Servisten indiğimde biraz nefes almak için durdum. Nemli havayı içime çektim. Yeni yağmur yağmıştı. Gözlerimi kapattım. Nereden geldiğini kestiremediğim kuş cıvıltıları ve ağaç yapraklarının hışırtısı çok rahatlatıcıydı. Gözlerimi açtığımda yürümeye başladım. Binanın merdivenlerinin önüne gelince durdum ve gri-beyaz binayı incelemeye başladım. Balkonlar gri renkliydi. Binanın cephesini kaplayan malzeme ise kalın çizgiler halinde beyaz ve griden oluşuyordu. Beyaz ve grinin arasında yer yer ince siyah çizgiler vardı. Bu kasvetli haliyle benim için bir hapishaneden farksızdı. Hızlıca merdivenlerden çıktım ve kapıyı açtım. Asansörün önüne geldiğimde düğmeye bastım ve gelen boş asansöre bindim. Yukarı çıkarken düğmelerde yanıp sönen ışıkları seyrediyordum. Asansördeyken yanlız olmayı tercih ederdim ama bu sessizlik de sinirlerimi bozuyordu. Kapı açıldığında bu rahatsız yerden kurtulduğum için sevindim ve bir dahaki sefere merdivenleri kullanacağıma dair kendime not düştüm. Usulca ve biraz da korkarak 9 numaralı daireye ilerledim. Çantamdan anahtarımı çıkardım ve anahtar deliğine soktum. İçimdeki o huzursuz duyguyla kapıyı açarken Lütfen...lütfen bu sefer farklı olsun diye geçirdim. Oysaki asla böyle olmayacağını biliyordum. Kapıyı açtığımda oturma odasından gelen bağrışmalara şaşırmamıştım. "Ben geldim" dedim. Sesimi duyup duymamalarını önemsemeden. Sessizce odama geçtim. Kapıyı kapattığımda sesler bir nebze azalmıştı ama hâlâ onları duyabiliyordum. Çantamı bir kenara fırlattım. Hırkamı çıkardıktan sonra hırkamı cebimden çıkardım. Çalışma masamın üstünde duran kulaklığı aldım ve yatağa uzandım. Kulaklığı taktıktan sonra hemen telefonumdan istediğim şarkıyı aradım. Çünkü bu seslerden olabildiğince çabuk kurtulmak istiyordum.
When the days are cold And the cards all fold And the saints we see Are all made of gold
When your dreams all fail And the ones we hail Are the worst of all And the blood's run stale Kapımın şiddetle açılmasıyla irkildim. Müziği kapattım ve elinde çantasıyla annemi gördüm. "Ben gidiyorum" dedi. Üzerine krem rengi kabanını giymişti ve o sonbahara özgü örgü şapkasını takmıştı. "Nereye?" "Teyzene. İki gün sonra dönerim." "Abim gelmiyor mu? Babam nerede?" "Abin bu haftasonu gelmeyecekmiş. O pislikse...ne yaptığını umursamıyorum!" Annem kapıyı kapatıp gitmişti. Kısa süre sonra evin kapısının da kapandığını duyunca yanlız kalmıştım. Tekrar yatağa uzandım ve bir süre daha müzik dinlemeye devam ettim. Müzik bu hayatta ruhumu rahatlatan yegane şeylerden biriydi. Gözlerim kapalı müziğin büyüsüne kapılmışken karnımın guruldadığını hissettim. Telefonun tuşuna basıp saate baktım. 16.25 ve ben öğleden beri bir şey yememiştim. Hızlıca doğrulup mutfağa doğru ilerledim. Buzdolabını açınca her zamanki manzarayla karşılaştım. Annem yemek yapmayı bırak markete bile gitmemişti. Reçelin olduğu kahvaltılık tabağını aldım ve masaya koydum. Poşetten de ekmeği çıkarıp üç dilim kestim. Hepsine reçel sürdükten sonra bir tabağa koydum ve odama geçtim. Tekrar yatağın üstüne oturdum ve telefonumu kurcalamaya başladım. Bir yandan yemeğimi yerken bir yandan filim izlemeye karar verdim. Fazla düşünmeden bir tane açtım ve izlemeye başladım. 15 dakika sonra hem reçelli ekmeklerimi bitirmiştim hem de çok sıkılmıştım. Filmi kapatıp telefonu yatağın bir köşesine attım. Tekrar sırt üstü yatağa uzandım. Hayatım çok sıkıcıydı. Sonra bu düşünceden vazgeçtim. Keşke sadece sıkıcı olsa. Tekrar doğruldum ve yataktan indim. Yavaşça çalışma masamın önüne geldim. Masanın üstünde kitap okuyan bir erkek çizimi duruyordu. Sandalyeye oturdum ve defterin yanında duran kalemi elime aldım. Çizimdeki çocuk koltuğun üstünde oturuyordu ve bir gözlük takmıştı. Gülümsedim. Bu çizim gerçekten hoşuma gitmişti. Ama daha bitirmemiştim. Elimdeki kalemle çocuğun saçlarını boyamaya başladım. Sanki her kalem vuruşunda kalbim bir adım daha huzura yaklaşıyordu ama ne yazık ki bu geçiciydi. Zaten hep böyle değil miydi? Çizimlerimde, hayallerimde yaşarken mutluydum ama bu kısa süreliydi. Çizim tamamlandığında gerçek dünyaya dönüyor ve onun sadece bir kağıt parçasından ibaret olduğunu farkediyordum. Ama asla bu uyuşturucudan vargeçemezdim. Sonuçta bedenden ruhu alırsan geriye bir şey kalmaz değil mi? "Vay canına oldukça başarılı olmuş." Arkamdan gelen sesle düşüncelerimden kurtuldum ve ayağa kalktım. Birden arkamı döndüm ve şaşkınlık içinde karşımdaki kişiye bakmaya başladım. "Merhaba" dedi tatlı bir gülümsemeyle ve eliyle selam verdi. Bu 17-18 yaşlarında kızıl saçlı bir erkekti ve ben bu çocuğu hayatımda görmemiştim. "S-sen de kimsin?" Tekrar güldü ama bu seferki gülümsemesi alaycıydı. "Sen kim olmamı isterdin?" Masaya yaklaştı ve çizimin olduğu defteri eline aldı. "Ya gerçekten de harika olmuş." O bu kadar rahat davrandıkça ben sinirleniyordum. "Hemen çık evimden yoksa polis çağıracağım!" Defteri yerine koydu. Sonra bana doğru döndü ve elini masaya koydu. "Biraz sakin ol istersen." "Ne diyorsun sen be! Şimdi..." Lafımı bitirmeden kapının açılma sesini duydum. "Kızım ben geldim. Ah ne kadar da unutkanım cüzdanımı unutmuşum." Hemen çocuğu kenara ittim ve annemin yanına koştum. "Anne evde yabancı biri var! Bak!" Annemle odama koştuk. Ama odada kimse yoktu. Hemen pencereye koştum. Pencere kapalıydı. Yatağın, masanın altına baktım hatta dolabın içine bile. Ama hiç bir yerde yoktu. Gitmişti...yok hayır sanki yok olmuştu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.