Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm 
           
Bölüm-3:Gaia
Kardeşim ve ben taze üzüntümüzün ve yeni bir duygu olan öksüzlük, yetimlik, yalnızlık vs. duygularının vermiş olduğu noksanlığı umutsuzca tamamlamak için birbirimize sıkı sıkı sarılıyorduk.
Esad amaca bizi uyandırmak için yanımıza geldi. Ama biz çoktan uyanmıştık. Gözleri, belli ki uykusuzluktan kan çanağına dönmüştü. Gözyaşları hala taze bir şekilde:
-Ne diyebilirim hiç bilmiyorum Aktan. Bir Gölge İblisinin burada ne işi var? Varlıkları bile, sadece çocukları korkutmak için anlatılanlar masallardan ibaret. Bizim için tamamen hayali bir varlıklar.
Esad amcayı tanımasam sanki bütün olanları benim uydurduğumu söylemeye çalışıyor derdim.
-Bende bilmiyorum. Ama gördüklerimin hiç biri hayal değildi.
-Beni yanlış anlama sana hayal görmüşündür demiyorum. Sadece sindiremiyorum. Hadi bunları sonra konuşuruz ilk başta karnımızı doyuralım.
-Tamam, geliyoruz Esad amca.
Esad amca odadan çıktı. Kardeşim hale bana sıkı sıkı sarılıyordu.
-Züleyha hadi kardeşim. Kalkalım bizde.
Züleyha hiç kalkmak istemiyordu. Ama mecburduk. Yerimizden kalktık ve içeri geçtik. Esad amca ve eşi Aişe yenge bizi bekliyorlardı. Aişe yengeninden halinden belli ki gece hiç uyumamıştı. Bize yaşlı gözler ve ufak bir tebessüm ile:
-Hadi Aktan bir iki yudum bir şey yemeniz lazım.
İki hayat yaşayan birisi olarak, uzun zamandır yediklerimi ayırt etmiyordum. Sonuçta Dünyada lüks yemekler yiyordum, Gaia da ise sanki ilkel bir çağda yaşıyor gibi buğday lapası ve kuru ekmek yiyordum. Bu duyguyu uzun zaman önce aşmıştım.
Yemek yerken herkes sus pustu. Konuşmayı bırakın, herkes sanki önündeki yemeği ile oynuyordu. Zor bela yemeği yedikten sonra iş borusu çalmaya başladı. Züleyha, hemen bana gitme diyen gözler ile bakıyordu. Ama mecburdum. Saraydakiler için bir iki işçi ölmüş hiçbir zaman önemli olmamıştır.
-Hadi Aktan. Biliyorum bu gün dinlenmek istersin ama sende biliyorsun durumu.
Tam yerimden kalkacakken Esad amca bir anda:
-Bileğinde ne var Aktan? Yanık mı yoksa? dedi.
Esad amca söylemeseydi, hiç fark etmeyecektim. Bileğime şaşkınlık ile bakıyordum. Birbiri içine geçmiş halkalardan oluşan küçük bir simge vardı. Bu simgeyi görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü bu “Yaşam Çiçeği” idi.
Esad amca bileğimi tuttu. İzin olduğu yere baktığında gözleri, şaşkınlık ve korku içinde açılmıştı. Üzgün halini birden korku ve endişe yer almıştı.
-B-bu-bu Yaşam Çiçeği. Ama nasıl olabilir. Aktan bu nasıl oldu? Nerden geldi?
-B-bilmiyorum. Hatırlamıyorum.
Aslında ne olduğunu biliyordum ve nasıl olduğunu da tahmin edebiliyordum.
-Bu burada nasıl ortaya çıkabilir! Yo-yo daha da önemlisi artık her şey anlaşılıyor.
Esad amca sanki bunun ne olduğunu biliyor gibiydi. Meraklı gözler ile:
-Nedir bu amca biliyor musun sen?
-Bu çok büyük bir şeyin alameti hem de çok büyük! Bundan hem korkacaksın hem de sevineceksin! Bu Hem en büyük lanettir hem de en büyük hediyedir! Hakkında sadece efsaneler vardır. Bizler sadece kahramanların kralların taşıdığını biliriz. Ama hepsi de çok zor hayat yaşmış ve korkunç bir şekilde ölmüşler. Taşıyan kimse ne yaşarsa yaşasın hep en büyüğünü yaşayacaktır. Kederinde, sevincinde.
-Gölge iblisi bu şeyin mi peşindeydi?
-Büyük ihtimalle.
İş borusunun 3. Kez ötüşü bitmişti. Artık konuşmak için zaman kalmamıştı.
-Hadi artık gidelim. Bunu daha sonra konuşuruz. Ama şu bezi eline bağla, kimse o izi görmemeli.
Vermiş olduğu bez parçasını sıkı sıkıya bileğime bağladım. Sarayın duvarlarına doğru yöneldik.
Bir yandan taş taşıyor diğer yandan bu şeyin daha ne kadar derin olduğunu düşünüyordum.
Gaia’da bir şeyler hakkında bilgi edinmek çok zordu. Sadece kulaktan kulağa olan bilgiler vardı. Sadece saraydaki soylular ve asiller kütüphaneye girebilir, onlar okuyabilirdi. Ama benim bir bilgi kaynağım daha vardı tabi buda, internet! Ama internete ulaşabilmem için Dünya’daki vücuduma geçmem lazımdı.
Kimse ailem hakkında bir şey konuşmuyor. Hatta bana bakmıyorlardı bile, çünkü bu hayat böyle idi. Köle hayatı, hiçbir değerimiz yok. İnşaatta ölenler sadece duvarlara taş yerine konulur ve sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edilirdi. Ben yakındaki madenlerden surlara taş taşırdım. Askerler sürekli başımızda dikilir ve yavaş çalışan olursa ellerindeki kırbaç ile vurmakta tereddüt etmezlerdi.
Bileğimdeki iz ile alakalı tek bildiğim “Yaşam Çiçeği” olduğuydu. Galiba internete yazacağım anahtar kelime bu olsa gerek. Bir yandan taş taşıyor diğer yandan bunları düşünüyordum.
Aniden bir sarsıntı koptu. Yer altımızda sanki denizdeki gemi misali sallanıyordu. Derken yerde çatlaklar oluşmaya başladı. Önümüzdeki duvar, kum misali yere doğru çöküyordu. İnsanları karınca misali içine doğru çekiyor ve herkesi yutuyordu. Duvardan ters yöne doğru koşmaya başladım ama nafileydi. Doğal felaket asker, köle ayırt etmeden herkesi yutuyordu. Ne kadar koşsam da en sonunda bende yakalandım. Toprak, taşlar üzerime doğru geliyor nefes almamı engelliyordu. Ben üstüme gelen toprak ve taşlar ile boğuşurken, yer sanki dibi yokmuşçasına aşağıya inmeye devam ediyordu.
Kendimi bir anda astral boyutta buldum. Galiba Gaia’daki vücudum bayılmıştı. Hemen Gaia tarafına baktım. Toprak, taşlar üstüme çökmeye devam ediyordu. Biraz daha devam ettik sonra artık çökme durmaya başlamıştı. Sanki yerin altında bir boşluk vardı. Aşağıya doğru düşen taş, toprak yanımdan akıp geçiyordu. Kendimi Gaia’daki vücuduma girmek için zorladım ama,
-
BİLDİRİM
VÜCUDUNUZDA MEYADANA GELEN AŞIRI ACIDAN DOLAYI BİLİNCİNİZ ASTRAL BOYUTA ÇEKİLDİ. EĞER GAİA’YA GEÇMEKTE ISRAR EDERSENİZ ÇOK YÜKSEK ACIYA MARUZ KALICAKSINIZ.
UYARI!
-
Sanırım bu riski almalıydım. Sonuçta toprağın tekrar çöküp çökmeyeceği belli değildi. Ve gelen uyarıya rağmen Gaia’ya geçtim. Büyük bir pişmanlıkta benim ile birlikte geldi.
Boynumdan başlayıp, sağ kolumdan sol ayağıma inen ağrı az kalsın beni yine kendimden geçirecekti. Derin derin nefes alıp veriyordum ve gözlerimi açmaya çalışıyordum. Ama nafile gözlerimi açsam da hiçbir şey göremiyordum. Her taraf zifiri karanlıktı.
-
BİLDİRİM
AŞIRI KARANLIKTAN DOLAYI “KIZIL GÖZ” OTOMATİK AKTİF EDİLDİ.
-
Karanlık yavaş yavaş kızıl tonlar ile açılmaya başladı. En sonunda normal bir şekilde görmeye başlamıştım. Yanımda ufak bir dere misali su akıyordu. Kendimi zor bela ayağa kaldırdım. Ve sağıma soluma bakındım. İki tarafında nereye gittiği gözükmüyordu.
Biraz daha kendime geldikten sonra aşağıdan gelen havayı hissettim. Ve dereyi takip etmeye başladım. Aşağıya indikçe soğuk ve nemli hava ılımaya başladı. Derken önüme üstünde garip işaretler işlenmiş iki insan boyu kadar taştan kapılar çıktı.
-
BİLDİRİM
YAKINLARDA KUTSAL VARLIK TESPİT EDİLDİ!
-
Bileğimdeki iz hafiften kaşınmaya başlamıştı. Açıp baktığımda Yaşam Çiçeği hafif bir ışık saçıyordu. Ben sargıları açtığımda kapılardaki izler parlamaya ve hareket etmeye başladılar. İzler kıvrılıp birbiri içine geçmeye başladılar. Ve yavaş yavaş bileğimdeki “Yaşam Çiçeği” ile aynı deseni oluşturdular.
Desen tam netleşince kapılar kendiliğinden açılmaya başladı..
 
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.