Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 

           
Ancak Ölürsün (1)


Beceri.

Birçok Avcıyı gözyaşlarına boğan bir kelime.
Bir beceriyi uyandırma şartları kişiden kişiye değişir:

--Eğitim odasında 10.000 kez korkuluğa vurdum. Sonra kendiliğinden ortaya çıktı.
--Bir gün aniden Tanrı'dan bir ses duydum!
--Büyü mü? Kuleye girdikten kısa bir süre sonra kullanabildim.

İyi kişiliklere ve güçlü iradeye sahip avcılar, yetenekleri olmadığı için daha yükseklere tırmanmak için mücadele ederlerdi. Buna karşın köpek boku kişiliklerine sahip Avcılar, becerileri sayesinde iyi yaşamlar sürerdi. 1. Sıra'yı temsil eden Alev İmparatoru bunlardan ikincisine giriyordu.

Hayatı bir oyunla karşılaştıracak olsak Alev İmparatoru şansın beceri olduğu bir oyun oynamıyor muydu? Şans becerisiyle istediği her şeyi elde edebilirdi.

Aksine…benim hayatım tipik bir boktan RNG oyunu ile karşılaştırılabilirdi.
Çevirmen Notu: RNG: Random Number Generator oyunları. Yani her şeyin şans ile belirlendiği oyunlar sanırım. Ben de tam emin değilim..

Nerede olduğumu bilmediğim için tökezledim ve homurdandım. Sıçtıktan sonra bardan ayrıldım ama ayrılalı ne kadar zaman oldu hatırlayamıyorum. Bir sokağa girdim ve kusmaya başladım. Sendeledim, gözlerim kusmuğuma odaklandı. Daha önce yediğim bazı yiyecekleri tanıdım.

“Sen şanssızsın” kusmuğum bana böyle bir şey söylüyor gibiydi.

“Kahretsin…” Üzerine bastım. “Eğer şanssız olmam gerekiyorsa bana hiç şans vermeyin. Bu sahte umut beni öldürdü.”

Bir oyun oynarken, ne zaman umutsuzluk hissedersiniz?

Telefonlarında gacha oyunları oynayanlar anlayacaklardır. Birden fazla çekim yaptıktan sonra tek bir 5-Yıldız alamadığınızda değil — Tam olarak çöp olan o 5-Yıldızı aldığınızda, yani 3-Yıldızdan daha kötü olan 5-Yıldızı aldığınızda umutsuzluk hissedersiniz.

Sokayım böyle işe, 5-Yıldızım 1-Yıldızdan bile daha kötüydü.

[Tıpkı Senin gibi Olmak İstiyorum (S +)]

Etkileri:
         → Ölümden sonra otomatik olarak etkinleşir.
         → Bir düşman tarafından öldürüldükten sonra sizi öldüren düşmanın becerilerinden biri kopyalanır ve beceri sizin olur.
         → Eğer hedef sizi önceden öldürmüşse becerileri kopyalanamaz.
          → Kopyalanan beceri rastgele seçilir.
          → Ancak ölürsün!   (Beceri kartında en alttaki bu satır kırmızı renkle yazılmış.)

Tekrar kusmayı denedim ama hıçkırık dışında hiçbir şey çıkmadı. "Kahretsin!"

Evet. Hayatım gerçekten boktan bir RNG oyunuydu.

Normalde bir beceri uyandıktan sonra Avcı Bürosuna bildirmelisin. Ama ben rapor etmedim. Sanki edebilirim de! Bu bok, çok iç karartıcıydı. Çok utanç vericiydi. Onlara neden böyle çöp bir beceriyi göstereyim ki? Ne söyleyebilirim ki ya da şöyle mi olur:

----“Merhaba Avcı-nim,” derlerdi. “Yeteneğini nasıl uyandırdın?”
----Ne diyebilirdim ki? “Ah - Ben 1. Sırayı çok kıskanmıştım.”
----Nasıl?" Yüzleri kafa karışıklığı içinde şekil değiştirirdi.
----Her şeyi daha iyi anlayabilmeleri için daha fazla açıklamam gerekirdi. “Haset ve kıskançlığım yüzünden delireceğimi düşündüm. Sonra Kule bana bunu yememi ve kaybolmamı söylüyormuş gibi bir beceri fırlattı. ”  Güzelce kazandığım güzel bir ödülden bahsediyor gibi konuşurdum. “Bana en büyük kıskançlığa sahip olan çirkin bir insan olduğumu bile söyledi.” diyebilirdim gülerek. Haha. Doğru.
Bu öylece anlatabileceğim bir şey değil! Sanki birine bunu anlatmanın bir yolu varmış gibi. Şanssız, boktan hayatımda buna tek başıma gülecektim ve sefilce yaşayacaktım.

Bu yüzden kalbimin derinliklerindekilere içtim ve uzak bir sokakta sallanmamı durdurdum.

Yine de hiçbir şey değişmemişti - hala başarısız oluyordum. Hatta düzgün bir şekilde sallanamadım bile. Farkında olmadan bilmediğim bir sokağa düştüm. Buraya nasıl ya da ne zaman geldiğimi hatırlayamıyordum. Neredeydim a*ına koyayım?

Böyle yerde uyuyabilir miydim? 'Ah. Bu çok üzücü.' Çok şanssızdım. Gözyaşlarımı akmak üzerelerken tuttum.

Gecenin havasında hafif bir çığlık yükseldi. Caddenin diğer tarafından gelmişti.

Acı dolu ses yalvarıyordu, “… lütfen, ah! Neden sen…"

Uyuşukluğum anında ortadan kayboldu.
Bu ses, sarhoşken görülen bir halüsinasyon ile karıştırılamayacak kadar gerçekti. Kim olduğunu bilmesem de bulunduğu durumun hayatını tehdit ettiğini anladım.

'Neler oluyor?' diye merak ettim sessizce yürüyerek. İçgüdüsel olarak nefesimi tuttum. Her nefeste bir adım... Sessizce çığlığın geldiği sokağa doğru adım adım yürüdüm.

Yaklaştıkça sesler daha net hale geldi.

Bu...-

“A-Alev İmparatoru-nim. Neden aniden- ”dedi bir kadın sesi.
“—Faydasız. Yakınlarda kimse yok- ”dedi bir erkek sesi.

Bu, bugün yaptığım ikinci aptalca hataydı.

İlk hatam, aklımdaki sigorta bozulana kadar içmekti. Tüm hayatım boyunca hiç böyle sarhoş olmadım. Ancak bugün bir istisnaydı. İlk S-Seviye yeteneğimin bok olduğunu öğrendiğim için çok öfkeliydim, bu yüzden su gibi makgeolli içmeye başladım.
ÇN:makgeolli bir Kore pirinç şarabıdır.

İkinci hatam, çığlığı duyduğum anda kaçmamak.

Erkek sesi, “İçki bardağını önceden zehirledim” dedi. Neden bu kadar tanıdık geldiğini anlayamadım.

“Z-zehir? Alev İmparatoru-nim, ne dediğinizi anlayamıyorum. ” Kadının sesi de tanıdıktı. Sesi fedakâr bir kadının sesiydi.

“Hey, oyunculuğun çok iyi. Seni başka birileri görse enayi gibi kandırılabilirlerdi. ”

Bir çıkmaz sokak.

Sokak lambası olmayan karanlık sokakta gerçekten bir erkek ve bir kadın vardı. Belki de onları sadece orada bulunuyor olmalarıyla tanımlamak garipti. Adam kadını tehdit ediyordu ve kadın tehdit ediliyordu.

"Basilisk’in mide asidi," dedi adam. “Aslında içki bardağımı bununla zehirledin. Vay be. Eğer becerim olmasaydı, başım belada olurdu. Hımm? Sorun nedir? Solgun görünüyorsunuz, Bayan Saintess. ”

“On Bin Zehir Bağışıklığı mı...? İ-imkansız! Böyle bir yeteneğe sahip olamazsın. ”

"Tabii ki sahip değilim." Adam güldü, sesi yumuşakça yankılanıyordu. “Ama On Bin Zehir Bağışıklığı'ndan biraz daha iyi bir yeteneğim var.”

Sonunda, bu adamın kim olduğunu anladım. Sokak ne kadar karanlık olursa olsun, adamın sırtını görebiliyordum — bu at kuyruğunu nerde görsem tanırdım. Onu son on yıldır her gün odamda gördüm. Ve onu dün gece televizyonda da görmüştüm. Hep onun gibi olmak isterdim.

“O aslında gerçekten Alev İmparatoru!” dedim.

1. Sıra Avcı. Bu çağın kahramanı. On binlerce kişinin idolü. Bu nedenle, tüm dikkati ve kıskançlığı üzerine toplayan kahraman... özellikle benim kıskançlığımı.

Ayrıca, ‘O da Saintess değil mi!?’

Nefesimi tutmak için ağzımı kapattım. Saintess. Büro tarafından seçilen 9.Sıra Avcı. Alev İmparatoru ile çıktığı söylentileri vardı. Tüm skandalı ateşleyen son davranışıydı. Sadece internette fotoğraf ve videolardan gördüğüm en güzel güzellik, tam oradaydı.

Alev İmparatoru "Ama oyun zamanı bitti," dedi. “Bana karşı çıkmanın bedelini ödemenin zamanı geldi.”

Ve sadece orada durmuyordu. Tehdit ediliyordu. "Biraz bekle Alev İmparatoru-nim," diye yalvardı. “Yanlış anlamış olmalısın… Sadece... Kule'yi seninle takım olarak temizlemek istiyorum!”

Alev İmparatoru, “Ben de öyle düşünmüştüm, ama durum öyle değilmiş” dedi.

"Bir saniye bekleyin lütfen! Bunu düşünün. Eğer takım kurarsak, 40. katı kolayca temizleyebiliriz! Hatta bir yıl içinde 50. kata çıkabiliriz! Doğru! Bu, insanlığın henüz ulaşmadığı bir yer ama eğer ikimiz birlikte - ”

“Ben de öyle düşünmüştüm, ama durum öyle değilmiş” dedi yine.

Şaşkınlıktan dilim tutuldu. 'Bu ikisi… çıkmıyorlar mıydı?' diye düşündüm. İnternette böyle yazıyordu. Yayıncılar bile iki kahramanın tutkulu aşkını tartışmışlardı. Ama önümdeki sahnede hiçbir romantizm unsuru yoktu. Bunun sevgili kavgası olmadığı çok belliydi.

Öldürme niyeti.

Sadece, öldürmek isteyen bir adam ve hayatı için yalvaran güzel bir kadın görüyordum.

"Lütfen! Yanlış anlaşılmayı gidermek için konuşalım. ”diye bağırdı ağlayarak.

“Konuşmak? Ah, konuşmak. Peki. Bu kibarlığımdan dolayı yapabileceğim bir şey. ” Alev İmparatoru, Saintess'in boynunu kavradı.

Saintess nefesi tamamen kesilmeden önce yüksek bir boğulma sesi çıkardı. Bundan sonra sadece küçük iniltiler duyuldu.

“Ama kurallara ve kimin konuşacağına ben karar vereceğim.” diye homurdandı.

Saintess boğulurken mücadele etti. Mücadelesini izledim ve boğuluyormuş gibi hissettim. Inanılmaz. Aman Tanrım. Tam önümde, yaşanmaması gereken bir şey yaşanıyordu.

“Ben soruları soracağım. Sen sadece cevap vereceksin. Ah, konuşmana gerek yok. Cevap vermek için sadece başını salla. Tamam mı?"

Gayret edip başını salladı. İnliyordu. Hem korku hem sempati duydum.

“Eğer içtenlikle cevap verirsen, yaşamana izin vereceğim. Sana panzehir bile vereceğim. Ama bu iyi niyetimi görmezden gelirsen… Peki, daha fazla açıklamam gerekmiyor değil mi? Oxford'dan mezun olduğunu duydum. Akıllı kafanı kullan.”

Saintess umutsuzca Alev İmparatoru'nun boynuna bağlanmış koluna saldırdı.

Çırpınma sesi kulaklarıma kadar geldi ama hiçbir şey olmadı. En iyi şifacılardan biri olarak bilinen Saintess'in Alev İmparatoru'na karşı fiziksel olarak kazanması imkansızdı.

“Doğrusunu söylemek gerekirse, senin için sadece bir sorum var.”

Saintess azıcık hava için mücadele ediyordu.

“Kim beni öldürmeni emretti? Sadece cevap ver bana. Kara Ejderhanın Cadısı mıydı?”

Saintess ürktü ve mücadeleyi bıraktı.

Alev İmparatoru, “Cevap vermeden önce dikkatlice düşün,” dedi. “On Bin Zehir Bağışıklığım olmayabilir ancak Yalan Tespiti yeteneğim var. Bana yalan söylersen ve bunu anlarsam kemiklerini kül olana kadar yakarım.”

Saintess hemen cevap vermedi. Karanlık sokakta yüzünü görmek zordu. Ancak onun sessizliğini hissedebilirdiniz. Alev İmparatoru onu izlerken Saintess yavaşça başını salladı.

"Biliyordum." Küçük kahkahaları havada yükseldi. “Güle güle, Saintess Isabelle.”

Alevler patladı.

Yangın tüm sokağı yuttu. Alev İmparatorunun kavrayışından Saintess'in boynuna yayıldı ve sonra tüm vücudu alevlere gömüldü. Umutsuzca mücadele etmeye başladı. Yaşamak için son çırpınışlarıydı. Fakat ona karşı ne kadar direndiyse de Alev İmparatoru'nun kavrayışından kaçamadı.

Alev İmparatoru yanan Saintess'e sadece baktı. Kendini eğlendiriyor gibiydi.

Kavurucu alevlerin önünde Alev İmparatoru sakindi. Son derece sakin olduğundan sonuna kadar Saintess'in boynunu tuttu. Saintess iki kolunu da salladı. Tırnaklarını Alev İmparatoru'nun koluna sapladı ve çizmeye çalıştı. Sonra gökyüzüne doğru uzandı…ve kısa süre sonra durdu.

Yumuşak bir şekilde yere çarptı.

Ve artık hareket etmedi.

Duygular midemde dolanıp göğsüme çarptı. 'Şu deli piç!'

Önümde insanlığın bir kahramanı öldü. Sadece öldüğünü söylemek yanlıştı. Bu doğru, onun ölümü normal değildi.

Öldürülmüştü. Başka bir insanlık kahramanı olan Alev İmparatoru tarafından öldürülmüştü.

'Deli bir adam.'

Saintess şimdi sadece yanmış bir cesetti. Buna rağmen alevler durmadı. Alev İmparatoru alevleri durdurmadı. Etleri ve kemikleri eriyene kadar her şeyi yaktı. Bunu başından sonuna kadar duygusuz bir yüzle yaptı.

'Aklı başında değil.' Geri adım attım. 'Hemen gitmem gerekiyor.'

Ve böylece, bugünün üçüncü hatasını yaptım. Son hatam -

Çıtırt-

Küçük bir sesti. Bir teneke kutuya basmamıştım. Bunun yerine küçük bir cam parçasını ezdim.

Belki parçalanmış bir soju şişesinden düşen bir cam parçasıydı. Belki de rüzgar tarafından başka bir yerden buraya taşınmıştı. Oraya nasıl geldiğini bilmiyordum. Zaten bilmeme de gerek yoktu.
ÇN:soju: bir kore içkisi

Bunun yerine, gerçekten anlamam gereken iki şey vardı:

İlk olarak aptalca bir hata yaptım.

“… Hoh,” Alev İmparatorunun sesi saklandığım yere doğru geldi.

İkincisi, Alev İmparatoru başka bir kişinin hatasını gözden kaçıracak bir avcı değildi.

“Yakındaki tüm sıçanlarla ilgilendiğimi düşünmüştüm. Sanırım biri gözden kaçmış. ” Gözleri benim gözlerimle buluştu.

Koşmaya başladım.

Geriye bakmadan koştum. Bunlar bir katilin gözleriydi. Bir ya da iki kişiyi değil, onlarca kişiyi öldüren birinin gözleri. Belki daha da fazlası. Gözleri lanet olası bir iblis gibiydi.

Ve o iblis, şimdi beni öldürmeye çalışıyordu.

"Ha? Ne kadar da tatlı." Alev İmparatoru benle alay ederken sıcak bir his ayak bileğimi deldi ve sonra zemin boyunca yuvarlandım. İlk başta nasıl takıldığımı anlayamıyordum.

En azından bacaklarımı yerde görene kadar.

“H-hiik ... !?” Bir çığlık dudaklarımdan kaçtı.

Bacaklarım kopmuştu. Bacaklarım... İkisi de doğranmıştı. Hem sol hem sağ... Hala ayakkabı giyiyorlardı.

Spor ayakkabıların yan tarafındaki ünlü marka logosunu bile görebiliyordum.

“Lütfen yaşama izin ver! Lütfen!" Yalvardım. Tıpkı Saintess gibi.

“O zaman neden kaçtın? Beni korkuttun, ”dedi Alev İmparatoru. Eğilip bacaklarımdan birini aldı. Sonra bir beyzbol sopasıymış gibi atıp tutmaya başladı. "Hey. Gördün mü?" diye sordu.

Gözlerim bacağımın yukarı aşağı sallanışını izledi. Ellerine düşüşünü. Ve sonra tekrar havaya çıkışını. “Hiçbir şey görmedim!”

Alev İmparatoru yaklaştı. “Neyi görmedin?”

“Hiçbir şey bilmiyorum! Ugh. Lütfen. Bilmiyorum…"

“Neyi bilmiyorsun?”

“Lütfen… Alev İmparatoru-nim. Lütfen… yaşamama izin verin. Hiçbir şey söylemeyeceğim. Kimseye söylemeyeceğim. ”

Varlığını başımın üstünde hissettim.

Bana bakmak için dizlerini büküyordu. "Vay. Yani bana beni gördüğünü ve hatta beni tanıdığını mı söylüyorsun? Her şeyi görmüş de olabilirsin. Muhtemelen sen de her şeyi biliyorsun. ”

"Lütfen…"

“Hyung-ssi, beni hayal kırıklığına uğrattın. Neden hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıyorsun? ” Alev İmparatoru bacağımı inceledi. "Söyle bana. Seni kim gönderdi? Yine Kara Ejderha mı?”
ÇN:Hyung-ssi Kore'de genç erkeklerin kendinden büyük erkeklere saygılı bir hitap şeklidir.

“Ben… gerçekten bilmiyorum… hiçbir şey…”

“Oradan beni ve Saintess'i lanet bir fare gibi sessizce izleyip bana hala bir şey bilmediğini mi söylüyorsun? Bak şimdi. Hyung-ssi, hikayen çok güvenilir. Eğer biraz daha aptal olsaydım muhtemelen sana inanırdım. ”

Alev İmparatoru sırıttı. “Ama görüyorsun ki ben bir aptal değilim. Benimle dalga mı geçiyorsun?"

Önümde ateş kıvılcımları patladı. Alev İmparatoru'nun avucunda patlayan alevler bacaklarıma yayıldı. Bacaklarımı yiyen ateş patlaması barbekü yapılıyormuş hissi verdi, kavurma etin kokusu bunalmış hislerime ulaştı.

Her şeyi yaktı, geride hiçbir şey bırakmadı. Ünlü marka logosu da kalmadı. Uzun süredir giydiğim ayakkabılar da kalmadı. Ayakkabılardan daha uzun süredir benim bir parçam olan bacaklarım bile artık yoktu.

Hepsi kayboldu.

“Sıradaki kafan olacak. Bana doğru cevap ver. ”

Aklım tamamen bembeyaz oldu.

Bu iblis... deliydi.

O bir deliydi. Bir deli ile konuşmanın anlamı yoktu. Başkalarının ne düşündüğünü umursamıyordu ve her zaman haklı olduğuna inanıyordu. O masum insanları sebepsiz yere öldürebilecek lanet bir psikopattı.

1. Sıra'yı temsil eden biri olarak bir insan olarak bunu nasıl yapabilir?

Bana nasıl onun gibi birine takıntılı olduğumu mu soruyorsunuz?

Ben dahil birçok insan onun bir kahraman olduğuna inanıyordu. Açık ve dürüst olduğu için onu sevmiştik. Onu canlandırıcı kişiliğinden dolayı övmüştük. Gerçekten de s*kik bir deliye mi hayrandık?

“Y-yalan…” tökezledim.

"Ne?" diye sordu.

“Yalan Tespit becerisi… Yalan Tespit becerisine sahip olduğunuzu duydum.” Umutsuzca konuşmaya devam ettim. “Saintess'e, birinin yalan söyleyip söylemediğini anlayabildiğinizi ve içtenlikle cevaplaması gerektiğini söylediniz. ”

Alev İmparatoru tepki vermediğinde devam ettim, “Bu yüzden beni bu yetenekle test edin. Sözlerimin yalan olup olmadığını görmek için beni test edin. Alev İmparatoru-nim… Sadece tesadüfen geçiyordum. Lütfen inanın bana! ”

Alev İmparatorunun ifadesi garipleşti. “Bunu uydurdum.” dedi.

--------Çevirmen Notu---------

Herhangi bir hatamı söylemek için, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza beklerim.
https://discord.gg/9GhxJCn

Bu ne bölümdü ya bitmek bilmedi, rahat 3000 kelimesi vardı. 
İngilizce çevirmene selam olsun, bitirdi beni be... Ama hızlı ilerliyor gibi seri, fena sardı. Hemen next chapter yapalım bakalım.




Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.