Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




128   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   130 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Mel, bu kadar erken gitmesen olmaz mı?”
“Neredeyse bir haftadır dinleniyorum ve görüyorsun işte, bir şeyim yok.”
“Korkuyorum, Beşinci Bahçe’de başına gelenlerden sonra!”
Kristin’ in nefesi kesildi, o anları yeniden yaşadığı gözlerinden okunuyordu.
“İyiyim ve iyi olacağım! Dersimi aldım, riske girmeden hareket edeceğim!”
Kızın saçlarını okşayan Mel boynuna ufak bir öpücük kondurarak evden ayrıldı, istikameti Bitki Bölümü içindeki en hareketli yerdi. Birinci Seviye konutların eşsiz manzarasını izleyerek yavaşça yürüdü, baş döndüren aromalarla süslü havayı ciğerlerine çekti.
“Neredeyse dört sene oldu. Kimsenin yerini bilmediği küçük bir köyde yaşarken, şimdi böyle bir yerdeyim. Hepsi dedemin bıraktığı miras sayesinde, keşke o da benimle birlikte olsaydı!”
Nostalji rüzgârları eşliğinde ilerledi, acelesi yoktu, adımlarında doğal bir ahenk vardı. Yol normalin iki katı daha fazla zamanını alsa da istediği yere ulaştı, Bitki Bahçeleri’ni araştırmak için gelinmesi gereken yerdeydi.
“İnanabiliyor musun?”
“Neye?”
“Adam daha geçen senenin başında şu sondaki evdeydi!”
“Salak salak konuşma! İstese rahatlıkla İkinci Ev’den, bilemedin Üçüncü Ev’den başlayabilirdi.”
“Doğru söylüyorsun ama sen de merak etmiyor musun? Neden gidip de en sondan başladı!”
“Ben nasıl seninle arkadaş oldum, asıl onu merak ediyorum! Oğlum, bu Mel halktan değil mi?”
“Evet!”
“Cevap açık işte, beraber geldiği on kişiye önderlik etmek için oradan başladı! Farkında değil misin, hepsi neredeyse İkinci Ev’e geçmek üzereler. Herif o kadar hızlı yükseldi ki diğerleri göze batmadan ilerlediler!”
İki arkadaş hararetli konuşmalarına daldıkları anlarda yolun tam ortasında durduklarını fark etmediler, ta ki bir el omuzlarından kavrayana kadar.
“Af edersiniz, geçebilir miyim?”
Kafalarını çevirdiklerinde açık yeşil bir cübbe gördüler ancak kafalarını kaldırdıklarında onlardan yol isteyen kişinin kim olduğunu anladılar.
“Tabii, geçebilirsiniz!”
“Özür dileriz!”
İki arkadaş tek sekişte yolu açtılar; müsaade isteyen kişi, az önce dedikodusunu yaptıkları kişiydi. Korktukları her hallerinden belliydi ve bunun iki nedeni vardı.
Birincisi, Kristin hakkında atıp tutan kızlar ve aynı ortamda Mel’e kabadayılık yapan çocukların akıbetiydi.
İkincisiyse, diğeri gibi anlık değil, ileriye dönük bir korkuydu. Mel parlayan bir yıldızdı, çok kısa sürede Bitki Bölümü içinde yüksek konum sahibi olacağı neredeyse kesindi. Onu karşılarına almak iki arkadaşın isteyeceği bir şey değildi, çekildikleri yerden sessizce ilerleyişini takip ediyorlardı.
“İyi günler!”
Mel, yüzlerce kişinin göz hapsinde Birinci Eve girdi ve canlılık saçan sesiyle içeridekileri selamladı. Bankonun arkasında her zamanki gibi iki personel duruyordu, aynı tonla karşılık verdiler ama sağ taraftan gelen homurdanma ortamı bozmaya yetti.
“Beşinci Bahçede ağır yaralandığını duydum!”
“Doğru duymuşsunuz, beklenmedik bir aksilik yaşadım!”
Ahşap taburenin yere düşme sesinden bir nefes sonra kadın Mel’in yanındaydı. Aralarındaki boy farkın aldırmadan, gözlerini gözlerine dikti.
“Bir gün içinde iyileştin ve Birinci Bölge konutlarından yerini aldın öyle mi?”
“Tam olarak öyle, ne diyebilirim ki? Sanırım bünyem epey sağlam!”
“O yer kimindi biliyor musun?”
Kadının dişleri birbirine sürtüyordu, kelimeler dudaklarından dökülürken her seferinde kıvılcımlar saçıyorlardı.
“Kimindi, siz söyleyin!”
Mel’in yüzü asıldı, karşısındaki kişiyi çok iyi tanıyordu ve aralarının kötü olduğunu bilmeyen yoktu.
“Beşinci Bahçe’de yaralanan öğrencimindi. O da senin gibi Keskin Yapraklı Mantis’ in peşine düştü, ölümcül yaralar aldı. Neredeyse bir senedir iyileşemedi, sense bir günde iyileştin ve şimdi onun yerini sana veriyorlar!”
Kadının elleri titriyordu, sözlerini tamamlarken ses tonu dışarıdakilerin bile rahatlıkla duyacağı kadar yükselmişti.
“Beyaz Diken Bella bu!”
“İçeride neler oluyor?”
Dışarıdakiler sesin sahibini hemen tanıdılar. İnceleyeceği ilk bahçeyi seçerken Mel’e zorluk çıkaran kadın, yine onunla uğraşıyordu.
“Konutun bana verilmesi İkinci Büyük’ ün kararı, bir itirazınız varsa onunla konuşmanız gerekir. Diğer konuya gelirsek, öğrencinizin başına gelen şeyle benim bir alakam yok. Tek ortak noktamız, aynı bitkinin peşine düşmemiz ama aramızda büyük bir fark var. Ben, onu yakaladım!”
Kadın kısa nefesler alıyordu, yumruk olmuş eliyle Mel’i ittirdi ve kendini Birinci Ev’in dışına attı. Tehlike dışarıdakilerin üzerindeydi, azarlama ve hakaretler kucak kucağa bütün sırayı dolanıyordu.
“Hoş geldin Mel!”
Birinci Ev’in görevlileri ancak sesler kesilince konuşabildiler. Mel gülümsüyordu, kimse bu tavırları için onları suçlayamazdı.
“Hoş buldum demek isterdim ama maalesef bugün bu mümkün olmayacak gibi. Beşinci Bahçe’yi tamamlayıp, Dördüncü Bahçe’yi araştırmaya başlamak istiyorum!”
“Beşinci Bahçe için getirdiğiniz bitkileri alabilir miyiz?”
Görevliler Keskin Yapraklı Mantis’ in ismini ağızlarına almadılar, onu kimin aldığını çok iyi biliyorlardı, açık arttırmanın haberi akademi boyunca yankılanmıştı.
“Tebrikler! Dördüncü Bahçe’ye giriş izniniz verildi. Diğer her şey sırt çantanızın içinde, şimdiden bol şanslar dilerim ve unutmayın, en önemli şey sizin hayatta kalmanız!”
“Uyarıları için Kıdemli Görevli’ ye teşekkür ederim!”
Mel çantayı sırtladığı gibi evden dışarı fırladı, bankodaki iki görevli bir süre geniş sırtını izlediler.
“Ne kadar kibar bir çocuk!”
“Dördüncü Bahçe’yi halledebilecek mi acaba?”
Birkaç kelime ettikten sonra işlerine dönen görevlilerle beraber, akademi her zamanki rutininde günü sürdürmeye devam etti. Mel’in Beşinci Bahçe’yi keşfetmesi kısıtlı alandaki insanları etkilese de dev bir yaratığı andıran yeşil Gölge Akademisi içinde sadece küçük bir olaydı.
İlk beş bahçe çok tehlikeliydi ama bu sadece öğrenim gören Bitki Bilimciler için geçerliydi. Eğer İkinci Büyük hareket etmeye kalkarsa, göz açıp kapayana kadar hepsini silip süpürürdü.
Bu nedenle Mel’in Dördüncü Bahçe’ye girmesi de büyük bir olay olmadı ama genç çocuk içeri adımını attığı an hayatının şokunu yaşayacaktı.
Şiddetli rüzgârın yerden kopardığı kumlar yüzüne çarptığında gözlerini kısmak zorunda kaldı. Bir yandan da sıcak hava tenini kavuruyordu, Mel diri diri fırına atılmış gibi hissederken, çok tanıdık bir ses işitti.
“Hoş geldin ezik. Uzun süredir seni bekliyordum!”
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


128   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   130 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.