Önündeki kahvaltı basit görünse de büyüleyici bir aroma yayıyordu. Dün akşamdan bir anı istemsiz olarak He Sanglang’ın aklına geldi: Laiyue çalışma odasının dışında çömelmiş sanki dünyadaki son yemekmiş gibi elindeki bir kase yemeğe yumuluyordu. Tabii ki güzel kokuyordu ama gerçekten o kadar lezzetli miydi? Şüphelerine rağmen He Changdi bir kaşık alıp önündeki zarif porselen kasedeki malzemeleri karıştırmaktan kendini alamadı. Külçe şeklindeki wontonlar çorbayı karıştırdıkça yüzeyinde belirip kayboluyordu ve zümrüt yeşili taze soğanlar açık bir havuzdaki su bitkileri gibi dağıtılmıştı. Güçlü aroma burnuna doluştu. Ağzında salya birikmeye başladı, iştahını kontrol etmek gittikçe zorlaşıyordu. He Changdi sanki bir büyünün etkisi altındaymış gibi kaseye baktı, elindeki kaşığı tamamen unutmuştu. Göz bebekleri düşüncelerinin içinde kayboldukça karanlıklaştı. Kıdemli Hizmetçi Gui, Mingyan ve diğer hizmetçiler bu yoğun atmosferde onu beklerken yutkunmaktan kendilerini alamadılar. Ama sonuçta He Changdi kaşığına bir wonton almış ve üfledikten sonra ağzına götürmüştü. Yakışıklı yüzü o dolgun beyaz wontonu ısırmaya yetecek kadar aşağı eğilmişti. Tadı ve çorbanın içeriği, tat tomurcuklarını bozguna uğratmış ve bir anlığına donmasına sebep olmuştu. Sonra dudaklarının kenarı kıvrıldı. İki wonton yedikten sonra kenarda duran yeşil soğan kreplerini işaret etti. Yemek yerken görgü kurallarına uyuşu kusursuz ve hareketleri oldukça zarifti. Kıdemli Hizmetçi Gui ve diğer hizmetçiler anlamsız ifadesinden ne düşündüğünü çıkaramıyorlardı. Yeşil soğan kreplerini işaret ettiğini görünce Mingyan ona servis edecek cesareti toplayabildi. Altınımsı kahverengi krepten bir parça kesip parçaları daha küçük bir tabağa koyup önüne yerleştirdi. He Changdi konuşmadan çubuklarıyla krepten bir parça aldı. Önce burnuna yaklaştırıp kokladı, sanki sadece koklayarak damak zevkine uygun olup olmadığını anlayabilecekti. Keskin kaşları biraz çatıldı ve sonra krebi ağzına yerleştirdi. Yeşil soğanlı krebin tadı sert unlu kreplerden ve geçmişte yediği benzer yemeklerden çok farklıydı. İnceydi ve dış tabakası hafif kıtır kıtırken içi yumuşak ve iştah açıcıydı. Bir ısırık alınca bir kez daha ısırmak istiyordunuz. He Sanglang aslında oldukça memnundu ama yüzünde bunu hiç göstermiyordu. Basitçe tekrar krebi işaret etti. Mingyan’ın ağzı açık kalmıştı ama tek kelime etmeye cesareti yoktu. Bir parça krep daha hazırlamak için harekete geçti ve bir kez daha küçük parçaları başka bir tabağa koyarak servis etti. Böylece yakışıklı ve yaklaşılamaz He Sanglang yüzünde okunulamaz bir ifadeyle hayatının en güzel kahvaltısını yaptı. Çubuklarının hızı, ağzının hareketi ve wontonlar ile yeşil soğan kreplerinin kaybolma hızı olmasa kimse bu basit kahvaltının aslında tam da onun damak zevkine göre olduğunu anlayamazdı. Bu sırada Chu Lian açık mavi bir elbise giymiş ve hafif dağınık saçını toplamıştı. Islak bir mendille yüzündeki ve boynundaki teri silmiş yatakta oturarak kendine doğru yelpazeyi sallıyor ve kendini biraz daha tazelenmiş hissediyordu. Şu aralar yılın en sıcak zamanı bile değildi ve sıcaklık çoktan katlanılması zor bir hal almıştı. Chu Lian iç çekti ve Kıdemli Hizmetçi Gui’ye kahvaltıdan sonra serinlemek için odaya biraz buz yerleştirip yerleştiremeyeceklerini sormayı düşündü. Chu Lian sonunda ayağa kalkıp oturma odasına tekrar geldiğinde ilk gördüğü dimdik oturan He Sanglang’ın sırtı oldu. Chu Lian kaşlarını çattı. Daha önce fark etmemişti ama bugün He Sanglang da açık mavi bir kıyafet giyiniyordu. İkisi de aynı renk giyinince çift olduklarını belli etmek için bilerek yapılmış gibi görünüyordu. Chu Lian bu düşünce üzerinde fazla durmadı. Kıdemli Hizmetçi Gui ve diğer hizmetçilerin reveranslarını elini sallayarak geçiştirdi. Sonra bir anda Kıdemli Hizmetçi Gui’nin karmaşık ifadesiyle karşılaşınca kafası karışık bir şekilde başını yana eğdi. Ama Kıdemli Hizmetçi Gui dudaklarını büzdü ve hiçbir şey söylemedi. Bunu görünce Chu Lian daha fazla düşünmedi ve eteğini toplayarak masaya doğru yaklaştı. He Sanglang’ın arkasından yaklaşırken kaşığın porselene çarpmasının sesini duydu ve hemen onun kendi kahvaltısını yediğini fark etti. Yanaklarını şişirdi ve sırtına baktı. Chu Lian bir anda ona sataşma ihtiyacı hissetti. “Kocacığım sen...” Yaklaşırken konuşmaya başladı ve sonunda masaya ulaştığında söyleyecek kelime bulamadı. Bu... Bu He Sanglang gerçekten... Açgözlü bir pislikti! Duruşu asil olsa da iştahının bununla hiçbir ilgisi yoktu. Büyük kasedeki wontonların yarısından çoğunu yemişti ve yaptığı beş krepten sadece iki tane kalmıştı. Hatta o anda dördüncüye başlıyordu! Kıdemli Hizmetçi Gui’nin ona öyle tuhaf bir bakış atmasına hiç şaşırmamıştı. Chu Lian’ın ağzının kenarı seğirdi. Yanına tuhaf bir ifadeyle oturdu, dudakları ince düz bir çizgi halini almıştı. Mingyan’a hemen kendisine hiç kalmamasından korkarak ona bir kase wonton servis etmesini söyledi. Bu durum hakkında Mingyan da tuhaf hissediyordu. Wontonları Chu Lian’a servis ettikten sonra hemen köşeye çekildi. Chu Lian son krebi aldı ve söylenerek tabağına koydu. “Demek dünkü bütün yemek senin o mide dediğin dipsiz kuyuya gitti.” He Changdi dondu. Nasıl sözlerinin arkasındaki anlamı çıkaramazdı? Çok fazla yediğine gönderme yapıyordu! He Sanglang ona doğru yan yan baktı. Lezzetli öğünden dolayı iyi bir ruh halindeydi bu yüzden bu seferlik onunla uğraşmayacaktı. Cevap vermeyeceğini anlayınca Chu Lian onunla daha fazla uğraşmanın bir anlamı olmadığını düşündü. Basit biri değildi sonuçta. Bu yüzden dikkatini kahvaltısına çevirdi. Kıyafetlerini değiştirmek için geçirdiği sürede wontonlar yeteri kadar soğumuştu ve tam yemelik bir sıcaklıktaydı. Yeşil soğan krepleri iki avuç içi kadar büyüktü bu yüzden Mingyan daha küçük parçalara ayırması için yardıma geldi. Ama Chu Lian onu durdurdu. Ona krepleri yapmayı öğreten Üçüncü Genç Madam’dı ve tabii ki bu yüzden onları ondan daha iyi anlayan yoktu. Mingyan sessizce Üçüncü Genç Madam’ın arkasına çekildi. Masada bilmedikleri bir sos ve doğranmış turp vardı. Chu Lian bir kaşık aldı ve yarım kaşık sosu altın kreplerin üzerine döktü. Sonra biraz doğranmış turp alıp krebin üzerine yerleştirdi, bu işlemin sonunda krebi katladı ve bir ısırık aldı. Masada oturan çift birbirleriyle konuşmuyorlardı ve sadece huzurla yemeklerini yiyorlardı... Ya da öyle görünüyordu. Aslında He Changdi göz ucuyla Chu Lian’ın hareketlerini izliyordu. Daha önce hayatında hiç görmediği krep yeme tekniği onu şaşkına uğratmıştı. He Changdi bakışını asıl servis tabağına çevirdi ama ne yazık ki boştu. Gözlerindeki derin bakış hayal kırıklığı izleri taşıyordu. Chu Lian tabağındaki krebi yemeye o kadar odaklanmıştı ki He Sanglang’ın ifadesini fark etmemişti bile. Doğru düzgün bir bitkisel yağ bulmayı başaramamıştı ve buradaki unun kalitesi modern çağdaki kadar iyi değildi bu yüzden yeşil soğanlı kreplerin tadı beklediği kadar güzel değildi. Chu Lian yağlı yemekleri sevmezdi bu yüzden kaşlarını çattı. Onun her hareketini izleyen He Sanglang yüzündeki ifadenin değiştiğini fark etti. Onu ağzına kadar dolduran krep adına öfkelenmişti. Yeşim taşından çubukları elinde, dikkatini kendi tabağındaki kalan parçalara çevirdi. Bir an duraksadıktan sonra bir parça aldı ve önündeki sosa batırıp doğrudan ağzına attı. Mmm... Sade krepten çok daha fazla lezzetliydi. Sos biraz tuzlu olsa da aynı zamanda taze bir tadı vardı. Sosun neden yapıldığına dair hiçbir fikri yoktu. Bu yeni tekniğin esaslarını öğrendikten sonra He Sanglang birkaç parçayı tek seferde yedi. Tabağındaki krepler bitince kenarda emir bekleyen Mingyan’a anlamlı bakışlar attı. Mingyan bakışları karşısında titredi ve hemen başını eğerek varlığını silmeye çalıştı, nefes alıp verişi bile hafifledi. Chu Lian tabağındaki wontonları silip süpürmekle meşguldü ve onun küçük hareketlerini fark etmemişti. Ama son yeşil soğanlı krep parçasını bitiremiyordu. Yarısını yedikten sonra tekrar tabağına yerleştirdi. Chu Lian’ın kasesini ittirdiğini ve doyduğunu görünce Mingyan hemen ona ellerini silmesi için temiz bir mendil getirdi, Chu Lian’ın Mingyan’dan mendili almasını beklemeden He Changdi kadının önüne hafifçe vurdu ve alçak bir sesle emir verdi: “Bitir.” Chu Lian: ... Tabağındaki son krep parçasına baktı. Şimdiye kadar çoktan soğumuştu ve kesinlikle ilk yapıldığı an kadar lezzetli olmazdı. Chu Lian tamamen iştah kapatıcı göründüğünü düşündü ve kesinlikle hepsini yemeye niyeti yoktu. Bu He Sanglang’ın derdi neydi? Onunla konuşmak istememesi yeterince kötüyken en azından konuşmaya çalıştığında Chu Lian bir şey duymamış gibi davranabilirdi. Ama şimdi bir de onun öğünlerini mi kontrol etmeye çalışıyordu. Dün bilerek akşam yemeğini aldığını unutmamıştı. “Yemiyorum, doydum.” Aslında He Changdi onu yemekleri israf etmekten uzak tutmaya çalışmıyordu. Onun gözünde böyle bir lezzeti yemeden bırakmak ölümcül bir suçtu bu yüzden Chu Lian’ın öylece oturup böyle bir ‘günah’ işlemesine izin vermeyi reddediyordu. “Bitir. Bu kadar iyi yemek yemeye fırsatı bile olmayan bir sürü insan var.” Chu Lian rahatsız olmaya başlayarak kaşlarını çatmıştı. Sadece bir parça yeşil soğanlı krepti. Bitirip bitirmemesi neyi değiştirirdi? O tek parçayı bitirmek için sınırlarını zorlayıp kendini rahatsız hissetmesi gerçekten gerekli miydi? “Yemiyorum dedim! Eğer bitirmek istiyorsan, kendin bitir!” O ana kadar Kıdemli Hizmetçi Gui ve diğer hizmetçiler olanları anlamaya çalışıyordu. Kendilerine gelene kadar gözlerinin önünde daha da tuhaf bir sahne oynamaya başladı. He Sanglang Chu Lian’ı kalan krebi yemesi için zorlamayı bıraktı. Bunu yerine ona anlaşılmaz bir ifadeyle baktıktan sonra çubuklarıyla krebi alıp doğrudan kendi ağzına götürdü. Krep biraz soğumuştu ve başta yedikleri kadar lezzetli değildi ama sosun ve krebin üstündeki turp tadı çok daha kuvvetliydi. He Changdi, Chu Lian’ın kalan yemeğini bir anda bitirmişti... Bu ani hareketi Chu Lian da dahil olmak üzere odadaki herkesin durup ona bakmasına neden oldu. Chu Lian tuhaf bir ifadeyle ona baktı. Bu adam ona tepeden bakan kişi değil miydi? Nasıl artıklarını hiç umursamadan yiyebiliyordu? Hayal görüyor olmalıydı! Kalan son krep parçasını da yuttuktan sonra He Sanglang ne yaptığını fark etti. Normal soğuk ifadesi katılaştı. Gözleri açık izleyen Chu Lian’a bir kez baktı ve ayağa kalktı. “Dış avluya gidiyorum.” Dedi ve odadan hızla ayrıldı. Chu Lian dönüp ayrılmasını izledi. Bir sebepten dolayı kaçıyormuş gibi görünüyordu... He Sanglang hızla avlusundan ayrıldı ve sadece dış avludaki çalışma odasına ulaştığında yavaşladı. Orada karnını ovuşturmak için zaman ayırdı. He Sanglang dondu. Ancak o zaman yemek yerken kontrolünü kaybettiğini ve sınırlarını zorladığını fark etti...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.