi? Buna razı mısın? Seni sadece isminden tanıyorum."
Sorun değil. Sadece gitmeni istiyorum.
…Yine de, neden tekrar masama oturuyor?
"Uh, neden oturuyorsun?"
"Teşekkürler. Ve, um, özür dilerim. Sanırım seni yanlış anlamış olabilirim, Nukumizu-kun."
Biraz kaba bir şey söylemiyor mu? Açıkçası, ona yardım ettiğim için pişman olmaya başlıyorum. Tabii ki bunu itiraf edemem.
"Yani, uh, neden buraya oturuyorsun?"
Bu önemli, bu yüzden iki kez sordum.
Ama Yanami beni görmezden gelerek ellerini birleştirdi ve uzaklara dalmış bir ifadeyle boşluğa baktı.
"Sosuke, bilirsin, benim çocukluk arkadaşım."
Bu kız az önce bir monologa mı başladı?
"Çocukken, Sosuke parmağıma yonca bir yüzük taktı ve benimle evleneceğine söz verdi… Benimle evleneceğine…"
Yanami’nin gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.
"Whoa, whoa, whoa! Yanami-san, iyi misin?"
Cidden, bu kızın derdi ne? Diğer müşterilerin bakışları dayanılmaz.
İçecek makinasına doğru hızla kaçtım, rastgele bir poşet çay aldım ve ona bir çay yaptım.
"İ-İşte, bunu iç ve sakinleş artık."
"Teşekkürler. Bu gerçekten güzel…"
"Beğenmene sevindim. Sanırım kuşburnu çayıymış."
Ah evet, sanırım faydalarını yazan bir tabela vardı. Bir bakalım…
"Cildinizi iyileştiriyormuş."
"…Cilt iyileştirme, ha."
Yanami, acı bir şekilde kendi kendine güldü.
"Gösterecek birim olmadıktan sonra ne anlamı var ki?"
Dur. Bu çok gerçekçi. Şimdi lütfen bunu iç ve eve git.
Onu kibarca nasıl göndereceğimi düşünürken-
"İşte büyük boy patates kızartmanız! Beklettiğimiz için özür dileriz!"
"Huh?"
Masaya devasa bir tabak patates kızartması kondu. Ve bir şekilde bu da benim hesabıma eklendi.
"Uh, affedersiniz, ama…bu da ne?"
"Karen-chan benim için önemli bir arkadaş. Ama yine de, bilirsin mi? O sadece Mayıs ayında buraya transfer oldu. O halde söyle bana… Sosuke ile geçirdiğimiz on iki yılın anlamı ne?"
Yanami bir kağıt peçeteyle burnunu sildi, sonra kararlı bir şekilde patates kızartmalarını yemeye başladı.
"Tekrar sorayım. Bu patates kızartmalarını sen mi sipariş ettin, Yanami-san?"
"Sosuke bana onun gelini olacağıma söz verdi. Bu korkunç değil mi? O bir yalancı."
Benim başıma gelenler de en az onunki kadar korkunç değil mi?
Ama neyse, zaten bu karmaşaya bulaşmıştım. İçimden bir iç çekerek bacak bacak üstüne attım.
"Bu ’evlenme’ sözü ne zaman verildi?"
"İlkokula başlamadan önce, yani ben dört ya da beş yaşındayken."
Bu sözün tarihi geçmiş gibi ama...
"Bu bir tür aldatma sayılmaz mı? Büyük göğüslü sevimli bir transfer öğrencisi çıkar çıkmaz ona aşık olmak?"
Aldatma mı? Huh. Yani Hakamada, parlak ve neşeli imajına rağmen böyle bir şey yapabilir miydi?
Adil olmak gerekirse, transfer öğrencisi Karen Himemiya inkar edilemez bir güzellik.
Yanami sevimlilik konusunda geri kalmıyor olabilir, ama o yıldız kalitesinden yoksundu—bir oyun veya animedeki ana kahramanı yapan o tür bir parlaklık. Bu tür bir varlık, doğuştan gelen bir şey.
Yanami’ye karşı hafif bir sempati hissederek, nazik bir tonla dikkatlice sordum.
"Yani, siz ve Hakamada gerçekten çıkıyor muydunuz?"
"Huh? N-Ne? Öyle mi görünüyordu? İnsanlar küçüklüğümüzden beri birbirimize uygun olduğumuzu söylüyorlardı… Sanırım dışarıdan öyle görünüyor olmalı. Ehehe."
Yanami kızardı, utangaç bir gülümsemeyle ellerini kızaran yanaklarına bastırdı.
Bekle, yani bu şu anlama mı geliyor…?
"Çıkmıyor muydunuz? O zaman bu bir aldatma falan değil, değil mi?"
Sözlerim üzerine Yanami’nin ifadesi dramatik bir şekilde değişti.
"Ne?! H-Hayır! Yarı yarıya çıkıyor gibiydik! O göğüslü kadın ortaya çıkmasaydı kesinlikle her şey yoluna girerdi!"
O senin değerli bir arkadaşın değil miydi?
"Ve ayrıca, oyun henüz bitmedi. Sosuke son anda fikrini değiştiremez mi?"
"…Hayır oyun tamamen bitti."
Yeterince romantik komedi okudum. Burada geri dönüş için bir yol yok.
Karpuzlu sodamdan bir yudum aldım, hafif bir hüzün hissettim.
"Aslında, bilirsin, bu bir sır, ama… Sosuke ile birlikte banyo bile yaptım."
"O dört ya da beş yaşındayken, değil mi?"
Kendini hazırla, çünkü o aşamayı yakında geçecekler.
"Ve! Ve! İki ailemizin de bizi onaylaması büyük bir şey değil mi? Evlilik sonuçta ailelerin bir araya gelmesiyle olur-"
Yanami gevelemeye devam etti, ama şimdi gözyaşları yine sel gibi yüzünden akıyordu.
"Whoa, şimdi ne oldu?!"
"Düğün… gelin… Giyeceğim elbise… Giyeceğim elbise… ve şimdi o göğüslü kadın bunu kendisi sergileyecek…"
Görünüşe göre romantik rakibini bir gelinlik içinde hayal etmeye başlamıştı. Vay canına, yeni reddedilen kızların hepsi bu kadar duygusal olarak dengesiz mi?
"…Biliyorum. Eğer daha erken cesur olsaydım, belki de her şey farklı olurdu."
"E-Evet, belki. Tekrar doldurmak ister misin? Nane çayı da iyi bir seçenek."
"Diş macunu gibi tadı var, hayır teşekkürler…"
Kalbinin derinliklerine kadar ağladıktan sonra, sakinleşmiş gibi görünüyordu. Gözyaşlarını silerek bana küçük bir gülümseme verdi.
"Böyle kaybettiğim için özür dilerim."
"Hayır, sorun değil."
Ancak, özür dilemesi gereken başka bir şey olduğunu hissediyorum.
"İyi olacağım. Sosuke gülümsemeye devam ettiği sürece, ben de mutlu olacağım. Eğer sadece onun en yakın arkadaşı olarak kalabilirsem, bu benim için yeterli."
"A-Anlıyorum…"
Yine de, ne muhteşem bir terk edilme şekli. Yanami’nin teatral kalp kırıklığı gerçekten görülmeye değer.
O konuşmaya devam ederken, patates kızartmalarına uzandım, ona hem sempati hem de merakla bakarak.
Düşünüyorum da, onun gibi kızlar için bir terim var.
Anna Yanami. Evet, sen tam da kaybeden kadın karakter olarak adlandırabileceğim birisi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.