Profesör itiraz edemedi. Sessizce başını sallamakla yetindi. Cole düşündü. Gerçekten de prensin yaşamasının bir önemi yoktu diğerleri için. Ama prensin yaşaması gerekiyordu. Kendisine bu şansı veren Niel için. "Ama endişelenmeyin." Profesör sahte bir gülümseme takınıp her şeyin iyi olduğu izlenimi vermeye çalışıyordu. "Bugün gösterdiğiniz başarılarınızı diğer derslerinizde gösterirseniz ve gücünüzü arttırırsanız eminim ki sizde diğer kardeşlerinizin seviyesine çıkacaksınız." Cole kafasını olumsuz anlamda salladı. "Siz yine de bugünkü başarımı babamdan saklayabilir mısınız? Her zamanki gibi bir performans sergilediğimi söyleyebilirsiniz." "Ama nasıl olur? Bu sizin için bir başlangıç olabilir. Yalnız olabilirsiniz ama..." Cole tüm kararlılığı ile sert bir şekilde profesöre bakınca adam daha fazla umut varmış gibi konuşmamaya karar verip sustu. Cole ayağa kalktı profesöre veda edip odasına çekildi. Yolda Elena'ya rastladı. Hizmetçi ona her zamanki sevecenliği ile yaklaştı. Cole, ona Sör Eduard'ın odasına gelmesini istediğini belirtti. Sör Eduard her varisin sahip olduğu gibi Cole'un özel şövalyesiydi. Onun için yaşayan ve onun için ölecek yeminli bir şövalye. Sör Eduard uzun bir süre sonra geldi. İçeri girip selamını verdi. Kapıyı arkasından kapattı. Eduard 28 yaşında birisiydi. Saçları kısa, dik ve siyahtı. Kahverengi gözlerinin üstündeki düz kaşları çoğunlukla ciddi gözükmesine neden oluyordu. Uzun boylu ve yapılı bir adamdı. Uzun ve keskin hatlı bir yüzü vardı. 8 sene önce şövalye olmuş bir gençti. Akademide en iyiler arasında olmadığı için çok ön planda değildi. Genç prens Niel için bir şövalye seçileceği zaman gönüllü olmuştu ve başka kimse gönüllü olmadığı için bu işe hemencecik seçilmişti. "Beni çağırmışsınız efendim." "Seninle konuşmam gereken önemli bir mesele var." dedi Cole odasındaki eski çalışma masasında otururken. Şövalye masaya doğru yaklaştı. Tekrar hazır bir şekilde durmaya başladı. "Yemininden azat edilmek isteyip istemediğimi sormak istiyordum sana." Eduard biraz şaşırmış ve biraz da üzülmüş bir şekilde kaldı. Kendini toparlarken bir yanlışlık yapıp yapmadığını hatırlamaya çalıştı. Ama hiç bir hata yapmadığından emindi. "Efendim! Yanlış bir şey mi yaptım?" Cole hemen söze girdi. "Biliyorsun ki diğer varisler ile aramda hem ilgi konusunda hem destek konusunda büyük bir fark var. Öğrendim ki bu benim, imparator ölmeden önce ölebilmeme neden olacak bir konuymuş bu. Yani zaten kaybettiğim bir savaşı kazanmaya çalışıyormuşum. O yüzden ben ölmeden veya öldürülmeden önce benim bakımımdan kurtulman için sana bir şans vermek istedim." "Ama efendim... Kendinizi bu kadar küçük görmeyin... Siz..." "Benim için tek aday olan sendin. Peki neden? Bana doğruyu söyler mısın? 8 yıldır neden benim özel şövalyemdin?" Eduard başını eğdi. Doğruları söylemek istemiyordu ama yalan da söyleyemezdi. "Ben... Ben akademiden yeni mezun olduğumda pek önemli birisi değildim. Ben... Ben sanırım daha önemli bir şövalye olmak istedim." "Tahmin etmiştim. O zaman istediğini aldığına göre dilersen seni azat edebilirim. Benden kurtulabilirsin." Şövalye tüm bu sözlerin 12 yaşındaki bu çocuktan çıktığına inanamıyordu. Her zamanki o sessiz, çekingen çocuk nereye gitmişti. Ama bunları düşünecek zamanı yoktu. Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Kimse seni suçlamayacak merak etme. Artık özg..." "Üzgünüm efendim ama kararımda eminim. Biliyorum 20 yaşındaki o genç halim size bu nedenle yemin etti. Ama bende bir şeyler değişti. Size yalan söyleyemem, ilk zamanlarda bu yaptığımdan çok şüpheliydim. Ama sonra sizin için gönüllü olduğum için kendimle gurur duydum. Siz kardeşleriniz gibi kibir bataklığına düşmemiş biriydiniz. Gerçekten iyi olan biriydiniz." Duruşunu dikleştirdi ve her zamanki ciddiliğinden bile daha fazla ciddi gözüken gözlerle prense baktı. "Sizin için ettiğim yeminden dönmüyorum. Sizi öldürmek isteyeceklerse önce beni öldürmeleri gerekecek. Biliyorum diğerlerinden güçsüzüm." Sesi titremeye başladı. "Ama daha da çok çalışırım. Yapabilirim. Sizi koruyabilirim!" Cole mutlu bir tavırla gülümsedi ve şövalyenin biraz daha sakinleşmesi için bekledi. Sonra konuşmaya başladı. "Benim uğrumda ölürsün demek, öyle mi?" "Evet!" "Duymak istediğim buydu. Eduard. Bu saraydan kaçmam için bana yardım etmelisin." Şövalye, olan olayların ne zaman kaçmayı gerektirecek bir seviyeye geldiğini merak etti. Ne zaman prens bu kararları almıştı. Dikkatle dinlemeye başladı. "Benim bu gece saraydan kaçmam için yardımına ihtiyacım var." "Peki, nereye gideceğiz efendim?" "Biz değil ben gideceğim." "Ama size yeminimden dönmeyeceğimi söylemiştim!" "Sakin ol. Artık yemininden vazgeçmeni istemiyorum zaten. Babamın ve diğerlerinin öldüğümü düşünmesini istiyorum. Eğer benimle birlikte gelirsen kaçtığımız anlaşılır. Ama sadece ben gidersem o zaman öldürüldüğümü düşünebilirler. Sen bana sonra katılırsın." "Yalnız başınıza gitmeniz çok tehlikeli." "Aslanlarla dolu bir evde durmaktansa köpeklerle yüzleşmem daha doğru olur. Hem merak etme. Tüm güvenli yolları adım gibi iyi biliyorum. Güvende olacağımdan eminim.” Cole cidden Niel’ın hatıraları sayesinde krallığın tüm haritasını ezberinde tutuyordu. Bu anılar kendisi için çok değerli birer araçtı artık. Eduard hala kabul etmek istemese de itiraz edemedi. Ama hala genç prensini vazgeçirmek istiyordu. "Peki ya Elena? O bu duruma ne diyor?" "Onun haberi olmayacak." "Ama perişan olur. Sizi çok seviyor." "Biliyorum ama eğer kaçtığımı öğrenirse bunu gizleyemeyebilir. Ayrıca sadece ilk günlerde haberi olmayacak. Sen ona benim hakkımdaki gerçekleri anlatacaksın." “Nereye gitmeyi planlıyorsunuz efendim?” dedi artık sakin bir şekilde. Tüm bu olayların hemen olup bitmesini ve efendisini mutlu ve güvende görmeyi istiyordu. “Jackos Krallığı’na.” “Orası bu bölgeye en uzak krallık değil mi efendim?” “7 Krallık içinde tek kız çocuğu olmayan oydu. Bu da onun İmparator ile akrabalık bağının olmamasını sağladı. Yani imparatora en uzak kral. Diğer kralların baskısı altından kalkabilse bile karşısına imparatoru alması onun sonu anlamına gelecektir. Yani koskoca kıtada bana ihtiyacı olan tek kişi.” “Bu kumarı oynamak istediğinize emin misiniz efendim?” “Başka şansım olmadığını ikimiz de biliyoruz.” İkisi de sustu. Cole düşünceli bir şekilde yeri izleyip dalmışken Eduard da düşünceli ve mutsuz bir şekilde efendisine bakıyordu. Kendini yetersiz hissediyordu. Herkesin altında eziliyormuş gibi. Tekrar kendini toparladı. Efendisinin karşısında umutsuz durmak istemedi. Kararlı ama her zamankinden sessiz bir şekilde sordu. “Planınız tam olarak nedir efendim?” “Bu gece yarısında odamın penceresinin orada benimle buluş. Bana halktan olduğumu gösterecek kıyafetler de bul. Ama bahçeden nasıl kaçacağımı ben de bilmiyorum. Bu yolu sen çizeceksin. Ayrıca işin en önemli kısmını yine sen yapacaksın. Bana savaşçı loncasından eşlikçiler bulmalısın. Eğer bir casus tarafından öldüğümü düşünürlerse maceracılar en son akla gelecek yer olur. Ama yine de en güçsüzler arasından adamlar seçmende fayda var. Dikkat çekmemek için.” Biraz durup düşünmeye başladı. “Benim sözde bir akrabamı ziyarete gittiğimi bile söyleyebilirsin. Yeter ki fazla meraklı olmasınlar. Bir de atları olursa çok iyi olur.” Cole çekmeceden bir kese çıkardı. Son derece küçük kesenin içinde 30’a yakın altın para vardı. Sıradan bir aileyi rahat bir şekilde 1 yıl idare edebilecek bir miktar. İçinden 3 adet altın para alıp keseyi geri koydu. Hepsini şövalyeye uzattı. “Bu paraları gümüş ve bakır paralar şeklinde bozdur ve ödemeyi de bakır paralarla yap. Artan parayı ben giderken bana vereceksin. Eğer sana imparatorlukta yeni bir görev vermezlerse gelecek dolunaydan sonrakinde yani yaklaşık 50 gün sonra benimle Jackos Krallığının maceracı loncasında buluş. Saraya en yakın olan binada seni bekliyor olacağım. Takip edilmediğinden emin ol. Eğer beni bulamazsan 1 hafta orada kal. Ama hala yoksam…” Derin bir nefes aldı. “O zaman bir gün karşılaşabilmemiz için dua et.” Acı acı gülümsedi Cole. “Elena’ya ne zaman söylememi istersiniz efendim?” “Saraydan ayrılmadan önce söyleyebilirsin. Ona iyi olduğumu ve tüm her şeyi benim planladığımı, yakında döneceğimi söyle. Ayrıca ondan özür dilediğimi de söyle.” Cole, Elena ile çok fazla yaşanmışlığa sahip olmasa da Niel’ın hatıraları sayesinde ona çok değer veriyordu. Üzülsün istemiyordu. İleride her şeyi telafi etmeyi çok isterdi. Eduard, bu söyleyeceği kelimeleri son kez dememeyi umarak hazır ola geçti. Kendinden emin bir şekilde konuştu. “Emredersiniz.” Şövalye odadan ayrılmak için arkasını döndüğünde Cole düşüncelerden sıyrılıp onu durdurdu. “Eduard.” Şövalye tekrar prense döndü. “Son bir şey daha var. Bana kılıcının yanında taşıdığın küçük hançeri ödünç vermen gerekiyor.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.