Yukarı Çık




           
Koşuyorum , hiçbir şey hissedemiyorum , nerede olduğumu bilmiyorum , sadece sonsuz bir koyu kırmızı...  Peki ben neden kendi bedenime tepeden bakıyorum ? Görüşüm çok bulanık , kendimi koyu kırmızı bir yerde koşarken seyrediyorum  . Suratımı göremesem de o koşanın ben olduğuna çok eminim . Arkamdan gelen dev bir koyuluk var , şekilsiz , devasa bir gölgeyi andırıyor . Koşan bedenimin önünde ve arkasında ne olduğunu göremiyorum sadece çarpık gölgeler gittiğim her yerde beni izliyorlar . Beni kovalayan devasa gölge her geçen saniye bana daha fazla yaklaşıyor . Gölge bana yaklaştıkça kalp atışımın hızlandığını hissedebiliyorum , attığım her adımda ayağımın altından çıkan vıcık vıcık sesi duyabiliyordum , etrafımdan yayılan ağır kan kokusu beynime hücum ediyor . Arkamdaki gölgenin bana çok yaklaştığını görüyorum , ensemde hissettiğim sıcak hava vücudumda ki tüm kılların diken diken olmasını sağlıyor . Görüşüm netleşmeye başladı , arkamdan gelen şeyin bir gölge olmadığı , kırmızı ,çarpık bir et yığını olduğunu , her yerde beni izleyen çarpık gölgelerin et ve kemik yığınları olduğunu gördüğüm anda ayağımın yerden kesildiğini ve düşmeye başladığımı hissettim...

"Abi günaydın , kalk artık yemek hazır. "

Gözlerimi açtım , vücudum terlemekten yapış yapıştı ve sonbaharda dökülen bir yaprak gibi titriyordum. Çok endişe verici gözüküyor olmalıydım ki kız kardeşim Olivia endişeli bir biçimde yatağımın baş ucuna gelip  elimi tuttu .

" Hasta mısın ? Elin çok soğuk ve terlemişsin ."

Küçük kardeşimin açık kahverengi gözlerine baktım , belli ki bu halim onu çok endişelendirmişti . Hemen derin bir nefes alarak olanları kafamdan atmaya ve bunun sadece bir hayal olduğunu kendime defalarca söyleyerek kendime gelmeye çalıştım  . Küçük kız kardeşimin gözlerinin  içine bakıp tebessüm ile gülümsedim ve elini nazikçe sıktım.
"İyiyim sadece klimayı açık unutmuşum ."dedim. 
Bu açıklama kardeşimin tedirginliğini bir nebze olsun azaltmışa benziyordu ya da inanmış rolü yapıyordu. 

"Öyle diyorsan öyledir. " deyip odadan çıktı. Bunu imalı bir şekilde demiş olsa da daha fazla soru sormayacağının işaretiydi . 

Yavaşça yatağımdan doğrulup ayağa kalktım. Sabah olmasına rağmen odam karanlıktı. Yatağımın solundaki perdeyi açtım, gözlerim karanlığa alıştığında güneş ışığının parlaklığı ile  kamaştı. Sağ elimle gözlerimi örttüm, arkamı dönerek yatak ile kapı arasında bulunan çalışma masamın üstünden telefonumu alıp gelen mesajlara baktım. Amcam Henry Williams'dan bir yeni mesajım vardı. Mesajda "Yeğenim bu ayki gelirlerin %60'ını hesabınıza yatırdım. Kardeşlerine iyi bak ;)" yazıyordu. Tek yaşayan akrabamız amcamız Henry ailemden kalan arsa ve şirket işleriyle tek başına uğraşıp gelirlerin büyük bir kısmını bize veren yılda 1 veya 2 defa gördüğümüz yegane akrabamızdı . Telefonumu masanın üstüne geri koyup odadan çıktım . Odamın solundaki kapıyı açıp tuvalete girdim. Çamaşır makinesinin kapağı açık yanındaki sepette birkaç parça kıyafet vardı bunlar muhtemelen Oliver'a aitti. Fazla oyalanmadan elimi yüzümü yıkadım ve üstümü çıkartıp dolaptan bir havlu alıp terimi sildim. Havluyu kirlileri attığımız sepetine üstüne koydum. Odama gidip gardırobumdan bir siyah gömlek ve pantolon aldım. Gardırobun altında gözüme küçük bir parıltı çarptı. Eğilip daha yakından baktım, dışarıdan gelen parlak ışık dolabın altındaki kırmızı noktaların üzerinde parlıyordu. Parmağımı kırmızı noktalara dokundurttum , kıvamlı ve biraz yapışkandı bir şeydi ama hala ne olduğunu tam anlayamadım. Parmağıma yapışan kırmızı şeye baktım ve aniden tüm duyularım  benden alınmış gibi olduğum yerde dona kaldım. Gözlerim karardı ve vücudum boş bir kabuk gibi hissizleşti. Karanlığa boğulduktan kısa bir süre sonra gözlerimi açıp mas mavi gök yüzünü delen milyonlarca ışık hüzmesi'nin her yerde belirtip yere düşmesini ve hemen ardından  yok olduğunu gördüm , her yok oluşta gök yüzünün kan rengine dönüşünü seyrettim. Işık hüzmeleri gök yüzünün kana çalan rengine rağmen beyaz ve berraktı. Bir süre sonra ışık hüzmeleri gökyüzünde belirmeyi durdu, göğün rengi her geçen saniye daha da koyulaştı. Siyah bulutlar tüm göğü kapladığında yağmur yağmaya başladı. Yağan yağmur bulutlardan da siyahtı, gözüme düşen yağmur damlaları beni başka bir karanlığa gömdü.

     İrkilerek gözlerimi açtım, yerden destek alarak kalkmaya çalıştım. Başım patlarcasına ağrıyordu ,sanki birileri kafamın içine girip çığlık atıyordu. Ayağa kalkıp ellerime baktım, hiçbir şey yoktu. Acele edip gardırobun altına baktım, bom boştu. Sanki az önce elime bulaşan şey hiç orda olmamıştı . Sırtımı duvara yaslayıp ellerimi saçlarımın arasına soktum ve derim derim nefes aldım. Acaba delirmiş miydim? Gördüklerim gerçek miydi yoksa bir illüzyon muydu? Gördüğüm rüya ve bu görü gerçek olamayacak kadar saçma ama bir  illüzyon olamayacak kadar da gerçekçiydi. Sakinleşmem lazımdı, beni aşağıda bekleyen 2 küçük kardeşim vardı ve bu yıkılmışlığımı onlara yansıtamazdım. O an gözüme kardeşlerimin gülümseyen yüzleri geldi ve kendimi toplayıp "Her şey yolunda" deyip kendimi  odadan dışarı attım ve uzun hol boyunca merdivenlere ulaşıncaya dek kendimden emin bir şekilde yürüdüm. Duvarlarda asılan çeşitli manzara tablolarını geçip holün sonunda merdivenin yanında duran devasa gök yüzü tablosuna  bakıp annemi ve babamı  hatırlamaya çalıştım .Aklımda kalan tek şey onların sesleriydi gerisi koca bir boşluktu. Annem ve babam öldüğünde ben 6, kardeşlerim ise yalnızca 1  yaşındaydı. Annemin veya babamın yüzlerini hatırlayamasam da seslerini az çok hatırlıyor gibiydim. Yani öyle umut ediyorum umarın hatırladığım o sesler onlara aittir.  Annemin ve babamın boşluğunu kardeşlerimle dolduruyorum. Onların mutluğu benim mutluluğum, üzüntüleri benim üzüntümdü. Aşağı kata uzanan merdivenin basamaklarından inerek salona ulaştım . Erkek kardeşim koltuklardan birine oturmuş bir eliyle ağırlık kaldırırken diğer eliyle telefonundan video izliyordu . 
Beni fark edip elindekileri bıraktı ve ayağa kalkarak ve pazularını gösterdi .

 "Nasıl ama , yarın ki müsabakaya hazırlanıyorum ." deyip mutfağa doğru yöneldi .

 Ardından  bende mutfağa yöneldim . İçerde bizi bekleyen Olivia'nın  üstünde "Ben bu evin aşçısıyım" yazan çiçek desenli bir mutfak önlüğü vardı  . Yemek yaptığı için  kestane renkli beline kadar uzanan saçlarını toplamıştı , toplu hali bile omuzlarına kadar sarkıyordu . Sofrada krepler ve akçaağaç şurubu bizi bekliyordu . Oliver en çok krepin olduğu tabağın karşına geçip yemeye başladı . Olivia tezgahın üstündeki tahta kaşığı alıp Oliver'ın kafasına vurdu. Vurduğunda Oliver'ın dikeni andıran dik kahverengi kısa saçları bozulup eski halini aldı . 

 " Aç gözlü kas kafa bırak çoğu abimiz yesin ." dedi Olivia sinirli bir şekilde . 

"Bana büyüklük taslama ! Benden 20 saniye erken doğdun diye kendini bir...."

"Ş-A-A-K" ellerimi birbirine vurarak "Olivia yemek çok güzel gözüküyor ,bana oradan bir bardak su veriri misin ?" . 

"Tabii ki ." 

Olivia bana bir bardak su verdikten sonra usulca yanımdaki sandalyeye oturup yemeğini yemeğe başladı. İki kardeşte az önceki olayı unutmuşa benziyordu .Aslında sinirlenmemiştim sadece durduk yere birbirlerini kırmalarını istememiştim . Herkes sessizce yemeğini yerken Olivia bir anda ayağa kalktı . 

"Çabuk ol Oliver okula geç kalacağız ." mutfak saati 8:50'ydi .

 Bunu duyan Oliver tabağındaki tüm krepleri ağzına sıkıştırıp aceleyle  tabağını makineye koydu ve  merdivenlere koşarak odasından çantasını almaya gitti . Olivia yemeğinin yarısını tabağında bırakıp salondaki çantasını almaya gitti . Sofrada tek başıma kalmıştım . Bu çocukların dakikliği hiç bana çekmemişti , her zaman işlerini son ana bırakmak artık huy olmuştu diye içimden geçirdim . Önümdeki krepi çatal , bıçak yardımıyla yedim . Sonuçta en sevmediğim şeylerden biri elimin yağlı olmasıydı ve bu titizliğimden değildi sadece bu duygudan rahatsız oluyordum . Oliver merdivenlerden aşağı atlayarak hatırı sayılır şekilde gürültü çıkarttı . Evin ön kapısını açtı .

"Görüşürüz abi , ben kaçtım !"diye bağırdı .

"Belaya bulaşma !" diye arkasından ben de ona bağırdım . 

Bu çocuk tam bir kas kafaydı . Olivia merdivenlerden usulca inerek mutfağa , yanıma geldi . Yanağıma bir buse kondurdu.

"Ev sana emanet abi , kendine dikkat et ."

"Kardeşin de sana emanet , başını belaya sokmasın ."

"Sanmıyorum ama denerim ." derken gözlüğünü düzeltip  ön kapıya yöneldi ve o da evden çıktı . 

  




Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.






DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.