‘‘Eğer dük Gratoni’nin korumasını kaybedersem kanatları olmayan kuş olacağım. Ben bu krallığın prensiyim ve imparatorum üçüncü oğluyum. Eğer kayarsam tahta gidemem- Giyotine giderim.’’
‘‘Neden böyle konuşuyorsun? Julien dikkatlice beni dinle. Ölmen mümkün değil ama… Eğer ölürsen ben de ölürüm. Gratoni Düklüğü de seninle aynı gemide. Carol ve ya beni hiç düşünmesem de böyle şeyler söylememelisin’’
‘‘Ölmemin bir yolu yok mu? İmparatorluk ailesinin ölümsüz olduğuna dair halk söylentilerine inanıyor musun? Ve… Gerçekten Dük Gratoni benim yanımda mı?’’
Buna inanmamın hiçbir yolu yoktu.
İmparatorluk ailesi hakkındaki batıl inançların çoğu kasıtlı olarak İmparatorluk ailesi tarafından yayılmıştı.
Amaç imparatorluk ailesine saygı duyulmasını aşılamaktı ama benim gibi eğitimli bir çocuğun üzerinde asla böyle şeyler işe yaramazdı.
‘‘Hayır. Ben sadece inanıyorum. İnanırsan inandığın şeylerin olacağını söylemiyorlar mı? Çünkü Tanrı bizi cennetten izliyor’’
Onu inanmadığım bir dinle ikna etmeye çalıştım.
‘‘… Senin Tanrı’n sana karşı nazik olmalı. Benim Tanrı’m kaba ve asla tek bir dileğimi bile gerçekleştirmedi.’’
‘‘Ah, iyi. Bu kadar asık suratlı olmayı bırak. Senin dileğini gerçekleştireceğim. Tabi ki… Yapabileceğim bir şeyse. Evet, senin Tanrın olacağım’’
Şimdi Tanrı gibi bile davranıyordum. Bu nedenle çocuklarla başa çıkmak zor.
Noel baba olmak ya da tanrı olmak- aradaki fark sadece ince bir kağıt tabakası.
‘‘Nasıl?’’
‘‘…Neden? Garip bir şey mi isteyeceksin? ‘Lütfen bana bir ev al!’ ya da ‘İstediğim her şeyi al!’ gibi saçma şeyler isteyemezsin!’’
Julien bir kahkaha atmadan önce bana boş gözlerle baktı.
‘‘Puhahaha!’’
Julien ikiye katlanana kadar gülmeye devam etti. Artık kibirli değildi, enerjik ve çocuksu gibiydi.
‘‘Doğru. Aynen böyle güzel bir şekilde gül. Julien. Ve en azından Carol seni terk etmeyecek ve Dük Gratoni de’’
‘‘…. Nasıl bu kadar emin olabilirsin?’’
Başımı eğdim. Eğer böyle bir şey sorarsa ona verecek hiçbir cevabım yoktu. Zorla güldüm.
‘‘Çünkü akıllıyım?’’
Julien gülerek, "Boş güvenini bırak" diye yanıtladı.
Ama rahatlamış hissettim. Şimdi daha iyi görünüyordu.
‘‘Bu arada Sharon. Söz verdin’’
Julien'in gözleri yıldızlar gibi parıldadı.
"Ne?"
‘‘Tanrım olmak için. Benim dileğimi gerçekleştirme sözünü tutmalısın’’
‘‘Elbette. Kastetmediğim bir şeyi asla söylemem!’’
Övündüğümde, prensin gözleri yeniden yumuşamadan önce keskinleşti.
O ana şahit olduğumda yanlış gördüğümü düşünerek yoluma devam ettim.
‘‘Elbette. Sana inanıyorum’’
Çocukluğumuzdaki gibi Julien elimi nazik ve şefkatle kavradığında büyülendim. Uyanarak elimi geriye çektim.
Bu çok utanç vericiydi… Neden, neden bunu yapıyordu?
‘‘Bugün erkenden dönmem lazım. Carol hasta olduğundan…’’
‘‘Gitmeden önce akşam yemeği ye’’
‘‘Huh?’’
‘‘Gitmeden önce ye. Şefler lezzetli şeyler hazırladı.’’
Julien’in gözleri kırıştı ve bir çiçek gibi gülümsedi.
Ah, ben güzel insanlara karşı zayıftım.
‘‘Ne dersin?’’
Onun dürtüklemesiyle başımı salladım.
‘‘Tamam’’
Sonunda ancak güneş batarken geri dönebilmiştim. Julien ve ben yemek yerken kitap okumuştuk.
O artık on dört yaşında olduğu için hareketsiz yapılan aktivitelerden zevk alıyordu.
Ancak dönmek üzereyken Julien her zaman ki alışkanlığı gibi ‘‘Gelecek hafta da tekrardan gelecek misin?’’ dedi.
Julien büyüdükçe imparatoriçe artık ona daha fazla vurmuyordu. Yani, özel bir şey planlanmadığı sürece, her hafta birbirimizi görüyorduk.
Ama her neyse, daha sonraki günlerde görüşürdük.
‘‘Tabi ki’’
Görünüşe göre gençken başlayan alışkanlığı katılaşmıştı. Bir noktada, ben ve Carol'ın dönme zamanı geldiğinde Julien sürekli bunu sormaya başlamıştı.
‘Önümüzdeki hafta tekrar gelir misin?’
'Lütfen gel. Tamam?'
Farklı şekilde ifade edilmiş olabilirlerdi ancak sonunda, sorularının amacı bir sonraki görüşmemiz için bir söz almaktı.
Carol burada olmasa bile bunu sorması kesinlikle bir alışkanlık gibi görünüyordu.
Bu arada, Carol’a ne oluyordu?
Eve döner dönmez onunla konuşacaktım.
***
‘‘Sadece huysuzdu’’
‘‘Efendim?’’
‘‘Leydim, Carol’a baktığınızı biliyorum’’
Carol gelmemişti ama onun yerine Madam DeJoue ortaya çıkmıştı ve Madam DeJoue ne soracağımı biliyordu.
‘‘Ne olmuş? Ne yapmış bu kez?’’
‘‘Düşes öfkelendi. Leydi Carol’un kaçarken nasıl olduğunu bilirsiniz’’
‘‘… Biliyorum’’
Yine de hala sanki bir şey yok gibiydi. Madam DeJoue'ye şüpheyle baktığımda başını kaşıdı.
‘‘Çok önemli değil’’
‘‘…. Carol nerede? Ben geldiğimde neden dışarı çıkmadı?’’
Tuhaf bir şey olduğunu düşünmeye başlamıştım. Yavru köpeğim beni karşılamaya gelmemişti.
‘‘…….’’
Madam DeJoue bir anlık tereddüt etti. ‘‘Bu özel bir mesele….’’
‘‘Ne özel meselesi?’’
‘‘Sabah midesinin bozuk olduğunu söylememiş miydi? Daha fazlası mı var?’’
‘‘Çok fazla mı canı acıyor?!’’
Madam DeJoue ağzını ovuşturdu. Tereddüt ettiğinin açık bir işaretiydi.
"... Bütün gün banyo da kalıp yorgun olduğundan uyuyakaldı."
"…Ah."
Carol'umuz çok fazla ishal olmuş olmalı ...
‘‘Tamam. Dinlenmeye devam etmeli.’’
"Ve gerçekten endişelenmenize gerek yok. Düşes sinirliydi ama ona dokunamıyordu çünkü üzerlerinde pek çok göz vardı. "
"… Bu bir rahatlama. Lütfen Düşes Gratoni için daha fazla parti daveti ayarlayın ki Carol'a bir süre bakmasın. "
‘‘Evet, leydim’’
***
Madam DeJoue iç çekti.
Carol içi biraz üzgün hissediyordu ama ne yapabilirdi ki?
Eğer böyle demeseydi Sharon direkt onun odasına giderdi.
Madam DeJoue Carol’a sihirli ilaç vermişti.
Uygulandığında yarası çabucak geçerdi ama biraz zamana ihtiyaç vardı. Yarası yarın sabaha daha iyi olacaktı.
Carol'un yüzüne darbe aldığına dair hiçbir iz kalmayacak ve Sharon bu olaydan habersiz kalacaktı.
Sharon Carol’a yardım etmek istiyor olsa da ne kadar tersini iddia etse de kişiliği pisti.
Yanlış hareketleriyle ilgili kanıt olmadan onu yakalamaya çalışabilirdi.
‘‘Whew. O ikisi gerçekten sıkıntılı insanlar’’
Ama onlar bu yüzden eğlenceliydiler.
***
‘‘Ahem. İyi misin? Ya orası nasıl?’’
‘‘… İyiyim’’
Carol'ın cevap verirken yüzü bitkin görünüyordu. Çok şey çekmiş olmalıydı.
Tabağımdan yemek alıp onun tabağına koydum.
‘‘Daha fazla ye’’
‘‘… Sesin çok şüpheli değil mi? Şimdi iyiyim dedim!’’
‘‘…. Yine de hala yemelisin’’
Çıkardığı kadar çok yemesi gerekmez miydi?
Eğer çıkması varsa girmesi de olmalıydı.
‘‘Ah, gerçekten!’’ Carol surat astı.
‘‘Oh, bu arada. Seni baş belası. Neden bir anda nişanlanmayacağını söylüyorsun?’’
‘‘Hayır, sadece…’’
‘‘Gerçekten istemiyor musun?’’
‘‘Hayır, öyle değil’’ Carol kafasını iki yana salladı. ‘‘Nişanı bozmaya gerçekten niyetim yoktu… Ben sadece anneme sinirlenmiştim yani şimdi her şey iyi’’
‘‘Gerçekten mi?’’
‘‘Evet’’
‘‘Eğer bir şey olursa hemen bana söylemelisin’’
‘‘Tamam!’’
Carol başını sallarken saçını okşadım.
‘‘Bu arada, Julien seni görmek istiyor’’ Çorbadan bir kaşık alırken ona söyledim.
‘‘Ne? Neden?’’
‘‘Julien… Senin eylemlerinden dolayı seni azarlayacağını düşünüyorum. Bu yüzden muhtemelen sana daha dikkatli olmanı söyleyecektir - "
O sırada kaşığı ağzıma koymaya çalışıyordum.
‘‘Sharon! Şu anda Julien’in mi tarafındasın?’’ diye Carol bağırdı.
‘‘Hayır, öyle değil…’’ Elimin hareketini durdurdum.
‘‘Benimle daha yakın değil misin? Nasıl bunu bana yapabilirsin? Nefret ediyorum! Onunla anlaşmayı kes!’’
Oh, bırak gitsin. Bunu bana neden yapıyordu? Utandığımı görmüyor muydu?
‘‘… Saraya seninle beraber gidecektim ama kendin gidebilirsin’’
‘‘Hayır! Benimle gel!’’
Neden böyle ileri ve geri gidiyordu? Rüzgarda savrulan bir kamış gibiydi.
‘‘Bana onunla anlaşmamamı söylemedin mi?’’
"Bunu ne zaman dedim?"
‘‘Hafıza kaybı mı yaşıyorsun?’’
Carol öfkeyle kaşlarımı çattığımı görünce şok olmuş gibi görünüyordu.
‘‘Ne- neyse boş ver. Şimdi düşününce iyi olabilir. Sen zaten kimseyle ilgilenmiyorsun. Bana ve Julien’e sadece küçük köpek yavruları gibi davranmıyor musun?’’
Hızlı zekaydı. Tarım okullarında her üç yılda bir iyi bir hasat yapıldığını söylerlerdi. Bu da aynen böyleydi.
Eh, ama o onlara ne kadar düşkün olduğumu bilmiyordu.
‘‘O kadar da kötü birisi değilim’’
Carol reddime neşeyle güldü.
‘‘Hehehe. Sharon hala en çok sevdiğin kişi benim değil mi?’’
… Hadi sadece evet diyelim. Ama biraz yemek yiyebilir miyim?
Kaşıkla çorba yemek bile zordu.
***
Yemeği yedikten sonra Carol ve ben Julien ile buluşmak için şehirdeki Edre Hall’a gittik.
Bugün Edre Hall'da düzenlenen yardım etkinliği Julien tarafından düzenlenmişti.
Bizi oraya götürecek vakti yoktu ama onunla orada buluşma davetini kabul etmiştik.
Ayrıca Julien orada Carol’un sebep olduğu yanlış anlamayı da çözebilirdi.
Yine de insanlar Carol hakkında kötü konuşacaklardı.
Dahası, Carol ve Julien'in nişanlarını bozma hikayesi yayıldığına göre, insanlara bunun doğru olmadığına ikna etmek gerekiyordu.
Yeterince açık. Sonra Carol hikayeyi kendi tarafından anlattığında Julien kaşlarını çattı.
‘‘Buna güvenmem gerektiğine inanamıyorum’’
‘‘Şu an bana ‘Bu’ mu dedin?’’
‘‘Senin yüzünden ne kadar belaya bulaştığımı biliyor musun…?’’
‘‘Ne!’’
Julien dişlerini sıkarak kafasını iki yana salladı.
‘‘Küçük çocukların bilmesine gerek yok’’
Siyah gözler bir ara Carol’a buz gibi baktı sonra şiddetini kaybetti.
Carol cidden kötü bir çocuk değildi.
Julien onun yerine ‘‘Bugün yine uykulu görünüyorsun. Dün kaçta yatağa gittin?’’
‘‘Ben mi?’’
‘‘Evet. Buradaki tek uykulu görünen kişi sensin’’
Julien’in gösterdiği bendim. Sandalyeye doğal bir şekilde yaslandı. Bacaklarını bağdaş kurup küstahça oturmasına kadar tanıdık bir sahneydi.
Ama gözleri endişeyle bana bakıyordu. Açıkça benim için endişeliydi.
‘‘Umm… Saat on gibiydi. Bence o yüzden her zamankinden farklı olarak düzgün uyuyamadım.’’
‘‘…O kadar kendinden habersiz misin, Sharon? Her zamanki gibi uyumadığın için mi? Ne tür bir hayat yaşıyorsun? Ya sağlığın bundan dolayı kötüleşirse? "
‘‘Aptal. Uykunun yaşam kalitesi üzerinde büyük etkisi var.’’
Aslında ben de çok fazla uyuduğumun farkındaydım.
‘‘…. Sharon çok fazla uyuyor. Her gün şekerlemeler yapıyor! O bir kedi gibi’’
‘‘Aptal. Böyle uyumak sağlığın için iyi değil. Ve sen her gün uykulu olduğunu söylüyorsun’’
Julien çay fincanını önüme itti.
‘‘İç şunu. İnsanların yorgun olduklarında iyileşmelerine yardımcı oluyor."
Sanki puan kazanmış gibi bana güldüğünde kendimi garip hissettim.
Prens her buluştuğumuzda beni beslerken eğleniyor gibiydi.
‘‘Teşekkür ederim. İçeceğim. Benim için bunu o kadar hazırlamışsın… Sen artık bir yetişkinsin evlenmek için yeterince olgunsun’’
Yaramaz sözlerim üzerine Julien gözlerini kırıştırdı ve kahkahalara boğuldu. Kıkırdayan çocuğun yüzü bahar gibi sıcaktı, ben de gülmeye başladım.
‘‘Hasta olma. Sağlıklı olmalısın. Bu şekilde benimle beraber uzun süre yaşayabilirsin’’
Yaramaz yüzüne rağmen istekleri olgun ve duygusaldı.
Başımı onaylarcasına salladım.
Tabi ki. Sizinle beraber uzun süre yaşamak zorundayım!
‘‘Kemiklerim Godzilla’nın ki kadar güçlüdür’’
‘‘Sharon, kolunun benimkinin yarısı kadar olduğunu biliyor muydun? Bu hiç mantıklı değil. "
‘‘Doğru! Ona daha fazla yemesini söyledim ama bu sırada ben şişmanlıyorum’’
‘‘Böyle iyi görünüyorsun Carol’’
‘‘Sharon! Bunu ben kilo almadan önce de söylemiştin’’
‘‘Ben ciddiyim’’
Çay fincanını kıkırdayarak kaldırırken başımı kaldırdım. Bir şeyler yanlıştı.
Carol ve Julien arasında bir ileri bir geri baktım.
Bu neydi? Neden hiçbir şey söylememişlerdi?
*************************************************
Erken bölüm... Bugün ilk kez dersim başladığından atayım dedim ama beynim şişmek üzere :( Umarım iyi çevirmişimdir... İyi okumalar...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.