Chu Lian He Sanglang’ın anormal tepkilerine çoktan alışmıştı. Ondan tamamen tiksindiğini görse de, düğün gecelerindeki ani boğma olayı dışında ona hep soğuk davransa da, tehlikeli görünmüyordu. Tamamen aç gözlü orijinal Chu Lian değildi. Aynı zamanda Xiao Bojian da çok umurunda değildi. Şu anki Chu Lian sadece basit bir hayat istiyordu. He Sanglang’ın onu neden sevmediğini anlayamasa da rahat günlerini bölmediği sürece onu yalnız bırakacaktı. Gizemli bir şekilde bu Büyük Wu Hanedanlığı’na geldiğinde asil bir ailenin genç hanımı olmuştu, bu yüzden rahat hayatının kalanını şükrederek yaşayacaktı. He Changdi’ye gelince onu tuhaf öfkesiyle baş başa bırakacaktı. Öfke nöbetleri geçiren küçük bir ‘çocuğa’ sinirlenmenin ne gibi bir faydası olurdu ki? “İstediğin gibi ana mutfak yanıp kül oldu ama en büyük ablamın iyi olmasını beklemezdin değil mi? Korkarım ki planların suya düştü. Oh... Unutmuşum, korkarım ki Aşçı Zhou geceyi atlatamayacak. Görünüşe göre Jing’an Hanesi’nin ünlü tatlılarını bir daha asla yiyemeyeceksin!” He Sanlang alay eder bir tonda konuştu. Qingxi Avlusu’ndayken Madam Zou, büyükannesini rahatlatmak için hayatını Chu Lian’ın kurtardığını söylemişti. Ama yangını çıkaran kişinin ablasını kurtardığına kendi gözüyle görmeden inanmazdı! Chu Lian hafifçe kafasını salladı. Bu adamın kafasından neler geçtiğini gerçekten anlamıyordu, niye böyle davranıyordu… Biraz paranoyak mıydı yoksa ona mı öyle geliyordu? Biraz kaliteli yemek pişirecek vakti bile yokken şeytani bir amaç uğruna plan kurup onu uygulayacak zamanı nereden bulacaktı? Bahsetmeye bile gerek yoktu ama bu devasa Jing’an Hanesi’nin altında bir çok iş vardı. Nasıl bunları idare etmek eğlenceli olarak tanımlanabilirdi? Bu kadar yorucu bir konuma geçmek için hiç isteği yoktu. Bu onuru en büyük ablasına bırakmayı tercih ederdi. Önceki hayatında deli gibi çalışmıştı, şimdi hayatta bir kez karşısına çıkacak bir fırsatı yakalamışken günlerini tembel bir şekilde geçirecekti. Terfi için aranmasına ya da ipotek ödemesiyle ilgili endişelenmesine gerek yoktu. Bütün gün enfes yemekler pişirip manzaranın tadını çıkarmaktan başka bir şey yapmasa da burada hala bir maaş alabilirdi. Oldukça da iyi bir maaş. Böyle mükemmel bir ‘işi’ başka nerede bulacaktı? Chu Lian konuşmadı ve sandalyesinden kalkıp hafif dağılmış olan saçını topladı. Başı hafif eğikti ve loş ışık altında olduğundan üzerine gölge düşüyordu bunun için ifadesi net değildi. He Sanglang sonunda ona karşı bir skor yaptığını ve onun da başını eğerek hayal kırıklığını sakladığını düşündü. Talihsiz Chu Lian’nın şansına He Sanglang onun planını görmüştü ve her zamanki gibi kendisiyle gurur duyuyordu. Bu şeytani kadının planları sekteye uğradığı sürece kendisini mutlu hissedecekti. “Hmph, Chu Lian sana hala yapabiliyorken planlarından vazgeçmeni öneririm. Bu eski Jing’an Hanesi değil! Tilki kuyruğun görünüyor, onu gizlesen iyi edersin yoksa...” He Changdi söylemek istediklerini açık bir şekilde anlattığını düşünüyordu bu yüzden manşetlerini savurdu ve arkasını dönerek uzaklaştı. Chu Lian ayağa kalktı ve başını yana eğerek uzaklaşmasını izledi. Figür görüş alanından tamamen çıktıktan sonra kendi kendine mırıldandı: “Kaçık!” Ne zamandan beri tilki kuyruğu vardı? Tek istediği günlerini huzur içinde geçirmek, güzel yemekler yapmak ve yaşam standartlarını yükseltmekti. Sadece bu kadardı. Ama beyefendi onu hiçbir sebep olmadan tehdit edip duruyordu! İnsan mıydı bu? Bu sadece yakışıklı görünüşünün boşa harcanmasıydı! Ne kadar da dar kafalı! He Changdi soğuk bir şekilde yatak odasından ayrılırken kapının kenarında bekleyen Kıdemli Hizmetçi Gui’yi ölümüne korkuttu. Onu hemen selamlasa da, o kadına bakmadan çalışma odasından uzaklaştı. Koridora girdiğinde hizmetçisi Laiyue’yu iki hizmetçiyi avluya yönlendirirken gördü. He Sanglang durup sordu: “Bu kadar aceleyle nereye gidiyorsun?” Efendisinin ses tonunu duyunca Laiyue iyi bir modda olmadığını anladı. Oyalanamaya cesaret edemedi ve hızla açıkladı: “Matriark bu hizmetçileri akşam yemeğiyle birlikte gönderdi.“ Dedikten sonra Laiyue kenara çekilerek oldukça süslü yemek dolu iki kutuyu taşıyan hizmetçileri gösterdi. Akşam yemeğinden bahsedilince He Sanglang Chu Lian’ın uyanr uyanmaz nasıl yemek istediğini hatırladı. Bir şeyler yapmalıydı… “Hepsini çalışma odama gönderin!” He Changdi soğuk bir şekilde emretti. Laiyue bir süre ağzı açık kaldıktan sonra fısıldayarak sordu: “Ah? Genç Efendi oturma odasında yemeyecek misiniz? Ça... Çalışma odası yemek yemek için uygun bir yer değil...” Laiyue konuşmayı bitirdikten sonra üzerine şeytani bir bakışın konduğunu hissetti. Bu yüzden arkasındaki hizmetçilere hemen talimatlar vermeye başladı. “Genç Efendi’yi duymadınız mı? Hızlı olun ve hepsini çalışma odasına götürün, çabuk!” İki hizmetçi başlarını eğip birbirlerine baktılar. Üçüncü Genç Efendi’nin ne yapmaya çalıştığını anlamıyorlardı ama onlar sadece hizmetçiydi yani yapabilecekleri tek şey emirleri yerine getirmekti. İkili dehşetle titreyerek yemekleri çalışma odasına taşıdılar. Laiyue, He Changdi’ye yaklaştı. “Genç Efendi burada aynı zamanda taze malzemeler de var. Nereye koyalım? En büyük Genç Madam yarın sabah meşgul olacaklarını ve yemeğin normalden biraz daha geç yollanabileceğini söyledi. Her ihtimale karşı her avluya bir miktar malzeme gönderdi.” He Sanglang taze malzemelerle ilgilenmekle uğraşamazdı. Sabırsız bir şekilde Laiyue elini sallayarak başından savdı. Laiyue yıllardır He Changdi için çalışıyordu yani ne istediğini anlamıştı. Döndü ve hizmetçilere malzemeleri avlunun mutfağına götürmelerini söyledi. Buradaki mutfak çok sık kullanılmasa da hizmetçiler her gün temizliyordu. Bir süreliğine her avlu kendi yemeğini yapmak zorundaydı. Kap kacağa gelince, Madam Zou akşamüzeri birkaç kıdemli hizmetçiyle bir set göndermişti. Aynı zamanda bir miktar odun ve kömür de yollamıştı. Çalışma odasında yemek yemek için geniş bir alan yoktu. Sadece bir yazı masası ve bir kaç küçük sıra vardı. Yemekleri buraya taşıyan iki hizmetçi ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Hizmetçilerden biri soru soracak cesareti topladı: “Üçüncü Genç Efendi, akşam yemeğini gerçekten burada yiyemezsiniz. Yemekleri neden oturma odasına bırakmıyoruz?” Kadın konuşmayı bırakır bırakmaz He Sanglang’ın ifadesi kapkaranlık oldu. Ona doğru öfkeli bir bakış attı ve bununla birlikte ona defolup gitmesini söyledi. Kıdemsiz iki hizmetçi o kadar korkmuştu ki titreyerek yemekleri bıraktılar ve bir saniye daha kalmaya cesaret edemediler. Sanki arkalarında bir kaplan varmış gibi kaçarak odadan ayrıldılar.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.