Ç.N: Burayı sonradan ekledim birçok kişinin karakterlerin isimleri yüzünden konuyu oturtamadığını fark ettim.
Chang Geng (Seme-Gong) Yanhui kasabasında yaşıyor ve ön dört yaşında. Onunla ilgili başka şeyler söylersem spoiler olur. Zaten şu anda başka bir ismi yok ileride yetişkin olunca ikinci bir isim alıyor: Li Min
Shen Shiliu (Uke-Shou) Ayın on altısında doğduğu için adını Shen Shiliu (on altı) koymuşlar. On altı, Çince de Shiliu anlamına geliyor, ilk iki bölümde anlamın oturması için Shen On altı diye yazmışlar sonradan Shiliu'yu görünce bu kim diye şaşırmayın.
Kendisi Chang Geng'i kurtların elinden kurtardığı için babası olarak kabul ediliyor ama gerçekte babası falan değil. Chang Geng ona evlat edinen üvey babalar için kullanılan "Yifu" diye hitap ediyor. Başka bir şeyden daha bahsetmesem daha iyi geri kalanı 10. bölüme kadar oturuyor. Lütfen ilk birkaç bölümden her şeyi anlamayı beklemeyin zaten biraz sabrederseniz anlarsınız.
Ayrıca yazar, ayrı bir dünya oluşturduğu için bazı terimlerin başta karışık geldiğini biliyorum benim için de öyleydi ama bu terimlerin anlamlarını başta zaten geçtiği yerlerin altına yazıyorum yani anlaşılması zor bir şey yok ortada sadece bilgilerin oturması için birkaç bölüm sabredin.
---------------- Kırsal bölgedeki Yanhui köyünde bir "General Tepesi" vardı, adı kudretli ve muhteşem anlamına geliyordu, ama gerçekte sadece küçük bir pislik yığınıydı ve biraz daha uzun boyu olan biri hemen üstünü görebilirdi.
General Tepesi her zaman orada olmamıştı. On dört yıl önce, Büyük Liang Hanedanlığı'nın üç Kara Metal Taburu'nun*, on sekiz barbar Man kabilesini yok ederek kuzeyindeki büyük keşif gezisine çıktığı söyleniyordu.
Yanhui'den başkente geri dönüş yolunu zaferle geçmişler ve yıpranmış zırhlarını buraya dökünce burası küçük bir höyük haline gelmiş, yıllarca kum, rüzgar ve yağmurdan sonra şimdiki General Tepesi olmuştu. [Ç.N: dört bölükten oluşan ve bir binbaşının komutası altında bulunan asker birliği]
General Tepesi tam bir çorak araziydi, orada dikilen hiçbir şey yetişmez ve ot bile burayı varlığıyla süsleyemezdi; bir çift gizlice eğlenmek istese, örtünmek için bile bir şey yoktu. Sadece orada yerin ortasında duruyordu ve kimse onunla ne yapacağını tam olarak bilmiyordu.
Eski nesil, ıssızlığının arkasındaki nedenin, Kara Metal Taburları'nın ölüm ve şiddet kokusuyla güçlü bir şekilde örtülmesinden kaynaklandığını söylüyordu. Zaman geçti; nihayet ellerinde çok fazla boş zamanı olan bazı işe yaramaz sokak kabadayıları, bunu bir dizi taşra hayalet hikayesi oluşturmak için temel olarak kullandılar ve zamanla daha az ve daha az insan bu bölgeyi ziyaret etti.
Ama bu akşam, yaklaşık on yaşında iki küçük çocuk tepenin dibine gizlenmişti.
Bu iki çocuktan biri uzun ve sıska, diğeri kısa ve şişmandı. Bir araya geldiklerinde, içi dolu bir kase ve yemek çubuklarına çarpıcı bir benzerlik taşıyorlardı.
Sıska olan, kadın kıyafetleri giymişti ve ancak daha yakından incelendiğinde bunun aslında küçük bir oğlan olduğu söylenebilirdi. Aslında adı Cao Niang Zi idi, çünkü falcı, bir kızın yaşam çizgisine sahip olduğunu ancak yanlış bedende doğduğunu söylemişti ve yukarıdaki tanrılar muhtemelen onu alıp, başka bir beden bulmasını söyleyecekti. Ailesi uzun yaşayamayacağından endişe ediyordu, bu yüzden onu bir kız olarak yetiştirdiler. [Ç.N: Niang Zi: 娘子 tam anlamıyla: hanım / kadın]
Şişman olanın adı Ge Bang Xiao idi ve yerli bir kasabın oğluydu. Kesinlikle ismi gibi yaşıyordu; tüm vücudu yağlı zenginliğin ışıltılı parlaklığıyla kaplı görünüyordu. [Ç.N: Bang Xiao: 胖 小 tam anlamıyla: şişman ve küçük]
İkisi başlarını uzattılar ama bu hayalet hikayelerinden kalan korku nedeniyle yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı.
Ge Bang Xiao, küçük tombul ellerinde deriye bağlı bir "Bin Mil Gözü" tutuyordu, boynunu General Tepesi yönünde mümkün olduğunca uzatarak mırıldandı, "Baksana, güneş batmak üzere ve o hala geri dönmedi, abimiz cidden... hmm, ne deniyordu, hah, buğdaydan kaçınmak için kendini asmak! "
Cao Niang Zi: "Ona eğitim sırasında uykuya dalmamak için saçlarını asmak ve poponun altına çiviler yerleştirmek denir. Şimdi saçma sapan konuşmayı bırak ve bana gözü ver. " [Ç.N: eskiden Çin'de ders çalışanlar uykuya dalmamak için saçlarını kapıya falan bağlayıp öyle masada ders çalışıyorlarmış ona atıfta bulunuyorlar.]
Bu sahte küçük kız bazen rolünü çok ciddiye alıyordu ancak maalesef girdiği yol biraz endişe vericiydi. Bir kız gibi davranmıyordu, aksine kaba ve erkeksiydi, özellikle herkesi çimdiklemeye çalışırken tavuk pençelerini sallamasıyla.
Elini uzatır uzatmaz, Ge Bang Xiao'nun vücuduna yapışık kalın yağ tabakası, refleks olarak ağrı ile kaşınmaya başladı. Hızlı bir şekilde, "Buna dikkat et; eğer kırarsan, babam beni kıymalı börek haline getirir!" dedi.
Bu "Bin Mil Gözü," kenarına Beş Yarasa oyulmuş küçük bir bakır tüptü. Saydam cam katmanları içeride sıkıştırılmıştı ve bir kişinin gözüne konduğunda, on mil uzakta bir tavşanın cinsiyeti açıkça görülebilirdi.
Ge Bang Xiao'nunki, bir izci olan büyük babasından kaldığı için özellikle karmaşıktı. Cao Niang Zi bir süre heyecanla ellerinde kavradı, sonra yıldızlara doğru tuttu. "Hava çok açık."
Ge Bang Xiao bakışlarını takip etti. "Aa, bildim, buna 'Chang Geng' de denen Sabah Yıldızı deniyor. Abimle aynı isim! Bay Shen daha önce bize öğretmişti, hatırlıyorum."
Niang Zi'nin ağzı seğirdi. "Hangi abin? Seninle konuşuyor mu ki? Şu haline bak, 'abin' olsun diye ısrar edip hep peşinden koşuyorsun, utanma nedir bilmez misin... Hey, bekle, bu o mu?"
Ge Bang Xiao işaret ettiği yöne baktı ve gerçekten öyleydi.
Bir delikanlı General Tepesi'nden elinde bir kılıçla yavaşça iniyordu. Ge Bang Xiao anında hikayelerde ne tür hayaletler bulunduğuna dair korkusunu unuttu ve bir kurşun gibi fırladı, "Abi, abi!"
Belki biraz fazla hızlı gitmişti ve bir şekilde tepenin dibinde tökezlemeyi başardı. Düştü, sağa sola sallandı ve oğlanın ayaklarının önünde durdu.
Ge Bang Xiao, kirle kaplı yüzüyle yukarı doğru baktı. Daha ayağa bile kalkmamışken büyük bir yağ kütlesi olan yanaklarını yayıp, dişlerinin arasından sırıttı.
"Hehe, abi, bütün gün burada seni bekledim," dedi.
Genç Chang Geng, oğlana basmak üzere olan ayağını sessizce geri çekti.
Ge Bang Xiao'yu her gördüğünde, binlerce domuz öldürmesi gereken kasap Ge'nun muhtemelen her şeyi görebilecek süper yetenekli gözlere sahip olduğu konusunda bir izlenim edinirdi. Bunca yıldan sonra, oğlunu yanlışlıkla doğramaması mutlak bir mucizeydi. Ama kafasında ne düşünürse düşünsün, Chang Geng, yaşından olgun kişiliğiyle asla böyle bir şeyi yüksek sesle söylemezdi.
Chang Geng, gerçek bir abinin tavrıyla Ge Bang Xiao'nun ayağa kalkmasına yardım etti, sonra çocuğun kıyafetlerinin tozunu aldı.
"Dikkatli ol, ne için koşuyorsun? Sorun ne?" Ge Bang Xiao: "Chang Geng abi! Baban yakında geri dönecek, o yüzden sınıfa gitmeyelim, yan atıştırmalıklar için savaşmaya gel! Kesin o küçük maymunları parçalayabiliriz!"
Chang Geng'in babası Belediye Başkanı Xu'ydu, gerçek babası değildi.
Yaklaşık iki ya da üç yaşındayken, dul annesi Xiu Hanım, akrabaların yardımını almak için buraya gelmişti ancak söz konusu akrabaların çoktan taşındığını geldiğinde öğrenmişti. Eşini kaybeden ve çocuğu olmayan Bay Xu, daha sonra Xiu Hanım ile evlenmeye karar vermişti.
Başkan Xu, Man kabilelerinin yıllık haraçlarını toplamak için bazı erkeklerle birlikte gitmişti ve bir iki gün içinde dönmesi gerekiyordu. Kırsal köy yoksuldu ve çocukların gerçekten beslenmesi için çok fazla besin yoktu.
Askerler yıllık devriyelerinden geri döndüklerinde her zaman yanlarında Man kabilelerinden biraz peynir ve kuru et getirirlerdi. Yol boyunca getirdiklerini etrafa saçar ve çocukların hepsi onlar için muazzam bir şekilde kavga ederlerdi. Bu gelenek "yan atıştırma savaşı" olarak biliniyordu .
Bir "kavga" olduğu için, aptal çocuklar şüphesiz ciddi yumruklar atarlardı, ancak hiçbir şey kırılmadığı sürece, yetişkinler eğlenmelerine izin verirdi. Ve böylece, çocuklar takım oluşturmaya başlamış ve kısa bir süre içinde ciddi bir iş gibi görünür olmuştu.
Bu tür bir şey için, kim Chang Geng'i yanına çekebilirse kesinlikle yenilmez olurdu.
Chang Geng, küçük yaşlardan beridir dövüş sanatları eğitimi alıyordu. Sınıra yakın köylerde genelde çok sayıda asker ve askeri aile yaşardı ve şöyle birkaç hareket öğrenmiş pek çok çocuk olsa da büyük çoğunluğuna zor gelirdi, o yüzden çoğu kişi bazı gelişigüzel temelleri öğrenip işi orada bırakırdı. Sadece Chang Geng, en başından beri her gün General Tepesi'nde yalnız başına, yıllar boyunca şaşırtıcı bir sebat ve irade ile çalışmaya devam etmişti.
Şimdi, biyolojik olarak on dört yaşında olan Chang Geng, bir elinde otuz kilo ağır kılıç taşıyabilirdi. Gücünü bilmesine ve küçük çocukların kavgalarına ve güreşlerine asla katılmamasına rağmen, küçük veletler hala tuhaf bir şekilde ondan korkuyordu.
Chang Geng çocuğu ciddiye almadı ve güldü, "Artık çocuk değilim, neden atıştırmalık toplayayım ki?"
Ge Bang Xiao pes etmiyordu. "Ben Bay Shen'e söylemiştim zaten, o da aynı fikirdeydi, şu birkaç gün ara verebiliriz."
Chang Geng, ağır kılıcı bacağına çarparken elleri arkasında yavaşça yürüdü, Ge Bang Xiao'nun çocukça sözlerini dinlemiyordu. İster okusun ister kılıç pratiği yapsın, bu sadece onu ilgilendirirdi, Bay Shen'in onları serbest bırakmasıyla bir alakası yoktu.
Ge Bang Xiao: "Ayrıca Bay Shen, On altı Amca'nın ilacını değiştireceğim demişti, yani ot almak için çok uzağa gidebilir ve evde olmayacak. Senin de gidecek bir yerin yok, neden bizimle gelmiyorsun? Büyük bir kılıçla dolaşmak çok mu eğlenceli?"
Şimdi bunu, Chang Geng aslında dinledi. Onu durdurup, "On altı, Changyang'dan daha yeni dönmedi mi, nasıl yine hastalandı?" diye sordu.
Ge Pang Xiao: "Aa... Bilmiyorum, yani, ne zaman hasta olmadığı oldu ki..."
"Ben gidip ona bir göz atacağım," Chang Geng iki küçük takipçiyi eliyle salladı. "Eve gidin. Geç oluyor ve akşam yemeğini kaçırırsanız, babanız sizi döver yine. "
Ge Bang Xiao: "Ehh, abi, şey... bu...."
Chang Geng'in onun bitmek bilmez 'o'lamasına ve 'bu'lamasına ilgisi yoktu. Her geçen yıl onun yaşındaki çocuklar için kıymetliydi ve sadece boy değil, aynı zamanda olgunluk da her yaşta farklılık gösterirdi. Chang Geng, Ge Bang Xiao gibi çocuklarla takılmak için zaten uygun değildi. Boyu ve uzun bacaklarıyla avantajını ustaca kullandı ve çok geçmeden uzaklaştı.
Şişko olan resmen boşuna gelmişti, acınacak bir şekilde, büyük çocuğu davet bile edememişti ve hayal kırıklığına uğramış bir iç çekti. Dönerek Cao Niang Zi'ye baktı, "Bir şey söyleyemez misin?!"
Cao Niang Zi'nin yüzü pancar gibi kızarırken, gözleri pusluydu ve Ge Bang Xiao'ya yönelik olan birkaç dakika önceki saldırganlık tamamen ortadan kalktı. Göğsünü yoğun ergenlikten geçen bir kız gibi tutarak, "Ahh, Chang Geng abimin yürüdüğü yol bile diğer insanlardan daha çekici," dedi.
Ge Bang Xiao: "..."
Artık bu veleti dışarı bile çıkaramıyorum.
Ge Bang Xiao'nun bahsettiği "Bay Shen" ve "On altı Amca" kardeşlerdi ve aslında Chang Geng ile oldukça yakın ilişkileri vardı.
İki yıl önce, Chang Geng hala küçükken, oynamak için şehir kapılarından tek başına kaçmıştı. Ne yazık ki, bir kurt sürüsü tarafından kaçırılmıştı ve neredeyse öldürülüyordu. Küçük Chang Geng'in şansına Shen kardeşler oradan geçiyordu.
Bay Shen, kurtları korkutmak için bir tür tıbbi toz kullanmış ve küçük çocuğun hayatını kurtarmıştı. Bundan sonra, iki kardeş Yanhui'ye yerleşmiş ve belediye başkanı Xu, oğlunu kurtardığı için onlara ücretsiz bir avlu kiralamıştı.
Büyük kardeşin adı Shen Yi idi ve başarısız bir bilim insanıydı. Ama yine de genç olmasına rağmen, zaten tüm hedeflerden ve hayallerden vazgeçmiş, bu değersiz yerde bir keşiş gibi yaşıyor ve köylüler kibarca ona "Bay Shen" diyorlardı.
Münzevi olmanın yanı sıra Bay Shen ayrıca doktor, hattat, köy öğretmeni, "Uzun-Kol Ustası" ve diğer birçok işte de yer alıyordu. Yaralılara bakmaktan, emekçi bir at için ebe olmaya kadar her şeyi yapabilirdi. Gündüzleri evde bir grup çocuk okutur, sonra akşam geldiğinde çocukları uzaklaştırırdı. İşte o zaman, kollarını sıvayıp her türlü şeyi, buharlı motorlar, zırh, pratik mankenleri, tamir etmeye başlardı. Tüm bu şeylerle, muhtemelen var olan en yoğun ve çalışkan keşişti.
Bay Shen, para kazanmadan, aileye bakmaya ve hatta yemek pişirmeye kadar neredeyse her şeyi yapıyordu. Ve böylece, yapacak hiçbir şeyi kalmayan küçük kardeşi sadece profesyonel bir hovarda olabilirdi. Bay Shen'in kardeşi "Shen Onaltı" olarak adlandırılmıştı. Görünüşe göre her zaman hasta bir çocuktu ve ailesi o kadar uzun yaşayamayacağını düşündüğü için ona bir isim vermekle uğraşmamıştı. Yeni yıldan sonraki on altıncı günde doğduğu için ona rahatlıkla "Onaltı" adını vermişlerdi.
Shen On altı, gün boyunca kesinlikle hiçbir şey yapmıyordu; ders çalışmıyor, okumuyor, iş yapmıyordu. Eğer bir yağ şişesi devrilirse, bunu düzeltmek için bir elini bile kımıldatmazdı ve muhtemelen hayatında hiçbir zaman tek bir su kovası bile çekmemişti. Yaptığı tek şey dolaşıp içmekti; aslında o kadar işe yaramazdı ki onun hakkında tek bir iyi şey yoktu.
İyi görünüşünün dışında.
Ve bu kişi gerçekten de güzel görünüyordu. Bu, neredeyse doksan yıl yaşadıktan sonra bile, hiç bu kadar güzel bir adam görmediğini söyleyen şehirdeki en yaşlı adam tarafından bile doğrulanmıştı.
Ama ne yazık ki ne kadar çekici olduğu önemli değildi, Shen On altı, küçükken ağır bir şekilde hastalanmış ve bu onu mahvetmişti. Şimdi iki ayağını zorlukla görebiliyordu ve on adım ötedeki birinin erkek mi kadın mı olduğunu anlayamıyordu. Aynı zamanda oldukça sağırdı; aslında biri ona bir şey söylemek isteseydi tek iletişim yöntemi bağırmak olurdu. Birisi Shen'in avlusundan her geçtiğinde, kalın duvardan, normalde beyefendi olan Bay Shen'in ona deli köpek gibi kükrediğini duyabilirdi.
Sonuçta, Shen On altı, hasta ve sağır-kördü. Koşulları ve bağlantıları ile çok rahat yaşayabilmeliydi. Fakat bu acınası küçük köyde, fakirlerden bile daha fakirlerdi. Bir güzellik tanrıçası bu yere inmiş olsa bile, kimse onu içeri alamazdı.
Yerel geleneğe göre, birisine büyük ölçüde borçlu olduğunuzda ve geri ödeme yapmanın bir yolu olmadığında, o kişinin soyundan gelenleri (varsa) veya o kişiyi aileniz olarak resmen kabul ederdiniz.
Shen kardeşler Chang Geng'i kurtların ağzından kurtarmışlardı ve bu Chang Geng'in ikisinden birini babası olarak kabul etmesi için yeterliydi.
Bay Shen o kadar çok düşündü ki beynini kırdı ve bunun doğru olmadığını, Chang Geng'i oğlu olarak kabul etmeyeceğini söyledi. Ama sevgili kardeşi umursamadı; On altı devam etti ve hemen oracıkta Chang Geng'e "oğlum" dedi.
Ve bu şekilde, On altı piçi, zahmetsizce büyük bir balık yakaladı; bu atık parçası, bir parça atık olmaya devam etse ve hayatının geri kalanında kesinlikle hiçbir şey yapmasa bile, Chang Geng hala ona bakmak zorunda kalacaktı. Hem de o ölene kadar.
Chang Geng kendi bahçesinden geçti, köşeyi döndü ve Bay Shen'in yanına geldi.
Shen ailesinin toplamda iki bekarı vardı, hatta öyle ki bir dişi tavukları bile yoktu, bu yüzden doğal olarak dedikodulardan kaçınmasını gerektirecek bir durum yoktu. Bu sebeple de, Chang Geng ne zaman gelse direkt içeri dalar ve kapıyı çalmaya uğraşmazdı.
Avluya adım attığında, bariz bir ilaç kokusu ve incecik bir xun ezgisi ona çarptı. [Ç.N: Xun, yumurta şeklinde ve delikleri olan bir müzik aleti]
Bay Shen, kaşlarını çatarak bahçede ilaç yapıyordu, üstünde bir alim edası olan genç biriydi ve yıpranmış bir cüppesi vardı. Hiçbir şekilde yaşlı değildi, ama kaşlarını sürekli çatması ona yıpranmış bir hava veriyordu. Xun sesi evin içinden geliyordu, çalanın zarif silueti loş ışıktan pencereye yansıyordu.
Sanatçı, açıkça yeteneksizdi ve ne kadar çok denenirse denensin, melodiyi anlatmak imkansızdı. Bazen bir veya iki inatçı nota çalınmayı reddeder, bu da melodinin yüzüp yukarı ve aşağı dalgalanmasına neden olur ve ıssız bir bitkinlik hissi ortaya çıkarırdı.
Buna "müzik" demek zorlama olurdu. Chang Geng bir süre dinledi ve sonunda bu konuda olumlu bir şey söylemek zorunda kalsaydı, derdi ki bu, mükemmel bir cenaze eşliğinde çalınırsa iyi olur.
Shen Yi ayak seslerini duydu ve ona gülümsemeyle baktı. Sonra geri dönerek bağırdı, "Aman Tanrım, hayatımızı bağışla, o sesle bizi tuvalet eğitimli edeceksin! Chang Geng geldi!"
Xun tutan kişi tepki vermedi. İşitme yetenekleriyle, aslında tek bir haltı anlamamış olması daha muhtemeldi.
Bay Shen, dışkı yemiş gibi bir ifadeyle arkasını döndü.
Çıkan sese bakılırsa, çalan kişi tonlarca enerjiye sahipti ve hastalanmaya hiç yakın değildi, Chang Geng'in sıkılmış kalbi yarı gevşedi. "Ge Pang Xiao'dan On altı'nın ilacını değiştireceğinizi duydum. Ne oldu?"
Bay Shen, kaynar tıbbi ilaç çorbasının rengine baktı, sinirli görünüyordu. "Yok bir şey, sadece mevsim değişikliği. Her mevsim için kullanılan farklı ilaçlar var, çünkü o, bu denli hasta ve hassas... Aa, tam zamanında geldin. Kim bilir nereden bulduğu bir şey geçmiş eline ve yarın ilk iş sana verecekti ama madem buradasın gidip bir bak." ____________ Yorumlarınızı bekliyoruz~~ Çevirmen: Merlin Kontrol ve Edit: Almynna
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.