"Ne büyük utanç. Korkak, kendini düzgün bir şekilde öldürmeyi bile becerememiştir."
David güven dolu şekilde konuşurken yanındaki Jack isimli adam başını salladı.
"Hayır. Birisi, orospu çocuğunun dün revirden bir sürü uyku hapı aldığını görmüş. Aynı anda bir avuç hapı yutarak ağrısız bir ölümle ölebileceğine dair söylentileri duymuş olmalı."
"O zaman, hapları yutmamıştır o korkak."
David, diğer yanındaki adam Anthony ile aynı fikirdeydi.
"Ben de öyle düşünüyorum."
"Kahretsin. Bahse girmek ister misiniz? Öldüğüne on yemek biletine bahse girerim."
"O zaman ben de ölmediğine bahse giriyorum."
"Ben de."
"Beşer yemek bileti yapalım bahisi."
Birbirlerine bakarak sırıttılar. Sınıftaki diğer öğrenciler tatsız bir şekilde önlerine baktılar. Nasılsa ne düşündükleri önemli değildi, David'in kötülüğü çok ileri gitmişti. Başkalarının hayatlarına bu kadar kolayca bahis oynayabiliyor olması inanılmazdı. Yine de ona açıkça meydan okumaya cesaret eden kimse yoktu.
Bazılarını sessiz tutan, onun sadece davranışı değildi. David daha iyi becerilere sahipti ve onlardan çok daha yüksek statüdeki bir evden geliyordu. Ancak çoğu öğrenci genellikle başkalarının işlerine aldırış etmezdi. David'in grubu sınıfta birini öldürmeye çalışana kadar hareket etmeyecek türdendiler. Geri kalan öğrenciler zayıftı ve hedef alınma korkusundan dolayı Frey'den kaçınırlardı. Hatta bazıları Frey orada olduğu için minnettardı. Yoksa kendileri David'in kurbanı olabilirlerdi.
O an kapı açıldı, David'in dikkati hemen kapıya yöneldi. Sınıfa yakışıklı bir adam girdi. Düzgün figürü ve sakin ifadesi kayıtsızlığını ortaya seriyordu. Gerçi şimdi böyle boş düşüncelerin zamanı değildi.
'Bu Frey değil mi?'
Eşsiz, soluk gri saçları olmasaydı neredeyse onu tanımıyordu.
"Ne?"
"Bu Frey, değil mi?"
Diğer öğrenciler de kendi aralarında sohbet etti. Frey'in ani değişimiyle şaşkına dönen tek kişi David değildi.
Frey sınıfta göz gezdirdi ve yavaşça David'le göz teması kurdu. Kısa bir süre, bakışları birbirine kilitlendi. David, Frey'in ifadesinin her zamanki gibi dehşet dolu olacağını düşündü, ama değildi. Dün gece ne olduğunu bilmiyordu, ama insan doğası bu kadar kolay değişmezdi.
'Acele et ve gözlerini aşağı indir.'
Düzinelerce kez duymuştu bunu. Seçkin Blake Hanesi'nden birisine karşı yapılması uygun olmayan kendini beğenmiş bir tavır. Ama bu Frey için doğal bir şeydi. Çünkü ailesi tarafından terk edilmişti ve akademinin en kötü öğrencisiydi.
Ancak bugünkü Frey normalden farklıydı. David'i görmezden geldi, tipik fazla-stresli görünüşü garip bir şekilde sakindi. David, Frey'in böyle düz bir duruş ile yürüdüğünü hiç görmemişti.
Frey koltuğuna yürüdü, oturdu ve masasından bir ders kitabı çıkardı. Her sayfayı, kendi dünyasında kaybolmuş gibi büyülenmiş hâlde okumaya başladı.
"Hah."
David farkında olmadan haykırdı, şaşkına dönmüştü. Tepkisi oldukça kuruydu. Bu arada Jack ve Anthony'nin yüzleri çoktan buruşmuştu. Frey ile göz teması kurmuşlardı ve aynı tepkiyi vermişlerdi. Jack sabırsızlandı ve konuşmak istedi, ancak önce David Frey'in adını söyledi.
"Frey Blake."
Frey başını çevirdi ve David'e ilgisizce baktı. Bugün işe yaramaz derecede parlak yüzü daha da tatsızdı. Cesurca devam etti.
"Aloo. Sana diyorum. Ölmekten bile korkan piç kurusu korkak."
David'in sözleriyle donmuş olan Jack ve Anthony, hızla rollerini hatırladılar. Yüzleri alay ve aşağılama ile doluydu.
"Evet evet, sen kazandın."
"Tanrım. Sokayım böyle işe. İşte, al yemek biletlerin."
Aralarında en kötü hisseden Jack'ti. Sadece Frey'in tutumundan dolayı değil, 10 yemek biletini kaybettiği için de epey rahatsız hissediyordu. Kendini sakinleştirdi, Frey'e yaklaştı ve küçümseyerek konuştu.
"Sorun nedir? Dün yanlış bir şey yedin mi?"
Dostça bir endişeyle dolu gibi görünen nazik bir ses tonuyla konuştu, ancak ifadesi öldürücüydü.
Fakat Frey cevap vermedi ve sadece ders kitabını okumaya devam etti. Jack'in yüzü sertleşti. Çileden çıkmış halde olabildiğince hızlı yürüdü ve Frey'in kitabını aldı. Ancak o zaman Frey ona baktı.
"Senin sorunun ne?"
"'Senin sorunun ne?' Hah."
Jack, bir dizi küfür etmek üzereydi. Ancak, Frey'in dikkatini çektiği an farkında olmadan duraksadı.
` Bu piçin nesi var? O gözler ... '
Dipsiz bakışları onun direkt ruhuna bakıyormuş gibiydi. Jack hem sinirli hem de dehşete kapılmış hissetti, kendini gülümsemeye zorladı.
“U-Uyku haplarının cildine iyi geldiğini mi düşünüyordun, ha? Yüzünden sızan yağı görüyorum.”
"Pfft haha!"
Anthony şakasına kahkahayla güldü ve Jack'in güvenini tekrar kazanmasını sağladı.
"Bana yemek biletini ver, Frey."
"Yemek bileti mi?"
"Evet, bahiste on tanesini kaybettim."
Daha önceki gerginliği onu tamamen terk etmişti. Frey'den aldığı kitabı sallayarak devam etti.
"Öldüğüne dair 10 yemek biletine bahse girdim, nasıl bu şekilde sınıfa girebilirsin? Sayende bir süre aç gezeceğim."
"Bwahaha!"
"Evet, bu Frey'in suçu!"
David ve Anthony coşkuyla sarsıldı. Buna karşın, Frey'in tepkisi basitti.
"Siktir git."
"..."
Sınıfı bir kez daha sessizlik sardı. Öğrenciler, gözleri genişçe açık bir şekilde Frey'e bakakaldı. Tabii ki, en çok Jack'in ifadesi göze çarpıyordu.
"Ne dedin sen?"
Frey'e karşı olan tereddütleri bir anda ortadan kayboldu ve öfkeye dönüştü. Jack, bir büyücü için çok heybetli bir fiziğe ve zalim bir görünüme sahipti. Başkaları onu gördüğünde, paralı asker zannedebilirlerdi.
Jack tehditkâr bir şekilde dişlerini gıcırdattığında zayıf kalpli öğrencilerin bazılarının yüzü soluklaştı.
Öte yandan, Frey sakin kaldı. Aslında, Jack onun sinirlerini bozuyordu.
"Kitabımı geri ver ve kaybol."
Jack, bu tür provokasyonlar karşısında gevezelik edecek türden biri değildi. Hemen öfkesini harekete geçirdi. Kazan büyüklüğündeki yumruğunu Frey'in suratına geçirdi.
"Ha?"
Ya da o öyle düşündü.
'Ne?'
Jack hızla Frey'in yanında durduğunu fark etti.
'Ne oldu?'
Az önce koltuğunda oturan adam ne zaman ayağa kalktı? Bir hayalet görmüş gibi hissetti. Halbuki Frey, şaşkına dönmüş Jack'e basitçe baktı.
Bu adamları daha ayrıntılı bir şekilde incelerken Frey'in akademiye girdiği andan hayatının sonuna kadarki tüm anıları zihninde canlandı.
Başlangıçta hayatı iyi idi. Herkes gülümsüyordu ve Frey'e iyi davranıyordu. Ve Frey mutluydu. Sonunda ait olabileceği bir yer bulmuş gibi hissediyordu.
Herkes gerçeği öğrenene kadar öyleydi. Çok kötü bir mana duyarlılığına sahipti ve 1 yıldızlı büyüleri bile düzgün kullanamıyordu. Daha da kötüsü, Blake Hanesi'nin tam anlamıyla terk edilmiş oğluydu.
"Çöp."
"Senin gibi bir piç akademiye bile gitmeyi hak etmiyor."
"Sana yalvarıyorum, acele et ve öl."
Frey'in anılarında, David bir şeytandı. Lucas'ın zaptedilemez zihinsel gücü bile Frey'in vücudunun çok zayıfça titremesini engelleyemedi. Şimdiye kadar ne kadar acı çektiğini tahmin edebiliyordu. Zor ve acı verici bir hayatı vardı. Her şeyden öte, güvenecek bir tek kimsesi yoktu.
"..."
Lucas, Frey'in anılarını tamamen kabul etti. Ve aynı zamanda bir yargıya vardı. Normalde David ve grubuna misilleme yapma niyetinde değildi. Çünkü seviye farkı çok büyüktü. Bu, bir yetişkinin bir oyun esnasında çocuklar sırasında çıkan tartışlamaya karışması gibi bir şey olurdu.
Ama bu durum aynı değildi. David'in grubunun acımasız eylemleri, diğer yozlaşmış aristokratların eylemleri kadar gaddarcaydı.
"Yapamam."
"N-ne?"
Jack, Frey'in tavırlarındaki ani değişiklikten ve bir hayalet gibi ortadan kaybolup yeniden ortaya çıkmasından biraz korkmuştu. Ama esas olarak korktuğu şey onun gözleriydi.
Gözleri dipsiz çukurlara benziyordu. Onlara sadece bakarak bile ruhu içine çekiliyormuş gibi hissediyordu.
Lucas eski anılarını hatırladı. Büyük Büyücü olarak saygı gördüğü zamanlar, başka bir isim daha kazanmıştı. Büyük Öğretmen. Birçok öğrenciyi yetiştirmişti, yönlendirmişti ve desteklemişti.
Ancak kendini iyi bir adam olarak görmezdi. Çünkü Lucas ona kılıcını gösterenleri hiç affetmezdi. Bununla birlikte, derin disiplininin ruhunu beslemesi sayesinde gereksiz anlaşmazlıklardan mümkün olduğunca kaçınma eğilimi vardı. Ama şimdi farklıydı. 4.000 yıl geçmişti.
Uzun süre bir boşluğa mühürlenmişti. Sebebin ne kadar sağlam olduğuna bakılmaksızın, hiçbir şeyin olmadığı bir yerde yalnız kalmak zordu. Yüzlerce kez çıldırmanın eşiğine gelmişti ve bilincinin neredeyse tükendiği birkaç an vardı.
Ancak Lucas kendi farkındalığını korumayı başarmıştı.
Nasıl mı? Sadece bir yol vardı. Şiddetli duygularını sonuna kadar sürdürdü. Sürekli kendini mühürleyen varlıkları hatırladı. Öfkesi kana susamıştı. Yüksek sesle söylenmesi zor olan nefret ve lanet sözcüklerini yıllarca mırıldanıp durmuştu.
Şeffaf ayna, durgun su kişinin sihrinin derecesini arttırmak için gerekliydi, ancak o sırada Lucas'ın başka seçeneği yoktu. Sadece bu tür statik duyguları muhafaza etseydi bilinci yıllar önce hiçlik tarafından tüketilmiş olurdu.
Phwack!
"... Ağkg!"
Jack ses çıkaramadı. Birdenbire karnında şiddetli bir ağrı hissetti ve düzgün nefes alamadı. Bir mızrak tarafından delinmiş gibi hissetti. Gözleri geri döndü ve bilincini yitirdi, vücudu duyulabilir bir sesle yere yığıldı.
“B-bu da neydi?”
"Neler oluyor?"
Jack bir anda düşmüştü. En azından sınıftaki öğrencilere böyle göründü. Gerçekten ne olduğunu kimse görmedi.
'...'
Frey'di. Eylemleri şaşırtıcı derecede basitti. Fiziksel yeteneğini büyük ölçüde artırmak için vücudunun her yerinde manayı aktive ettikten sonra, yumruğunu Jack'in midesine indirdi. Ve öncekinden daha hızlı bir hareketle yumruğunu geri çekti.
Ancak, bu süreç alışılmışın dışında bir şekilde çok hızlıydı. En azından bir dereceye kadar diğer öğrenciler ne olduğunun farkına asla varamayacaklardı.
-------Çevirmen Notu-------
Herhangi bir hatamı söylemek için, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza beklerim. https://discord.gg/9GhxJCn
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.