The Empire’s Only Princess - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 


           
 ♠♣♥♦


Uyandığımda akşam olmuştu. Yanımda olan Bernique doktoru çağırdı. Rüyamdan tekrar uyanamadığım için yıkılmıştım. Ne yapmalıydım? Yüz İfademi gören Bernique şiddetle ağladı ve kızarmış gözlerle bana baktı. Yanımda aynı ifadeye sahip olan Leav vardı.


 “İyi misin?”


Yaptığım şey yüzünden sorguya çekileceğimi ya da eleştirileceğimi sandım ama Bernique'in ağzından endişeli sözler çıktı. Zaten anladığımı bilmiyorlar. Kafamı pencereye doğru çevirerek kasıtlı olarak bu sözü görmezden geldim.


Bütün bunlar bir rüyaydı, öyle olmalıydı. İçimde neden bu kadar kötü bir his olduğunu bilmiyordum. Ağrıyan sol bileğime baktım. Bakışlarımı takip eden Bernique, ne söyleyeceğimi biliyormuş gibi devam etti.


 “Kutsal su seni kısa sürede iyileştirecek.


 Duymak istediğim cevap bu değildi. Hiçbir şey yapmak istemedim, bu yüzden kapı açılıp Erdos ve doktor içeri girdiğinde gözlerimi kapatmaya çalıştım.


 "Bence Prensesin bir süre dinlenmesine izin vermek en iyisi çünkü çok kan kaybetti.”


 Doktordan tavsiye aldıktan sonra Erdos konuştu.


 "Rosiane..." ciddi bir sesle bana seslendi. Ona göz bile atmadım. Kafam karıştı, neler olduğunu anlayamadım ve kafamı boşaltmak için zamana ihtiyacım vardı. O zaman Erdos ağır bir iç çekerek beni kollarına aldı. Kalp atışlarının sesi kulaklarımda oldukça yüksek sesle yankılanıyordu. Bir şey demeden başımı okşadı. Bir süre devam etti, yorgun görünüyordu.


 Odanın sessizliğinde sadece ara sıra iç çekip burunlarını sümküren çocukların seslerini duyuyordum. Baba kucağı dedikleri şey bu mu? Birden aklıma babamın hatırlayamadığım belirsiz görüntüsü geldi. Acaba annem ve babam beni ölürken gördüklerinde böyle mi görünürlerdi? Başucumda duran Bernique ve Leav’in kasvetli yüzlerini görebiliyordum. Arkadaşım Jiwoo'nun bana gösterdiği ifadenin aynısıydı. Bir aileye sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ama Rosiane gerçekten uyanmış olsaydı, çok sevilerek büyüyeceğini biliyordum. Nedense ağzımda acı bir tat vardı.


  ♠♣♥♦


 Ben hiçbir şekilde Rosiane değildim, asla o olamam. Ama bu insanlar bana Rosiane diyor çünkü bu beden ona aitti.


 Dünyanın neresinde işler ters gitti? Arkadaşımdan aldığım romanı okuduğum için mi? Yoksa ölmek için hap aldığım için mi? Veya Han Nehri'ne atlamak mı? Şimdi bunun için endişelenmenin fark etmediğini bilsem de acı çekmeye devam ettim. Keşke bileklerimi kesmekten daha güvenilir bir yöntem kullansaydım. Eğer boynumu kesseydim belki uyanırdım.


 Bileğime baktım, bu sefer öleceğime emin olsam da kutsal suyun gücü sayesinde temiz ve yarasızdı. Yaranın herhangi bir etki bırakmadan iyileşmesi çok yazık oldu. Hiç uyanacak mıyım? Aslında rüya görmediğime dair belirsiz bir his vardı.


Dört gün oldu bu rüyadan bir türlü uyanamadım. Acıyı hissedebiliyordum ve tüm hisler o kadar canlıydı ki gerçeklikten farklı değildi. Belki de gerçekten Rosiane de Asteria oldum. Ya da komadan uyanan Rosiane'ydım.


"Sarı başlıklı kız, büyükannesinin işlerini yapıyordu. Büyükannenin dediğini hatırladı: Kurt adama karşı dikkatli ol..” diye okudu Bernique.


 Kraliyet ailesi kasıtlı olarak dün ne olduğunu bilmiyormuş gibi davrandı ve ben de bundan bahsetmeye cesaret edemedim, bu yüzden olay su gibi dağıtıldı.


 Tüm bunların zaman kaybı olduğunu düşünerek yatağa uzandım ama Bernique'in bana okuduğu peri masalı çok rahatsız ediciydi. Kelimeler farklıydı. Açıkça ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ idi.


 Sonra Bernique, başını kitaptan kaldırarak sordu.


 “Eğlenceli değil mi?”


 “Peki abla, bu kitaba ne dersin?”


Aniden, Leav'in elinde tuttuğu başka bir masal kitabı önümde belirdi.


 Rosiane'nin söyledikleri hiçbir şeyi anlamayacağını bilerek zamanlarını boşa harcadılar. Aile oldukları için miydi? Aile nedir ki?


 “Kar Çiçeği Prenses ve Yedi Cüceler.” dedi Leav.


 Pamuk Prensesti. Onu umursamadan karides gibi kıvrıldım, Bernique örtüyü çeneme kadar çekti.


 “Hâla soğuk.”


 “Bu doğru, abla. Üşütmek için mükemmel bir gün.”


 Sonbaharın sonu, kış rüzgarlarının soğuk estiği mevsimdi. Örtümü biraz daha sıkı sardım, gözlerimi kapattım ve kısa sürede her şey sessizleşti.


 “Neden konuşmuyorsun Rosiane? Sorun nedir…?”


 “Çocuklar erken yaşlardan itibaren kelime dünyasında yaşarlar ve bunu yaparken doğal olarak sık sık duydukları kelimeleri öğrenirler. Altı aylıkken mırıldanırken, bir yıl içinde yüzden fazla yeni kelime öğrenip bir dil yeteneği patlaması yaşayabilirler. Ancak, Prensesin bedenini korumak için ne kadar enerji kullanılmış olursa olsun, uyandığında bir bebekten farklı değildi, bu yüzden herhangi bir kelime üretememesi garip görünmüyordu. Elbette, emin olamıyorum, bu sadece bir hipotez...”


 Gözlerimi kapattım ve bu sabah Erdos ile doktor arasındaki konuşmayı hatırladım. Bebeklerin mızmızlanmaları, yemek yemeleri ve uyumaları, dik durmamaları ve bu şekilde etrafta dolaşmamaları gerekiyor.


 Kardeşlerim... Sırf kanımdaki güç yüzünden her şeyi ustaca yaptığımı düşünüyor gibiydiler.


 Pencereyi açmak ya da çaydan bir yudum almak… Onlara göre, kanımda dolaşan bir güç olduğundan her hareket bir beceri olarak ortaya çıktı.


 Kötü insanlar olmadıkları için şanslı olduğumu hissettim. Öyle olsalardı, bunun bir rüya olup olmadığını bilmediğim içim çocuk gibi davranmak zorunda kalırdım.


Gerçi işleri çok kolaymış gibi yaparsam şüphelenebilirler, emin olamadığım için susmaya karar verdim.


 Zihinsel durumum hala bir karmaşa ve her küçük şey beni rahatsız ediyor, ama yine de eskisinden daha iyi. Bıkana kadar yalan söylemeye devam edeceğim.


 “Abi-”


 Leav uyuduğumu düşünerek konuşmaya başladı.


 “Çok boş vaktin var gibi görünüyor.”


 Konuşma tarzının oldukça soğuk olduğunu düşündüm.


 "Bu konuda bir şey yapamazsın, değil mi?” Bernique'in sesi yumuşak geliyordu, ama sözleri sertti.


 “Benim gibi bir dahi, ağabeyinin aksine her şeyi çabucak öğrenir. Bunu sonra konuşuruz, neden şimdi gitmiyorsun? Uyandığından beri bazı derslere katılmadığını duydum.”


 “O sınıf için bir rapor sundum, tatlı küçük kardeşim. Ayrıca eskrim derslerine katılmadığını da duydum. Rosiane'i bu şekilde nasıl korumayı planlıyorsun?”


 “Aptallar kılıç ustalığını zor yoldan öğrenenlerdir.”


 "Kılıç ustalığında en iyi olan Majestelerini kötülemeye mi çalışıyorsun?”


 Bunun yedi ile sekiz yaşlarındaki çocuklar arasında geçen bir konuşma olması gerekmiyor mu?


 Ben battaniyenin altında uzanırken ikisi de yüksek sesle konuşuyorlardı.


 Sonra sanki orada olduğumu yeni fark etmişler gibi ikisi de sustu.


 “Sus. Rosiane'i uyandıracaksın.”


 “Sessiz ol, baş belası.” dedi Bernique, örtüyü nazikçe çekip çeneme doğru kaldırırken.


“Sonunda uzun uykusundan uyandığına sevindim.” diye fısıldadı Leav, dağınık saçlarımı okşayarak.


 “Evet. Rosiane'in gözlerini görmeyi beklemiyordum.” dedi Bernique, üzgün görünüyordu.


 “Çünkü ağabey annemin karnında sessiz ve yalnızdı, tüm besinleri tekelleştiriyordu.”


 "Evet, öyle...”


 Her nasılsa, bunu acımasız bir şekilde söylediği için bir süre odaya sessizlik çöktü.


 “…Dilim sürçtü.” dedi Leav, hatasını sert bir şekilde kabul etti.


 Bernique sağlam sesine gülümsedi. Anlaşamadıklarını sanıyordum ama şimdi yaptıklarını gördüm. Sıcak örtülerin altına gömüldüm, uykulu hissettim ve gözlerimi kapattım. Akşam yemeği zamanı gibi uyandım.


 Koltukta oturup kitap okuyan Leav koşarak bana doğru geldi. Bernique'i görmedim.


 “Abla, iyi uyudun mu? Hadi yemeğe gidelim.”


 Hizmetçiler beni giydirip saçımı yaparken koltukta oturup kitap okuyan Leav konuştu.


 “Abla, ikinci ağabey sonbahar avından döndü ve bu akşam yemekte bizimle olacak.”


 Aklıma gelmişken, gözlerimi açtığım günden beri Eryte de Asteria'yı hiç görmedim. Avlanmak için çok uzaklara gitmiş olmalı.


 “Fazla endişelenme, yanında olacağım.”


 İkinci prens, saraydaki sorunların yarısından fazlası Eryte'nin haylazlığından kaynaklandığı için başıboş bir ufaklıktı. Hazırlanmayı bitirdiğimde Leav elini uzattı. Elini tutup ayağa kalktığımda rahatladığını görebiliyordum. Yoğrulmuş un kadar beyaz olan yanakları kızardı ve sıcaktı, ama yemek odasına varır varmaz sade, ifadesiz yüzüne geri döndü, sanki daha önce hiç böyle bir yüz yapmamış gibi. Roman kahramanı olduğu için bu kadar erken olgunlaşmış olabileceğini düşündüm ama Bernique'in kapıda beklediğini gördüğüm anda bu tür düşünceler ortadan kayboldu.


 Leav'in ve benim elime baktı, nazikçe gülümsedi ve diğer elini uzattı. Şaşırdım ve onun elini de tuttum.


 Kapı açıldı, çok zengin ve ferah bir alan ortaya çıktı. Tavana bağlı uzun bir kristal avize bile vardı. Karşımızda Majesteleri Erdos’u gördük. Solunda Nanuk ve Eryte oturuyordu, ama dik oturan Nanuk'un aksine Eryte daha rahat bir pozisyondaydı.


 “İşte buradasın.” Erdos sandalyesinden kalktı ve beni selamladı.


Sonra sağ tarafıma, hemen yanıma sandalyesini çekti, ikisini de tutan ellerimi kavradı. Bernique ve Leav’e gizlice bir göz attı ve hiçbir şey olmamış gibi beni oturttu.


 “Oh!”


Sonra karşı taraftan bir bağırış duydum. Eryte' idi. Önüme geçip yüzümü tuttu ve çevirdi.


 “Sonunda uyandın. Vay canına! İnanılmaz!”


 Erdos'un yüzündeki sertleşmiş ifadeyi görmek şaşırtıcı değildi.


  ♠♣♥♦
 
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.