The Scum Villain’s Self-Saving System - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




35   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   37 


           
Shen Qingqiu gözlerini kısarak konuştu: “Niçin Cang Qiong Dağı Sekti Qing Jing Tepesi’nin varisinin kişiliğine geldiğinde ne zamandan beri diğer sektler önemsiz söylentilere dayanarak sonuca atlamaya başladılar?”
 
“Ne zamandan beri diğer sektler önemsiz söylentilere dayanarak sonuca atlamaya başlayıp Cang Qiong Dağı Sekti Qing Jing Tepesi’nin varisinin huyu böyle diye söyleyebiliyorlar?”
 
Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Sadece söylenti ve dedikodu olsaydı doğal olarak buna kolayca inanmazdık. Bu sözler tam olarak saygıdeğer sektinden birisinden yayıldı.” Etrafını inceleyip devam etti: “Müritlerin birbirleriyle iyi bir ilişkisi olmasının sıradan bir şey olduğunu buradaki herkes biliyor ve onaylıyor. Ayrıca kaçınılmaz bazı dedikodu ve iftiralar da yayıldı. Bu durumda Tepe Lordu Shen’in müritlerini nasıl dövüp yaraladığını kasten gizli tutması onu “asil ve kusursuz ahlaklı bir şahsiyet” olarak bahsedilmeye değmez yapıyor.”
 
Bunları duymanın üzerine Shen Qingqiu inanamadı.
 
Müritlerine zarar vermek?
 
Aslında doğruydu. Luo Binghe büyürken Shen Qingqiu ona olabilecek her yoldan acı çektirmiş, işçi sınıfı ve benzeri gibi davranmıştı. Tüm bu geçmişte kalan şeyler kendi adına trajedi kitabı olarak yazılmalıydı. Geri kalan seçkin müritler ise Shen Qingqiu tarafından azarlanmış, nahoş bir şekilde davranılmış ya da çıkartılmışlardı... o kadar sayılamayacak kadar fazlaydılar ki kendi jimnastik takımlarını oluşturabilirlerdi. Sadece, bu acımasız davranışlarla suç işleyen o değildi, asıl eserdekiydi!
 
Yue Qingyuan ciddiyetle konuştu: “Onların sadece söylenti ve dedikodu olduğunu bildiğine göre, öyleyse, nasıl oluyor da bu konu üzerinde durmanın faydalı olmayacağını bilmiyorsun? Ayrıca, en genç sekt kardeşimin müritlerini şımartma huyu yoktur fakat onlara kötü davrandığını söylemek çizgiyi aşmaktır.”
 
Aniden nazik bir ses konuştu. Qin Wanyue daha fazla dayanamıyordu ve hoşlandığı kişi hakkında çekinmeden konuşmalıydı: “Naçizane bir şahsiyet olarak Sekt Lideri Yue’ye sormam çok küstah olmazsa... ergen bir gencin yüzlerce yıllık tecrübesi ve zırhında kıl gibi zehirli dikenler olan şeytanî sekt kıdemlisiyle savaşması istenilirse bu eziyet ve kötüye davranış sayılmaz mı?
 
Bu sefer Shen Qingqiu saksı gibi kenarda sessiz durmaya devam edemezdi.
 
Ne kindar ne de nazik bir şekilde konuştu: “Öyle olsun olmasın, bilmiyorum. Fakat bildiğim şey, bir usta müridini zehirli dikenli zırhın önünden çekip kendi bedeniyle engelliyorsa muhtemelen bu eziyet sayılamaz. Sen ne düşünüyorsun, Luo Binghe?”
 
İsmini duyduklarında birçok efsuncu, özellikle de Cang Qiong Dağı sektinden olanların şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu. Bazıları aslında onu gördüğünde şüphe duymuşlardı, Qi Qingqi gibi, ve şimdi şüpheleri şaşkınlıkla ortaya çıkmıştı. Jinlan Şehri’ne daha yeni varmış liderler grubu Luo Binghe’yla tanışmak için kendi ayaklarıyla gelmişlerdi… onlar çoktan dolu yağmasına ve fırtınalı havanın etkisine uğramış ve şimdi, doğrusu, sakin ve kendindelerdi.
 
Geçmişte, Shen Qingqiu Luo Binghe’yı sık sık cezalandırdığından Yue Qingyuan Luo Binghe’yı birkaç kez görmüştü fakat o Luo Binghe’nın gençliğinde olmuştu. Sonrasında Shen Qingqiu Luo Binghe’ya iyi davranmaya başladığında çoğunlukla Qing Jing Tepesi’nin çalıştığı çeşitli işlerde bulunmadığından onunla karşılaşmayı iyice zorlaştırmıştı. Ölümsüz İttifak Ligi boyunca kristal ekrandan Luo Binghe’nın yüzü kısa bir anlığına gözüne ilişmiş fakat ekranın bulanık yüzeyi şaşırtıcı ve etkileyici bir şekilde fazlasıyla bulanıktı. Böylelikle, bunca zaman Huan Hua Sarayı’nın Saray Ustası’nın yanındaki, Shen Qingqiu’nin o zamanlar “gözde müridi” olan bu yakışıklı, mükemmel genci tanıyamamıştı. Ondan önce, Yue Qingyuan Saray Ustası’nın birçok kıdemli müridi hakkında olumlu düşündüğünü duymuş, yani bunca zaman Luo Binghe yerine Gongyi Xiao sanmıştı. Şimdi de Shen Qingqiu’nin bunu açıklamasıyla o da şok olmuştu.
 
Kalabalığın içerisinde Luo Binghe Shen Qingqiu’ye bakıyordu, bakışları sabitti. Shen Qingqiu başını yana yatırmış, katlı yelpazesini yayarak açmış ve beklenmedik ani bir istekle tebessümünü geri aldığı hâlde dudağındaki küçük kıvrılma muhtemelen sataşma ya da kışkırtma olarak görünecekti.
 
Hiç de kızgın olmadığını söylemek saçmalıktı. Shen Qingqiu kabul etmeliydi ki genelde kendi küçük yaşamı için endişeleniyordu, o nedenle herhangi bir şey Luo Binghe’ya geldiğinde her şeyi fazlasıyla düşünüyordu. Fakat Luo Binghe’nın saldırısını engellediğinde içgüdüsel olarak davranıyordu… Yine de Luo Binghe’nın muhtemelen başkalarından bu krizi çözmesi için yardıma ihtiyacı yoktu. Ona ne kadar bakarsan bak, üç seferlik dövüşte en çok hasarı veren kişi oydu. Bu durumda bile Shen Qingqiu’ye kızarak olayı onu suçlayacak kadar(onu kirli suya batırıp) ilerletebilirdi.
 
Luo Binghe yavaşça konuştu: “Shizun beni korumak için kendi hayatını ortaya koyup tehlikeye attı, bu nezaketi asla unutmayacağım.”
 
Qi Qingqi şaşkınlık içinde konuştu: “Gerçekten sen misin? Shen Qingqiu, onun öldüğünü söylememiş miydin?” Tekrardan Luo Binghe’ya baktı. “Hayatta olduğuna göre, niçin Qing Jing Tepesi’ne geri dönmedin? Bilmiyor musun, Shizun’unun senin hatrına kendinden geçtiğini-“
 
Shen Qingqiu uygun olacak bir şekilde kuru öksürükle Qi Qingqi’nin susup ona bakmaktan başka şansının olmadığını anlatarak yeterince dikkat dağıttı.
 
Shen Qingqiu onun önünde eğilmek istedi. Sonraki sözünün “ruhunu kaybetmiş gibi aklı başından alınmıştı” olduğu içine doğmuştu. O siktiğimin sözünü bir daha asla duymak istemiyordu! Aniden, telaşla tüyleri diken diken olmuştu. Luo Binghe bunu duyarsa mükemmel erkek kahraman yüzü kırılacak kadar çok fazla gülerdi!
 
Yaşlı Saray Ustası konuyu üsteledi. “Bu tam da insanların en çok şaşırdığı konu. Açıkça görülüyor ki ölmedi, öyleyse niçin öldüğü iddia edildi? Ve neden açık açık geri dönebilirdi de istemedi?”
 
Shen Qingqiu bu imalı tonlamadan dolayı iyice sinir olmuştu. “Eğer dönmeye hazır değildiyse bunun hakkında bir şey yapamam. Güzel güzel gelmişti, isteyerek ayrıldı, yine de onun keyfi. Yaşlı Saray Ustası bir şey söylemek istiyorsa lütfen doğrudan söylesin.”
 
Yaşlı Saray Ustası güldü. “Söylemek istediğim şeyin, Tepe Lordu Shen, çoktan gayet farkındasın. Burada olayı bilmeyenler bile anladılar. Bu ekici iblisler yakılmalı fakat bunun arkasında bunu yöneten birisi var, ateşe benzin ekleyen birisi, ve kaçmamalı. Ne olursa olsun, bütün Jinlan Şehri bu açıklamaya borçlu.”
 
Öylece Jinlan Şehri’nde hayatta kalanların nefretini tutuşturmayı başardı. Daha yeni büyük bir felaket çekmişlerdi, ruh hâlleri çoktan kasvetli ve yılgındı, hiddetlerini ortaya çıkartacak bir hedefe istek duymaktaydılar. Birçok insan yuhalayıp alay etmeyle karşılık verdi.
 
Luo Binghe konuştu: “Shizun kötülükten nefret eder. Konu iblisler olduğunda gördüğü anda öldürüp sonrasında bayram etmemek elinde değil. Onlarla nasıl gizlice anlaşabilir?”
 
Bu sözler Shen Qingqiu’nin suçunu temize çıkartmış gibi görünüyordu, umuyordu, fakat o an sadece “onları gördüğü anda öldürüp sonradan bayram etmemek elinde değil” sözünün arkasındaki gizli anlamı anlayabiliyordu.
 
Şimdi ağzından baklayı çıkartmıştı, Shen Qingqiu bari onu sonuçlandırmak için sordu: “Luo Binghe, şu anda Qing Jing Tepesi’nin müridi misin, yoksa Huan Hua Sarayı’nın bir üyesi misin?”
 
Yaşlı Saray Ustası küçümseyerek güldü. “Bütün olanlardan sonra, Tepe Lordu Shen, müridinizi tekrardan kabûl etmeye istekli misin?”
 
Shen Qingqiu konuştu: “Onu asla sekten çıkartmadım. Bana hâlâ Shizun demek isterse onu müridim olarak kabûl etmeye istekli olduğunu varsayarım.”
 
Sözleri bütünüyle Luo Binghe’nın canını sıkmıştı, yine de, başaramamış gibi görünüyordu. Luo Binghe’nın gözleri titreşti. Shen Qingqiu kendi hayâli miydi, bilmiyordu, fakat Luo Binghe’nın gözlerindeki ifade açıkça görünüyordu.
 
Bir anlığına iki karşı grup belirginleşmişti, karşı karşıya duruyorlar, belirgin bir şekilde ayrılıyorlardı. Çarpışma kıvılcımları gibi düşmanlık havası yayıyorlardı, kılıçlar çekilip yaylar gerilmişti. Anlaşmazlığı tetikleyen ekici iblisine gelince bir tarafta unutulmuştu. Kimse onunla uğraşmayı umursamıyordu.
 
Aniden bir fingirdek kadın sesi sordu: “Shen Jiu? …Sen Shen Jiu musun?”
 
Bu ismi duymakla birlikte Shen Qingqiu’nin soğukkanlı görünüşü neredeyse Büyük Afrika vadi açıklığı gibi çatlayacaktı.
 
Hepsinin canı cehenneme!
 
Tanrı’nın bugün beni öldürmeye mi niyeti var?!
 
Bitmişti. Bu o kadındı. Bu Qiu Haitang’dı!
 
Asıl eserde, Qiu Haitang’ın görünüşü tek bir şeyle betimlenmişti: Shen Qingqiu’nin tamamıyla düştüğü bir zarafetti.
 
Qiu Haitang artık baharındaki genç bir kız olmadığı hâlde yüzü manolya kadar zarifti ve makyajla harika bir şekilde boyanmıştı. Vücudu inceydi, göğüsleri büyüktü, görüşünü gerçekten olağanüstüydü. Ve görünüşünün olağanüstü olmasından dolayı doğal olarak Luo Binghe’nın hareminin parçası olma kaderinden kaçamazdı.
 
Sorun, Shen Qingqiu’yle eskiden ilişkilerinin olmasıydı.
 
Tebrikler! Aygır roman kahramanının iki eşiyle muğlak ilişkisine dahil olan gerçekten türünün tek örneği asıl Shen Qingqiu oldunuz!
 
En azından Shen Yuan’ın okuduğu bütün aygır romanlarında böyle ikinci bir karakter bulamamıştı!
 
Fakat tekrar düşününce bu ifşa, okuyucuların “Shen Qingqiu’nin soyunu yok et! Etmezsen, okumayı bırakacağım!” diye yorum attıkları ikinci dalgada kıvılcımlanmış olmalıydı.
 
Böyle vahim bir durumda cevabın “****…” olmasından Shen Qingqiu’nin kalbi sonsuz barajda parçalara ayrılmıştı. Qiu Haitang her şey kötüye giderse ilk onu, sonra kendisini öldürür düşüncesinden önce kılıcını çekip yatay bir şekilde göğüs seviyesinde ona yöneltti. “Sana bir soru soruyorum! Niçin bana bakmaya cesaret edemiyorsun?”
 
Abla, sana nasıl bakmaya cesaret edebilirim? Benim ecelimden sonra geliyorsun!
 
Qiu Haitang’ın ifadesi üzüntüyle doluydu: “Seni bir daha hiç göremeyeceğimden şüphe-şüphe duymadan yıllarca aradığımı söyledim. Hasretini çektiğine uzanmış, hayatındaki en yüksek konumdasın ve yüce Qing Jing Tepesi Lordu olmanla sonuç-sonuçlandı. Ha ha, nasıl da etkileyici!”
 
Shen Qingqiu gerçekten nereye bakması ya da ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Sonuç olarak gözleri sabit bir şekilde öne bakmış ve yüz ifadesi ayrı kayıtsızlıkla öğrendiklerinin en iyisini yapmıştı.
Kalabalık, içinde birbirleriyle fısıldaşıyordu. Yue Qingyuan fısıldadı: “Qingqiu, bu leydi ve sen… gerçekten eski tanıdık mısınız?”
 
Shen Qingqiu’nin gözyaşları kalbindeki alanı suluyordu. Kıdemli askerî kardeş... sorma…
 
Onun tarafında Qiu Haitang endişeli bir tonda tekrardan konuştu: “Eski tanıdık? Sadece tanışmıyordu, ben ve bu kibirli adam çocukluk aşkıydık… Ben onun nişanlısıyım!”
 
Bunu duyduğunda Luo Binghe’nın kaşları vahşice seğirdi.
 
Hayır!
 
Sen kesinlikle Luo Binghe’nın eşisin! Çabuk ol ve uyan!
 
Shang Qinghua haykırdı: “Ha? Bu doğru mu? Nasıl oldu da kıdemli askerî kardeş Shen’in bundan daha önce hiç bahsettiğini duymadım?”
 
Shen Qingqiu dudaklarının kenarlarını çekerek ona sahte bir tebessüm verdi: Ateşe benzin eklemez misin lütfen?
 
Bu pislik kötü adam olarak ona boyanan aşırı duygusal ve kin beslenen bölümdü… bunu kim tekrardan uydurmuştu? Ve hatta birisi orada durmaya cesaret edip gösteriden eğlenmeliydi!
 
Ve seyirciler, onlar efsuncu değiller mi? Nasıl oluyor da hepsi dedikodu izlemeyi seviyor- Hepiniz, gidin, gidin, def olun def olun def olun!
 
Qiu Haitang acı bir gülümseme verdi: “Bu kişi insan görünümünde bir yaratık, kibar gözüken bir kötü adam. Doğal olarak vicdanen suçlu hissettirecek şeylerden bahsetmeye cesaret etmez.”
 
Yüce Usta Wu Chen, bir süre Cang Qiong sektinden üç kişiyle etkileşimde bulunmuş ve Shen Qingqiu’nin ilgisini görmüştü, o yüzden ona karşı sonradan gelen iyi hisleri vardı. Cang Qiong Dağı sektinin Huan Hua Sarayı’yla tartıştığı sırada arada söyleyecek şansı olmamıştı. Bu sırada ağzını açıp konuştu: “A-mi-to-fo(merhametli Buda), bu yardımsever leydi ne derse desin onları uygun ve net bir şekilde söylemeli. Kapalı eleştiriler güven yaymaz.”
 
Shen Qingqiu’nin kalbi gözyaşlarıyla akıp gidiyordu. Yüce Usta… Benim iyiliğim için yaptığını biliyorum fakat açıkça konuşursa gerçekten acı çekeceğim. Gerçekten dediği şey “ayıp eylem yapmaktan korkma, sadece hayaletin(sonucun) gelip kapıyı çalmasından kork”tu!
 
Bir anlığına Qiu Haitang’a herkes dikkat kesildi. Çok heyecanlandığından yüzü kızardı. Göğüslerini kabartıp bağırdı: “Eğer bunu takip edecek sözlerimin yarısında bile yalan varsa ben, Qiu Haitang, şunu söyleyeceğim… ardından beni on bin iblis zehirli okla vurup berbat bir şekilde öldürün!” Doğrudan Shen Qingqiu’yi gösterdiğinde gözlerinden aşırı hiddetli alevler çıkıyordu: “Şu anda Cang Qiong Dağı Sekti Tepe Lordu olan Shen Qingqiu, ünlü ve itibarlı Xiu Ya kılıcı. Fakat kimse onun önceden kim olduğunu bilmiyor!”
 
Sözleri oldukça saldırgandı, Qi Qingqi’nin zarif kaşları kırıştı. “Sözlerine dikkat et!
 
Qiu Haitang şu anda çeşitli küçük bir sektin malikâne ustasıydı. Büyük ve etkileyici Cang Qiong Dağı Sekti’nin liderlerinden birisi tarafından azarlandığında refleks olarak bir adım geri çekilmişti. Fakat Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Tepe Leydisi Qi, sinirlenmenize ne gerek var? Niçin bu genç leydinin konuşmasını bitirmesine izin vermiyorsunuz? Sonuçta birisinin ağzını kapatamazsınız.”
 
Qui Haitang ona bakıp dişlerini gıcırdattı. Gözlerindeki nefret, korkuyu gizliyordu. Sesini tekrardan yükseltti: “On iki yaşındayken ailemin yabancı insan tacirinden aldığı bir köleden başka bir şey değildi. Dokuzuncu(Jiu) olduğu için ona Küçük Jiu deniliyordu. Ailem, köle tüccarı tarafından kötü muamele yapıldığını gördüğünde ona gerçekten acımışlar. Onu evlerine götürüp kelimeleri tanıtıp öğretmiş, doyup ısınarak hiçbir endişesi kalmayana kadar ona yiyecek ve giyecek imkânı vermişlerdi. Erkek kardeşlerim onunla hanenin bir parçası gibi ilgilenirdi. On beş yaşına geldiğinde ebeveynlerim vefat etmişti ve büyük ağabeyim ailenin başına geçmişti. Üzerinden köle unvanını kaldırıp onu sütkardeşi olarak saydı. Bana gelince, onunla büyüdüğümden, ona çarpıılmıştım… gerçekten düşündüğümde birbirimizi tamamlıyorduk (birbirimizin günışığıydık) ve sonuç olarak, nişanlandığımızı açıkladık.”
 
Shen Qingqiu orada durup “kendi” karanlık geçmişini zorla birkaç bin insanın önünde dinliyordu. Kalbindeki sayısız söylenmeyen kelime tamamıyla gözyaşları içerisindeki sessizliğe dönüşmüştü.
 
Gözlerinde yaşlar görünüyordu. “Büyük ağabeyim on dokuz olduğunda gezgin bir efsuncu kendi ruhanî enerjisini beslemek için kasabaya gelip yerleşti. Şehir kapısında on sekiz yaşının altında genç kızların ve oğlanların olduğu bir ortam düzenleyip onların ruhanî becerilerini test etti. Onun müridi olması için üstün bir yetenek seçmek istiyordu. O efsuncunun bedeni tamamıyla ölümsüz becerilerle kaplıydı, tek bir kasabalı bile takdir ve övgüsünü hak etmiyordu. Shen Jiu da ruhanî test alanına gitmişti. Yatkınlığı çok iyiydi, o yüzden efsuncu tarafından seçilmişti. Aşırı sevinçli bir şekilde eve koşup benim hanemi terk etmek istedi.”
 
“En büyük ağabeyim doğal olarak onaylamadı. Onun gözünde ölümsüzlük efsunu yapmak belirsizlikle dolu bir meseleydi. Ayrıca, çoktan benimle nişanlanmıştı, nasıl olurdu da aniden evini bırakıp gidebilirdi? Ağabeyimle büyük bir tartışma yaşadılar. O sırada huysuz ve keyifsizdi. Sadece geçici bir ruh hâli olduğunu düşündük, onun anlayıp doğal olarak durumu kabullenmesini bekledik.”
 
İfadesi aniden değişti. “Aynı gece gerçek berbat doğasını ortaya çıkaracağını kim bilebilirdi ki? Çılgına dönüp ağabeyimi ve birçok diğer hanedan kölesini öldürdü, cesetleri evin zemininde saçıldı. O gecenin kisvesi altında kasabayı o efsuncuyla terk etti!”
 
“Ailemdeki büyük değişimde hâl böyleyken ben sadece hanedanını kuvvetlendirmekten aciz zayıf, küçük bir kızdım. Böylesine büyük aileler hep mülkiyetimizi yıktılar. Yıllarca acı acı bu kişiyi (kinimin nedenini) aradım, hiçbir zaman ondan bir iz bulamadım. Onu kanatlarının altına alan efsuncu zor bir şekilde çoktan ölmüştü. O andan itibaren takip etmeyi asla bırakmadım… Eğer bugün şansım Jinlan Şehri’nde gelmezse korkarım ki bütün hayatım boyunca onu besleyen eli ısırıp yardımseverini arkadan bıçaklayarak nasıl olduysa dünyadaki bütün zamanında tırmanmış, hatta Tanrı’nın altındaki en büyük sektin Tepe Lordu konumuna bile tırmanmış o kötü adamı tanıyamayacağım. Fakat bu yüz, bu yüz küle bile dönse asla hata yapmam! Böylesine şiddetli suçlara da teşvik etmiş o efsuncuyu söylemekten korkmuyorum. Yıllardır arananlar listesine kayıtlı, birçok hayatı ellerinden almış kişi- Wu Yanzi!”
 
Bu Wu Yanzi’nin sayısız suç kaydıyla adı çıktığı söylenebilirdi. On İki Tepe Lordlarından birisinin müridinin aniden haykırmasıyla kalabalık dehşete düşmüştü. Fakat geniş kapsamlı soluğu kesilenlerinin yerine Shen Qingqiu sakindi.
 
Aslında kalbi hafifçe şüphe duyuyordu. İlk bakışta Qiu Haitang’ın başından geçenler önemli iniş ve çıkışlarla doluydu. Fakat boşluklar yok sayılamazdı. Shen Qingqiu’nin asıl eseri ayrı tutmasından dolayı değildi fakat asıl eser Shen Qingqiu’nin hoş olmayan kişiliğinin kudretine daha çok adanmıştı: iticiliği ve sertliği, dar düşünceliliği ve adiliği, terbiyesizliği ve iletişimden yoksunluğu, şeref kazanmayı bilmemesi, mesafe koyması ve gösterişçiliği. Bu tip bir kişiliğe sahip genç Shen Qingqiu’yi bir birey olarak kan bağı olmamasına rağmen akrabası gibi cana yakın görülmesini inanılması güç kılıyordu.
 
Fakat diğerleri bu sözleri yorumladığında detayları yakalayamamışlardı.
 
Aslında, Shen Qingqiu en fazla hikâye gidişatındaki bu kısımdan korkuyordu fakat son derece korkmuş da değildi. Bu tip geçmişte kalan eski bir olayın hiçbir açık kanıtı yoktu. Sadece suçlamada Qui Haitang’a güvenilirse itiraf etmeyi ne kadar çabuk olup reddederse Qui Haitang’ın, onun yanlış kişi olduğunun farkına vardırıp inandırabilirdi. Böylece, sonunda, Shen Qingqiu’nin karakter özgeçmişinde şüphe uyandırmaya istekli bir leke olurdu.
 
Başka bir seçenek yoktu. Shen Qingqiu Qiu Haitang için gerçekten üzgün hissediyordu fakat o asıl Shen Qingqiu’ydi! Bu siyah kabı (bu suçu) taşımak gerçekten istemiyordu! Başka şeyleri kullanarak Qiu Haitang’la uzlaşmayı daha fazla tercih ederdi. Liu Qingge’yı öldürmemişti, Ning Yingying’e cinsel tacizde bulunmamıştı. Ne olursa olsun, bu “bin fit uzunluğunda bina kadar sağlam” yaptığı ününün tek bir gecede yıkılmasına, herkes ona bağırıp dövene kadar gidişatı yüzüne gözüne bulaştırmaya gitmemeliydi.
 
Fakat şu anda bu gerçekten farklıydı.
 
Durum bütün kuşkulu, anlamsız lekelerin toplanıp bir araya gelmesinden dolayı kötüydü. Öncelikle ekicilerin komutası, sonrasında Yaşlı Saray Ustası’nın hemen ardından takibi, şimdiyse Qiu Haitang’ın suçlaması onun münasebetsiz kişiliğinin kanıtı hâline gelebilirdi. Kadına taciz edip bir kenara atıp İblislerle gizlice anlaşan hain, suçtan aranan bir mürit olan kötü adam… bu çoktan mükemmel bir şekilde yapılmış sırmalı ipek kumaşa fazladan çiçek eklemek gibiydi.
 
Onlar nefis rastlantılardı, hepsi birbirini onaylıyordu. Sonuç olarak insanlar artık onları sadece rastlantı olarak bulmayacaklardı.
 
Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Sekt Lideri Yue, bu gidişatla ilgilendiğinde kişisel kanaatler tarafından yönetilmek kabûl edilemez. Diğer türlü büyük, görkemli Cang Qiong Dağı sekti adı çıkmış lekelerle dolu sicile sahip kişiyi örtbas ettiğine dair söylemler duyulursa… Nasıl herkesi memnun edecek bir sonuca varabiliriz? “
 
Yue Qingyuan’ın tonu duygusuzdu. “Yani, Saray Ustası’nın demek istediği…?”
 
“Bence Shen Qingqiu’nin şimdilik Huan Hua Sarayı’na taşınması en iyisi olacaktır. Karar vermeden önce doğruluğunu tespit etmeyi bekleyelim. Nasıl fikir?”
 
Herkes “taşınma”nın gerçek anlamını biliyordu.
 
Huan Hua Sarayı’nın geçici imparator konutlarının altında yeraltı su hapishaneleri yatıyordu. Bu karışık arazi Huan Hua Sarayı’nın Labirent Düzenlemesi’yle birleştirilmiş, bu “gövdenin altında tıkılma” gibi bir uygulama, sadece efsuncu olmayanları durdurmak için kullanılan koruyucu dizilerle aynı seviyede değildi. Su hapishanesinin içi yoğun olarak korunuyordu, işkence odalarının donanımları kapsamlıydı, kıyaslanamayacak kadar özelleşmişti. İçeriye hapsedilenler efsun dünyasının çoğunlukla en iğrenç, kınanası efsuncularıydılar; elleri kan veya yasaklarla boyanmıştı.
 
Kısacası Huan Hua Sarayı’nın su hapishanesi efsun dünyasının halk hapishanesiydi.
 
Bunun haricinde onlar araştırırken insan dünyasını tehlikeye atmadan, şüphelenilen efsuncuları gözaltında tutmak için geçici olarak bir yer gerekirse buraya gönderilirlerdi. Dört sektin ortak düzenlediği duruşmayla ceza verilirdi.
 
Liu Qingge küçümseyerek güldü. “Yeterli mi?”
 
Bu saçmalığı bu kadar uzun dinlemek için sinirini kontrol ettikten sonra kalbi yoğun ateşlerle beslenmişti. Elini arkaya atıp Cheng Luan kılıcını sırtından kavramış, dövüşe hazırlanmıştı. Karşısındaki Huan Hua Sarayı müritlerinin her biri kılıçlarını çekip önlerindekini hedef almış, bakışları buluşmuştu.
 
Yue Qingyuan konuştu: “Kıdemsiz çırak kardeş Liu, saldırı pozisyonundan çık.”
 
Liu Qingge keyifli ya da istekli olmadığı hâlde tek bir kişiyi dinleyecek olsaydı sadece Yue Qingyuan’ın sözünü dinleyeceğinden istemeden kılıcının kabzasını bıraktı.
 
Geri çekildiğini gördüğünde Yue Qingyuan başıyla onayladı. “Bu tip suçlamalar iftira sözleriyle desteklenemez.”
 
Belindeki kabzası mürekkep kadar siyah olan uzun kılıç kınından aniden fırlayarak göz kamaştırıcı beyaz kısmını bir parmak uzunluğunda ortaya çıkardı.
 
Anında, dev düzensiz ağ bütün yerin üzerine döküldü. Ağın içinde ruhanî enerji dalgaları gelgitliydi, durmadan sallanıp hızla akıyordu.
 
Kılıcın nidası aralıksız olarak kulağın içine horlanması gibiydi. Diğerlerine göre daha genç birkaç mürit dikkatsizce kulaklarını kapatmıştı, kalpleri durmadan çılgınca atıyordu.
 
Bu, Xuan Su kılıcıydı!
 
Yerdeki çeşitli sektlerden insanlar bundan dolayı ağızları bir karış açık kalmıştı.
 
Yue Qingyuan Liu Qingge’nın saldırı pozisyonundan çıkmasını söylemişti çünkü kendini mi çatışmaya sokacaktı?! Dünya tersine mi döndü?!
 
Yue Qingyuan Cang Qiong Dağı’ndaki en büyük tepe lordu mevkisini aldığından beri kılıcını iki kez çekmişti. İlk seferi makamının kabûl töreni içindi, diğeri de Eşsiz İblis’in soyunun dölü(Luo Binghe’nın babası) içindi.
 
Xuan Su kılıcını kınından sadece bir parmak uzunluğunda çıkartmış olsa bile herkes anında anlamıştı.
 
Qiong Ding malikânesinin en üst sırasında oturabilmek için gerçekten sadece zarif ve sakin mizaçtan fazlasına ihtiyaç vardı!
 
Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Düzen alın!”
 
Bu savaş çağrısı mıydı? İblis klanı bile burada kendi yolları için savaşmamışlardı lakin savaşı ilk insanlar başlatmışlardı. Shen Qingqiu bu durumun yanlışlığını fark etti. Çabucak kılıcını alıp önlerine fırlattı. Xiu Ya kılıcı doğrudan uçup Huan Hua Sarayı’nın Saray Ustası’nın önüne saplandı.
 
Kılıcını fırlatmak teslim olmakla aynıydı, cezaya çaptırılmaya boyun eğdiğini gösteriyordu. Yaşlı Saray Ustası anında kılıcını geri koydu. Ellerini sallayıp sektinden kişilerin yerlerine dönmelerini sağladı.
 
Yue Qingyuan sessizce konuştu: “Kıdemsiz askerî kardeş!”
 
Shen Qingqiu konuştu: “Kıdemli askerî kardeş, daha fazla konuşmana gerek yok, gerçeğin kendisi konuşacaktır. Qingqiu tutulmaya hazır.”
 
Bu Yaşlı Saray Ustası yaşlı, zihni bulanık insanlar gibiydi- hızlıca ısırıp bırakmazdı. Ekici ve Qiu Haitang’ın güçleri eklendiğinde tutuklanmak kaçınılmazdı (tabutun son çivisiydi). Her hâlükârda asıl eserde de bu oluyordu. Engelleyebileceğini düşünmüştü fakat hâlâ asıl hikâye çizgisindeki düzenlenmiş yolda ilerleyeceğini tahmin edememişti. Cang Qiong Dağı’yla Huan Hua Sarayı’na zarar verip iki sektin aralarını açmaya(yüzlerini parçalatmaya) gerek yoktu. Shen Qingqiu ısrar etti: “Daha fazla konuşmanız mânâsız. Kendimi isteyerek takdim ediyorum.”
 
Bunu söyledikten sonra Yue Qingyuan’ın ifadesine bakmadı fakat onun yerine Luo Binghe’yı anlık bakışıyla taradı.
 
Yüzünde ne öfke ne de mutluluk görülebiliyordu. Asıl yerinde sabit bir şekilde duruyor, başları dönerken kulaklarını örten müritlerden kolay anlaşılır bir şekilde ayrılıyordu.
 
Uzun bir süre durduktan sonra Yue Qingyuan sonunda kılıcını kınına koyup havadaki sözde görülebilir ağı kaldırdı.
 
Shen Qingqiu Yue Qingyuan’a dönerek ona abartılı bir reverans yaptı. Söylediği ve yaptığı her şeyle bu kıdemli askerî kardeşe zahmet vermişti, bu gerçekten çok utanç vericiydi.
 
Qiu Haitang hâlâ hıçkırarak ağlıyordu. Qin Wanyue yanından geçtiğinde onu avuttu: “Genç Leydi Qiu, durum nasıl olursa olsun üç sekt her şekilde size hak ettiği intikamı sağlayacak.” Üç sekt demişti, bariz bir şekilde Cang Qiong Dağı’nı onun konumunu kesinleştirmek için dışarda bırakmıştı. Qiu Haitang’ın ifadesi         duygusallaşmıştı, gözlerinden yaşlar taşıyordu, ona teşekkür etmek için başını kaldırdı. Bir kenarda duran Luo Binghe’nın bakışlarını yakalamın üzerine yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı.
 
Shen Qingqiu içtenlikle gözlerini devirdi. Bu konuda gözlerinin önünde onu NTRlemişti*, peki neden hiç de mutsuz hissetmiyordu?!
 
NTR: Japonca Netorare’nin kısaltmasıdır, bir Eroge (hentai oyunu) türüdür ve “Aldatma” anlamına gelir.
 
Gongyi Xiao bazı Huan Hua Sarayı müritlerinin yaklaşmasına izin verdi, ellerinde tuttuğu şey çok tanıdıktı.
 
Merhaba Ölümsüz Bağlayan Halat, görüşürüz Ölümsüz Bağlayan Halat [hoşça kal der gibi elini sallar]
 
Gongyi Xiao’nun tonu mahçuptu: “Kıdemli Shen, lütfen beni bağışlayın. Bu kıdemsiz size saygıyla davranmalı. Gerçek ortaya çıkmadan önce Kıdemli’nin kesinlikle en ufak saygısızlığa uğramasına izin vermeyeceğim.”
 
Shen Qingqiu başını sallayıp üç kelime söyledi: “Zahmetin için teşekkürler.”
 
Bana sadece senin saygıyla davranmanın nesi iyi? Şimdiki bütün Huan Hua Sarayı müritlerinin ifadesine baktığımda her birinin onu çiğ yemek istediği söylenebilirdi. Sonuçta o zamanlar Ölümsüz İttifak Ligi esnasında en çok kayıptan Huan Hua Sarayı mağdurdu, büyük kırgınlıklara katlanmışlardı.
 
Ölümsüz Bağlayan Halat onu düğümleyip sımsıkı bağlandığında Shen Qingqiu bedeninin kötüleştiğini hissetti. Önceden Panzehirsiz zehri aralıklı olarak hareketlendiği zaman vurulduğunda zorla çalışan kötü bağlantılı uzaktan kumanda gibi sadece ruhanî enerjisinin engellendiğini hissediyordu. Ölümsüz Bağlayan Halat bedenini sarır sarmaz tümüyle ruhanî enerjisini kesip doğrudan onu sıradan, fiziksel bedene indirgiyordu.
 
Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Herkes halk duruşmasının bir aya yapılmasını uygun görüyor mu?”
 
Liu Qingge konuştu: “Beş güne.”
 
Su hapishanesinde ne kadar tutsak kalırsan o kadar fazla acı çekersin. Liu Qingge “beş gün” diyerek halk duruşması sürecinin hazırlıklarını en kısa zamana sıkıştırmıştı. Tabii ki de, Yaşlı Saray Ustası onaylamayacaktı. “Bu hızla korkarım ki daha sonra görülecektir.”
 
Meditasyon, Zhao Hua Tapınağı’nın uzmanlık alanıydı. Başkeşiş önerdi: “Neden on güne yapmıyoruz?”
 
Yue Qingyuan konuştu: “Yedi güne. Daha fazla ertelenmesi makûl değil.”
 
Kalabalıkla pazarlık eden sekt liderleri pazarda sanılırlardı. Shen Qingqiu kendi düşüncesini çabucak söyledi: “Daha fazla bir şey söylenmesine gerek yok. Saray Ustası’nın planınını dinleyelim. Bir aya olsun.”
 
Daha ileri gecikme aslında Nemli Çimen’i büyütmek için avantajdı. Gözünün kenarıyla Shang Qinghua’ya bakıp kaşlarını oynattı. Shang Qinghua üstü kapalı olarak anlayıp ellerini bedeninin önünde kaldırarak gizlice el hareketleriyle “endişe etme, bana bırak” yaptı.
 
Asıl problem… tamamıyla Luo Binghe tarafından denetlenen Huan Hua Sarayı’nda sorunsuz hayatta kalabilecek miydi?

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


35   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   37 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.