Sert ekmekler sergilenmesine rağmen satılacağını düşünmüyordu. Sadece teşhir bölümünü doldurmak için sergileniyorlardı.
“Evet, ayıracak hiç vaktim yok. 20 tane var, 2 altın eder, değil mi?”
“Evet, haklısın. ”
“Al bakalım. ”
2 altın çıkardı ve 20 sert ekmek satın aldı.
“Bir dakika bekle!”
İşte o anda.
Fırın sahibi Kara, Soo Hyuk’un adımlarını durdurdu.
“.......... . ?” Arkasını döndü ve tezgahın arkasından çıkıp teşhir alanına doğru yürüyen Kara’ya merakla baktı.
“Ne yapıyor bu?
Sergilenen sert ekmeği ve yanındaki birkaç yumuşak ekmeği kaptığı gibi ona doğru yürümeye başladı.
“Bunları sana vereceğim. ”
“.......... . !”
Kadının ekmekleri aldığını görünce ’o mu’ diye düşündü ve ekmekleri ona uzattığında düşüncelerinin doğru olduğunu görünce şok oldu.
“Bu da ne, neden?
Neden birdenbire bana ekmek veriyor?
“Teşekkür ederim. ”
Şimdilik ona teşekkür etti ve ekmekleri envanterine yerleştirdi. Kadın teklif ettiğinde geri çevirmeyecekti.
“Neden onları bana veriyor?
Kendi kendine düşündü. Ekmekleri neden ona verdiğini anlayamıyordu.
“Bugüne kadar satılmazlarsa, zaten onları atmayı düşünüyordum. Lütfen kendini yük altında hissetme. ”
Kara ona söyledi. Onun söyledikleriyle bir şey fark etti.
“Acınacak halde mi görünüyorum?
Acınacak halde göründüğüne inanıyordu. Gerçekten çaresiz olmadıkça kimsenin yemeyeceği kadar çok miktarda sert ekmek satın almıştı.
“Çok, çok teşekkür ederim. ”
Bir kez daha teşekkür etti ve fırından çıktı. Sonra envanterini açtı ve ne kadar sert ekmeği olduğunu kontrol etti.
Başlangıçta sahip olduğu, biraz önce kullanıcılardan aldığı, satın aldığı ve Kara’dan aldığı ekmeklerle birlikte toplam 112 sert ekmek vardı.
“Eğer 112 sert ekmek varsa, çok uzun süre dayanabilirim. ”
112 sert ekmek olağanüstü bir miktardı. Bu miktarla ne kadar dayanabileceğini tahmin edemeyeceği bir noktadaydı.
“Bana 6 tane de yumuşak ekmek mi verdi?”
Kara ona sadece sert ekmek vermemişti. Yumuşak ekmek de verdi.
“Sert ekmeği daha fazla yiyemeyeceğimi hissettiğimde, yumuşak ekmeklerden birini yemeliyim. ”
Yumuşak ve sert ekmek arasında ne kadar büyük bir tat farkı olacağını merak etti. Ancak, sırf merakını gidermek için bir tane yemek gibi bir düşüncesi yoktu.
Ne zaman ki artık sert ekmek yiyemez hale geldi, işte o zaman yumuşak ekmek yemeye karar verdi ve envanterini kapattı.
Artık tokluğunu bol ekmekle giderdiğine göre, asıl hedefi olan kütüphaneye doğru yol alma vakti gelmişti.
Stomp!
Fırından çıktı ve yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra asıl hedefi olan kütüphaneye vardı.
Kütüphaneye bakarken kısa bir süre durakladı ve beklentiyle doldu. Tekrar yürümeye başladı ve içeri girdi.
“Kimsin sen?”
İçeri girer girmez, girişte nöbet tutan kütüphaneci Kejan sordu. Soo Hyuk cevap verdi.
“Kütüphaneden faydalanmak için geldim. ”
“Lütfen bana kartı verir misiniz?”
Kadın elini uzattı.
“Geçiş kartım yok ama bir tane satın almak istiyorum. ”
Konuşurken envanterini açtı.
“Oh, anlıyorum. ”
Elini geri çekerken kısaca cevap verdi.
“50 altın, değil mi?”
“Evet, doğru. ”
Envanterinden 50 altın çıkardı. Kejan sonra sordu.
“Senin adın ne?”
“Ben Soo Hyuk. ”
“Soo Hyuk.... ”
Geçiş kartını oluşturmaya başlarken onun adını mırıldandı.
“Al bakalım. ”
Bu arada, kadın cevap verirken adam 50 altın uzattı.
“Bir saniye bekleyin lütfen!”
Geçişi yapmak biraz zaman alacak gibi görünüyordu.
“Bitti!”
Kısa bir süre sonra geçiş tamamlandı ve kadın onu uzattı.
[Oren’in kütüphane kartı alındı].
Kartı alır almaz bir mesaj belirdi. Mesajı okudu ve kartı olduğu gibi uzattı ve konuştu.
“Bunu hemen şimdi kullanmak istiyorum. ”
“Tamam, gittiğinde onu geri alabilirsin. ”
Kadın ondan kartı alıp arkasındaki saklama kutusuna yerleştirirken cevap verdi. Onun cevabını duyar duymaz girişten geçip doğruca kütüphaneye yöneldi.
“Bu da ne böyle?”
Tıpkı dışarıdan göründüğü gibi, kütüphanenin içi de çok büyüktü. Üstelik çok fazla kitap vardı. Elbette bu kadar çok kitap olduğu için şaşkınlıkla başını eğmiyordu.
“Neden pırıl pırıl?”
Başını eğmesinin nedeni kitaplıktaki kitapların parlıyor olmasıydı. Gözlerini ovuşturdu ve kitaplara tekrar baktı. Kitaplar hâlâ parlıyordu.
“Bu ne, neden parlamıyor?”
Kitapların hiçbiri parlamıyordu. Sadece bir kitap parıldamıyordu. Kitabın bulunduğu kitaplığa yaklaşırken bunun ne tür bir kitap olduğunu ve neden parlamadığını merak etti.
“Rehber kitap mı?”
Parıldamayan kitap bir rehber kitaptı.
“Okumadığım kitaplar pırıl pırıl mı?”
Rehber kitaptan uzaklaşıp parlayan kitaplara bakarken kendi kendine düşündü. Emin değildi. Ancak, ’Pangaea’da okuduğu tek kitap rehber kitaptı; o da ışıldamayan tek kitaptı. Bu olasılık oldukça yüksekti.
Hışırtı.
Kendisi öğrenmek istedi. Rehber kitabın yanında duran birkaç kitabı aldı ve ortada duran masanın önüne gitti. Sonra oturdu ve kitaplardan birini okumaya başladı.
“Bu bir seyahat günlüğü mü?
Ne tür kitaplar olduğunu merak ediyordu. Okuduğu ilk kitap birinin seyahatleri hakkındaydı.
- Arteric 11/23/1252
Maceranın ilk günü.
Hadruss adında harika bir yoldaşla tanıştım. Başlangıç harika.
- Arteric 11/25/1252
İkinci yoldaşımla tanıştım. Eurice, son derece güzel. Hadruss kocaman gülümsüyor; sanırım o da benimle aynı düşüncelere sahip.
- Arteric 11/28/1252
Babamdan dinlediğim maceralar tamamen farklıydı. Üçüncü yoldaşımla tanıştım bile. Sanırım Hadruss ve Eurice ile iyi anlaşıyorum.
- Arteric 11/29/1252
Dördüncü yoldaşımla tanıştım. Adı Caryl, mükemmel bir savcı. Son derece güçlü. Ancak bir gariplik var. Güçlü bir yoldaşın olmasından hoşlanman gerekmiyor mu? Hadruss, Eurice ve Temel’in ifadeleri iyi değil.
- Arteric 12/1/1252
Okwa ile kavga ettim. Hadruss’un hatası neredeyse Caryl’in ölümüne sebep oluyordu. Atmosfer iyi değil.
- Arteric 12/3/1252
Sonunda Caryl gitti. Geçen gün olanlar yüzünden olduğunu tahmin ediyorum. Şimdi sadece ben, Hadruss, Eurice ve Temel kaldık.
- Arteric 1/24/1253
Hadruss zindan hakkında bilgi aldı. Eski bir büyücünün zindanı olduğunu söylüyor. Tehlikeli görünüyor; gerçekten keşfedebilecek miyiz? Endişeliyim.
- Arteric 2/2/1253
Zindanı bulduk. Zindanı bulduğumuz için çok mutluyum ama Hadruss, Eurice ve Temels’in yüz ifadeleri çok soğuk. Gergin oldukları için mi?
- Arteric 2/14/1253
Zindana girmek için hazırlanmayı bitirdim. Yarın zindana gireceğim.
- Arteric 2/15/1253
Zindandaki ilk gün, ilk gün mü? Tam olarak söyleyemem. Tabii ki, söyleyemeyeceğim tek şey zaman; zindan keşfi güvenlidir. En azından şimdilik.
- Arteric 2/16/1253
Eurice tuzağa yakalandı ve ağır yaralandı. Düne kadar keşfi kolayca bitirebileceğimizi düşünüyordum ama yanılmışım. Neyse ki Hadruss’un onu çabucak iyileştirmeye yardımcı olan bir iksiri vardı. Yine de iksiri satın aldığımı hatırlamıyorum, orijinal olarak onda var mıydı?
- Arteric 2/18/1253
Zindanda çok fazla tuzak var. Geri dönelim dedim ama herkes reddetti. Hadruss bana soğuk soğuk baktı, gözleri geri dönmek istiyorsam tek başıma dönmemi söylüyordu. Benim tanıdığım Hadruss şimdikinden tamamen farklıydı. Hayır, şimdi gerçek Hadruss’un kişiliğini mi öğreniyorum?
- Arteric 2/20/1253
Bugün şok edici bir gerçeği öğrendim. Hadruss, Eurice ve Temel ilk kez karşılaşmıyorlarmış. Birbirlerini en başından beri tanıyorlarmış. Ama neden ilk kez tanışıyorlarmış gibi davrandılar?
- Arteric 2/25/1253
Eğer bilgi doğruysa, geriye kalan tek şey tuzak. Artık zindanın sonunu görebiliyorum.
- Arteric 2/27/1253
İhanete uğradım. Bu şekilde mi öleceğim?
- Arteric 3/1/1253
Şeytanla tanıştım.
.
.
Bir seyahat günlüğü olmasına rağmen, Soo Hyuk için aynı zamanda bir romandı. Hayır, eğlenceli bir romandı. Son sayfayı okuyup kitabı kapatırken gülümsedi.
İşte o an.
Swish.
[Bilgelik 1 arttı.]
Mesaj göründüğünde kitabın ışıltısı kayboldu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.
