Bu vakfa Gelecek Vakfı diyorlar ama hiç de öyle değil. Cidden ama, neden bu modern çağda helikopterler ile ulaşım yapıyoruz? Gelecek Vakfı gibi havalı bir ismin olup da nasıl bize bir Cessna ya da solucan deliği falan veremezsin? (cessna, hızlı bir jet uçağı.)
"Öööğğk!"
Ben kusmaya başlayınca iş arkadaşlarım; "Biraz dayan", "Towa şehrine neredeyse geldik" gibi şeyler demeye başladılar ve helikopterin içini tam bir "hela"kopter olmaktan koruma amacıyla hepsi kendilerine özgü tepkiler verdiler. Ama havada olmak hiç de midemi bulandırmamıştı aslında.
Rol yapıyordum. Midem bulanıyormuş gibi davranıyordum. Meslektaşlarımı kandırdığım için içimde bir suçluluk hissi olmadı değil tabi ama yapacak bir şey yok. 8 milyon Yen'den fazla borcum var yani. Bunu ödemek istiyorsam Towa şehrine helikopterle giderken perişan hale gelmişim gibi davranmam lazımdı.
"Kayıp mavi gökyüzü"nün altında biz yirmi Gelecek Vakfı üyesini taşıyan helikopter piste ulaşmış ve binaların birinin çatısında durmuştu.
"B-Bekleyin, bırakın çıkayıııııııımmm!" İş arkadaşlarımı ite kaka ilerledim ve en hızlı şekilde helikopterden atlayarak indim. Acil durum merdivenlerinden inerek dışarıya çıkana kadar ilerlemeye devam ettim ve sonunda zemine ulaştığımda bir oh çektim.
"...Plan şu ana kadar başarılı en azından."
Şimdi tek yapmam gereken çantama saklamak için pahalı şeyler bulmaktı. Towa şehrinin makineleri zamanında fena para kazanacaktı. Sanırım teknoloji meraklıları onlara sahip olmak için yırtınsınlar diye en yeni, en gelişmiş teknolojiler içeriyorlardı… Bu yüzden tek yapmam gereken birkaç Towa aleti ve makinesi çalmak- …Yani ödünç alıp para karşılığında tefeciye geçici olarak vermek, bunu kastetmiştim yemin ederim.
İşte bundan dolayı midem bulanıyormuş gibi davranma zahmetinde bulundum ki binadan gizlice tek başıma çıkabileyim. Kendimi takdir ediyordum ama sanırım Gelecek Vakfı helikopterinin iniş yaptığı binada hırsızlık yapmak beni garip hissettirirdi.
"O zaman daha fazla gecikmeden…"
Pahalı bir şeyler arıyordum… Bölgeyi inceledim. Ama bir iş merkezinin tam ortasındaydım. Modern görünümlü binalar peş peşe dizilmiş, çevredeki her şeyin arasından sivrilmişti ve aradığım tarzda hiçbir şey göremiyordum.
"Bu duruma uygun bir söz vardı sanırım, en çok bilen en az konuşur gibi bir şey."
Bu sözü yanlış kullanıyor gibi hissettim ama neyse, dinleyen yoktu bile. Duyduğuma göre bugün tatilmiş ve burası bir iş merkezi olduğundan bölge içerisinde kimsenin varlığını hissetmedim. Şimdi alanı inceleyip pahalı şeyler için gözlerimi dört açma zamanı.
"…Hımm!" İki uzun bina arasında bir geçite girdim ve bir şey gözüme çarptı. Jetonlu telefona benziyordu biraz- bu da ne?
Dikdörtgen şeklinde cam bir kutuydu bu. İçinde hiçbir şey yoktu. Modern sanat mı? Yoksa bir tür heykel mi? Hayır, öyle olamaz. Bir kitapçıkta şuna benzer bir şey okumuştum. Towa şehrinin sokaklarında bulunan her şeyin yaklaşık %80 oranında bir tür makine olma ihtimali varmış. Bu da bir tür gizemli ve ileri teknolojili makine olmalı, o yüzden yüksek fiyata kakalayabilirim muhtemelen.
"Seni ilk yağma mallarımdan biri yapmaya karar verdim!"
Bunu "ödünÇALIP" borcumu ödemek için kullanacağım! …Yani böyle demek istiyordum ama eşya jetonlu bir telefon boyutundaydı. Boyu bu kadar büyükken hiçbir şey yapamam… Ama pes edemem de!
"Hııığğğğhhhhh!"
Bir dolabı yangın mahallinden dışarıya taşır gibi bir duruş alarak gizemli makineyi alıp götürmeye çalıştım. Kırmızı bir ışık yanmaya ve polis sirenine benzeyen, çınlayan bir uyarı sesi çalmaya başladı. Kulaklarımdaki düzensiz çınlama beni tehlikeye karşı uyarıyordu.
"Hayır–"
Bu bir uyarı sireni değil, hırsızlık karşıtı bir alarmdı! Beni hırsız sanacaklar!
"T-Tamamen yanlış anladınız! Bunu geçici olarak ödünç alıp geçici olarak para karşılığı satacaktım, o yüzden hırsız falan değilim yani..!"
Fark ettim ki kendimi açıklayacağım kimse yoktu etrafta. Sokağın öbür tarafında, yaklaşık 20 metre ötede-
O Monokuma'ydı–
Parlayan kırmızı sol gözüyle Monokuma bana doğru hızlanıyordu.
"Haaaaaa?!"
Ne oluyordu?!
Beni hırsız zannettiği için cezalandırmaya mı geliyordu? Yoksa, Karşılıklı Cinayet Okul Hayatının ikinci dönemi başlıyor olmasın? İkisini de istemiyorummmmmm! Bir dakika, bundan bahsetmişken-!
"Doğru ya…!"
Monokuma'nın buraya doğru koşması başından bir hata olmalı! Bu bir rüya veya illüzyon veya neyse işte, sahte yani! Neeeee, anladım, eğer sahteyse yapacak bir şeyim yok. Gözümü sımsıkı kapatıp sonra tekrar bakacağım.
"Haaaaaaaaaaaaaa?!"
Görüş alanımdaki her şey hala tamamen aynı!
Monokuma hala parlayan kırmızı gözüyle bana doğru hızlanıyordu. Şimdiye kadar karşıya geçmiş ve geçite girmiş, yani aramızdaki mesafeyi yaklaşık 10 metreye indirmişti.
"N-Neden Monokuma olmak zorundaydııııııı?!"
İki patisinden de sivri pençeler çıkardı- Ne? Beni öldürmeye çalışıyormuş gibi neredeyse-
"B-Bu gerçek olamaz! Bu gerçek olmaaaaaaaaz!"
Buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım- ama zihnim en kötü anılarımı düşünmeye başlayarak bulanık bir hale girdi. Her yerimden soğuk terler aktı. Kafama kan gitmediğini hissediyordum. Monokuma yaklaşıyordu. Ama vücudumu hareket ettiremedim.
"D-Dostum, bekle! Eminim konuşursak bir anlaşmaya varırız!"
"…"
Monokuma tek bir kelime bile etmedi. Tek yaptığı, tüm gücüyle durmadan koşarak aramızdaki mesafeyi kısaltmaktı. Koşmazsam öleceğim. Hayır… çoktan… kurtulmama imkan vermeyecek kadar yaklaştı… Monokuma'nın her tarafı keskin, şeytan gibi parlayan pençeleri gözümün önündeydi.
–İşim bitti…
Kedere düşerken kısa bir iç çektim.
Bir elektrik şokuyla titreşti hava.
Yanağım belli belirsiz sallandı.
Kafatasımı çatlatacağını sandığım bir patlama sesi gürledi.
Ne zaman kapattığımdan emin olmasam da gözlerimi açtım.
"…Ha?"
Bacaklarım yere yıkılmıştı ve gözlerimin önünde Monokuma'nın dağınık enkazı duruyordu. İçindeki bomba patlamış gibi görünüyordu çünkü cesedi bayağı acınası bir durumdaydı. …Eeeee, kendini imha mı etti? Hayır, ama neden…
"Ne yapıyorsun seni moron?! Burası tehlikeli!"
Arkamdan bir ses geldiğini duyunca döndüm. Ceket tarzı bir forma giyen liseli bir kız duruyordu orada. Kestane renginde küt saçlı ve parlak gözlü sevimli bir kız! Ama biraz gyaru'ya benziyordu, oradan biraz puan kaybetti. -Hayır, öyle demek istemedim! Okul kızı, sağ elinde bir Gelecek Vakfı hack silahı tutuyordu. (gyaru, 1970'lerde japonya'da ortaya çıkan aykırı bir sokak modasıdır. gyaru ifadesi girl kelimesinden gelir.)
"…Immmm."
Bu okul kızı Gelecek Vakfı'ndan mıydı? Hayır, bu hatunu hiç görmedim. O zaman niye hack silahı var? Kafamdaki karışıklığı tamamen görmezden gelip elimi tuttu kız, uçuşan eteğiyle. Koyu mavi çoraplarının üstünden hafiften görünen süt gibi cildi büyüleyiciydi- bekle hayır, yemin ederim böyle demeyecektim!
"K-Kimsin ya sen?!"
"Tanışmayı sonraya bırak! Bu yer nereden bakarsan bak tehlikeli!"
Kim bilir neden, kız koşmaya başlayıp beni de elimden tutup sürükledi.
"Bizi burada bulamazlar, şimdilik en azından." Ofis binaları arasından koşup dar bir geçitten geçtikten sonra boş bir alanda durduk. "Monokuma bu kadar dar bir yoldan geçemez." Geçidin yaklaşık 50 santim uzunluğunda olduğu doğruydu, bu yüzden Monokuma'nın o vücutla bizi buraya kadar takip etmesi imkansız olurdu.
Hayır, daha önemlisi, bu okul kızı kimdi? Kestane saçları ve gyaru tarzı makyajıyla 20 yaşına girdiği gibi çocuk yapmaya başlayıp memleketine dönecek bir tip havası veriyordu- ama öte yandan… liseli olsa bile 20 yaşına çoktan girmiş gibi duruyordu, üstü başı derli topluydu. Onu normal bir insan olarak görmek çok zordu, aynı o Monokuma'yı hack silahıyla patlattığı anda olduğu gibi.
Ama ne olursa olsun–
"S-Sennnn, beni kurtardın…"
Okul kızı beni buraya yönlendirmeseydi ellinci sefere ölmüştüm. Yani çünkü buraya gelene kadar 30'dan fazla Monokuma görmüştüm eminim. Hareketlerine bakılırsa bu Monokumalar Karşılıklı Cinayet Okul Hayatının müdürü gibi değildi, yani Trajedi esnasında bir zaman topluca üretilmiş olabilirler- ama bu onların tehlikeli olduğunu değiştirmez. Çok fazla ceset görmüştüm. Çok fazla kişiyi öldürüyorlardı. Cesetlerin hepsi paramparça edilmişti ve çok acayip duruyorlardı, sayabileceğimden fazla sefer kusasım gelmişti. Ve üstelik-
"Monokumaları da hala merak ediyorum ama cidden, şu veletler ne yapıyordu öyle…?"
Her üç civarı Monokuma'nın yanında, o ucube çocuklardan biri vardı. Sahte Monokuma kaskı gibi bir şey takan ve aynı formayı giyen çocuklar.
"Ben de gerçekten o konuda endişeliyim ancak ondan önce kendimizi tanıtsak olmaz mı?"
"Ahhhhh… Haklısın, o da var tabi!"
Beni bayağı kurtarmıştı şimdiye kadar ama… bu kişinin kim olduğunu ve durumunu bilmeden bana dediği şeylere o kadar kolay inanamazdım.
"Peki, ben başlayayım– bana Hagakure Yasuhiro diyebilirsin. 20 küsür yaşlarında, hafif seksi bir abiyim!"
"Ha? 20 KÜSÜR derken, tam olarak kaç yaşındasın?"
"B-Bilerek saklamıyorum, gerçekten! Ana oyundaki gizemli bir detayı, yan hikayede sana söyleyip bozamam öyle!"
"Neyden bahsediyorsun hiiiiiç bilmiyorum ama… Peki öyleyse bay Hagakure, böyle bir yerde ne yapıyorsun onu konuşalım. Ben seni kurtarırken şu telefon kutusu şeysini omzuna almaya çalışıyordun, değil mi?"
"B-Büyüklerin işi gücü kendinedir..!"
Okul kızının gözlerinde bir ışıltı belirdi. "…Çalmaya çalışmıyordun değil mi?"
"Saçmalama! Benim gibi bir Gelecek Vakfı üyesi asla bu kadar abartı derecede alçakça bir şey yapmaz, gerçekten! Hırsızlığa başvurmuş olsaydım sonum Buda tarafından ebediyen lanetlenmek olurdu!"
"Buda insanları lanetlemez ki, yoksa lanetler mi–bekle! Eh?! Ne?! Demin ne dedin sen?!"
"Dedim ya, sonum lanetlenmek olurdu."
"O kısım değil! Ondan önceki!"
"Eeeeee, Gelecek Vakfı’nda çalışıyorum dedim, o kısım mı?"
"Evet! O! Gelecek Vakfı mı, cidden mi?!"
Neye bu kadar şaşırdı…? Ha, bekle, anladım. O bir hayran mı? Kederden sonra bir araya gelip dünyayı yeniden inşa etmeye çalıştığımız için bizi örnek mi alıyor? Durum buysa o konuda olabildiği kadar gösteriş yapacağım verdiğim cevapla. "Aynen öyle! Ben Gelecek Vakfı'nın en üstün silahı Hagakure Yasuhiro! Buraya gelişimin amacı da Gelecek Vakfı'na karşı sorumluluğumu yerine getirmekti, yani kesinlikle değerli eşyalar çalmak gibi aşağılık bir sebepten falan DEĞİLDİ, cidden!"
Bum! Bu kısım cepte..! Bununla birlikte okul kızı muhtemelen hayatı boyunca hayranım olacak. Şimdi bir sorun çıkarsa tek yapmam gereken kıza etrafı- ney?
"…"
Okul kızının çok soğuk bir yüz ifadesi vardı ve hiç cevap vermiyordu. Gözleri dalmış ve sanki alaycılık bürümüştü onları… Yoksa! Sözlerime rağmen hırsız gibi davrandığımı mı fark etti?! Gelecek Vakfı'nın hırsızlar gibi davranacak kadar düştüğüne inanamıyorum, bu adam ciddi mi, beni kandırıyor mu falan diyordur belki?! Ben böyle gizli düşüncelerden korkarken okul kızı ağzını açtı, hala dalgın olan gözleriyle.
"Choberiba…" (eski bir japon argosu. super very bad ifadesinin aynen okunması ile oluşmuş. ingilizce çeviride aynen bırakılan bu ifadeye ben de bir uyarlama bulamadım maalesef.)
…He?
"Choberiba gibi bir kelime kullanmak mı? Ne kadar demode." Kendimi durdurmayı düşünemeden fikirlerimi söyleyiverdim. Demek istediğim, o kelimeyi on küsür yıldır fakan duymamıştım, anlarsınız ya? O kelime zombi olmuş artık. M5G yani. Modası 5 yıl önce geçti. (M5G kısaltması, aslında çeşitli varyasyonları olan "MH5"in uyarlaması. "maji de horobite 5nen wa tatsu" ise açılımı. anlamı ise zaten bir sonraki cümlede.)
Bir kere "choberiba" ne demekti ki? Büyük ihtimal… "süper berbat"tı herhalde? Bu mu yani? Choberiba" gibi bir kelimeyi bu modern zamanda kullanacak kadar zevksiz olmak başlı başına "süper berbat"tı sahiden. Bu kaba düşünceleri içimden geçirirken okul kızı, şimdiye dek dalgın olan bakışlarını bana kilitledi ve gözleri yaşla dolmaya başladı. Gözyaşları alt kirpiklerinde birikti ve bir sonraki göz kırpışında o yaşların döküleceğini açıkça öngörebiliyordum.
Haaaaa?! Neden ağlamaklı oldu?!
"B-Benim hatam! Bekle özür dileyeyim! 'Choberiba' o kadar da demode değil, gerçekten!" Bu kızın fiziksel yetenekleri sırf göstermelik değildi… Ondan romantik komedi mangalarındaki gibi bir tekme yesem sağlam çıkmamın yolu yoktu. Kalçalarımı 90 derece büküp başımı eğdim. "Kusura bakmaaa!"
Ama okul kızı başını salladı. "I-ı, öyle bir durum yok…"
"O zaman neden ağlamaklı görünüyordun?"
"Ağlamaklıydım diyemem…"
"Ee, ne DİYEBİLİRDİN ya o zaman?"
"…"
Birkaç saniyelik sessizlikten sonra okul kızı sesini yükseltti ve sonunda ağlamaya başladı.
"Ühüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü!" . . . devamı yakında... yeni bir hikayenin ilk bölümü beni heyecanlandırıyor, umarım siz de heyecan ve zevkle okursunuz : )
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.