Hizmetçi anlaşılmaz bir şekilde bakış atarak başını eğdi.
"Dışarı çıkıp dolaşacağım. Yanıma kimseyi almıyorum sessiz bir gezi olacak" emirden sonra hızla ortadan kayboldu. Hizmetçi şimdi neden imparatorun mütevazi giyindiğini anlamıştı.
Ajin giydiği uzun kıyafeti düzelterek sessizce ilerledi. Kıyafetlerinin arasına beline gizlenen bir kılıç taşımakta idi. Mümkünse büyüye bel bağlamak istemiyor. Büyüde rakipsiz olsa da büyünün etkisiz hale gelmesi durumunda en zayıfı da o olacaktı. 1 aydır sıkı bir şekilde kılıç eğitimi alıyordu bile.
Evlerin çoğu tahtadan. Yangında büyük bir felaket yaşanabilirdi. Elbette bir an önce çimento elde edilmeli ve üretime geçilmeliydi.
Düzensiz yapılan evler yıkılmalı ve şehir baştan düzenlenmeli. Temeli sağlam bir şekilde ilerletmeli. Hem evlerin düzensiz konumları nedeniyle yolların kimisi çok dar olurken kimisi aşırı geniş oluyordu.
Okulun yanından geçince aklına eğitim geldi. Kağıt pahalı bir şeydi ki halkın eğitim alması çok zor.
Bunun yanı sıra hala eğitime ağırlık verilmedi. Okullara kızların gelmesi zorunlu izin verilse de kızlar çekiniyor ve 'baskı' nedeniyle gelemiyordu da. Sözde, yasada izin var ama toplum baskısı engel oluyor. Başka çaresi kalmadı, eğitimi zorunlu kılmaktan başka...
Okuma yazma oranı çok düşük. Mümkünse tüm halka okumayı öğretmeli lâkin...
Bunu nasıl başaracaktı?
Aniden gözleri parıldadı. Yarışma?
Okuma yazma bilmeyenler, aileler de dahili çocuklarıyla yarışmaya katılır ve düzenlenen yarışmada okuma yazma öğretilir. Kazananlar ödül alacaktır... Pekala bu iyi bir fikir olsa da tüm halk okumayı öğrendiğinde hepsine ödül dağıtamaz. Hazine yetersiz yani başka bir şey olmalı...
Şehir şehir gitmeye ne dersin ? Önce başkente odaklanmalı, insanlar zaten birbirinden etkilenen varlıklar elbette ardından diğer şehirler de gelecektir.
Olmazsa daha sonra onlarla da ilgilenir. Pekala yine de yetersiz. Bir koca şehir kralın hazinesiyle ödül alamaz... Hele de krallığın pek çok eksikliği var iken bu mümkün değildi...
Bekle!
Elbette bir okuma yazma için verilecek ödül miktarı fazla gelir. Peki ya avantajı arttırmayı denyelim?
Okuma yazma ögrenmek yerine isteğe göre en az 1 aylık temel eğitim alınacak, sonunda sınavlar yapılacak ve sınavı geçen halk en düşük soylu olan baron olabilecek? Sadece bir ünvan olsa da bu saygınlık demek.
Daha doğrusu daha çok bağlantı ve daha çok fırsat demek. Sadece bu da değil, halka umut olmala beraber statü engeli aşılır.
Elbette ülke de fazla soylu olmasına izin veremezdi. Dengeyi alt-üst ederdi.
Lâkin herkes sınavı geçemez değil mi ?
Ve sınavı geçmeyi geç sınava girmek için önce okuma yazma bilmek gerekiyordu.
Yanı sınava giren herkes kazanmayacak ama sınava giren herkes okuma öğrenecek. Amacına bu şekilde ulaşabilirdi.
Dönünce bunu Afeng ile tartışmalı...
Duraksadı.
Ses arttı ve kalabalık bir ortamdaydı. Okulu çoktan geçmişti. Önünde pazar duruyordu. Halkın pazarı.
Yavaşça ilerledi. Nasıl olsa aşırı süslü giyinmedi, dikkat çekmemeliydi değil mi ? Elbette sarı saçlar kraliyetin sembolü, ama boşuna büyücü değildi.
En basit görünüm değiştirmeyi dahi yapamıyorsa büyücüler arasında yeri yoktu!
Saçları gece kadar siyahtı ve gözleri parlak mor...
Başını ve yüzünün çoğunu kapatan büyükce başlıklı bir kıyafet.
Incelemeye dair gözlerle insanlara bakıyordu. Yorgunluk, umut, neşe...
En azından insanlar ümit kesmemişti. Bu şekilde olduğu sürece her zaman bir sans vardır. Yorgunlar lâkin yüzleri sanki yeniden doğmuş misali pozitif. Durdu.
Herkes omuzlarında. Herkesin ondan umutları var.
Biz zamanlar eceli olduğu halkın şuan meleğiydi. Bir zamanlar yıktığı imparatorluk onun ellerindeydi. Şekilsiz hamurlardı ve bu kil parçasını nasıl yoğurursa o şekli alacaklardı.
Ağır sorumluluğu hissedebiliyordu.
Sonunda korkulan ve umut edilen bir imparator oldu. Korku ve umut...
duyguları saygıya yol açıyoru.
Normal bir insan bu yükün altında ezilir.
Sorumluluğu hissediyor ama bunun altında ezilmiyor, ya da önceki hayatı nedeniyle hu halka suçluluk duygusu hissetmiyor.
Sadece 'yazık' diyor. Yazık, bir başka şekilde buluşsalardı kimse zararlı çıkmazdı.
Ölüm kaçınılmazdır, tıpkı onun da ölümü gibi. Savaşlar yaşanacak ve insanları savaşlara o yollacayacak.
Dolaylı olarak yine onları öldürecek ama bir şey farklı.
Bu sefer aynı saftalar.
Karmaşık ve tuhaf hissediyordu.
Duygularını açıklayamazdı. Daha önce hissetmedi bunları. Ama duygusal insandan çok mantıksal olmayı tercih ediyordu artık.
Önceki hayatının hatasına düşmeyecek. Intikam ile körüklenmeyecek ve duygularının esiri olmayacak.
Modern zamanda, bir aktör iken bunu öğrendi. Pek çok kişilik canlandırdı ve bir şeyi fark etti. Âdeta o kişilikleri yaşıyordu, insanlar çok benzerdi.
Tahmin edilebilir basit ama bir o kadar da kaotik, karmaşık canlılar, tahmin edilemez...
Çelişkili.
Mantığa aykırı bazen.
Bazen bir psikoloji hastalarını canlandırdı, bazense bir doktoru oynadı. Şimdi anlıyordu kendisini.
Duygularının üzerindeki tam kontrolü.
Mantıksızlığa sürüklenişi ve herkesi yok etmenin tek çare olduğu düşüncesi...
Melek ve şeytan, ikisine de büründü ve iki tarafı da anlıyordu. Ne siyah ne beyaz, ne iyi ne kötü...
Dahi ve aptal...
Hepsi insan olmanın bir parçası idi.
Normal denilen insan ise ikisi arasındaki dengeyi kurabilendi.
Arafta kalanlar...
-Devam Edecek-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.