Yukarı Çık




46   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   48 

           
Nick yerde yatan kızın sayıklamaları arasında öfkeyle bir ağacı tekmeledi. Öfkesinin bir kısmı Blanie’ ye idi. Onu suçlamasının ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu ama onun yüzünden bu durumda değil miydiler? Ya da… Kendi zayıflığı yüzünden.
Lanet olsun.
Yine bu aptal rüyada sıkışıp kalmıştı. Tamam, belki önceki kısa sürmüştü ama yine de burada fazladan bir dakika bile geçirmeye katlanamıyordu.
Ayrıca Blanie ile Amy’i bir arada görünce biraz endişelenmişti. Bu kız çok tuhaftı. Nick kızın utangaç tavırlarının altında yatan cesur hareketleri sezebiliyordu. Bir keresinde kendisine sarılmaya kalkışmıştı. Bunun üzerine Nick onu nazikçe kendinden uzaklaştırmıştı.
Bu duygular ona yabancıydı. Özellikle de söz konusu daha tam tanımadığı biri olduğunda.
Onunla bir tek rüyalarda konuşmuştu ve içinden bir ses bunun rüyalarla sınırlı kalmayacağını söylüyordu. Yeni bir arkadaş belki güzel olabilirdi ama şuan odaklanması gereken görevler, ailesel sorunlar ve kalbinde gizliden filizlenen belirsiz duygular varken emin olamıyordu.
Duygular. Acaba Blanie bir şansı hak ediyor muydu? Nick söz konusu duyguları olunca kalbinin etrafına taştan duvarlar örmesine izin veriyordu. Çünkü duyguları karşılık bulmazsa… Bilemiyordu.
Blanie’nin alçalan iniltileri sessizliği doldururken Nick iç çekip bir ağacın altına çöktü. Blanie bu hale geldikten sonraki uzun birkaç dakikadan sonra kulübeyi gezip etrafta hiç yaratık olup olmadığını kontrol etmişti. Görevinin bitmesi gerekiyordu, bu aptal rüyayı terk etmesi gerekiyordu.
Gözlerini kapattı, sakinleşmeye çalıştı. Tuhaf bir şekilde çığlıklar kesilmişti ve…
Aniden bir sıcaklık yanağına hücum etti. Yanağı yumuşacık bir dokunuşla yandı. Gözlerini hızla açtı ve gözleri Blanie’nin koyu gözleri ile buluştu. İrkildi. Ne ara uyanıp yanına gelmişti?
Blanie bir elini Nick’ in yanağına koymuş, yerde hafifçe üzerine eğilmişti. Beyaz ipeksi saçları yüzünün önüne düşmüş, Nick’ in omuzlarına dökülmüştü. Blanie, Nick’e biraz daha yaklaştı. Solukları birbirine karışıyordu. Nick ani bir hareketle gerilemeye çalıştı, kafasını ağaca çarptı.
“Anılarımı görmek ister misin?”
“Ha-hayır.” Yüzünü çevirmek, kızın delici bakışlarından kurtulmak istedi ama Blanie’nin eli yüzünü olduğu yere sabitlemişti.
Blanie Nick’ in yanağındaki elini yavaşça ensesine indirdi, kafasını boynuna yaklaştırdı ve melodik bir sesle kulağına fısıldadı. Nefesi, Nick’ in ensesine düşen siyah saçları okşadı.
“Beni tanımak istemiyor musun? Gerçek beni…”
Kafasını nazikçe Nick’ in omzuna yasladı, ellerini dağınık siyah saçlara geçirdi. Nick gerilmişti. Kızın dokunuşları yumuşak ama bir o kadar yakıcı hissettiriyordu. Sanki… Acı veriyordu.
“Benim olmak istemiyor musun?”
Nick’ in kalp atışları hızlanırken Blanie’yi ittirmeye çalıştı. Kız Nick’e daha sıkı sarıldı.
“Senin olmamı istemiyor musun?”
“Sana… Zarar vermek istemiyorum.”
“Bana çoktan zarar verdin.”
Nick dudaklarını birbirine bastırdı. Ona nasıl zarar vermiş olabilirdi ki?
“Beni sevmiyor musun?”
“Hayır.”
Nick, nihayet Blanie’yi sertçe ittirip kendinden uzaklaştırdığında sıkışan ciğerlerini derin bir nefesle doldurabildi.
“Seni sevmiyorum.”
Blanie hafifçe tebessüm etti. Gözleri dolmuştu, dudaklarını büzerek geri çekildi.
“Zamanı gelince… Benim olacaksın.”
Blanie doğruldu ve ayağa kalkarak kulübeye doğru ilerledi.
“Hey! Nereye gidiyorsun? Blanie, rüya neden hala bitmedi!”
Blanie ona bakmadı ilerledi, ilerledi ve gözden kayboldu.
Etraf karardı, ışık huzmeleri ateş böcekleri gibi etrafta parlamaya başladı ve hiçlik en kuytu köşelere bile sinerken Nick kendine gelmeye çalıştı. Hızlanan kalbine söz geçirmeye ve Blanie’nin güzel yüzünü unutmaya çalıştı. Sakinleşti.
Rüya sona erdi.
***
Blanie uyanmadan önce kulübenin girişindeki taşlı yollara ulaşmıştı. Önünde dikilen derme çatma yapıya baktı. Bu bir yanılsamaydı. Bunu en derinlerinde bilebiliyordu. Burası bir zamanlar ona gerçek bir yuva gibi gelen o evdi. İç çekti.
Nick’i öyle savunmasız görünce… Yumruğunu sıktı.
Belki de bu hikâyede esas kız o değildi. Sadece önemsiz biriydi. Unutulup gidecek biri… Ama yine de onu tüm benliğiyle seviyordu.
Onu istiyordu.
Ona ne zaman âşık olduğu hakkında bir fikri yoktu. Ona neden âşık olduğu hakkında da öyle.
Belki yumuşacık siyah saçlarına, kusursuz sesine, yakışıklı yüzüne…
Bilemiyordu.
Belki de onu her seferinde kurtarışına.
Hepsini seviyordu, hepsine delicesine âşıktı.
Düşünceleri onu boğmadan hemen önce devasa karanlık onu yuttu. Benek benek olmuş ışıklar etrafını sardı ve rüya onu gerçekliğin kollarına bıraktı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


46   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   48 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.