Tam 3 saattir engebeli dik yollarda yayan bir şekilde yol alıyoruz. He, öndeki dük ve kraliyet şövalyeleri dışında. Onlar atla yavaş yavaş gidiyorlar.
Bacaklarıma kara sular inerken elimdeki haritadan nereye doğru gittiğimizi anlamaya çalışıyordum.
Pat küt*
Sesler arkamdan geliyordu hemen kafamı çevirdim.
Sıska çocuk yerde yuvarlanıyordu.
Herkes endişeli bir şekilde bir televizyon programı gibi onu izliyordu. Kimsenin aklından yardım etmek geçmiyordu. Baya bir yol aldı.
Topaç gibi dönerken bir yandan da çığlık atıyordu, onun gelişini gören arkadaki askerler birer birer geri çekiliyordu, en sonunda bir kayaya çarptı ve durdu.
"HIAAAĞĞĞ" kız gibi çıkan bu ciyak ses herkesi güldürdü.
Özellikle esmer kız eline karnına götürüp katıla katıla gülüyordu.
Paralı asker birliğindeki hödük adamlar yardım etmeye kalkışmadığından birkaç adımla ona yaklaştım ve eğilip elimi uzattım.
Çirkin çirkin baktı ve elime vurdu.
Kalkmaya çalışıyordu sızlandı ve üzerindeki tozları silkeledi.
Ciddi bir yarası yok gibi gözüksede dirseği kanlar içindeydi.
Hemen kolunu çevirip baktı, kandan tiksinmiş bir surat ifadesiyle benden bir şey istemek için ağzını açtı: "Sargın var mı?" dedi.
...
Hava karamıştı gün boyunca yolculuk etmenin yorgunluğu üzerimize çökmüştü.
Burası dinlenme yerimiz, geniş bir arazi.
Büyük askeri çadırlar görevliler tarafından kuruluyordu. Biz de ağır şeyleri kaldırmakta yardımcı oluyorduk.
Karınlarımızdan bir müzik band grubu gibi ahenkli sesler geliyordu. Bu dev adamlar acıkmış olmalı.
Bir taşın üzerine oturmuş ve soluklanmıştım.
Buranın komedileri de tam karşıma geçmiş her zamanki tatlı atışmalarını yapıyordu.
Yemekler dağıtılana kadar çantamdaki gizli romantik kitabımı okumak istedim. "Savaşın İçindeki Kırmızı Gül" Bir romanın içinde roman okumak gerçekten çok garip.
Fakir bir kızın savaşa zorla hizmetçi olarak götürülmesi ve sonunda baş kumandan ile olan aşkını anlatıyor.
20 bölüm var ve her bölümde bir kuraldan bahsediyor.
Klişe sahneler çok ama olsun olsun yeriz.
"Eğer savaşa bir kız katılıyorsa onun hayatta kalması için gereken 20 kural var. Bunlardan birincisi ve en önemlisi aşık olma! Aşık olursan senin içinde de bir savaş çıkar, iki cephede de çabalamak seni yoracaktır."
Sırıttım. Dediği haklı gibiydi, yazarı kim gerçekten çok merak ettim. Tam kafa birisiymiş.
"Hey, çaylak yemek için sıraya gir!" Chimchim’in sesiyle hopladım ve küçük eğlencemi hemen kapayıp okuldaki öğlen aralarında olan o uzun kuyruğun 3-4 katı olan sıraya girdim.
O kadar uzaktaydım ki ayakta boş boş beklemek bile yorucuydu.
Herkes bir arka sıradakiyle ya da öndekiyle sohbet etmeye başladı. Bir müddet onların muhabbetlerini dinledim.
"Heheh bir defasında da savaştayken kılıcımı kaybetmiştim saldıracak hiç bir şeyim yoktu. Düşman üzerime doğru yürüyünce sonumun yaklaştığını düşündüm. Sonra Dük Heilon kanlar içinde bir Azrail gibi adamın arkasından yaklaştı ve tek hamleyle kellesini uçurdu. Yüzüme kaç litre kan fışkırmıştı bilmiyorum. Dük’ün o yırtıcı koyu mavi gözlerinin feri yoktu savaş alanlarında transa geçiyor gibi. Gerçek bir Azrail."
Bunun gibi herkesin ağzında askerlik anılarına benzeyen savaş anıları vardı. Biraz içim ürperdi.
Önümde dim dik duran uzun adamdan hiç ses çıkmıyordu. Kıyafeti de değişik gibiydi. Onla konuşmak için arkasından dokundum.
Ama o hissetmemiş gibi dönmedi ve daha sert bir şekilde dürtüp "Hey!" diye sesimi yükselttim. Yine dönmemişti.
Gıcık adam! benle sohbet etmek o kadar mı kötü gerçekten.
Meraklı bir insan olmam hep başımı belaya soktu ve şimdi de bu adamın yüzünü görmek istiyordum.
Ani bir hareketle döndüm ama kafasını çevirdi ve sıradan ayrıldı.
"B-bu neden gidiyorsuuun onca sırada beklediin dur gitme!" diye arkasından bağırdım.
Arkadan ilerlemem için ittirdiler.
Hayır bu hiç mantıklı değil benden neden bu kadar rahatsız oldu?
Sırayı terk ettim ve onun peşinden koşarak gittim.
Ahh yemek! Yemeğimi yiyemedim hıağğ, salak kafam. Yerimde uslu uslu dursaydım keşke! Şimdi bu adamın kim olduğunu bulmak zihnimi rahatlatmamın tek yolu.
Arkasından geldiğimi anlayınca adımlarını hızlandırdı. Ben de daha hızlı yürümeye başladım. Sonra iyice hızlandı derken bir bakmışız koşuyoruz.
Çok hızlıydı ama benim erkek bedenimde ona taş çıkartacak nitelikteydi.
Ormanın içinde avını yakalamaya çalışan bir jaguar gibi hissettim. Hızla ağaçların arasından geçiyorduk. Aramızdaki mesafe azalır gibi olunca büyük bir zıplayışla üzerine atladım. Kendimi fazla kaptırmış olmalıyım. Adamla beraber yerde debeleniyorduk.
Pat küt*
Taşların üzerine yuvarlandıkça bir yerlerimiz çiziliyordu zar zor durduk. Nefes alışverişimiz çok hızlanmıştı.
"Haağ iştee seni yakaladım!"
Adamın üzerindeydim ve kollarımla onu itip kafamı çevirdim , yüzüne dikkatle baktım.
Tahminleri alalım sizce kim? Bölümü okuduğunuz için teşekkür ederim♡
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.