Kahvaltımızı bitirdik ve kral'ın çağrısı için beklemeye koyulduk. Bize sabah kısa bir zaman verilmesi doğaldı. Kimse yatağından apar topar çıkarılmak istemez. Güneş tepeye çıktığında, muhtemelen saat 10 sularındayken, kral bizi çağırdı. Acele ettik ve kalbimiz heyecanla atıyorken kendimizi zar zor kabul salonuna attık.
"Kahramanlar girsin."
Kabul salonunun kapıları arkasında bekleyen 12 yabancıyı göstermek için açıldı, kendi başlarına bir maceraya çıkmak için yeterince donanımlıydılar.
Aralarında şövalyeler vardı.
Kral şüphesiz desteğini nasıl göstereceğini biliyordu.
Hepimiz kralı selamladık ve teklifini dinlemeye başladık.
"Dün tartıştığımız gibi, Size yardım etmek için başka kişilere haber yolladım. Görüldüğü üzere çağrım dikkate alınmış."
Eğer her birimizin 3 tane yardımcısı olsaydı, ancak hayatta kalabilirdik.
"Öyleyse şimdi, bu ulvi amaç uğruna toplanmış maceracılar, lütfen birlikte yolculuğa çıkacağınız Efsanevi Kahraman'ı seçin."
Bir saniye şimdi.. yani ONLAR mı seçiyor?
Bu hepimizde bir şok etkisi yarattı. Gerçi biraz düşününce, mantıklıydı. Hepimiz başka bir dünyadan geliyorduk ve yolculuğumuz hakkında ne biliyorduk ki? Tecrübeli vatandaşların kararı yapması daha iyi olurdu.
Dördümüz sıraya girdik.
Toplanmış maceracılar bizim tarafımıza doğru geldiler, ve istediği partnerlerinin arkasında küçük sıralar oluşturdular.
5 kişi Ren'in arkasındaydı.
4 kişi Motoyasu'nun arkasındaydı.
Üç kişi Itsuki'nin arkasındaydı.
Ve benim arkamdakiler? Evet-sıfır.
"Ama efendim!" dedim krala. Bu nasıl olabilir. Bu adil değil!
Kral protestoma sinirlendi. "Ben böyle bir şey beklemiyordum." dedi.
Papaz "O hiç de popüler değil, değil mi? “dedi ve içini çekti, sanki yapabileceği hiç bir şey yoktu. Kral, ilgisiz görünüyordu.
Cüppeli adamlar Kral'a bir şeyler fısıldıyorlardı ve hepsinin güldüğü belliydi. Ama neden?
"Yani, söylentiler bunlar?
"Nedir?" diye sordu Motoyasu. Garip bir ifade takındı.
Durum çok adaletsizdi .Anlam veremiyordum .Sanki ortaokulda takımlara bölündüğümüzde en son seçilen kişi gibi biriydim .Onlar bana bunu ,burada, tamamen yeni bir dünyada nasıl yapabilirlerdi?
"Kale etrafındaki halk birbiriyle konuşuyor .Diyorlar ki , dört kahramanın içinde Kalkan Kahramanı dünyamız hakkında pek de bir şey bilmiyor."
"Ne?!"
"Efsaneler diyor ki çağırılan dört kahraman bizim dünyamız hakkındaki şeyleri anlamalıdır. İnsanlar sizin gerçekten efsanelerimizde geçen şartları karşılayıp karşılayamayacağınızı merak ediyor."
Motoyasu beni dirseğiyle dürttü.
"Tahmin ediyorum ki geçen gece bazı insanlar konuşmalarımıza kulak misafiri olmuşlar."
Oyunlar hakkındaki konuşmalarımızı kast ediyordu! Beni sadece bir oyun hakkında duymadığım için mi kendi başıma bırakıyorlardı?!Bunun yanında , bu ne biçim bir kraldı? Belki krallıkları hakkında pek bir şey bilmiyordum ama yine de Kalkan Kahramanıydım! Her ne sebepleyse artık...
Öbürkülere göre , ben en işlevsiz sınıftım; ama bu seçim hakkı veren bir oyun bile değil ki!
"Ren! Beş kişi alamazsın! Paylaşalım!"
Ren’in etrafında duran maceracılar hemen arkasına toplandılar ve korkudan tir tir titriyorlardı. Korkmuş küçük bir koyun gibi davranıyorlardı.
Ren sinirli görünüyordu, kafasını kaşıdı, düşündü .Dedi ki,
"Ben daha çok yalnız yaşamayı seven biriyim. Eğer bunu kesmezseniz, sizi arkada bırakacağım."
O bunu nispeten baskıcı bir şekilde söyledi, ama arkasındaki kimse kılını kımıldatmadı.
"Motoyasu! Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Korkunç değil mi?!"
"Peki..."
Bu arada, Şunu da söylemek istiyorum ki Motoyasu'nun arkasında bir tane bile erkek yoktu. Sanki kendi haremini falan kuruyordu.
"Yani, önyargılı olmak istemiyorum ama..."
Itsuki kafası biraz karışmış görünüyordu ama yapılan yardımı da kabul etmemezlik yapamayacağı görülüyordu.
Motoyasu'nun etrafında toplanmış bütün maceracılar kadındı. Tahmin ediyorum ki iyi anlaşıyorlardı. Sanki istemeden oluşmuş çekicilik gibi bir şeydi.
"Sanıyorum ki onları herkese eşit olarak üç kişi gelecek şekilde bölmek adil olurdu. Ama yine de, onları verdikleri karardan sonra kararlarını reddetmek de centilmence olmazdı" , İtsukinin dediği ve kulağa adil gibi gelen şeydi, herkes başıyla onayladı.
"Yani diyorsun ki tek gitmem gerekiyor?"
Sadece bir tane kalkanım vardı! Onlar bana en kötü sınıf olduğumu söyleyen kişilerdi! Eğer yolculuk edeceğim bir partim yoksa nasıl daha güçlü olacaktım?
"Efendim , eğer sizi de memnun ederse, ben size Kalkan Kahramanı ile hizmet edebilirim." dedi . Motoyasu'nun arkasında dizilen kadınlardan biri elini kaldırarak.
"Hm? Emin misin?"
"Evet."
Sevimliydi ve omzuna kadar gelen kırmızı bir saçı vardı.
Yüzü de güzeldi. Nispeten uzundu, sadece benden birazcık daha kısaydı.
"Aranızda Naofumi Bey ile gitmek isteyen başkaları var mı?"
Kimse kılını kıpırdatmadı. Kral hafif bir iç çekti.
"Sanıyorum ki başka bir yolu yok.Naofumi Bey, yolculuğun sırasında başkalarını da yanına alman yardımcı bulman gerekiyor. Her ay, senin maceran için sana gerekli finansmanı sağlayacağım, bugünün etkinlikleri olan içinleri de karşılayacağım. Naofumi'nin ilk aldığı ücret diğerlerinden fazla olacak."
"E...evet, efendim!"
Adil bir çözüm gibi görünüyordu.
Eğer kimse benimle gönüllü olarak çalışmak istemiyorsa, bana yardım edecek başka insanlar bulmak zorundaydım.
"Öyleyse şimdi, Kahramanlar, Bu paraları sizin için ayarladım. Lütfen kabul edin."
Görevliler hepimizin önüne torbalar koydu.
Paketlerin içinde ağır ve metal gibi tıkır tıkır yapan bir şeyler duyabiliyordum.
İçeriye bir bakış oldukça büyük bir para kesesini gösterdi.
"Naofumi için 800 ve geri kalanınız için 600 gümüş para ayarladım. Lütfen bu meblağları alın ve maceranıza başlayın."
"Evet efendim!" diye hepimiz birlikte cevapladık.
Hepimiz zorunlu olarak kabul salonundan çıkmadan önce minnettarlık selamımızı verdik. Hepimiz odadan çıktıktan sonra tanışmalarımızı yaptık.
Çok utangaç görünmüyordu ve tereddütsüzce konuşuyordu. Bunların hepsi olurken, sanırım onun benimle gelen kız olduğunu söylemeyi unuttum.
Arkadaşlara yardım etmeye önem veririm. Özellikle bunu düşünerek, yakınlarda tanıştığım herkese bakarak, sanırım pek de beceremedim. Hepsinin öncesinde ,Myne bir kızdı ve ben Kalkan Kahramanıydım. Onu korumak bana düşüyordu.
"Peki o zaman, hadi harekete geçelim, değil mi? Bayan Myne."
Gülümsedi ve beni takip etmeden önce başıyla onayladı.
Kale ve kasaba arasında açılıp kapanan bir köprü vardı. Onu geçerek, ilk kez kasabayı gerçekten gördüm.
Varsayarsak, geçen gece camdan bir bakış atmıştım ama şimdi burada, her şeyin ortasında bulunmak gerçekten farklı bir dünyadaymışım gibi hissettiriyordu.
Kaldırım taşlı caddelerin üstünde taş binalar vardı , bir çoğunda tahtadan tabelalar vardı. Bir kerede bir çok yerden lezzetli kokular geliyordu.
"Ne yapmalıyız?"
"Sanıyorum ki iyi bir kaç ekipman ve zırh almak iyi olurdu."
"İyi fikir, Kralın verdiği bütün bu parayla, gerçekten kaliteli şeyler alabiliyor olmalıyız."
Sahip olduğum tek ekipman bir kalkandı, bu yüzden bir silah elde etmek çok önemliydi. Bir silah olmadan, hiç bir canavara karşı şansım yoktu. Silahım olmadan takım arkadaşlarıma bile pek fazla bir yararım dokunamazdı. Ne olursa olsun, diğer kahramanların birlikte seviye atlayabilecekleri silahları vardı. Eğer o an işe koyulmasaydım, beni anında geçerdiler.
Onların beni buraya çağırmak için o kadar uğraştığını bilmek, tembellik etmenin doğru olmadığını gösteriyordu. Öte tarafda, zayıf bir sınıf bile olsam; Myne benimle takımdı ve onu korumam için yapabileceğim her şeyi yapmalıydım, onun hatrı için.
"Peki, eğer gitmeye hazırsan iyi bir mağaza biliyorum."
"Hazırım."
"Harika."
Silahlar önemli, ama aslında sahip olmanız gereken şey arkadaşlar. Myne beni kendi bildiği bir silah mağazasına götürdü. Sekermiş gibi yürüyordu.
Bayağı bir zaman boyunca kaleden buraya yürüdükten sonra Myne sonunda adımlarını yavaşlattı ve bir dükkanın önünde durdu. Tahta kapının üstünde kılıç şeklinde olan büyük bir tabela vardı.
"Bu bahsettiğim dükkan."
"Vay be."
"Dükkanın içine şöyle bir göz attım. Taştan duvarların üzerinde her türden silah vardı. Bu kesinlikle bir "Silah Dükkanı" dediğiniz zaman aklınıza gelecek şeydi. Maceracılık için bazı zırhları ve diğer bazı malları stoklamışlar gibi görünüyordu.
Dükkan sahibi candan bir şekilde "Hoşgeldiniz" dedi. Dükkan sahibi , tam da "silah dükkanı" dediğiniz zaman aklınıza gelebilecek bir tipti.Tezgaha yaslanmıştı ve sahne sanki bir resimi andırmıştı. Rahatlamıştım çünkü tombul ve kısa boylu bir dükkan sahibinden hoşlanmazdım. Gerçekten yeni bir dünyadaydım.
"Yani bu silah dükkanı..."
"Anlıyorum ki senin bir silah dükkanı içindeki ilk seferin. Yani,nasıl seçeceğini bildiğine emin misin?"
"Aslında bana eşlik eden kişi dükkanınız hakkında anlattı" dedim Myne'ı göstererek. Bunun üzerine elini kaldırdı ve bir selamlaşma niteliğinde salladı.
"Ne için, çok teşekkür ederim... Bayan... Hey, sanki bir yerde karşılaşmadık mı?"
"Daha öncede burada bulunmuştum, efendim. Ayrıca sizin mağazanız buralarda bayağı bilindik."
"Peki, Öyle birisin, değil mi? Bu arada bu garip giyinmiş arkadaşının kim olduğunu sorabilir miyim?"
Sanırım bu mantıklıydı. Bu diğer dünyada benim kıyafetlerimin garip göründüğünü düşünebilirlerdi. Muhtemelen krallığı turlayan bir ahmak ya da deli biri gibi gözüküyordum.
"Sanırım siz zaten bunun için cevabı biliyorsunuz, efendim."
Ama yaşlı adam haklıydı. Gerçekten de çok fazla bir şey yapabilirmiş gibi gözükmüyordum. İşte bu da neden daha güçlü olmam gerektiğiydi.
"Dinle , kahraman-çocuk. Eğer kendine iyi ekipmanlar almazsan , diğer maceracılar seni bayağı aşağılayıcı bir şekilde alt edecekler."
"Öyle sanıyorum..."
Bu adamı sevmiştim .Dürüst gözüküyordu.
"Sanırım kısa çöpü çekmişsin?"
Tanındığımı hissettim. Dedikodu nasıl bu kadar hızlı yayılabilirdi ki?
Neyse ne. Daha başlamadan yenilgiyi kabul etmemeliydim.
"Ben , Kalkan Kahramanı, Naofumi Iwatani. Belki bu noktadan sonra işler zorlaşabilir , ama yardımınız için geldim. "
Bu kendimi tanıtmak için agresif bir yöntemdi, ama kendimi de tatmin etmem gerekiyordu.
"Bay Naofumi miydi...Neyse, burada daha fazla takılan biri olmanı umut ediyorum. Haydi neyimiz varmış bir görelim!"
O kesinlikle dostane biriydi.
Myne yürüdü ve konuştu. "Hey efendim, arkadaşım için iyi ekipmanlarınız yok mu?"
"Eminim ki var ama bütçeniz ne kadar?"
"Yani..."
Myne bir değerlendirme için bana bakıyordu.
"Muhtemelen 250 gümüşe kadar harcayabiliriz."
Sadece 800le başlamıştık, ve 250sini daha harcamaya hazırlanıyorduk. Bu han , yemek ve diğer parti üyelerini grubumuza almak için yeterli parayı bize bırakacak mıydı?
"O kadar, ha? Peki öyleyse, bu tarafa bakabilirsiniz" dedi dükkan sahibi , dükkan etrafında yürüyüp bazı çeşitli silahları duvardan alırken.
"Söyle evlat. Herhangi favori bir silahın var mı?"
"Şu an yok."
"Eğer öyleyse, yeni başlayanlar için yeterince hafif bir kılıç önerirdim."
Tezgahın üzerine bir kaç kılıç daha koydu. "Bunların hepsi temiz kan ile kaplı, yani kullanmak için oldukça basitler."
" temiz kan mı?"
"Bir kılıç üzerindeki kan ve kan pıhtısı kılıcın kenarlarını aşındıracak,bakımı daha zor hale getirecektir. Bu kılıçlarda bu sorun yok."
"Vay be..."
Şaşırmıştım, ama bir dakika düşündükten sonra kendi dünyamdaki insanların bile bıçakların et kestikten sonra keskinliğini kaybettiğini söylediklerini duymuştum. Sanıyorum ki ,o, bu kılıçların önemli bir süre için keskin kalacağını söylüyordu. Kısa bir süreliğine kılıçlara baktım .Daha önce gördüğüm eski kopya kılıçlardan çok daha yüksek kaliteli görünüyorlardı. Ciddi silahlar gibiydiler.
"Bunlar sırasıyla Demir,Büyülü Demir, Büyülü Çelik ve Gümüş Demir. Gittikçe daha pahalı oluyorlar ancak kaliteleri muazzam."
Üretildikleri cevhere göre daha fazla mı sert oluyordular? Hepsi demirden yapılmış gibi gözüküyordu.
"Daha yüksek kaliteli olan silahlar da var ama 250 civarında bunlardan birini seçmeniz gerek."
Daha öncede bu gibi şeyler duymuştum. Bir video oyunu gibiydi, hani ilk şehirdeki silah dükkanı gerçekten iyi silahlara sahip olurlar ya. Bu dükkan, nasılsa, baya geniş bir çeşitliliğe sahip gibi gözüküyordu. Bu da olayı sanki daha çok çevirimiçi bir oyunmuş gibi yapıyordu. Ama tekrar , bu bir oyun DEĞİLDİ. Gerçek dünyada, herhangi bir dünyada başkentteki silah dükkanları bayağı iyi materyallere sahipler, değil mi?
"Bir demir kılıç...Hmm..."
Birini elime aldım ve oldukça emindim ki çok da ağır değildi. Taşıdığım kalkan biraz hafifti ve az dikkat etmem gerekiyordu ama bu silahların gerçekten önemli bir ağırlığı vardı. Onları karşılaştığımız canavarlara karşı kullanmam gerekiyordu.
"Aah!"
Aniden, sanki bir elektrik şoku geçiriyormuşum gibi kılıç elimden düştü.
"He?"
Dükkan sahibi ve Myne, her ikisi de bana ve silahı düşürdüğüm yere bakıyordu. Düşürdüğümü düşenerek tekrar silahı aldım. Garip bir şey olmamıştı ve tam olarak elime oturmuştu. O zaman bu da neydi?
Ne olduğunu merak ederken aynı acı tekrar koluma geldi.
"Aah!"
Neler oluyordu? Dükkan sahibinin bir şey yaptığına düşünerek ona düşmanca bir baktım , ama kafasını kendi yapmadığı anlaşılabilecek bir şekilde salladı. Myne'in bana karışmak isteyeceğini düşünmüyordum fakat emin olmak için ona da aynı bakışı attım.
"Sadece elinden uçmuş gibi gözüküyordu."
Ama olamazdı... Olamazdı. Bir an için kendi avuç içime baktım. Baktığım gibi çevremde sözler belirmeye başladı.
"Efsanevi Silah özel durumu: bir silah tutuyorken başka bir silah tutmak kuralı ihlal ediyor."
Ne?
Hemen yardım ekranını getirdim ve maddeleri hızlıca okumaya başladım.
Buldum!
"Kahramanlar kendi efsanevi silahları dışında savaşmak için başka bir silah taşıyamazlar."
Ne?!Bu bir savaşta kalkandan başka bir şey kullanamayacağım anlamına mı geliyordu? Bu seni kalkanın ile savaşmak zorunda bırakan ne tür bir rezil oyundu?
"İyi" dedim ,yüzümü onlara dönerek." Görünüyor ki sadece bu kalkanı kullanabiliyorum."
"Ama neden? Bir bakmama izin verebilir misin?"
Kalkanlı kolumu dükkan sahibine doğru tuttum, ama bu yapabileceğim her şeydi ve hâlâ kalkanı bırakamıyordum.
Yaşlı adam kendi kendine bir şeyler söyledi ve küçük bir ışık topu zararsızca sarsmak için kalkanıma vurdu. "Peki," dedi. "Kesinlikle küçük normal bir kalkan gibi gözüküyor...ama sanki..."
"Oh, biliyor musunuz?" diye sordum.
Kalkan durum ekranında da küçük kalkan olarak anılıyordu, tabii parantez içinde "Efsanevi Silah" eklentisiyle.
"Kalkanın ortasındaki mücevheri görüyor musun? Ondan gelen büyük bir enerji hissediyorum. Kendi büyümle bir değerlendirme yapmak istemiştim ama herhangi bir bilgi toplamak mümkün gibi durmuyor. Eğer bu şey bir şekilde lanetliyse, kesinlikle bunu bilirdim. "İçini çekti ve bana baktı, adeta bir ticaret markası olmuş sakalını sıvazlayarak. "Yani bana gerçekten de ilgi çekici bir şey gösterdin. Tahmin ediyorum ki kendini korumaya yönelik şeylere de ihtiyacın vardır?"
"Evet, lütfen."
"Sana 250 için ne verebiliyorsam onu vermek istiyorum, yani muhtemelen bir zırh takımı."
Zaten bir kalkanım olduğunu düşününce, onunla anlaşmam gerektiği fikrine vardım.
Dükkan sahibi sahip olduğu zırh takımlarının çeşitliliğine işaret etti.
"Tam plaka zırhlar hareket eğilimini kısıtlar, o yüzden maceracılık için pek de uygun değil. Ne olursa olsun, zincirden örülmüş zırh bir yeni başlayan için her türlü daha iyidir."
Zincirden örülmüş zırh için bir baktım. Elimde tıkır tıkır ediyor ve şıngırdıyordu. Bu sadece zincirlerden yapılmış bir gömlekdi. Yani ben öyle olduğunu düşünüyordum. Yapabileceği tüm teklif bu muydu?"
Bir ikon bana doğru yanıp sönüyordu, hemen açtım.
Zincirden örülmüş zırh: defansif kuvveti arttırır
Kullanım: kılıç darbelerine karşı dayanıklı
Boy: küçük
Ah hah. Kılıçlara dokunduğumda hiç bilgi gelmedi çünkü onları kullanamıyordum.
"Bu ne kadar eder?" diye sordu Myne dükkan sahibine.
"Size bir indirim yapacağım.120ye verebilirim"
"Geri dönüşte ne alırız?"
"Hm...Sanıyorum ki 100 falan alırsınız."
"Ne için?"
"Soruyorum çünkü eğer Kalkan Kahramanı bunun boyutunu aşarsa , muhtemelen satarız."
Anlamaya başlıyordum. Hala bir seviyeydim, seviye atladığım zaman daha iyi ekipmanlar kullanabilecektim, yani bu zincirden örülmüş zırhın çok uzun bir süre boyunca gerekli olmayacağı anlamına geliyordu. Dükkanda daha iyi zırhlar da varmış gibi görünüyordu, ama bu zırh benim seviyem için idealdi.
"Tamam öyleyse ,alıyoruz."
"Çok teşekkürler! Minnettarlığımı göstermek için biraz iç çamaşır da atacağım."
Teşekkürlerimizi ilettik,120 gümüş parçası uzattık ve zincirden örülmüş zırhı aldık.
"Bunu şimdi burada değiştirecek misin?"
"Evet"
"Çok iyi. Şurada değiştirebilirsin."
Beni, fanilamı zincirden örülmüş zırhla değiştirebileceğim bir kabineye getirdi. Daha sonra öncesinde giydiğim kıyafetleri aldı ve benim için bir çuvala koydu.
"Hey, şimdi bir şeyler gibi gözükmeye başladın işte delikanlı!"
"Teşekkürler"
Sanıyorum ki iyi bir şey söylemeye çalışıyordu.
"Peki öyleyse, Kahraman. Savaşa gidiyor muyuz?"
"Elbette."
Myne ve ben dükkandan çıktığımızda gerçek bir maceracı gibi hissetmeye başlamıştım.
Kaleye geri döndük ve ana kapıdan içeri girdik. Yolumuzda, bir şövalye kafasını bana eğdi , ben de cevap olarak elimi salladım. İyi hissediyordum.
Ne kadar heyecan verici! Sonunda maceram başlıyordu.
Çeviren : iLoveRaphtalia
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.