Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
Bölüm 11: 2. Kısım
Ana Karakter – V
Başka biri görseydi oldukça gülünç bir manzara olurdu. Yetişkin bir adam, boynundan tutulup maymun gibi sarkıtılıyordu. Lee Hyunsung’un köprünün karşısından bu tarafa baktığını görebiliyordum, endişeli duruyordu fakat aslında, burada neler olup bittiğini göremiyordu. Ben orayı görebiliyordum ama onların görüşü bariyer tarafından engelleniyordu.
“Adın.” Yoo Joonghyuk talep etti.
“Ne?”
“Adın ne diyorum.”
Şu kayıtsız konuşma tarzına baksanıza, tam bir ana karakter. Ama neyse, onu burada kışkırtmak iyi olmazdı.
“Kim Dokja.”
“Tuhaf bir isim.”
“Çok duyuyorum.”
Bir anda, Yoo Joonghyuk’un yumruğu mideme inip içimi dışıma çıkardı.
“…Ih.”
Bıçağın bile sekebileceği bir deriye sahip olmama rağmen, saldırı çok acı vericiydi.
“Sağlam bir vücudun var. Çoktan jetonların nasıl kullanıldığını çözdün mü?”
“Aynı şey senin için de geçerli…”
Bam. Yine karnıma bir darbe aldıktan donra iniltimi zar zor yutmayı başardım. Bu herifin güç seviyesi en az 15’ti. Sadece bir ana ve bir alt senaryo yaşanmasına rağmen bu kadar güçlüydü demek. Doğuştan canavarlar gerçekten de farklıydı.
“Gereksiz gereksiz konuşmayı kes. Şu andan itibaren sadece ben soruyorum, sen de cevaplıyorsun. Anlaşıldı mı?”
Cevap vermedim. Bunun olabileceğini az çok tahmin etmiştim. Ancak, asla yaşanmamasını umduğum en kötü senaryoydu bu. Başlarda, Yoo Joonghyuk diğer tüm varlıklardan çok daha korkutucuydu. Üç kez geriledikten sonra kişiliği gittikçe kötüleşmişti. Benlik duygusunu korumak için ilkelerinden vazgeçmişti. Şimdiki Yoo Joonghyuk amacı uğruna her şeyi yapardı.
“Cevabın?”
“…İyi.”
“Saygılı konuş.”
“Ya istemiyorsam?”
Bu sefer yumruğu engellemek için iki elimi de kaldırdım. Kemiklerim kırılmış gibi acı hissettim ama aslında vücuduma şok dağılmıştı. Yoo Joonghyuk’un gözleri biraz şaşırmış gibi genişledi.
[‘Yoo Joonghyuk’ karakteri size karşı tetikte.]
Tetikte olması umurumda değildi. Sırf ana karakter o diye kum torbası olmayacaktım.
“Üzgünüm ama benden daha gençsin, profesyonel oyuncu Yoo Joonghyuk-ssi. Bu yüzden saygı ifadeleri kullanan sen olmalısın.”
“…Beni tanıyor musun?”
“Elbette. Bir oyun şirketinde çalışıyordum.” Yalandı. Bir oyun şirketinde çalışıyor olsam bile, tüm profesyonel oyuncuların isimlerini ezberlemem imkânsızdı. Ayrıca, yakın zamana kadar ‘Yoo Joonghyuk’ sadece bir roman karakteriydi. “Bayağı ünlüsün. Bir zamanlar hayranındım.”
Ünlü olması sadece yalanımın bir parçasıydı. Yine de bir ‘hayran’ olduğum gerçekti. Yoo Joonghyuk’u sevdim, nefret ettim, yaptıklarına yeri geldi sinir oldum yeri geldi alkışladım. 3000’den fazla bölüm boyunca Yoo Joonghyuk’un yanındaydım.
“Hayran. Bunu duymayalı uzun zaman oldu.” Yoo Joonghyuk’un gözlerinde, sanki anılara dalmış gibi bir nostalji ifadesi oluştu. Ancak bu sadece bir anlıktı. “Bu seferlik küstahlığını affedeceğim ama durumun değişmedi.”
“Onu kendim de görebiliyorum.”
Boşluğun üzerinde sallanan iki bacağıma baktım.
Yoo Joonghyuk, “Sormak istediğim tek bir şey var.” dedi.
“Sor.”
“Metroda nasıl hayatta kaldın?”
Beklediğim soru buydu.
“Cevap verirsem beni serbest bırakacak mısın?”
“Göreceğiz.”
Yalan söylüyordu. Sadece yüzüne bakarak bile anlayabiliyordum. Ne de olsa ben, Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusuydum. Kafamda bir sürü olası senaryo canlandı. Bu lanet regresörü ikna etmek için ne söyleyebilirdim?
[‘Yoo Joonghyuk’ karakteri hakkındaki anlayışınız artıyor.]
[Bu kişi hakkındaki anlayışınız zaten çok yüksek].
…Ha?
[Özel beceri ‘Bilge Okuyucunun Bakış Açısı’ 2. aşama için kullanım koşullarına ulaşıldı!]
[Özel beceriyi etkinleştirmek istiyor musunuz?]
Bir süre sonra birinin kafamın içinde bir şelale gibi akan düşüncelerini okuyabiliyordum.
「 O vagondan sadece Lee Hyunsung ve Kim Namwoon çıkmalıydı. 」
「 Yine de Kim Namwoon öldü ve başkaları hayatta kaldı. 」
「 Nasıl hayatta kaldılar? 」
「 Bu adam da kim? 」
「 Bir dinleyeceğim. Eğer sıkıntı çıkaracak bir şey bulursam öldürürüm. 」
Yoğun bir düşünce akımı. Belli ki kötü bir durumdaydım ama ağzımın kenarlarının kıvrılmasına engel olamadım. Senaryonun bitmesine kalan süre 5 dakikaydı.
Olanları anlatmaya başladım. Hikâyeyi mümkün olduğunca kısa, öz ve doğru kelimeler kullanarak anlattım. ‘Dokkaebi’nin metroda göründüğü ilk andan birinci senaryonun sonuna kadar. Tabii ki edindiğim becerileri ve önemli konuları hariç tuttum.
“…Senaryoyu böcek öldürerek mi tamamladınız?”
“Şanslıydık.”
Yoo Joonghyuk o kadar şaşırmıştı ki ağzının açık olduğunu unutmuş gibiydi.
「 Gelecek tamamen değişti. 」
Şok olmuştu. Normalde, 3807 numaralı vagondaki insanlar büyük bir kargaşa içinde birbirlerini öldürecek ve oradan sadece Lee Hyunsung ile Kim Namwoon hayatta kalacaktı.
“Gözlerin keskinmiş. Vagonda böcekler olduğunu nasıl bildin?”
Düşünceleri kafamdan geçerken Yoo Joonghyuk’un gözlerini Öldürme Niyeti doldurdu.
「 Bu adam da mı bir regresör? 」
「 Eğer öyleyse, onu hemen öldürmeliyim. 」
Çoğu kişi böyle düşünürdü. Beni yanlış anlamasına şaşırmadım. Hemen ağzımı açtım, “Patlama.”
“Patlama mı?”
“Öndeki vagondan gelen bir patlama sayesinde böcekleri fark edebildim.”
Yoo Joonghyuk’un vücudu bu sözler üzerine duraksadı. “Daha basit bir şekilde açıkla.”
“Patlama olduğunda bir çocuk yere düştü ve kendisiyle beraber böcek kutusunu da düşürdü. Şans eseri onu görüp aldım.”
“…Şüpheli bir tesadüf.”
“Tesadüfler her zaman şüphelidir. Bana inanmıyorsan, bariyerin arkasındakilere sor. Kutuyu düşüren çocuk orada.”
Oksu İstasyonu’na giden yoldaki bariyerin arkasında, insanlar bu tarafa bakıyordu. Senaryo henüz bitmemişti, bu yüzden bize yaklaşamıyor ya da bizimle konuşamıyorlardı. Yoo Joonghyuk o tarafa baktı ama hiçbir hareket belirtisi göstermedi. Bakışları değişti ve Yoo Joonghyuk’a aitmiş gibi görünen anılar aklımdan geçti.
「 Anlıyorum. 」
「 Patlama. 」
「 Bu adam bir regresör değil. 」
「 Geleceği değiştiren o değil. Aksine, geleceği değiştiren…」
「 …Bendim. 」
İnsanların büyük bir patlamada acı içinde öldüğünü ve Yoo Joonghyuk’un bunu boş boş izlediğini gördüm.
「 Çünkü önceki turlardan farklı olarak onları patlamayla öldürdüm. 」
Bilge Okuyucunun Bakış Açısı’nın etkisiyle, Yoo Joonghyuk’un zihinsel acısını ve ıstırabını hissedebiliyordum.
“Soruların bitti mi?” diye sordum.
“…Evet.”
“O zaman beni bırakır mısın? Ayrıca, Oksu’ya birlikte gitsek iyi olur. Senaryoyu tamamlamak için fazla zamanımız kalmadı.”
“O biraz zor.” Ancak, bu ana karakterin, ana karakter olmasının bir sebebi vardı. “Söylediğin her şey çok mantıklı.”
Yoo Joonghyuk kadar dikkatli bir ana karakter görmemiştim.
「 Bir acemi bu kadar sakin olamaz. 」
「 Bu değişmiş dünyaya anormal derecede iyi uyum sağlamış. 」
「 Muhtemelen Kim Namwoon’u öldüren de oydu. 」
「 Yararlı olmaktan öte tehlikeli biri olmaya başladı. 」
Yoo Joonghyuk’un sağ gözü altın renginde parlamaya başladı. Ne yaptığını hemen anladım. Aslında, bu adam ‘bunu’ kullanmasaydı garip olurdu. Bilgenin Gözü. Yoo Joonghyuk’un en güçlü saptama becerisi. Bilgenin Gözü, hedefin nitelikleri penceresinin yanı sıra gizli bilgileri de gösteren SS sınıfı bir beceriydi.
O bunu kullandığı sürece, kimliğimin ifşa olmasından kaçınamazdım. Öte yandan, bunun bir bakıma iyi bir şey olduğunu düşündüm. Hâlâ ‘niteliklerimi’ ve ‘becerilerimi’ bilmiyordum. Yoo Joonghyuk bilgilerimi keşfederse, ben de kendim hakkında bilgi sahibi olabilirdim. O zaman umarım öğrendiğim şeyleri bu durumdan kurtulmak için kullanabilirdim.
[Özel beceri, ‘Dördüncü Duvar’ etkinleştirildi!]
[Dördüncü Duvar, saptama becerisi Bilgenin Gözü’nün kullanıldığını tespit etti!]
Havada kıvılcımlar uçuştu ve Yoo Joonghyuk’un vücudu sendeledi.
“Kuh, ne?
Yoo Joonghyuk sağ gözünü kapattı ve şaşkınlıkla beni izledi. “Sen… kimsin sen?”
Kusura bakma ama ben de aynı şeyi merak ediyorum.
[Özel beceri ‘Dördüncü Duvar’, ‘Bilgenin Gözü’nü engelledi!]
Bilgenin Gözü’ne karşı bile savunma sağlayacak bir yeteneğim olduğunu bilmiyordum. Kitap Ayracı’ndan sonra, Dördüncü Duvar. Bu işleri bir hayli karıştırdı. Yoo Joonghyuk şimdi bana hayatta inanmaz.
「 Onu burada öldürmeliyim. 」
Bilmediği şeye güvenmeyen bir insandı.
“Yoo Joonghyuk.” O hâlde benim de planları değiştirmem gerek. “Güvenilir bir yoldaşa ihtiyacın var.”
“…Ne demek istiyorsun?”
“46. senaryoyu tek başına geçemezsin. Bunun farkındasın değil mi?”
Yoo Joonghyuk’un gözleri kısıldı. “Bunu nereden biliyorsun? Yoksa sen de-”
“Nasıl bildiğim ya da kim olduğum önemli değil.” Yoo Joonghyuk’un gözlerinin içine baktım ve “Önemli olan sana yardım edebilmem,” dedim.
「 Regresör değil. Bir regresör olsaydı, ondan haberdâr olmamam mümkün değil. 」
「 O zaman, bu adam kim? 」
「 …Belki de? 」
Eğer kartımı saklayamıyorsam ya da en iyisine sahip değilsem, o zaman tek bir çıkış yolu vardı. O da karşımdakinin yanlış anlamasına neden olacak bir kart göstermekti.
“Yoo Joonghyuk, senin bilmediğin geleceği ben biliyorum.”
[‘Yoo Joonghyuk’ karakteri ‘Yalan Saptama’ becerisini kullandı.]
[Yalan Saptama, sözlerinizin doğru olduğunu teyit etti.]
Yoo Joonghyuk’un gözleri yavaşça açıldı. “…Nasıl?”
“Nasıl olabilir?”
「 İmkânı yok. Anna Croft’tan başka bir Kâhin mi var? Güney Kore’de de mi? 」
Kâhin. Hayatta Kalma Yolları’nda, geleceği görebilen tek nitelikti ve ‘tüm saptama becerilerini geçersiz kılma’ özelliğine sahipti. Aslında, Hayatta Kalma Yolları dünyasında yalnızca bir kişi ‘Kâhin’ niteliğine sahipti.
「 Sadece Kâhin niteliği Bilgenin Gözü’ne karşı koyabilir. 」
Cevap vermedim ve Yoo Joonghyuk dudaklarını ısırdı.
“Bir ihtimal ‘Gelecek Görüşü’nü kullanabiliyor olabilir misin?”
“Benzer bir şey.”
“Buraya geleceğimi biliyordun.”
“Evet.”
「 Anlıyorum. Eğer bu adam gerçekten bir Kâhinse, yaptığı her şey mantıklı. 」
Akış değişiyordu. Yoo Joonghyuk’un tereddütü bana anında iletildi. Bu tek şansımdı.
“Yoo Joonghyuk’un özel güçleri olduğunu biliyorum. Gelecek hakkında da bir şeyler biliyorsun. Öyle değil mi?”
“…”
“Ama bu bilgi asla mükemmel olmadı.” Bir regresörün tek zayıflığı, geleceğe ilişkin bilgilerini kullandıklarında geleceğin değişmesiydi. Başka bir deyişle, gerileyen herkes eninde sonunda ‘bilmedikleri bir dünyada’ yaşayacaktı. “Beni yoldaşın yap. Eksik kalan kısımlarını ben doldurabilirim.”
Şimdiki Yoo Joonghyuk için ‘Kâhin’den iyi bir yoldaş yoktu. Aslında, şimdiki benliğim, Kâhine benzer bir rol oynayabilirdi. Sonuçta bu hikayenin tek okuyucusu bendim.
[Senaryonun bitmesine bir dakika kaldı.]
Yoo Joonghyuk başını eğdi ve düşünmeye başladı.
「 Bir Kâhin kesinlikle yardımcı olacaktır. 」
[Senaryonun bitmesine 50 saniye kaldı.]
“Sadece 46. senaryoda değil, daha sonra ‘Zerdüşt’lerle savaşırken de. Ama… ona gerçekten inanabilir miyim? 」
[Senaryonun bitmesine 40 saniye kaldı.]
「 Yoldaş. 」
Ben gergin bir şekilde saate bakarken Yoo Joonghyuk nihayet başını kaldırdı. “Kararımı verdim. Seni yoldaşım yapacağım.”
[Aşırı kullanım zihinsel gücünüzü ciddi şekilde yıprattı.]
[Özel beceri, Bilge Okuyucunun Bakış Açısı iptal edildi.]
Yorgunluktan mı yoksa rahatlamadan mı kaynaklandığını bilmiyorum ama özel beceri kapatıldı. Şimdi Yoo Joonghyuk’un yüzünü okumak açıklamasız bir felsefe kitabını anlamaya çalışmak kadar zordu. Yoo Joonghyuk beni ‘Çift Köprü’nden geçirmeye başladı. Tabii ki hala yakamdan tutuluyordum ama… Artık her şeyin yolunda gittiğini düşünmüştüm. Bu lanet regresörü ikna etmiştim ve iyi bir pozisyondaydım. Neredeyse Çift Köprü’yü geçmiştik ama Yoo Joonghyuk bariyerin hemen aniden önünde durdu.
“Sana son bir şey soracağım.”
“Nedir?”
“Eğer gerçekten bir Kâhinsen, kendi geleceğini de biliyor olman gerekir. Öyle değil mi?”
Yoo Joonghyuk’un sakin gözlerini gördüğüm an tüylerim diken diken oldu. Sınavı henüz bitmemişti. Yakamı tutuşu sıkılaştı.
“Keok.”
Eli beni biraz daha yukarı kaldırdı ve ayaklarımın yanından hafif bir rüzgâr geçti. Ayaklarımın altı tamamen boştu. İhtiyozorlar açık ağızlarıyla avlarına doğru atlarken kan kokusu Han Nehri’nin kokusuna karışıyordu.
“Elimi bırakacak mıyım, bırakmayacak mıyım?”
İlk defa terlemeye başladım. Bırak da düşüneyim. Şu an düşüncelerini okuyamıyor olsam bile, bu adamı herkesten daha iyi tanıyordum. Gözlerimi kapattım ve Yoo Joonghyuk’u düşündüm.
[Senaryonun bitmesine 20 saniye kaldı.]
Sonra bir sonuca vardım.
“Yoo Joonghyuk.”
Ne yapacağından emindim. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, söz konusu Yoo Joonghyuk olduğunda tek bir sonuca varılıyordu. Suda yaklaşan bir deniz komutanını izlerken konuştum. “Ondan önce sana söyleyecek bir çift lafım var.”
“…Ne?”
“İlki, ben senin astın mastın değilim. O yüzden bundan sonra bana adil davranmanı umuyorum.”
“…”
“İkincisi, ben seninle işbirliği yapacağım ama sen de benimle işbirliği yapacağına söz vermelisin.”
Yoo Joonghyuk bana ilgiyle baktı ve başını salladı. “Peki, cevabın nedir?”
Gülümseyerek cevap verdim, “Elini bırakacaksın ve defolup gideceksin, seni orospu çocuğu.”
Sonra beni tutan el kayboldu ve yerçekimi tarafından aşağı çekildim. Düşerken, Yoo Joonghyuk’un yüzünü gördüm. Yoo Joonghyuk, sanki bir şey onu mutlu etmiş gibi ışıl ışıl gülümsüyordu.
Orospu çocuğu.
“Artık sana inanıyorum. Kesinlikle bir Kähinsin.”
Düştüğüm yerde beni dev deniz komutanının ağzı bekliyordu. Han Nehri’nin soğuk suyuna çarpmanın şokuyla gözlerimi kapattım. Nefesimi içime çektiğimde sıcak ve muazzam bir karanlık beni yuttu.
[Senaryoyu temizlemeyi başaramadınız.]
…Kahretsin, bu yöntemi kullanmak zorundaydım demek.