The Eight Continents - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 


           
  Niel dakikalarca mutluluktan koşmuş sonunda bu vücudun fazladan olan yağları yüzünden çok yorulmuştu. O küçük bedenden ayrılıp bu yirmilerinde yağ torbasına girmek beklediği kadar kolay değildi. Ama mutluydu. Hala yüzündeki gülümsemeyi atamıyordu. Her adım atışında daha da bir özgür oluyordu.
  Hatıralardan bildiği yolları bir bir aşmış ve tekrar işlek şehre gelmişti. İlerledikçe ilerledi. Boş bir köşe buldu kendine. Tüm insanları izlemeye başladı. Gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen dışarıda gezen insanlar birbirine karışıyordu. Kıyafetler çok ilginçti. Hiç imparatorlukta giyilen kumaşlara benzemiyordu. Tasarımları daha sade ve düzdü. Takım elbiseli iş insanları kol kola girmiş kafaları güzel geziyordu. İnsanların bazıları banklara oturmuş kahkaha atıyordu. Kızlar veya erkekler gruplar halinde geziyor konuşuyordu. Çoğu ya hiç görmediği şekilde kısa şeyler giyiyor ya da çoğunluğa katılıp mavi kotları ve değişik modelli tişörtlerine bürünüyordu
  Her şeyi anılar sayesinde bilse bile görmek tüm bu şeyleri daha da mükemmel gösteriyordu. Tekrar yaşamayı hissetmek çok güzeldi.
  Tüm şehir gözlerinin önünden geçerken kapalı bir dükkanın camlarında kendi görüntüsünü gördü. Yavaşça ayağa kalkıp sağından solundan gelen kalabalığı önemsemeksizin karşıya geçti geniş sokakta. Ellerini yarı saydam cama dayayıp yeni vücuduna baktı. Ayakları, kolları, elleri. Hepsi tombul tombul duruyordu. Bildiği kadarıyla 142 kiloydu ve boyu 179 santimetreydi. 27 yaşında birisiydi. Yüzü şişmiş bir balon gibiydi. Saçları kahverengiydi ve kısa kesime sahipti. Gözleri de kahverengiydi ve pek büyüleyici değillerdi. Ama anıların hiçbirinde bu kadar canlı bakmıyorlardı şimdiye kadar.
  Ellerini göbeğine götürdü. “Vermem gereken çok kilo var gibi duruyor.” diye düşündü. Hala içi kıpır kıpırken ve olanlar bir rüya gibi tatlı gelirken kendini kalabalığın arasına bıraktı ve evinin yolunu tuttu. Bedeninin eski sahibi bu yolları hiç sevmezdi.
  Yol boyunca artık yapacaklarını düşündü. Eski bir apartmanda tek başına küçük bir dairede yaşayacaktı. Yarın Pazar olduğu için hafta tatiliydi ama işi –ölmediği için- hala vardı ve asgari ücretle bir ofiste çalışacaktı. Pazartesi işe gitmek zorundaydı ve çalışmayı hevesle bekliyordu.
  Sokaklar ayrılıp küçüldükçe insan kalabalığı da azalmaya başlamıştı. İnsanların arasından yavaş yavaş kopup daha da sessizleşen yerlerden geçiyordu. Evine 2 kilometre kala artık sadece kendi ayak adımlarının seslerini duyuyordu.
  Birden küçük ve hızlı biten bir çığlık sesi duydu. Bir kadın sesiydi. Niel ses karşısında donup kaldı ama hemen kafasını sesin geldiği ara sokaklardan birine çevirdi. Hemen yönünü değiştirdi ve sesin gelme olasılığının yüksek olduğu yerlerin önünden geçti ama çığlık artık yoktu. Kadının başına bir şey geldiğini düşünüp onun için korkmuşken birkaç küçük çırpınış daha duydu.
“Biraz daha ileride olmalı.” diye düşünerek karanlık dar yoldan ileri atıldı. Tüm gücüyle koştu. Karanlıktan dolayı bir tenekeye çarptı ve teneke boş alanda yankılanarak sona kadar sekti. Çok ses çıkartıp kendini belli ettiğini düşününce kısa süreliğine durdu. Birkaç metre önünde karşısına 2 adam çıktı. Yüzlerini seçemiyordu ama içlerinden sigara içen adamın kirli sakalı ve yorgunlukla bezginlik arası bir yüz ifadesi vardı.
“Yanlış yoldasın domuzcuk! Geri dön.” dedi sigaralı adam.
“Ben bir ses duydum ve…”
“Ne yani. Ses duydun diye bizi rahatsız mı edeceksin.” Öbür adam eliyle tişörtünün ucunu kaldırdı. Bir bıçak tüm çevredeki bütün ışığı emip yansıtıyormuş gibi parlıyordu. “Toz ol dedim!” diye bağırdı.
  Niel nefes alıp vermesinin kendini zorladığını hissetti. En yakın zamanda kilo vermek istedi bir an. Derin bir nefes aldı. “Hayır!”
  Sigaralı adam sigarasını yere atıp üstüne bastı sinirli bir şekilde. “Bunu sen istedin.” Öbür adam bıçağı eline alıp önce yavaş bir şekilde sonra koşarak Niel’in üstüne koştu.
  Niel tüm anıların aklında olmasından biliyordu. Güçsüzdü, yavaştı, hem kendisinin hem de beden değiştirdiği Cole’un kavga deneyimi yoktu. Başına çok kötü şeylerin geleceğini biliyordu ama kaçmak istemedi. Yavaş olduğu için değil. Bir şeyler yapabilmek için. İşe yaramak için.
  O an tüm vücudunun karıncalandığını ve tüm hücrelerine belli belirsiz bir soğukluk geldiğini hissetti. Zaman sanki donmuş gibiydi.
  Elini yavaşça kendisine doğru hamle yapan adama doğrultup kıvrak bir hareketle onun kolunu tuttu. Vücudunun daha da soğumasına izin verdi ve karşısındaki adama nefretle baktı. O an tuttuğu kol güneş misali alevlerin arasında kaldı ve adam yanmış kolunu tutup yere düşerken sadece acı çığlıkları yankılandı.
  Arkadaki adam havaya bir küfür savurdu ve hemen beline doğruldu. Niel, Cole’un hatıralarındaki tüm her şeyi bildiği gibi tüm polisiye filmlerini de biliyordu ve bir silah ile karşı karşıya kalacağını ve başına neyin geleceğini çok iyi anladı. Refleks olarak ileri atıldı ve elini tüm kuvvetiyle savurdu. Elinden çevresinden bir alev, yay şeklinde bir vücut bularak dar yolda son hız ilerledi ve silahını son anda eline alan adama çarptı. Adamın sol omzundan sağ kalçasına kadar olan her yer bir yanık izine dönüşmekle kalmadı aynı zamanda büyünün şiddeti adamı geriye fırlatıp bayılmasına neden oldu.
  Niel, önce yerdeki adamlara sonra eline baktı. Hala büyü kullanabildiğini öğrenmek onu şaşırtmıştı. Hemen kendine gelip sokağın bitimine gitti. Solda yerde yatmış bir kadın baygın halde duruyordu. Niel önce ne yapacağını bilemedi ama kadını bırakıp gidemezdi.
  Hemen baygın adamın yanına koştu ve elinde duran tabancayı onun eliyle tuttu ve binalardan birinin duvarına ateş etti. Silah sesi tüm mahalleyi ayağa kaldıracak kadar sesli çıkmıştı. Niel tüm hızıyla koşmaya başladı. Göbeği her adımda onu zorladığı gibi aşağı yukarı hareketi de koşmasına engel oluyordu. Uzaklarda bir yere saklandı ve tek tek yanan ışıkları izledi. Birkaç dakika sonra bir grup insan ellerinde sopalarla dışarı çıkmıştı. Niel, grup kadını bulup yardım etmeye kalktıkları anda bulunduğu bölgeden ayrılıp evine yöneldi. Bu gece düşünecek çok şeyi vardı.
*****
  Cole’un intihar etmeye geldiği ve Niel’in son anda düşmekten kurtulduğu köprünün kenarında bir portal açıldı. İçinden eski çağlara ait kıyafetlerle 4 kişi çıktı ve portal kapandı.
“Büyünün izi burada başlayıp burada bitmiş olmalı. Gerçekten bu dünyaya büyü gücüne sahip birisinin buraya yaşamak için geldiğine emin misiniz üstat?”
  Yaşlı adam, genç yardımcısına baktı. “Ne olursa olsun Twain. Lordumuzun planı daha yeni başlamışken hiçbir şart değişmemeli. O kişi buraya gelmekle kendi ölümünü hazırladı. Biz de onu bulmalı ve işini bitirmeliyiz. Bütün dünyalardaki dengenin sabit kalması çok önemli.”
“Peki, onu nasıl bulabiliriz üstat?”
  Üstat, dört kişilik ekipteki tek kıza döndü. Pelerinin kafasını örten kısmını eliyle bozdu. Mor saçları ay ışığında parladı. Kulakları bir insanınkine göre daha uzun ve sivriydi. Bunlar elf kulaklarıydı. İşaret parmağını yolun ucunu gösterecek şekilde uzattı.
“Bu taraflardan çok fazla insan sesi geliyor. On binlerce. Hatta daha fazla. Önce oradan başlamayı teklif ediyorum.”
  Üstat hiç soru sormadan yola koyuldu. Gecenin karanlığında ay ışığı ile parlayan ikinci şey bir şey vardı artık. O da en önde ilerlerken gülümseyen üstadın dudakları arasındaki dişleriydi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.