Yukarı Çık




           
     Puslu gecenin sabahında beş yaşında bir çocuk, tıpkı her sabah yaptığı gibi kümesteki yumurtaları toplamak için evin arka bahçesine gidiyordu. Büyük bir neşeyle her adımında sekiyor, zihninde sözlerini bile bilmediği bir şarkının melodisine ayaklarıyla eşlik ediyordu. Minicik parmakları avucuna zorlukla sığan bir oyuncak arabayı sıkıca kavramıştı. 
Arka bahçeye vardığında aniden durdu. Arabanın üzerindeki anlamsız şekillerin yazı olduğunu fark etmişti. Ama anlamamıştı, okuma bilmiyordu ki. Eve dönünce ablasına gösterir, o da ne anlama geldiğini söylerdi. Hem zaten o yumurtaları götürene kadar ablası da okula gitmek için kalkmış olurdu. 
Kümese doğru yaklaşınca kümes kapısının açık olduğunu gördü. Korkuyla kümese doğru koştu ve içeri girip kapıyı kapattı. Hızlı bir bakışla tavukları saydı. Eksik yoktu, hatta hepsi sanki korkuya kapılmış da kümesin bir köşesine sinmişlerdi. 
Çocuk olayın garipliğine şaşırdı ama yine de hiçbiri kaçmadığı için memnundu. Yoksa annesi çok fena kızardı, hatta bugün dışarıda oynamasına bile izin vermezdi. Yumurtasını almak için bir tavuğu eliyle kışkışladı. Altı boştu. Çocuk hala nedenini bilmese de bazen her gün yumurtlamıyorlardı. 
Bir başka tavuğu kenara itince onun altının da boş olduğunu gördü. Allah Allah. Bir sonrakilere baktığında onların da boş olduğunu gördü. Hatta yumurtaları koyacağı sepet bile kümeste değildi. Biri çalmış olabilir miydi? Hayır, hayır. Kesin ablası veya annesi ondan önce kalkmış gelmişti. Ama onlar kümesi açık unutmazdı ki, bu imkansızdı.
Kümesten çıkıp kapıyı kilitlediğinde etrafına bakındı. Biraz ötede yumurta sepetinin çalıların arasında durduğunu gördü. O alana dikenli diye hiç gitmezdi ama sepet orada duruyordu işte. Yaklaşınca gördü ki sepetin içindeki yumurtalar hep düşmüş, parçalanmış. 
Olayı anlamlandıramadı. Kim yumurtaları yere atmıştı ki. Sabah ne yiyeceklerdi peki? Sepeti almak için dikenlerin arasına girmeyi göze aldı. Belki annesi ona dikenlere girmeyi göze aldığı için yumurtaları kırdığına kızmazdı. Sepeti çalıların arasından alırken hemen önünde çalılara bulaşmış kırmızı bir boya lekesi gördü. Daha önce burada değildi. Alla Allaa. Bugün de ne garip şeyler oluyordu.
Boyalı yere doğru yaklaştığında ayağı bir şeye takıldı. Başını çevirip baktığında, şok dalgası beynine vurmadan önce tek bir şey görmüştü. Yerde annesi yatıyordu, gözleri açıktı ve hiç uyuyor gibi değildi. Boynunda kalın koyu kırmızı bir boya vardı. Ne olduğunu bilmiyordu ama korkuyu iliklerine kadar hissetti.  
Beyninde çığlıklar yankılanıyordu. Asıl korktuğu şey ne olduğunu bilmemesiydi. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Fısıltıyı andıran hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Annesine seslenmek istiyordu, ama yapamazdı. Konuşamıyordu ki. Doğduğundan beri tek kelime edememişti. Yere, annesinin yanına çöktü. Ağlıyor, annesinden başka hiçbir şeyi düşünemiyordu.
Annesi artık gelmeyecekti. Ona sarılmayacak, onu öpmeyecek, koklamayacaktı. Artık ablasıyla bir başına kalmıştı. Çocuk bunu o gün bilmiyordu ama, annesi o yıl içinde öldürülen yüzlerce kadından yalnızca bir tanesiydi.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.






DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.