Tabii ki Xiao Bojian bunların hepsini izliyordu. Önünde yaşanan sahneye inanamayan gözlerle baktı. Chu Lian’ın hiç böyle bir şey yapacağını düşünmemişti. Evliliğinden önce, hayatının kalanı için ona söz vermişti ama buna rağmen başka bir adamın koluna sarılıyor ve şımarık bir çocuk gibi davranıyordu. Tamamen birkaç günlük kocasına dayanıyordu. Gördükleri karşısında Chu Lian onun gözünde oldukça çirkin bir hal almıştı. He Changdi o ana kadar kafasını toplamıştı. Chu Lian’ın nazik bedeninin koluna değmesi onu acıklı bir şekilde rahatsız ediyordu. Tek yapmak istediği ondan kurtulmaktı ve bu, bu lanet kadını fiziksel olarak ittirmek anlamına geliyorsa bununla hiçbir sorunu yoktu. Ama Chu Lian sülük gibi ona yapışmıştı ve onu biraz bile oynatamıyordu. Aralarında yaklaşık on adım olan iki adam birbirlerine baktı, çıkan kıvılcımlar neredeyse gözle görülür düzeydeydi. Sonunda gözlerini ilk kaçıran He Sanglang olmuştu. Chu Lian’ın koluna bir deniz salyangozu gibi yapışmasının ilk şokunu atlatmıştı ve buz gibi soğuk ifadesi geri gelmişti. Başını Chu Lian’a doğru çevirdi ve aşağı doğru baktı, gözünün kenarıyla onunla alay etti. Bu ona ‘Açıklamak ister misin?!’ demekti. Chu Lian da sonunda tepki verecek kadar kendine gelmişti. He Sanglang’ın ortaya çıkışının mükemmel zamanlamasını sonunda fark etmişti ve gözündeki küçümsemeyi de görünce başı ağrımaya başladı. Yani Xiao Bojian ortaya çıkıp onu rahatsız etmeye başladığından beri onları izliyordu. Ama Chu Lian tamamen masumdu. Suçlu hissedecek bir şey yapmadığı için başını rahatlıkla kaldırabilirdi. Chu Lian meydan okurcasına bakışlarına karşılık verdi. Parlak gözlerinde suçluluk, endişe ya da korkuya dair hiçbir iz yoktu. Hatta sitem dolu ve cilveli gözlerle ona bakıyordu. Zavallı He Sanglang onun büyük ve masum gözlerine bakarken biraz suçlu hissetmeye başlamıştı. Xiao Bojian’ın onu rahatsız ettiğini görür görmez onu kurtarmak için ortaya çıkmalıydı... Duraksamadan yararlanarak Xiyan hemen hanımına doğru koştu. Başta Chu Lian’ın bakışlarından dolayı bocalamış olsa da düşüncelerinin değiştiğini fark eder etmez He Changdi’nin ifadesi yine ciddi haline döndü. Bu... Bu şeytani kadın durumu tersine çeviriyordu! He Sanglang hayal kırıklığıyla dolup taşıyordu. Bu şeytani kadını ifşa etmek istiyordu ama kadın koluna sanki deli gibi aşık bir çiftlermiş gibi sıkı sıkı tutunuyordu. Bunu kim görse kadının onu aldattığına inanmazdı. Yanık merhemini almak için doğu kanadına giden Madam Rong’un hizmetçisi Qin’er sonunda dönmüştü. Qin’er Xiao Bojian’ı evin iç avlusunda görünce neredeyse korkudan sıçrayacaktı. Hemen Chu Lian’ı aramaya başladı. Chu Lian’ın He Changdi’nin yanında uzakta olduğunu görünce Qin’er rahat bir nefes verdi. Altıncı Hanım’ın kocası Altıncı Genç Efendi burada olduğu sürece sorun yoktu. Yeni evli Altıncı Hanım ve Bay Xiao’yla ilgili dedikodular çıksa ne yaparlardı! Qin’er vakit kaybetmeden hızla Chu Lian’ın yanına yürüdü. “Selamlar Altıncı Genç Hanım ve Altıncı Genç Efendi. Bu En Büyük Hanım’dan kar kremi. Altıncı Hanım lütfen en kısa zamanda bunu kullanın.” Xiyan, Qin’er’den kar kremini aldı ve Chu Lian’ın giysisinin uzun kolunu topladı. Sonra sütümsü yarı şeffaf kremi Chu Lian’ın elinin arkasındaki hafif şişliğe sürdü. Xiyan dokununca biraz acıdığı için Chu Lian refleks olarak elini hafifçe çekti ve kaşları çatılmaya başladı. Hanımı için Xiyan’ın kalbi sızladı. “Altıncı Hanım lütfen biraz dayanın. Hemen bitecek.” He Sanglang hemen Chu Lian’ın yanında duruyordu yani göz ucuyla elindeki yanığı görebiliyordu. Onun kaşları da istemsiz olarak birbirine yaklaşmaya başladı. Xiyan ince bir katman kar kremi sürdükten sonra Chu Lian umursamazca giysisinin kolunu indirerek elini sakladı. He Sanglang sanki görmemesi gereken bir şeye bakıyormuş gibi hemen başını çevirdi. Xiao Bojian hala avlunun ortasında duruyor, gitmeyi reddediyordu. He Changdi’nin ifadesi bir anda değişti ve aniden nazik ve asil bir beyefendi oluverdi. “Bay Xiao, sizinle burada karşılaşmak ne büyük bir tesadüf!” Burası Ying Hanesi’nin iç avlusuydu. Aileyle bağı olmayan erkekler genelde buraya giremezlerdi. Bu yüzden He Changdi’nin ses tonu alay doluydu. Xiao Bojian ona cevap vermedi. Bakışları bir anlığına Chu Lian’ın üzerinde durduktan sora gözündeki karanlık onu eziyor ve baskı uyguluyordu. Xiao Bojian, He Changdi’ye avuç içine yumruğunu yerleştirerek selam verdi. Dudaklarının kenarı tuhaf bir açıyla kıvrılmıştı. Cevap olarak sanki o da alay ediyor ve aynı zamanda arzularının objesini elde edeceğine dair olan kararlılığın karışımını gösteriyordu. Bundan sonra arkasını döndü ve Ying Hanesi’nin bahçesinde gözden kayboldu. Qin’er yandan şaşkın bir şekilde bakıyordu. Bunu Madam Rong’a rapor etmek istese de Xiao Bojian’ın ayrılmadan önceki buz gibi ifadesi hala ona dokunuyormuş gibi hissediyordu, bu yüzden bilinçsizce gördüklerini kendine saklamaya karar verdi. Xiyan, Altıncı Hanım ve Genç Efendi’nin arasında soğuk rüzgarlar estiğini fark etti ve hemen araya girdi. “Dış avludaki öğle yemeği az sonra başlayacak.” Xiao Bojian sonunda gitmişti. Gitmeden önce attığı son bakış Chu Lian’ın kendisini oldukça rahatsız hissetmesine neden olmuş olsa da bundan sonra Jing’an Hanesi’nde yaşayacaktı. Bir daha karşılaşmayacaklardı yani şimdilik endişelenmesine gerek yoktu. He Sanglang’ın kolundaki tutuşu gevşedi. He Sanglang değişimi hissetti, Chu Lian’ın kolunu zorla ittirdi ve bir kere soğuk bir şekilde öksürdü. “Canım karıcığım eve döndüğümüzde bugüne dair açıklamanı duymayı çok isterim!” Sonra kolunu çekip tehdidini orada bıraktı. Chu Lian içinden acıyla inledi. Xiao Bojian kendi kendine onu bulmaya gelmişti bunu nasıl açıklayabilirdi ? Hatta ondan kaçmaya çalışıyordu! Bu olaydan sonra sıra Ying Ailesi’nden çeşitli kıdemli üyelerle öğle yemeği vaktiydi. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı oturuyordu. Yaşlı Dük Ying, He Sanglang’a erkeklerin tarafında içki içmesi için bizzat eşlik ederken Chu Lian için daha sıradandı. Başlangıçta Madam Rong, Chu Lian için kadeh kaldırdı sonrada sessizce yemeklerini yediler. Chu Lian, Ying Yerleşkesi’nin madamları ve leydileri hakkında hiçbir şey bilmiyordu, bu yüzden doğal olarak söyleyecek bir şeyi yoktu. Ying Hanesi’nin üyelerinin He Sanglang ve Chu Lian’ı kapıya kadar geçirmeleri gün batımını bulmuştu. He Sanglang belki de Xiao Bojian’a olan öfkesinden biraz fazla içmişti. Alkol kokusu hala üzerindeydi. Chu Lian ata binmeye çalışırken düşmesinden korkuyordu bu yüzden Laiyue’ya He Sanglang’ı arabaya bindirmesini söyledi. Ancak Laiyue’nun kocasını düzgünce arabaya bindirdiğini görünce kendisi de bindi. Geniş taş yoldan yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. Chu Lian çoktan arabanın kenarında dinlenmeye başlayan He Changdi’ye baktı. Üzerinde Chu Lian’ın gözlerini yaşartacak kadar sert bir alkol kokusu vardı. Burnunu tıkayıp kokuyu yelpazesiyle uzaklaştırmaktan kendini alıkoyamadı. Kim He Sanglang’ın o siyah gözlerini açmak için bu anı seçeceğini bilebilirdi ki? Ama biraz bile sarhoş görünmüyordu, tamamen ayıktı. Güzel görünen ince dudakları aralandı ama çıkan sözlerin hepsi küçümsemeydi, “Ne var? Bu kadar küçük bir şey yüzünden benden tiksindin mi? Beni sokağa atıp buraya Xiao Bojian’ı mı getirmek isterdin?“ Chu Lian kaşlarını çattı. He Changdi’nin yakışıklı ama soğuk yüzüne uzun uzun baktı ve kahkahalara boğulmaktan kendini alamadı. Sonra nazik bir şekilde uzanarak He Sanglang’ın katı ifadesini koruyan yüzüne hafifçe vurdu. “Benim sevgili kocacığım içinde gerçekten güçlü bir paranoya var! Seninle dalga geçmeyi çok eğlenceli kılıyor.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.