''Anlat, hemen!'' Derse çoktan girmiştik ve İrem girdiğimizden beri yerinde duramıyordu. ''Tamam ders bitince anlatacağım, sus şimdi ders Kerem hocanın.'' Fısıltıyla konuşmamıza rağmen nedense her ders susmayan sınıfımız Kerem hocanın dersinde süt dökmüş kediye döndüğü için sanki sesli konuşuyormuşuz gibi hissediyordum.
''Lan, hayır bekleyemem ben hemen anlat.'' İrem'i umursamazsam susacağını düşünerek sessiz kalıp Kerem hocanın yazdıklarını defterime geçirmeye devam ettim ama yanlış düşünmüş olacağım ki bu İrem'in daha da merak etmesine yol açtı ve ayağını yere sert ve seri şekilde vurmaya başladı ''Hemen!''
''Bir sakin ol!'' Dikkatlice Kerem hocayı izledim ve bizim olduğumuz sıradan biraz daha uzağa gidince kalemimi masanın üstüne bırakıp İrem'e döndüm ve olabildiğince sessiz bir şekilde konuşmaya başladım. Bu hocadan gerçekten çok korkuyordum manyak adamın ifadesiz suratı bile kaşları çatık bir şekildeydi ''Okulun arkasında yani beni bulduğun yerde bir çocuğu dövüyorlardı, çocuk gerçekten çok kötü hırpalanmıştı ben de araya girdim sonra bana patladı bu işte sus artık.''
''Orospu çocukları...'' İrem'in ettiği küfürle hoca sert bir şekilde arkasına döndü hızlıca kendimizi toparladık ve hemen yazıyormuş pozisyonuna geçtik neyse ki İrem'le bu konuda profesyonel olmuştuk ki bizi gören biri sanki pürdikkat dersi görüyormuşuz sanabilirdi. Hoca bütün sınıfı o çatık kaşlarıyla taradıktan sonra önüne dönmüştü açıkçası böyle kolay vazgeçmesine şaşırmıştım yanıldığını falan düşünüyordu herhalde, başka açıklaması olamaz ''Merak etme kanka! Ben varken kimse sana bulaşamaz.'' diyip göğsünü yumrukladı bu hareketiyle gülmeme engel olamadım tam Kerem hoca dönerken ve İrem'le ben kendimizi olabilecek en kötü cezaya hazırlarken içeri nöbetçi öğrenci girdi. Sanırım hayattaki tüm şansımızı bunda kullanmıştık.
''Hocam, müdür Anıl Köksal'ı çağırıyor.'' O gün, o an, o saniye hayatın ne kadar adi olduğunu daha iyi anlamıştım. Daha on saniye önce kendimi aşırı rahat ve bulutların üstünde hissediyordum...
''Anıl Köksal?'' Neden çağrıldığımı çok iyi biliyordum ve mağdur taraf olan ben olduğum için içten içe kendimi teselli ederken elimi kaldırdım.
''Benim, hocam.''
''Git ve izin kâğıdı alıp geri gel.'' Başımla onayladıktan sonra İrem'e hızlıca bir bakış attım ve dudaklarını oynatarak 'Boku yedin.' dedi ne harika bir arkadaş ama(!) Sıramdan çıkıp nöbetçi öğrenciyi takip edip müdürün ofisinin önünde durdum. Sertçe yutkunup kapıyı çaldım ve içeriden sert bir gir sesi geldi. Umarım ben öldükten sonra İrem telefonumu yok ederdi konuşmalarımızı başka birinin gördüğü ihtimalini düşünmek bile istemiyordum.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde müdür ve Tolga'nın bakışları bana döndü ben endişeli bir şekilde bir müdüre bir Tolga'ya bakarken o alaycı bir gülüşle beni baştan aşağı süzdü. Ne yapıyordu bu dengesiz daha bir ders önce beni öldüreceğinden emindim. ''Gelip otursana Anıl.'' Tolga'nın konuşmasıyla kaşlarım çatılarak ona döndüm alaycı gülüş gitmiş yerine sahte bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ah, anlaşılan sıyrılmak için rol yapıyordu ama yine de dediğini yapıp karşısındaki sandalyeye oturdum ve doğrudan Tolga'nın gözlerine baktım o da bana bakıyordu bakışlarımızla birbirimizi öldürebilirdik ama itiraf etmeliyim gözleri çekiciydi bakışları doğrudan içime işliyordu bu kişiliğine rağmen neden kızların ona teklif ettiğini açıklıyordu. Bana bir ömür gibi gelen ama beş saniye süren sessizliğin ardından müdür konuştu. ''Lafı uzatmayacağım. Anıl, Tolga ne yaptı sana?'' Bakışlarımı Tolga'dan ayırıp müdüre çevirdim tam konuşacaktım ki Tolga araya girdi. ''Neden direkt beni suçluyorsunuz? Beni dinlemediniz bile belki mağdur taraf benim?'' Her an 'Siktir git!' diye bağırabilirdim ama kendimi zor tutuyordum. İtici, cahil, aptal, kendini kötü çocuk sanan biri olduğu yetmiyormuş gibi bir de iki yüzlüydü. Müdürün yanında olmasak hiç düşünmeden suratına uçan tekme atardım ya da atmaya çalışırdım çünkü benden iki kat falan uzundu. ''Tolga ne boklar yediğini bilmediğimi mi sanıyorsun? Şimdi kes sesini.'' Var ya şu an nasıl mutluyum nasıl içim rahatladı anlatamam bile ''Evet, seni dinliyorum Anıl.'' Dur lan ben işin bu kısmını düşünmemiştim ne anlatacaktım ki nasıl anlatabilirdim bunu tamam haklı taraf kesinlikle benim ama işin bu kısmını hiç düşünmemiştim... ''Hocam, hafif bir atışmaydı sonra kendi aramızda çözdük zaten.'' Ben ne diyeceğimi düşünürken Tolga yine araya girmişti. Bir bırak da 'hafif bir atışma' olup olmadığına ben karar vereyim ''Değil mi Anıl? Senden özür bile diledim.'' Dünya senin gibi dönmedi be. Hayır özür diledin de ben uyuyor muydum benim niye haberim yok bundan? Ben Tolga'ya bakarken Tolga'da bana bakıp gülümsüyordu. Ne kadar gülümsemenin sahte olduğunu bilsem de ne kadar aslında cezadan sıyrılmak için benle kibar kibar konuştuğunu bilsem de çok garip hissediyordum. Neden normalde aptal aptal hareketler yapıyor ki? Şu an karşımdaki kişinin tamamen sahte biri olduğunu gerçek Tolga olmadığını bilsem de bu hali daha güzeldi... ''Bu doğru mu Anıl?'' Ben düşüncelerimde kaybolmuş ona bakarken müdürün sesiyle irkildim ve müdüre bakmadan bakışlarımı yere çevirip kafamı aşağı yukarı salladım. ''Peki o zaman, ikinize de ceza vermeyeceğim ama bir daha böyle bir şey olsa gözünüzün yaşına bakmam haberiniz olsun.'' Tolga gözleri parlayarak hocaya döndü ve sırıttı. Kısa bir an sadece ufacık bir an onla düşman değil de arkadaş olsaydık bana öyle bakar mıydı diye düşündüm çünkü şu an gerçekten çok güzel gözüküyordu. Tolga'nın ayaklanmasıyla ben de kalkıp kapıya doğru gittim ve birden ne yaptığımı hatırladım. Siktir demin ne yapmıştım ben? Söylediklerini doğrulamıştım lan amacım bu değildi ki! Kesin ondan korktuğumu falan düşünmüştür oysa o an hiçbir şey düşünmüyordum bile! Derdim ne benim, ya delirdim ya da İrem'in dediği gibi salaktım! Çıktığımız gibi Tolga ellerini birbirine kenetleyip yukarı kaldırdı ve gerindi. ''Vaktimi böyle boş şeylerle harcadığıma inanamıyorum.'' Konuştuğunda kafamı ona çevirdim o da bana bakıyordu. Neden bilmiyorum ama bana baktığını fark edince tekrar önüme döndüm. ''Kusura bakma ama buraya gelmeseydin ve sınıfta kalsaydın o çok değerli zamanında oturup da insan gibi dersi dinleyeceğini falan düşünmüyorum ben.'' İnsan kelimesini vurgulamıştım ve ondan ses gelmeyince ne tepki verdiğini görebilmek için tekrar baktım ve yine yüzünde o alaycı ifade vardı oysaki ben sinirleneceğinden ve bu sefer müdürün ofisinin önünde kavga ettiğimiz için okuldan şutlanacağımıza emindim. ''Sen...'' Ağzından çıkan kelimeyle yutkundum ama yine ben ve aptal gururum sağ olsun onun alaylı bakışlarına karşı ben oldukça sert bir ifadeyle bakıyordum ''Gerçekten çeneni kapatamıyorsun değil mi?'' ''Bana laf atacağına demin orada seni kurtardığım için bana teşekkür edebilirsin ki eğer konuşsaydım kesinlikle ben haklı çıkardım çünkü hem İrem'in elinde kanıt var hem de yanağım morarmış durumda.'' Aslında amacım kesinlikle onu kurtarmak falan değildi bu herif sikimde bile değil ama o an ne oldu bilmiyorum hipnoz mu oldum yoksa beni bakışlarıyla manipüle mi etti emin değilim ama bir şey diyememiştim işte. Birden alaycı gülümsemesini kesti ve bana doğru bir adım attı, attığı adımla bir adım geriledim. Harika müdürün ofisinin tam önündeydik ve kavga edecektik ne bekliyordum ki zaten bu salakla insan gibi konuşmayı falan mı? Tam gözümü yumup kendimi olacaklara hazırlarken elini çeneme koydu ve İrem'in yaptığı gibi vurduğu yere doğru yüzümü çevirdi. Sanat eserine bakıyordu herhalde. Gözlerimi tekrar açtığımda Tolga'nın gözlerinde hiç görmediğim bir şey gördüm. Daha önce sinirli halini ve mutlu halini görmüştüm ama bu neydi şimdi? Pişmanlık mı endişe mi yoksa geri dönüp müdüre ispiyonlamamdan falan mı korkmuştu? ''Özür dilerim.'' Gözlerim anında fal taşı gibi açılırken Tolga'ya baktım. Ne oluyordu lan? Bunun gibi herifle genelde kendilerini Tanrı falan sandıkları için özür dilemez, teşekkür etmezlerdi. Niye bunu yapıyordu ki şimdi? ''Sinirli olduğum için sert gelmiş aslında sana vurmak gibi bir planım yoktu bir şey yapmamıştın bile ama o an zaten öfkeliydim ve sen gelip o çocuğu savunduğunda sana patladım. Revire gitmeliydin.'' Kolunu elimin tersiyle itip bakışlarımı ona çevirdim anlaşılan gerçekten endişelenmişti ama sonradan pişman olması umurumda bile değildi. ''Öncesinde ne olduğu, bana neden vurduğun, sinirli olman falan bunlar benim zerre umurumda değil. Vurdun bana şimdi de özür diliyorsun tamam, güzel. Düşman falan değiliz ama sana hiç önemli değil falan dememi bekleme ve revire gidip gitmeyeceğime de karar verebilecek yaştayım sandığın kadar küçük değilim yani.'' Söylediklerimle endişeli suratı eski haline dönmüş ve kaşları çatılmıştı, dikkatlice yüzümü inceledikten sonra konuştu. ''Yaşın umurumda değil ama şu an doktora gitmek istemeyip inat eden küçük bir çocuk gibi davranıyorsun. O revir boşuna yapılmadı.'' ''İyi sen kullanırsın o zaman bir ara çünkü bu gidişle bir gün birisinden sağlam bir dayak yiyeceksin.'' Sözümü bitirmemle hızla önüme dönüp sınıfa doğru ilerledim. Gerçekten nasıl çok sinir bozucu birisiydi, müdürün odasında onu çekici bulduğum için kendimden nefret ettim.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.