SHYLA: Brave Girl Of The Sun - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm 

           
Çözmek istediğim her seferde daha da karışan bir düğüm gibiydi bu dünya. İpleri beni de boğuyordu.
Derin bir nefes aldım; soluyabildiğimin farkında olmak, yaşadığımı hatırlatıyordu bana. Belki olmam gereken yerde değildim, belki de bundan kokuyordum, ancak herşeye rağmen.
Bakımlı bahçedeki telaşlı hazırlık devam ederken elimdeki karta tekrar baktım.
Anlamsızdı.
Bu karttaki anlamı bulma çabam da, benimle konuşan sözde kahinin bedenine ne olduğunu anlama çabam da. Hepsi de anlamsız ve karıştıktı. Ancak bu amansız bir uğraş, her ne kadar gerçeği bilsem de, beni endişelenmekten alıkoyamıyordu.
Aylar önce o kadınla konuşmamdan sonra daha da karışmıştı. Anlamlandıramadığım rüyalar artmıştı ve sonu hep aynı bitiyordu.
Canavar cesetlerin üstünde duran ruhsuz bedenim... Sonra da kahinin sözleri tekrarlanıyordu;
"Kaç kurtar kendini! Sana yardım edecek tek kişi gün batımı! Anlıyor musun? Başka kimse sana yardım edemez! Yeraltı seni istiyor! Seni koruyabilecek tek kişi yeraltının varisidir! Sakın kanma taç hırsızına ve kuklacıya. Hepsi ruhunu şeytana satmış!"
Hayatımda daha çılgınca ve anlamsız bir şey duymadım. Ama bu sözleri görmezden gelemiyordum özellikle ortada ruhu bedeninden ayrılmış biri varken.
Gözlerimi tekrardan bahçeye çevirdiğimde büyük ihtimal soylulardan birine ait olan büyük hediye paketini taşıyan genç çocuğu gördüm. En fazla on yedisinde görünen oğlan hediye paketini zarzor taşıyor ve sürekli tökezliyordu. Etrafında diğer görevlilerden kimse ona yardım etmeyi düşünüyor gibi de değildi.
"Düşürücek..."
Bir soylu tarafından prensese gönderilen hediyeye zarar gelirse başı büyük bir belaya girerdi. Ne kadarda yazık.
Çocuğun paketi düşürüp düşürmeyeceğini görmek için merakla beklerken kapı çalınmadan hızla açıldı.
"Kim-"
Gördüğüm pişkince sırıtan yüz ile hemen yanımda duran vazoyu kafasına fırlatma veya onu odadan direk kovma arasında kalmışken uşak kıyafeti giymiş sarışın çocuk konuştu, "Selam kibirli prenses beni kovmadan söyleyim önemli haberlerim var."
"Akşama kadar beklemeliydin aptal herif yakalanırsan ne halt ediceğiz?" Bu pişkin suratlı pisliğe bu gün bir dakikadan fazla katlanamıyordum ama Akina'nın ajanlarına yakalanmadan bana haber getirebilen tek muhbirdi ayrıca görünüşünün ve kişiliğinin aksine son derece güvenilirdi.
"Akşamı bekleyemem bunun iki sebebi var bunun. Birisi seninkiyle alakalı."
"Seninki?"
"Yakışıklı Ciaran Prensi tabiki." Her gün daha da aptallaşıyor.
"Ufak olsa da en azından beyninin olduğunu düşünüyordum Azazel. Hayal kırıklığına uğradım."
"Kırıldım Prenses." diye sahte bir hüsranla konuştu.
Yüzün hiç öyle demiyor ama.
"Uzatma Azazel ikinci prensese yakalanırsak ilk asılan sen olursun." Başımı tekrar pencereye çevirip hediye kutusunu taşıyan çocuğu izlemeye başladım. Elindeki kutu nedeniyle çok yavaş ilerliyordu.
"Tamam, tamam konuşuyorum. Öncellike senin şu sevgili arkadaşının durumunda bir değişiklik yok. Gönderdiğin şifacı ve büyücüler yine bir halt yapamadı. Vazgeç, ruhu olmayan bir bedeni iyileştiremezsin. Ve hayır, masandaki eski çağ büyü kitaplarında da bunla alakalı bir şey yok."
Sinirle ona döndüm, "Hiçbir şey bilmiyorsun!"
"Emin ol senin bildiğinden çok daha fazla şey biliyorum. Hem neden hatırlamadığın birine yardım etmeyi bu kadar çok istiyorsun? Arkadaşın olduğunu söyledikleri için mi? Eminim Evans Markizi'nin kızı olduğu için arkadaşlık ilişkiniz çoktan ayarlanmıştır. Hafızanı kaybetmek seni aptallaştırmış galiba. Seni arkadaşı olarak görmüyordur bile, bu sadece siyasi bir dostluk."
"Eğer beni arkadaşı olarak görmeseydi kaybedeceğini bile bile.." Çene kaslarım gerilirken, devamını getirecek gücü kendimde bulamadım.
"Neyi kaybedeceğini bile bile?" Sonunda yüzündeki gülümsemeyi silmişti. Böyle olunca daha az iğrenç görünüyordu. Yakışıklılığını da gizlemiyordu.
"Hiç bir şey."
Kaşlarını çatıp "Bir şeyler hatırlamaya mı başladın?" diye sordu.
"Hayır."
"Shyla bir şey hatırladıysan söyle. Sana ve Evans leydisine büyü yapan pislikleri bulabilirim."
"Bir şey hatırlamadım dedim sana, uzatma." Ona farklı bir boyuttan geldiğimi ve romanın içine girdiğimi, sonra da garip bir rüyayı takip edip bir kahinle buluştuğumu söyleyemezdim. Sonra da kahin beni gelecekte felaket için uyarırken ruhunu kaybettiğini söyleyemezdim. Bu fantastik dünya için bile bütün bunlar fazlaydı.
Ben de hafızamı kaybettiğimi söyledim. Son hatırladığımın ise bir büyücünün bana ve yanımdaki arkadaşıma saldırdığı olduğunu. Eğer bana yardım etmeseydi ve onun Akina'nın kurbanlarından biri olan yan karakterlerden biri olduğunu öğrenmeseydim ve onun güvenini kazanmak istemeseydim hiç bir açıklama yapmadan sadece ona para teklif ederdim. Ama güçlü insanları yanında tutmak önemlidir.
Tekrardan ısrar etmeye başlamak üzereyken onu durdurdum, "Azazel gerçekten meşgulüm ve her an Akina'nın ajanlarından biri gelebilir, yani lütfen hızlı ol."
Sinirle sarı saçlarını karıştırıp konuşmaya başladı, "İyi, loncaya ziyarete gelince konuşuruz." Asla vazgeçmeyecekti değil mi?
"Bak dediğim gibi Elizabeth de Laura Evans için yapılacak bir sey yok. Hey öyle bakma senin için yine de yasaklı kütüphaneyi araştıracağım."
"Nasıl yapıcaksın bunu? Benim bile buna henüz iznim yok."
"Ben istersem her zaman bir yolunu bulurum." Göz kırptı. "Güçlü bir büyücünün yapamadığı çok az şey vardır."
Saniyeler içinde eski yılışık tavrına girmesi beni yine şaşırtmamıştı. "Sadece devam et."
"Neyse yakışıklı prensin ve ülkesine gelecek olursak," Bir kaç saniye tereddüt ettikten devam etti, "Orada cepheler kötü."
"Ne demek istiyorsun?"
"Çok bir şey değil ya, kız kardeşi ile beraber üvey babaları olan imparatora suikast düzenleyecekler."
"NE?"
Azazel devam etti,"Dediğim gibi çok bir şey değil."
"Bu nasıl büyük bir şey değil?!"
"Bu zaten beklenen şey değil miydi? O bunak Yeraltı Yaratıkları'ndan gelen Ciaran İmparatorluk ailesinin kanını bile taşımıyor. Sadece karısının ve dük olmanın verdiği güçle İmparator oldu. Ama hiç bir şey beceremedi. O ülke ona fazlaydı."
"Bu kadar erken olamaz..."
"Ne erken olamaz? Suikast mi?"
"Livius'un tahta geçmesi!" Bağırmam ile Azazel mor gözlerini kısarak merakla bana baktı, "Neden bu kadar telaşlandın? Ciaran imparatorları için yaş önemli değildir. Yakışıklı prensin için on dokuz geç bile."
"Önemli olan yaşı değil." Önemli olan gücünün henüz uyanmamasıydı. Ve gücü uyanmaz 'onu' durduracak gücü de olmazdı. Onu durduramazsa her şey çok daha fazla karışırdı belki de bir felaket gerçekleşebilirdi. Neden bu kadar erken olmuştu? Ben hikayeyi değiştirdiğim için miydi? Bu dünyaya geldiğimden beri asla romana uymaya çalışmamıştım ama neden işler benim çıkarıma göre değişmesi gerekiyorken tam tersi oluyordu?
Ne olursa olsun bu hikayeyi değiştirmem gerekiyor. Ne kahinin bahsettiği son ne de romanda olan korkunç son hiç biri olmayacaktı
"Azazel, hadi dediğini yapalım." Ne kadar uğraşmam gerektiği umrumda değil, "Beni büyücü loncasına al."
Ben bu aptal gidişata uymuyorum!
BÖLÜM SONU
______________________________
Yazar: Mikhail
Seriyi hatırlayan var mı?
Charlotte bana bu bölümde yardımcı oldu ona çoook teşekkürler.
Pazartesiye kadar bir bölüm daha atmaya planlıyorum sonra bir gün belirleyip düzenli olarak bölüm atacağım.
Yorum yapmayı unutmayın ❤

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.