Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   01 

           
[img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/image-000.webp[/img][img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/image-001.webp[/img][img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/image-002-1536x1151.webp[/img][img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/image-003.webp[/img][img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/942.webp[/img][img]https://novelaozora.com/wp-content/uploads/2022/01/image-007.webp[/img]



Peril Ormanı

Çevirmen : Xheirnam

Efsanelerde kötülüğün, karanlığın en derinlerindeki uykusundan uyanıp tüm diyarı cehenneme çevireceğinden bahsedilir. Kader Ruhunun altı kahraman seçip onlara bu tehlikeyle yüzleşmeleri için güç vereceği söylenir. Hikayenin devamı kaderleri dünyanın kurtarıcıları olmak olan bu kahramanlarla alakalı. Ama önemli olan asıl nokta bu kahramanların sayısı, dünyayı kurtarmak için kesinlikle altı kahraman seçilmeli. Ne beş ne de yedi. Kahramanların sayısı sadece altı tane olmalıydı.
Bir oğlan çocuğu derin sisle örtülü bir ormanın içinden geçti. Genç bir kılıç ustasıydı bu oğlan, saçları arkasında dalgalanıyordu. Alnına demir kaplamalı bir kafa bandı takmış, kenevirden yapılma kıyafetlerinin üstüneyse hafif bir deri zırh giymişti. Sağ elinde oldukça küçük ama sağlam bir kılıç tutuyordu. En dikkat çeken şey ise, beline sarılı olan dört geniş kemerdi. Bu kemerlereyse düzinelerce küçük kese asılmıştı.
Oğlanın nefesi düzensizdi. Yaralıydı. Kaba, kalın kıyafetleri yırtılarak cildinde bulunan derin kesikleri gözler önüne seriyordu. Deri zırhı kömüre dönmüş, iki kolu da yanıklarla kaplanmıştı. Yaralarından kan döküldü, dökülen kan ayakkabısını kırmızıya boyadı. Normal bir insan bu derecede yaralansaydı çoktan öteki tarafa gitmiş olurdu.
Oğlanın adı Adlet Mayer idi. On sekiz yaşına giriyordu. Koşarken gergin bir şekilde omzunun arkasına baktı. Sis ve yoğun yapraklar ışığı engelleyerek ormanı karartmıştı. Buna rağmen, zayıfça karanlık sisin arkasındaki figürü ayırt edebiliyordu. Takip ediliyordu. Onu takip eden kişi daha da yakınlaştı, sadece otuz metre gerisindeydi. "Çok kötü" diye düşündü ve o sırada, ormanın içinde bir ses yankılandı.
"İşte buradasın!" Bu haykırış bir kızdan gelmişti. Sesi yüksek fakat yumuşaktı, aynı yavru bir kuşun ötüşü gibiydi.
"Ngh!" Adlet kızı duyduğunda, bir adım ötesinde bir kılıç gördü. Adlet'in kalbini hedefleyen ve bomboş zeminde aniden ortaya çıkan yaklaşık üç metre uzunluğunda, gümüş bir kılıçtı bu. Bir ters vuruş ile kılıcını salladı. Kılıcının kabzasına takılmış olan kuvars süsleme onu şiş kebap olmaktan zar zor koruyabildi. Darbe onu geriye doğru fırlattı ve kabzasına vuran kılıç parçalara ayrıldı. Yerde yuvarlanırken kılıcını attı  ve kollarından kuvvet alarak vücudunu kaldırıp zıpladı. Aniden yerden üç kılıç daha fırladı. Adlet kılıçların ucunu zar zor takip edebilmişti.
"Hakladım mı?" diye sordu onu takip eden kişi. Adlet yere indi ve cevap verdi. "Yaklaşamadın bile. Bi dahakine birini öldürmeye çalışırken daha sessiz ol" dedi ve bir kez daha koşmaya başladı oğlan. Ona acı çektiren bu kız sise karışana kadar kaçtı ve onu daha fazla göremedi.
"Denemeye devam et! Dünyadaki en güçlü adamı bu kadar kolay yakalayamazsın!"
"Demek pes etmeyeceksin!" Kız takibinde ısrarcıydı. Adlet koşarken sağ kolunu tuttu. Dürüst olmak gerekirse, o son saldırıyı tam olarak bloklayamamıştı. Üst kolundaki yaradan kan aktı. Attığı palavra yarasını saklamak adına yapabileceği en iyi blöftü. Adlet kaçarken sağ elinin arkasına baktı. Elinin arkasında garip bir arma dövmelenmişti. Kabaca bir bebeğin avuç içi büyüklüğünde olan, ortasında altı yapraklı bir çiçek bulunan telkâri bir daireydi bu arma. Arma soluk bir koyu kırmızı renginde hafifçe parladı. Ona bakarken Adlet mırıldandı, "Öldürülmeyeceğim. Altı Çiçeğin bir kahramanı böyle bir yerde ölemez."
Adlet'in sağ elindeki arma genellikle Altı Çiçeğin Arması olarak bilinirdi. Bu onun, kaderinde dünyayı kurtarmak olan seçilmiş kahramanlardan biri olduğunun kanıtıydı. Efsanelerde kıtanın en batı ucunda derin bir uykuda olan korkunç bir canavarın bahsi geçer. İğrenç bir şekle ve insan algısının ötesinde bir güce sahip olduğu söylenilirdi bu canavarın. Ve aynı zamanda onun tek amacı da öldürmekti. Bu canavar uyandığında o, şeytan olarak anılan on binlerce hizmetçisinin iş birliğiyle dünyayı işgal edecek ve dünyayı cehenneme çevirecekti. Bu canavarın bir adı yoktu. Sadece Kötü Tanrı olarak bilinirdi. Efsanelerde aynı zamanda Kötü Tanrı'nın uzun uykusundan uyandığından ve bir kere daha yükseldiğinden bahsedilir. Ve bu olay, Kader Ruhunun altı kahramanı seçeceği zamandır. Seçilenlerin vücudunda çiçek şeklinde bir armanın ortaya çıktığı söylenirdi. Bu altı kişi, insanlığın şu ana kadar bildiği en büyük tehdidi yenebilecek tek kişilerdi. Ve şimdi, Adlet Mayer Altı Çiçeğin Kahramanlarından biri olarak seçilmişti. Böylece Adlet, Kötü Tanrı'yı yenmek için bir yolculuğa çıktı. Aynı kendisi gibi kaderle işaretlenen diğer Kahramanları bulmak için tehlikeli canavarın daha önceden uykuya yattığı yeri hedeflemişti yolcuğunda. Ama...
"Yine de pes etmeyeceksin sanırım?" Onu takip eden kadının sesi daha da yakınlaşmıştı. Kılıçlar zeminden çıkarak onu rahatsız etmeye devam etti. Adlet kılıçlardan kaçmak için umutsuzca koştu. Kan kaybı gözlerini bulanıklaştırmıştı. Parmak uçları donmuştu, ayağı tökezledi. Ama yine de durmadı, duramazdı. Eğer yakalansaydı, o kız tarafından öldürülecekti. Böyle bir yerde ne yapıyorum? Adlet merak ediyordu. O anda yapması gereken şey Kötü Tanrı'nın inine saldırmaktı. Kader tarafından seçilen diğerleriyle birlikte yolunu kapatan şeytanlara karşı savaşıyor olmalıydı. Ama tüm bunların yerine, bir kız tarafından kovalanıyordu ve muhtemelen ölecekti.
"Bu sefer seni haklayacağım!" Kız, hızlı saldırılarını art arda Adlet'in yönüne doğru ateşledi. Soğuk çelik, saçını sıyırdı ve zırhını kesti.
"Ngh!" kılıcın göğsünü sarsmasını engellemek için kendini yere attı ve hızlıca geri kalktı, içine savaş ruhu gelmişti. Sonraki kılıç tam olarak altından geldi. Kılıcı, yan tarafa zıplayıp yuvarlanarak atlattı. Nişan aldığı yerler net değildi fakat saldırıları çok şiddetliydi. Birkaç düzine kılıçtan sadece bir veya ikisi onun üzerine geliyordu. Kaçındığı her saldırıda azar azar ıskalama sayısı azaldı.
"!"
İki kılıç, iki yönden ona doğru gelmişti. Kılıçlardan biri gövdesine girmişti. Kaburgası kesildi ve darbenin etkisi onu yere yuvarladı. Boğazından ve ağzından kan aktı. Adlet yaralı tarafına bastırarak kıvrıldı. Daha fazla ayakta bile duramazdı. Onu takip eden kız o kadar yakındı ki Adlet onu açıkça görebiliyordu.
"Sonunda seni yakaladım." dedi kız. Kızın silueti ağaçların altında asılı duran sisten ve gölgeden ortaya çıktı. Görünüşü göz kamaştırıcıydı. Beyaz bir zırh giyiyordu ve tuttuğu ince kılıcın kabzası mücevherler ile kaplıydı. Kafasında, tavşan kulaklarını andıracak şekilde tasarlanmış bir kask takıyordu. Parlak keten saçları, geniş kırmızı gözleri, dolgun dudakları, güzel ve kendine has ayrıntıları... Orada duruşunu gördüğünde bile asaletini ve haysiyetini hissedebilmişti. Onunla ilgili her şey zarif ve şıktı.
Adlet adını söyledi. "Nashetania." Adlet anlamıştı, göğsünde Altı Çiçeğin Armasını taşıyordu, aynı Adlet'in sağ elindeki gibi. Adlet, kızın da Kötü Tanrı'yı yenmek için seçilen altı Kahramandan biri olduğunu biliyordu. Ve şimdi kendi yoldaşı, yanında savaşması gereken kendi yoldaşı tarafından öldürülmek üzereydi.
"Dinle Nashetania."
"Neyi?"
"Ben senin müttefikinim" Nashetania kıkırdadı ve ince kılıcını Adlet'e doğrulttu. Kılıcını Adlet'in kulağını delmek için uzatıyordu.
"Bu tür bir saçmalık için çok geç." Nashetania gülümsüyordu fakat ona bir haşere gözüyle bakıyordu. "Sen bir soytarısın. Sadece teslim olup itiraf edebilirdin, böylece ölümün daha acısız olurdu."
"Hiçbir şeyi itiraf etmeyeceğim. Yanlış olan hiçbir şey yapmadım."
''Faydasız. Beni bir daha kandıramayacaksın." Nashetania sessizce iç çekti. "Bizi kandırmak için bir plan yaptın, ve başarılı da oldun. Bizi kandırdın ve hatta zarar verdin. Sahtekarın sen olduğu çok belli."
"Yalan söylemiyorum. Kandırılan kişi sensin. Düşman, seni kullanarak beni öldürmeye çalışıyor." Ne derse desin, kız dinlemiyordu.
"Müttefiklerimizden hiçbirini öldürmedim. Herkesi tuzağa düşürmek için bir dolap da çevirmiyorum."
"Sana söylemiştim, beni daha fazla kandıramayacaksın."
"Seni kandırmaya çalışmıyorum! Beni dinle, Nashetania! Ben yedinci değilim!'' Nashetania'nın kılıcının ucu Adlet'in kalbinin önünde duruyordu.
"Hayır. Sen yedincisin."
Efsaneler, Kötü Tanrı'nın derin uykusundan uyandığı bir zamandan bahseder. Ve bu olay, Kader Ruhunun altı kahramanı seçeceği zamandır. Bu altı Kahramanın vücutlarında çiçek şeklinde bir arma ortaya çıkacaktır. Sadece Altı Çiçeğin Kahramanları Kötü Tanrıyı yenebilir ve dünyayı koruyabilir. Ama...

Bu zaman geldiğinde Altı Çiçeğin Armasını taşıyan yedi savaşçı ortaya çıktı. Yedi savaşçının taşıdığı armaların tümü de gerçekti. Neden bir fazlalık vardı? Adlet nedenini biliyordu. Yedi kişinin arasındaki biri düşmandı. Gerçek altılının düşmesini istiyordu ve onları öldürmek için aralarına sızmıştı. Fakat ortaya çıkan bu yedi Kahramandan hangisi düşmanlarıydı? Adlet bunun cevabını bilmiyordu.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   01 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.