Matriark He torununun hala şaşkın olduğunu görünce onu uyardı: “Hemen kendi avluna dön. Hava neredeyse karardı ve karın büyük bir şoku atlattı. Onu biraz sakinleştir.” Madam Zou da onunla aynı fikirdeydi. He Changdi dalgın bir şekilde kendi avlusuna döndü, yoğun ve sivri kaşları bir çift şeytani kılıç gibi birbirine yaklaştı. Qingxi Avlusu’nda Madam Zou umutsuz bir tonda konuştu: “Büyükanne ana mutfağı tamir etmek biraz zaman alacak. Torununuz ailenin her dalına öğünleriyle bir süreliğine avlularında kendi kendilerine ilgilenmelerini söyleyecek.” Matriark He başını salladı. “Şimdilik elimizden gelen bu kadar. Neyse ki kendi avlularında ocakları var. Erlang geldiğinde benimle yemek zorunda kalacak.” Madam Zou onaylayarak başını salladı. “O zaman torununuz şimdi hazırlanmak için gidecek.” Eğer herkes kendi yemeğini hazırlayacaksa onlara her gün taze malzemeler göndermeliydi. Uğraşması gereken işler listesine bu da eklenmişti. “Hemen git. Anneni ben gidip kontrol eder bugün sağlığının nasıl olduğuna bakarım.” Madam Zou, Matriark He’yi ayağa kalkarken destekledi ve Qingxi Avlusu’ndan birlikte ayrıldılar. Chu Lian, Fuyan’ın çalışma odasında tahta sandalyede bulduğu komik bir kitabı okuyordu. Kitap geleneksel Çince’de yazılmıştı ve hikaye biraz eski kafalıydı. Bu yüzden Chu Lian okumaya devam etmekte zorlandı. Gözlerinin önündeki kelimeler yavaş yavaş bir ninniye dönüştü ve kısa bir süre sonra derin bir uykuya daldı. Kitabı tutan nazik elleri sandalyenin kollarında duruyordu. Duruşu biraz tuhaftı, beyaz manşetleri toplanarak açık renkteki tenini ve küçük kollarını sergiliyordu. Odanın turuncu ışığının altında, beyaz cildi turuncu yeşim taşına benziyor ve görenlerde dokunma hissi uyandırıyordu. Kıdemli Hizmetçi Gui dışarda bekliyordu. Uzun süre sayfa çevirme sesini duymayınca elindeki işlemeyi bıraktı ve bir örtü alarak Chu Lian’ın üstüne örtmek üzere içeri girmeye hazırlandı. Bu sırada yüzünde katı bir ifadeyle He Changdi’nin içeri girmesini hiç beklemiyordu. He Sanglang Kıdemli Hizmetçi Gui’ye yan yan baktı ve doğrudan yatak odasına girdi. He Changdi’nin soğuk bakışları Kıdemli Hizmetçi Gui’nin tüylerini diken diken etmişti. Bakmak için içeri girmek istiyordu ama öfkelenmesinden korkuyordu bu yüzden içindeki endişeye katlanıp dışarıda bekledi. İçerden bir ses duymak için dinlemeye devam etti. Bir şeylerin ters gittiğini anladığı anda içeri girip Üçüncü Genç Madam’ı koruyacaktı. He Changdi yatak odasına elleri arkasında bağlı bir şekilde girdi. Soğuk bir bakışla etrafını süzdükten sonra pencerenin kenarında duran sandalyedeki küçük çıkıntıyı fark etti. Gözlerinin derinlikleri çok karanlıktı. Etkileyici ve yakışıklı yüzü buz gibi soğuk bir aura yayıyordu. Tam olarak ayaklı bir buz dağına benziyordu. Romanda bahsedilen nazik, sadık kocadan tamamen farklı birisiydi. Eğer birisi He Sanglang’ı yakışıklı, nazik ve iyi bir koca olarak tanımlamak isterse buna karşı çıkmak için ortaya atlayacak ilk kişi Chu Lian olurdu. Uzun adımlarla birkaç saniyede sandalyenin yanına varmıştı. Soğuk bakışları yavaşça aşağı kaydı ve Chu Lian’ın üzerinde sabitlendi. Önündeki manzarayı görünce donmuş gölün üzerinde istemsiz dalgalanmalar oldu. Orada olmaması gereken duygular bir anda yükseldi ve etrafını sardı. Henüz yeni reşit olmuş genç kız küçük ve narin görünüyordu. Kafası bir kolunun üzerindeydi. Sandalyede uyuya kaldıktan sonra saçları biraz dağılmıştı birkaç tutam saç ince yuvarlak omuzlarından dökülüyordu. Kirpikleri uzun ve koyu renkliydi, gözlerine gölge düşüren iki küçük yelpazeye benziyor ve güzel bir tablo yaratıyorlardı. Cildi neredeyse kusursuzdu, pürüzsüz ve beyaz cildi pembe dudaklarıyla uyum içindeydi. Uzun, sığ nefesiyle uyum içinde hareket ediyorlardı. Tam olarak uyuyan bir kedi yavrusuna benziyor onu görende kucağına alıp nazikçe başını okşama ve yumuşak bir tonda ona ninni mırıldanma isteği uyandırıyordu. Bu kadar savunmasız bir Chu Lian görünce o gün gördüğü manzara gözlerinin önüne geldi. Gerçekten de güzel olduğunu kabul ediyordu. Genç olduğu için bir damla bile makyaj yapmasa da yüzü hala bir tablo gibi görünürdü. Belki de bu ana karakter olmanın avantajlarından biriydi! He Sanglang bir iki saniyeliğine tamamen kendinden geçti ama hemen sonra yüzü kasıldı. Kendini öfkeyle azarladı ve o şeytani kadınla ilgili hayal kurduğu için kendini haşladı. Nasıl bu kadar aptal olabilir, onun iyi ve zararsız olduğunu düşünebilirdi? He Changdi derin bir nefes alarak serin gecenin onu ayıltmasına izin verdi. Chu Lian’ı ittirip soğuk bir tonda “Uyan!” dedi. Chu Lian modern çağda büyük bir ziyafette olduğu çok güzel bir rüya görüyordu. He Sanglang tarafından ittirilince elindeki kitap yüksek bir sesle yere düştü. Uyanırken gözlerini ovuşturarak ayılmaya çalıştı. Yanındaki kişiye dikkatlice bakmadan konuştu: “Momo yemek zamanı mı? Çok acıktım...” He Changdi’nin ifadesi, içinde kopan kıyameti yansıtıyordu. Chu Lian’ın söylediklerini duyunca bu karmaşa anında mürekkep kadar karanlık bir hal aldı. Yemek, yemek, yemek! Tek bildiği bütün gün yemek yemekti! Bu şeytan kadın şimdiki hayatında bir anda gurme mi olmuştu? “Hala yemek mi düşünüyorsun? Mutfak çoktan yanıp kül oldu! Bu akşama yiyecek bir şey alabileceğini sakın düşünme!” He Sanglang ona bağırırken öfkesini kontrol edemiyordu. Chu Lian onun sesini duyduğu anda korkusundan üstündeki bütün uyuşukluk uçup gitmişti. Sulu büyük gözleriyle Chu Lian yanında duran uzun adam baktı. Badem şekilli gözleri yeni uyandığı için nemliydi. Yanaklarında hafif bir kızarıklık vardı. Tamamen zararsız hassas genç bir kadın gibi görünüyordu. Birisi ilerde yapacağı şeytanlıkları sıralasa buna inanacak kişilerin toplamı büyük bir sıfır olurdu. He Sanglang’ın yüzündeki soğuk ifadeye bakınca kaşları çatıldı. Kafasını çevirip sandalyesine yaslandığında bitkin görünüyordu. “Kocacığım ana mutfaktaki hizmetçilerin durumu nasıl? Ağır yaralanan var mı?” Yumuşak ve kulağa hoş gelen bir sesi vardı ama He Sanglang bunu duyduğunda öfkesi sebepsiz yere arttı. “Heh! Birisinin yaralanıp yaralanmadığını sen daha iyi bilmez misin?” Birisine yangını çıkarmasını söyleyen kesin bu kadındı! Bu konuyla ilgili bir soru sorarken ne kadar yapmacık göründüğünü biliyor muydu? Chu Lian cevabını tuhaf buldu. Yanaklarını bir sincap gibi şişirip nefes verdi: “Yangını çıkaran ben değildim. Bunu nasıl bilebilirim?” Buna karşılık olarak He Changdi küçümseyerek güldü, sözleri açıkça onu sinirlendirmişti. Bu kadınla bir saniye daha kalamayacağını düşündü. İçinde biriken öfkeden göğsü patlamak üzereydi. Tek istediği bu kadını oracıkta boğmaktı!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.