Yan Wushi’nin varlığıyla, artık daha güvenli olan resmi yolları seçmeleri gerekmiyordu. Kısa yoldan gitmek için Çangan’dan geçmek yerine; Yan Wushi, doğruca güneye Luo Eyaletine; sonra oradan da Yu ve Sui Eyaletlerine doğru gitti.
Bu yol, mesafeyi bir hayli kısaltmıştı fakat bu yerler Qi ve Zhou arasındaki sınıra yakın olduğu için çok huzurlu değildi. Geçen yılın sonundaki felaketlerden bu yana, kuraklıktan etkilenen topraklar binlerce mil genişlemişti ve her taraf tayın* depolarına akın eden mültecilerle doluydu. Yan Wushi’nin bir bineğe ihtiyacı yoktu bu yüzden bir tane bile kiralamadı. Daha çok ‘Takip edebiliyorsan, et; edemiyorsan, da etmek zorundasın’ tavrıyla kendi başına sadece önden yürüdü. (ÇN: Tayın deposu derken, devletin mülteciler için kurduğu ücretsiz yemek çadırları. Net çeviri bulamadım :()
Biri diğerini takip ederek birkaç gün böyle seyahat ettiler. Xiang Eyaletinin başkentine girmek üzereyken, şehrin dışında başka bir mülteci grubu ile karşılaştılar.
Bu insanlar aslen Guang Eyaletindendiler. Oradaki kıtlıktan dolayı, binlerce mil boyunca daha zengin olan Xiang Eyaletine güçlükle yürümek zorunda kalmıştılar. Ancak, Bölge Müfettişinin sadece onlar için kapıyı açmayı reddedip, şehre bir mültecinin bile girmesine izin vermeyerek askerlere kesin suretle nöbette olmalarını dahi emretmesini kim düşünürdü ki.
Mültecilerin şanslarını başka bir yerde denemeye güçleri yoktu, bu yüzden durup oldukları yere yerleşmek zorunda kaldılar ⎼ neredeyse yavaş ölümlerini bekliyorlardı.
Bölgesel yönetimin perspektifinden, Xiang Eyaleti Bölge Müfettişinin bunu yapması tamamen anlaşılaşılabilirdi çünkü şehirdeki yiyecek miktarı kısıtlıydı. Mültecilerin girmesine izin verirse, o zaman onları yerleştirmekle sorumlu olmak zorunda kalırdı. Ancak bu insanlar diğer bölgelerin yetkisi altında olmalıydı. Bunu yaparak, sadece kendi Xiang Eyaletine daha fazla sıkıntı eklerdi. Xiang Eyaletinin artık yeterli yiyeceği olmadığı gün, yerliler karışacaktı. Bu sıralar, Qi’nin imparatoru Gao Wei, zevk aramakla meşguldü ve ulusal meseleleri yönetme havasında değildi. İmparatorluk Mahkemesi tarafından tahsis edilen yiyecekler varış noktasına ulaşmadan önce, sömürülmekten çoktan tükenmişti. Xiang Eyaleti Bölge Müfettişi, bu mültecilerin hepsini şehre kabul etse bile, İmparatorluk Mahkemesi’nden hiçbir ödül ya da övgü almayacaktı.
Xiang Eyaleti, zaten Xuandu Dağı’na çok yakındı. Eğer biri, buradan birkaç gün daha güneybatıya seyahat etseydi, Mian Eyaleti’nin yanında bulunan Xuandu Dağı’na varırdı.
Xundu Dağı’na yaklaştıkça, Yan Wushi’nin ruh hali daha iyi göründü.
Yerel manzaraları ve kültürleri Shen Qiao’ya göstermekle oldukça ilgilenirken, onun yetişmesini beklemek için hızını bile yavaşlattı. İlk bakışta, ilişkilerinin farkında olmayan insanlar, muhtemelen, birlikte seyahat eden bir eski arkadaş çifti olduklarını düşünürlerdi.
Shen Qiao’ya, “Savaşan Devletler döneminde Xiang Eyaleti Chu’ya aitti, bu nedenle pek çok Chu kültürünü korudu. Yer, kalabalık ve zengin bir toprak olarak kabul edilebilirdi, ama ne yazık ki Gao Wei, işletme havasında değildi. Gao ailesinin birkaç nesil titiz bakımı muhtemelen onun ellerinde çürüyecektir.” dedi.
Yan Wushi’nin belli ki Qi’nin imparatoruna saygısı yoktu, ağzını açtığı anda ona direkt adıyla hitap etti.
Shen Qiao gözlerini kıstı. Şehrin dışında toplanan birçok insanı belli belirsiz bir şekilde gördü ⎼ çoğu yaşlı, çocuk ve kadınlardı. Neyse ki, hava henüz çok sıcak değildi, Aksi takdirde, bunun yüzünden muhtemelen büyük bir veba salgını olurdu. Başını sallamadan edemedi ve iç çekti, “Bir köylünün hayatında ne çok zorluk var!”
Yan Wushi kayıtsızca yorum yaptı, “Aslında, bu sahneler diğer ülkelerde de bulunabilir. Batı Jin Hanedanlığı’nın sonundaki beş barbarın ayaklanmasından beri, herkes, sayısız dökülen kanla ve çoktan içine atılan canlarla birlikte güç mücadeleleri ile uğraşıyor. Bu tür kıtlık her yıl gözüküyor, özellikle sınırların çevresinde. Sorumluluktan kaçınmak ve baskıyı dağıtmak için, her ülke mültecileri diğer ülkelere itmeye çok hevesli. Refah bir yıl geldiğinde, o zaman savaş ilan ederler ve komşu ülkelerin şehirlerini topraklarına katarlar. Ayaklanmalar ülkelerde sık sık görülür ve siyasi güçler, ülkenin resmi adını [1] her birkaç yılda değiştirerek kolayca değişir. Bu durumda tabii ki kimse gerçekten düşüncelerini bir ülke yönetmeye koymaz ve Kuzey Qi, diğerlerine kıyasla daha çok böyle.”
Shen Qiao cevap verdi, “Fakat, Sekt Efendisi Yan’ın Kuzey Zhou’da bir tür yüksek resmi pozisyona sahip olduğunu ve imparatorun size çok güvendiğini duydum. Sanırım kalbinde, dünyayı birleştirmeye en yatkın olanın Kuzey Zhou olduğunu düşünüyor olmalısın?”
Elleri arkasında, Yan Wushi yavaşça konuştu, “İmparatorlar arasında seçim yapılacak çok bir şey yok, bilge olanlar ya da aciz olanlar olsun. Tek fark; diğerleri yapmak istemiyor ya da yapamıyor iken, bazılarının arzularını kısıtlayabilmesi. Yuwen Yong savaşa ve öldürmeye bağımlı olsa da, hem Budizmi hem de Taoizmi yasakladı ve Konfüçyüsçülüğe de düşkün değil. Hiçbir tarafa eğimli değil, bu yüzden onun için fazla seçenek yok. Üç sekti birleştirmek için ona da ihtiyacım var. Yuwen ailesi yıllarca Merkezi Ovalarda yaşadı. Ataları, Xianbei halkı olsa da; uzun zaman önce asimile oldular. Zhou Hanedanlığı’ndaki tüm sistem, Han sistemiyle [2] aynı. Bir imparator olarak, Güney Chen’dekinden çok da aşağı değil.”
Onca gün sonra, duyduklarından yola çıkarak, Shen Qiao'nun bu dünyadaki güçler hakkında aşağı yukarı genel bir anlayışı oluştu.
O gece Yan Wushi'yi Bulutlar Ötesi Manastırı'nda durdurmaya çalışan Zen Ustası Xueting de, eskiden Kuzey Zhou'nun bir destekçisiydi. Fakat şu anki imparator Yuwen Yong’un yerine, eskiden hüküm süren imparator Yuwen Hu'yu destekliyordu.
Zen Ustası bir zamanlar Tiantai Sektinin bir öğrencisiydi. Tiantai Sekti’nin şu anki Efendisi, Fayi’nin savaş kardeşiydi. Ancak Tiantai Sektinin asıl konumu, daha çok Güney Chen’e eğimliydi. Bu mesele, Tiantai Sektindeki iç karışıklıklar ile ilgiliydi ve anlatmak, başka bir uzun hikayeye yol açardı.
Yuwen Yong, ilk başta kendisinin olması gereken gücü geri kazandıktan sonra; Yuwen Hu’nun etkisinin kalıntılarını ortadan kaldırmak için, Budist okulunu önemli bir konumda tutmaya devam etmesi imkansızdı. Bu nedenle, Xueting ve öğrencileri aslında Kuzey Zhou’da biraz garip bir konumdalardı. Mevkilerini tamamen kaybetmememiştiler, fakat Yuwen Yong tahtta olduğu sürece; Zen Ustası Xueting, geçmiş onuru ve ihtişamını geri alamazdı.
Yuwen Yong için, Üç Okulun her birinin kendi talepleri vardı. Onlarla bir kez ilgilenince, kendi yönetimi kaçınılmaz olarak okullardan birine renk getirecekti. Bu, güçlü bir özerklik duygusuna sahip olan bir imparatorun görmekten nefret ettiği bir şeydi. Kıyaslandığında, Arındırıcı Ay Sektinin ayrıca kendi tarafsızlığı olsa da, açıkça diğerlerine göre çalışılacak daha iyi bir ortaktı; ne Yuwen Yong'un belirli bir okulun ilacını tanıtmasını ne de onun düşünme tarzının etkilemesini isterdi.
İkisi, şehir kapısına doğru yürürken konuştu.
Sıradan insanlar veya seyahat eden tüccarlar, mültecilerin tacizine karşı korunmak için sık sık birlikte seyahat edecek yoldaşlar bulmaya ihtiyaç duyardı. Grupla birlikte erkek bir korumaya sahip olmak en iyisi olurdu, çünkü aşırı acıkmış mültecilerin haydutlara dönüşme kabiliyeti vardı. Dilenmenin işe yaramadığını fark ettiklerinde o zaman soygunculuk yapmaya başlarlardı. En çaresiz durumlarda iyi görünümlü bir kadın veya çocuk, mültecilerin ellerine düşerse, yalnızca iffetlerini kaybetmekle kalmazlar, yahni olarak çanaklarda bile son bulabilirlerdi.
Böyle bir durumda, Yan Wushi ve Shen Qiao oldukça tuhaf ve göze çarpan bir kombinasyon olmuştu.
Biri, ciddi bir hastalıktan yeni iyileşmiş gibi görünerek kendini bir bambu çubukla desteklerken diğerinin eli boştu. Ne olursa olsun sıradan gezginlere benzemiyorlardı.
Zaman zaman, kenarda onlara arzulayan gözlerle bakan mülteciler olurdu. Biri, bir bakışta Yan Wushi'nin hafife alınacak biri olmadığını söyleyebilirdi. Mülteciler, yardım için yalvarmaya ona doğru yürümeye cesaret edemediler; bu yüzden sadece, görünüşte ılımlı ve uysal olan Shen Qiao'ya dönebildiler.
Onların arasında bir karı ve koca vardı, yol boyunca yürürken üç-dört çocuğu sürüklüyorlardı. Hemen hemen kemikten başka bir şey değildiler ve hala insan olup olmadıklarını söylemek zordu. Kukla veya zombi gibi görünüyorlardı ⎼ yüz ifadeleri bile ölü görünüyordu. En büyük çocuk altı ya da yedi yaşındaydı ve en küçük çocuk en fazla iki ya da üç yaşındaydı. Sendeliyordu, fakat ebeveynlerinin onu taşıyacak gücü yoktu. Bu nedenle sadece annesinin kıyafetinin köşesini tuttu ve ardından takip etti, yürüdükçe titriyordu.
Eğer durum böyle devam edecek olsaydı; en küçük çocuk, eninde sonunda diğer aileler tarafından çocukların ebeveynlerinin erzaklarını arttırmak için ticareti yapılan ilk çocuk olurdu. Ya da belki de, doğruca ailesi tarafından pişirilip yenirdi. Savaş zamanında yaşayan insanlar için, en çaresiz koşullar çıktığında, hayatta kalmak uğruna kan ilişkileri ve aile sevgisi bile bir kenara bırakılabilirdi.
Shen Qiao'nun yanından geçtiğini görence çift, ondan biraz yiyecek yalvarmak için hemen diz çöktü. Shen Qiao bir an düşündü, sonra cübbesinin göğüs kısmını el yordamıyla aradı. Yağlı kağıda sarılmış bir jianbing [3] çıkardı ve en küçük çocuğun eline verdi.
Çift, kendinden geçti. Secde edip tekrar tekrar teşekkür etti. Koca, jianbing’i doğruca çocuğun elinden aldı ve hemen büyük bir ısırık aldı. Karısı ve çocuklarının ona istekle baktığını görünce, uzun bir tereddütten sonra nihayet küçük bir parça kırdı ve isteksizce karısına verdi.
Karısı aldıktan sonra jianbing’i yemedi. Onun yerine; çocuklara dağıtmadan önce, bir çeşit hazine tutuyormuş gibi, son derece özen ve dikkatle birkaç parçaya bölündü.
Jianbing büyük değildi ve birkaç lokmada mideye indirildi. Yan taraftaki diğer mülteciler gördükten sonra kıskanmışlardı. Hepsi, Shen Qiao'ya açgözlü bir şekilde baktı.
Koca, Shen Qiao’ya yalvardı, “Çocuklar günlerdir açlıktan ölüyor. Bu asil beyefendi, şehre gidebilmek için lütfen bize bir jianbing daha bağışlayabilir mi?”
Fakat Shen Qiao reddetti, “Ben de zengin değilim. Yanımda sadece iki tane getirdim. Size bir tane verdikten sonra, kendim için de bir tane bırakmalıyım.”
Shen Qiao'nun üzerinde hala yemek olduğunu duyduktan sonra, kocanın ifadesi birden değişti. Shen Qiao’nun gözlerinde ışık olmadığını ve bambu sopayla kendini nasıl desteklemesi gerektiğini görünce, kocanın kalbinde kötü bir düşünce filizlendi. Kendini, Shen Qiao’ya fırlattı.
Diğer kişinin koluna dokunamadan, karşı yöne doğru uçacağını kim düşünebilirdi ki? ⎼ perişan bir çığlık atarak yere sert bir şekilde düştü.
Shen Qiao’ya gelince, tıpkı önceki gibi hala tamamen hasta ve zayıf görünüyordu. Hiç kimse, az önce birini fırlattığını asla söyleyemezdi.
Görünüşe göre, anlık fedakarlığının böyle bir sonuca yol açmasını hiç beklemiyordu. Adamın karısı ve çocuklarına baktı. Çoktan korkudan bir top haline gelerek birbirlerine sokulmuşlardı.
Bu sahneye tanık olduktan sonra diğer kararsız mülteciler, doğal olarak bu kadar fevri davranmaya cesaret edemediler.
Adam, ayağa kalkmak için çabaladı. Merhamet dilemedi fakat onun yerine küfür etti: “Beni ölümüne dövebiliyorsan, o zaman döv! Senin gibiler, en ikiyüzlü insanlar. Sadece merhametle eğilmemizi ve minnettarlığımızı sunmamızı istiyorsun, değil mi? Öyleyse neden bizi sonuna kadar kurtarmıyorsun? Belli ki bir tane daha jianbing’in var, neden çıkarmıyorsun o zaman?! İstemiyorsan, başlatma! Tatlılığın tadına bakmamıza izin veriyorsun ama bizi doyurmuyorsun ⎼ bizi öldürmekten ne farkı var?!”
Shen Qiao iç çekti. Başını iki yana salladı, arkasını döndü ve tek bir kelime etmeden gitti.
Bunca zaman Yan Wushi, soğuk gözlerle ve elleri arkasında izlerken, ona ne çok uzak ne de çok yakın bir yerde duruyordu. Karışmadı ya da gitmedi. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle Shen Qiao’yu bekliyor gibiydi.
Shen Qiao'nun az önce gösterdiği yetenek yüzünden, diğerleri onun üzerinde yiyecek olduğunu bilmesine rağmen, yalnızca çaresizce onun ayrılmasını izleyebiliyorlardı.
Konuşmadan önce, Yan Wushi onun yakına yürümesini bekledi, “‘Bir kase pirinç nezakettir fakat bir picul pirinç, düşmanlığa yol açar.’ [4] Bu sözü daha önce duydun mu?” (ÇN: Picul; Çin, Japonya ve Güneydoğu Asya’da kullanılan bir ağırlık birimi. 1 picul yaklaşık 60 kg’a denkmiş.)
Shen Qiao iç çekti, “Çok düşüncesizce davrandım. Acı çeken pek çok insan var. Hepsini tek başına kurtarmam imkansız.”
Yan Wushi alayla eleştirdi, “Babaları bile artık çocuklarını önemsemiyor, ama sen aslında onlara bakması için yardım etmeye gittin. Sekt Lideri Shen’ın gerçekten büyük aşk [5] için bir kalbi var, fakat ne yazık ki, insan doğası ve arzuları asla doldurulamayacak dipsiz bir çukurdur. Senin nezaketini asla anlamayacak. Bugün kendini savunamasaydın, çoktan yahni olarak pişirilmiş olabilirdin.”
Shen Qiao bunun hakkında ciddi ciddi düşündü: “Eğer bugün kendimi savunamasaydım, bu yolu seçmezdim. Mültecilerin bulunduğu yerlerden kaçınmak için dolambaçlı yolu seçer biraz uzaklaşırdım. Avantaj aramak ve dezavantajlardan kaçınmak insanın doğasıdır. Ben bir aziz değilim, bu yüzden bir istisna değilim. Sadece acı çeken insanları görmeye gönlüm razı değil.”
Ne iyiyse onu seçti ve ona sıkıca tutundu, bu sırada Yan Wushi insanların tabiat gereği kötü olduğuna inanıyordu. İnançları başından beri farklı olduğundan bir anlaşmaya varamadılar. Yan Wushi’nin Shen Qiao’yu dövüş gücü yönünden öldürebileceği doğruydu fakat Shen Qiao’nun boynuna yapışsa bile, onun düşünce tarzını değiştiremezdi.
Bu küçük olayla; sonunda sakinleşen aralarında gergin atmosfer, tamamen geri döndü.
“Bayım!”
Küçük, zayıf bir ses arkadan geldi.
Shen Qiao arkasını döndü, ama tek görebildiği bulanık bir figürdü. Minyon ve kısaydı ⎼ muhtemelen bir çocuğa aitti.
Çocuk koştu ve önünde eğildi, ciddiyetle üç defa secde etti, “Bayım, bize jianbing’i bahşettiğiniz için çok teşekkür ederim. Babam size karşı çok kabaydı; ben, ben yalnızca secde edebilirim! Sizin gibi harika biri cömert de olmalı. Lütfen ona aldırış etmeyin!”
Bir çocukla nasıl tartışabilirdi ki? Shen Qiao bir nefes verdi, sonra onu kaldırmak için öne çıktı. “Ciddiye almadım. Birkaç gün içinde Buddha’nın doğum günü olduğunu duydum. Xiang Eyaleti başkentinin insanları Buddha’ya tapıyor. O zaman, congee vermek için yardım çadırları kuracaklar ve belirli sayıda mültecinin şehre girmesine izin verecekler. Hayatta kalmanız için hala küçük bir şansınız var.”
Çocuğun gözleri ışıldadı. Durmadan secde etti, “Bana söylediğiniz için teşekkür ederim, Bayım. Gelecekte bir şans olursa, size kesinlikle geri ödeyeceğim. Sizin için bir uzun ömürlülük tableti [6] kuracağım!”
Shen Qiao, başını okşadı ve nazikçe cevap verdi, “Onlara hiç gerek yok. Annene ve küçük kardeşlerine iyi bak.”
Çocuk, şiddetle başını salladı. Sonra fısıldadı, “İçiniz rahat olsun. Aslında, annemin bana verdiği keki yemedim. Gizlice kız kardeşime verdim!”
Shen Qiao, onu dinlerken üzgün hissetti ve iç çekerek içinden çocuğun ne kadar düşünceli olduğunu düşündü. Bunun hakkında biraz düşündükten sonra, yine de göğsüne dokunmaya karar verdi ve son jianbing’i çıkardı. Çocuğa verdi. “Yemek için al. Babanın öğrenmesine tekrar izin verme.”
Çocuk, çelimsiz ve açlıktan hasta gibiydi fakat nereden geldiğini bilmediği bir güçle, ne olursa olsun kabul etmeyi reddetti. En sonunda, Shen Qiao, eline zorla vermek zorunda kaldı. “Reddetmeye devam edersen, diğer kişiler gördüğünde daha çok sıkıntı olacak.”
O zaman çocuğun kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Sonra eğildi ve tekrar Shen Qiao’ya secde etti, ısrarla, “Bayım, lütfen bana adınızı söyleyin!”
“Adım, Shen Qiao.”
“Shen Qiao…” Çocuk birkaç kez tekrar etti. Muhtemelen “Qiao” kelimesini başka anlamları olan bir kelimeyle karıştırmıştı fakat Shen Qiao, özellikle üzerinde durmadı ya da onu düzeltmedi.
Çocuk, her adımda birkaç defa arkasına bakarak gitti.
Yan Wushi, “Geç oluyor, hadi yakında şehre girelim.” dedi.
Shen Qiao, Yan Wushi’nin bu sefer onunla alay edip eleştirmemesine aslında biraz şaşırmıştı. Güldü, “Söyleyecek bir şeyin yok mu?”
Yan Wushi soğukça cevap verdi, “Belirli bir kişi, aptalca şeyleri yapmayı seviyor ve ona söylesem de beni dinlemiyor. O zaman neden nefesimi harcayım ki?”
Shen Qiao burnuna dokunurken yalnızca gülümsedi, fakat bir kelime yorum yapmadı.
Bu dünyada pek çok kötülüğün olduğu doğruydu fakat kötülüğün yüzünden iyi niyet ve nezaketin varlığını inkar etmek istemiyordu.
Yalnızca bu küçük nezaket için bile, gözlemeyi taşımanın gerçekten değdiğini hissetti.
━━━━━━━━━━━━━ Çevirmen Notları: [1] ⎼ Bir ülkenin resmi adını değiştirmek: Ülkenin hükümdarının değişmesi demek. [2] ⎼ Han sistemi: Han, o zamanlar “meşru” Çinli insanlar olarak kabul edilen Han Hanedanı'ndan bahsediyor. Han sistemleri, Han hanedanının kullandığı çeşitli sistemleri ifade ediyor. [3] ⎼ Jianbing: Bir geleneksel Çin sokak yemeği. Krepe benzer. [4] ⎼ ‘Bir kase pirinç nezakettir fakat bir picul pirinç, düşmanlığa yol açar.’: İnsanlara küçük bir fayda sağlarsanız minnettar olurlar, fakat onlara çok fazla verirseniz sizi kıskanırlar ve sizden nefret ederler; demek. [5] ⎼ Büyük aşk: Dünyadaki herkes için beslenilen evrensel sevgi/aşk. [6] ⎼ Uzun ömürlülük tableti: manevi tabletler genellikle ölülere ibadet etmek ve hatırlamak için yerleştirilir, ancak bu tür yaşayan bir insana dua etmek ve ona uzun bir yaşam dilemek için ayarlanır.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.