Şimdi düşünecek olursak, kraliçenin Julien’in mükemmel olmasına takıntılı olduğu açıktı çünkü en büyük oğlu gibi olmasını istiyordu.
Eğer büyük oğlu yaşıyor olsaydı, şu anda on dört yaşında olacaktı. Ve yaşıyla birlikte büyüyüp veliaht prens rolüne adapte alacak zamana sahip olabilecekti.
İmparatoriçeye acımamış değildim, ama… bunu yapmamalı.
‘’İmparatoriçe onu sık sık çimdikler ve bazen döver de… bazen ceza da çizgiyi aştığı da söyleniyor. Bu kendisine talep edilen sert eğitim ve programa ayak uyduramadığında olur. Hizmetçiler ve uşaklar bunu bilmiyormuş gibi davranıyorlar bu yüzden gece ona ilaç bile veremiyorlar. ”
Madam DeJoue bunu söylerken perişan görünüyordu.
Lüks içerisinde çocuğunu ihmal eden düşes ya da çocuğuna taciz noktasına kadar takıntılı İmparatoriçe… Hangisinin daha kötü olduğunu söyleyemem. İhmal ve taciz ikisi de çok zararlıdır.
Akranlarının aksine yüzü soğuk ve sert olan Julien'i ve annesinin istismarını nasıl gizli tutmak için mücadele ettiğini düşünmeye devam ettim. Her şeye rağmen, onun için üzgün olduğunu söyleyerek onu hala koruyordu.
…Benim amacım hayatta kalmaktı ama en sevdiğim karakterin nasıl yaralandığını görünce kendimi geri çekemezdim.
Ayrıca… Julien’i bu cehennemden kurtarabilirsem, giyotinden bir adım daha uzakta kalırdım.
Bu sefil durumda bile hesaplama yapıyordum.
Bu ağzımda kötü bir tat bıraktı. Nara Lee olarak yaşarken bu acımasızlığı her zaman bir kenara atmak istemiştim ama görünen o ki bu soğuk tarafım hala duruyor gibi görünüyor.
Yine de ne yapmalıydım?
Julien'in neden bu kadar olgun davranmaya zorlandığını ve neden diğer çocuklardan daha soğuk gözlere sahip olduğunu öğrenmiştim. Onun için ne yapabilirdim?
Gözyaşlarını ifadesiz bir yüzün arkasına saklamak zorunda kalan prens kalbimin bir köşesine yerleşti.
Ancak onu oradan çıkarabileceğimi düşünmek saçma olurdu. Bir prens sarayın dışında hayatta kalamazdı. Ve imparatoriçeyi uzaklaştırmayı başarsam bile Julien, koruması olmadan sarayda hayatta kalamazdı.
Bunun anlamı…Onu bu cehennemde bırakmak mı zorundayım?
Aklım bir Mobius şeridi gibi çözülemeyen soruların etrafında dönmeye devam etti.
Sorunlar Carol'a yardım etmekle bitmedi. Canı incinen tek kişi Carol değildi.
Madam DeJoue farkında olmadan mırıldanmaya başladığımda bana belirsiz bir şekilde gülümsedi. "İyi misin?" diye sordu.
Başından beri ona bütün bunları anlatması için baskı yapan bendim. Madam DeJoue bana bunun bir çocuğun duyması gereken bir şey olmadığını söyleyerek tereddüt etmişti.
Julien’i şu anda o cehennemden çıkaramazdım.
‘’Sizden bir iyilik istemek istiyorum madam DeJoue’’
‘’Veliaht prensin etrafına birkaç kişi koyabilir misiniz?’’
‘’Ne planlıyorsunuz….?’’
‘’Böyle bir şey tekrar olursa Veliaht prensi bu şekilde yalnız bırakamam’’
“Bu konuda ne yapacaksın?” diye sordu.
“Prensi saraydan çıkaramıyorum, onun yanında da kalamam. Ama yine de onu rahatlatabilirim. Ona omzumu ve desteğimi verebilirim. Öyleyse, bazen sarayı gizlice ziyaret etmek uygun olmaz mı? ”
İç çekti ‘’Her şekilde ben ne dersem diyeyim beni dinlemeyeceksiniz zaten ve bu isteğiniz o kadar da zor değil zaten’’
Zor bulamadığı gerçeğinin talebimden bile daha garip olduğunu düşündüm, ama bunu yüksek sesle söylemedim. Birbirimizden şüphelenmemeye söz vermiştik.
“Ama saray çok tehlikeli. Sizin için başka bir yer arayacağım, ancak Prens Julien'in sizinle buluşmayı kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum… ”
“Ah, bununla ben ilgilenebilirim. Sadece bana nerede olduğunu söyle. ”
‘’Tamam, hanımım’’
Dudaklarımı ısırdım. Julien'le gözetim olmadan konuşabileceğim bir yer yoktu ... Ona, yaralarına ilaç uygulayamadan önce güvenilir olduğumu göstermek zorundaydım.
‘’Carol’la bir dahaki görüşmesi için buraya gelebilir mi?’’
Her şeyden önce evde daha avantajlıydım.
“… Bu mümkün olmalı.”
Düşes Grattoni’nin ağzıyla imparatoriçeye mektup yazmak zor olmazdı. Uzun zaman önce buraya katılan bir hizmetçiyi satın almıştım.
Birazcık gülümseyebildim, kalbim biraz daha hafif hissediyor.
Veliaht prens adlı balık kalbimin akvaryumuna girmişti. *** Madam DeJoue, Julien’in düklüğü ziyaret etmesini ayarladı.
Bütün bir hafta boyunca ince bir buz tabanının üzerinde duruyormuş gibi hissettim.
Julien nihayet evin eşiğini geçtiğinde rahat bir nefes aldım.
‘’Bir süre oldu, majesteleri’’
Gerçekten bir hafta bir yıl gibi hissettirmişti.
‘’Merhaba Julien’’
‘’…’’
Julien ne Carol’un ne de benim selamıma cevap vermedi. Bildiğimizi biliyordu.
Prense, konaktaki yeni süslemeleri gösterme bahanesiyle salona götürdüm. Orada zaten masanın üstüne bir kutu ilaç hazırlamıştım.
Kasvetli ruh halime cevap veren Carol da beni sessizce salona doğru takip etti.
‘’Nedir bu…?’’
Şaşkın olan prens dışarıya çıkmadan Carol onun elini tutarak oturttu.
Harika iş, Carol
Her zaman dediğim şeyi yaptığında yaptığım gibi başını okşadım. Sonra dikkatlice prensin elini tuttum.
Carol onun önüne oturdu. Onu buna gerçekten maruz bırakmak istemedim, ama yapabileceğim bir şey yoktu, bu yüzden kalmasına izin verdim.
“Korkma,” dedim.
Julien’in kolunu yavaşça yuvarladım.
Kahretsin.
Bilmeden dudaklarımı ısırdım. İlacı kutudan çıkardım ve çürük ve kanlı yaraya uyguladım. Beni uzaklaştıramayan şaşkın prens yüzünü serbest eliyle kapladı.
“… Julien, incindin mi?” Carol fısıldadı.
Prens sorusuna cevap vermedi.
‘’Yaralandın mı?’’ diye tekrar sordu.
Carol aniden yanımda gözyaşlarına boğulduğunda şaşırdım.
“Acıyor, değil mi? Waa-aah ....” Haykırmaya başladı.
Carol gözyaşlarını sildi ve eteğime tutunurken karışık hislerimi geri plana atamadım.
‘’Neden ağlıyorsun…?’’ diye sordu Julien.
Kekeleyerek geri cevap verdi Carol ’’Be-ben alnıma bir vuruşla incinmiş hissediyorum… Ama sen…’’ diyerek ağlamaya devam etti.
‘’Ağlama Carol’’
‘’Onun sırtını okşadım, bu eteğimin biraz toplanmasına neden oldu. Ah, adamım neden böyle ağlıyordu?
Carol’u olduğu gibi bıraktım. İki koluna da ilacı sürmeyi bitirdiğimde ona baktım ve ona baktığımda hiç ağlamadığını gördüm.
Siyah gözleri gözyaşları ile doluydu ama o akmasına izin vermemişti.
Kalbim ağrıyor.
Julien acı çektiğini kabul edemedi ve kendine ağlamasına bile izin vermedi.
Prensin elini sıkıca tuttum.
Gözyaşları, farkında olmadan gözlerimden dökülmeye başlamıştı ve onları tutmaya çalışmak için dudaklarımı ısırdım.
‘’Neden ikiniz böylesiniz…?’’
Zayıf sesi çok acınasıydı. Ne ağlamayı bırakabildim ne de elini bırakabildim.
‘’Ben…İyiyim’’
O kadar cesur olmasına gerek yoktu. Bazen, bu kadar cesur davranmak daha fazla acıya neden olabilir.
İmparatoriçe Julien'in iyi bir çocuk olduğunu neden anlayamadı?
Sadece 8 yaşında olmasına rağmen olgunlaşmış prens beni teselli etti. Garip bir şekilde başımın üstüne bir elini koydu.
“Sorun değil,” diye mırıldandı.
Bu benim ona söylemem gereken bir cümleydi. *** Neyse ki, prens ona verdiğim notu reddetmedi. Olağanüstü bir şekilde Madam DeJoue, başka hiç kimsenin bizi bulamayacağı bir buluşma yeri buldu.
Yine de bunu nasıl bulduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu.
Yer, Julien’in İmparatorluk Sarayı’ndaki odasının gizli bir geçidine bağlı dağlarda bulunan küçük bir kabindi.
‘’Eğer bana ihtiyacın olursa lütfen buraya gel’’
"Benimle buluşmak için orada olmayacaksın," dedi prens küstahça.
“Hayır,” dedim kararlı. “Kesinlikle orada olacağım. Majestelerinin bana ihtiyacı olduğu anda orada olacağım. ”
“… Bu yeri nasıl buldun? Yatak odamla bağlantılı. ”
“Bu, hapse gönderilsem bile konuşamayacağım bir durum.”
Hala ona verdiğim halde rahatlayamadım. Carol’un bahtaniyesini kaldırıp onu içine yerleştirdim-kanepede uyuyana kadar ağlamıştı- ‘’Eğer gecikirsem lütfen beni biraz daha fazla bekle. Kesinlikle seninle orada buluşacağım.’’
‘’….Neden bunu… benim için… Hayır, bir şey yok.’’
O söylemeden ne demek istediğini söyleyebilirdim. Ona karşı iyi davranıyordum çünkü ona kötü davranılan evden kurtarmak için daha fazlasını yapamazdım.
‘’İyi. Bunu ben söylemedim. Söz veren sensin.’’
Onun umutsuz sesine karşılık başımı salladım. ‘’Evet, tabi ki.’’
‘’…Benim adım Julien’’ dedi ‘’Beni bu isimle çağırabilirsin’’
‘’Sorun olmaz mı?’’
‘’Sana bu şekilde yapabileceğini söylüyorum. Ve benimle daha günlük bir şekilde konuşabilirsin. Biz aynı yaştayız.’’
Onun homurdanan yüzü nihayet onun yaşını belli etmişti ve buna güldüm.
O söylediği için artık bunu reddedemezdim.
‘’Tamam. O zaman şu andan itibaren seninle bu şekilde konuşacağım.’’
Sıradan konuşmaya bu kadar çabuk adapte olduğumu görünce yüzünde şaşkın bir ifade oluştu. Hala gülümsediğine göre bunun için kötü hissediyor gibi görünmüyordu.
“Bugün olanlar hakkında…”
"Elbette. Bunu bir sır olarak saklayacağım. ”
"İyi."
Acısı olmasa bile ağlayan Carol'un aksine, prens sonuna kadar olgun kaldı.
"Hadi gidelim Julien."
Julien utanarak gülümsedi.
Annesinin yanlışlarını örtmeye çalışan prens için üzüldüm.
Onun yanında kalmamı ve yaralarını iyileştirebilmeyi diledim, sadece biraz bile.
Acısını görmezden gelemeyen kalbimin bir şekilde onu kurtarabilmesini diledim. *** Julien kızardı. Kalbinin göğsüne doğru çarptığını ve her yerinde hassas bir his hissettiğini hissedebiliyordu.
Sharon kesinlikle ona Julien dedi.
Arabada yalnız kaldığı için mutluydu. Eğer biri onu görürse, annesini hemen uyarırlardı.
Onun hareketleri. Onun hisleri. Her şeyi rapor ederlerdi.
Annesi, Carol, Haru ve diğer çocukların onun adını söylediği zamanlardan farklıydı.
Julien her zaman Sharon’un sesinin güzel olduğunu düşündü, ama sakin bir şekilde adını söylediğinde, daha da güzel olduğunu düşündü. (Ne oluyor!!!!)
Julien bugüne kadar çiçeklerin dünyanın en güzel şeyleri olduğunu düşünmüştü. Asla değişmezlerdi ve güzellerdi.
Hayatındaki tek yumuşak ve hoş kokulu varlıklardır.
Ama Sharon çiçeklerden daha güzel görünüyordu.
O bunun kendisine özel olduğunu ya da değişebilecek bir şey olup olmadığını bilmiyordu ama Julien’in emin olduğu bir şey vardı.
Sharon güzel, tatlı ve sıcak bir insandı.
Carol Sharon’u nasıl bulmuştu? Neden ilk önce onu o bulamamıştı?
Julien'in bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu.
O sadece sekiz yaşındaydı ve annesinden uzağa gidemezdi. Annesini seviyordu.
Julien, annesinden başka, onu koruyacak kimsenin olmadığını da biliyordu.
Julien’in gençliğinden beri vücudunun bildiği bir şeyler vardı. Yemeğinde zehir olup olmadığı kontrol edilmeden yemeğini yiyemezdi. Uyumaya giderken bile yanında bir refakatçiye ihtiyacı oluyordu ve etrafı sarayın duvarlarıyla çevrili olsa bile sarayı bile gezemiyordu.
Belki de Julien bu yüzden özgürce kendisine sunulan nezaket ve sıcaklıktan etkilenmişti.
Sharon Julien’in adını ilk defa söylediğinde koyu gri olan ismi hayat dolu olmuştu. Annesi ona her seslendiğinde saçı gibi kırmızıya dönüşen ismi şimdi o seslendirdiğinde güzel bir pembeye dönüşmüştü.
Şimdi Julien isminin de güzel olduğunu biliyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.