Tamam, o kadar gergindim ki dans ederken bana yaklaşan prensin bile ne dediğini duyamıyordum.
‘‘Sharon, Sharon!’’
Sonunda prens kulaklarıma doğru yüksek sesle fısıldamıştı. Gözlerimi kocaman açtım.
‘‘Sen gerçekten dans edemiyorsun’’
Julien’in sözleriyle gözlerim aşağıya indi.
Ne?
Ben şu anda prensin ayaklarını zemin olarak kullanıyordum.
Hızla ayakkabıların yere değme sesi çıkacak kadar ayaklarımı yere indirirken prensin alnındaki kırışıklık düzelmişti.
"Üzgünüm. Dansa biraz yabancıyım."
"Biraz mı? Çok değil mi?"
Bana sorarken yaramaz yüzü o kadar tatlıydı ki daha da üzüldüm.
"Üzgün olduğumu söyledim. Çünkü bu benim ilk dansım."
Prens'in sevimli dudakları uzun bir kavis çizerek kıvrıldı. Yüzü kulaklarıma yaklaştı. O kadar şok olmuştum ki başımı geriye eğdim ama Julien beni geri çekmek için çabucak elini belime doladı.
Ne-ne kadar hayret verici! Çocuklar bugünlerde hep böyle miydi?
Sonra kulağıma fısıldadı.
‘‘O zaman ben seninle dans eden ilk kişi miyim hmm? Tamam, bu bir onurdur Leydi Sharon’’
Ne kadar memnun olduğunu görünce kırıldım.
"Şuan sen bana gülüyor musun? Bu ilk seferim olduğu için mi?"
Onu ben büyütmüştüm ve şimdi bana böyle davranıyordu.
‘‘…Sharon’’
Bana biraz şaşkınlıkla bakarken adımı söyleyen prensin yüzüne biraz kızmıştım.
O kadar gergindim ki ölebilirdim. Bu kadar gergin olmamın nedeni Julien’in Carol ile nişanlanma işinin başarılı olmama ihtimaliydi.
Nişanın ne zaman ilan edileceğini anlamaya çalışırken aklımı kaçırıyordum.
Ben ‘‘Ne demek istiyorsun ?!’’ dedim.
‘‘… Hemen arkanda belli olan şeyi bile bilemiyor musun?’’
Prensin sesli iç çekişi içimi gıdıkladı.
Tekrardan hissetmiştim.
Onu ilk gördüğümde benden daha kısaydı ama şimdi çok fazla büyümüştü.
Topuklarımla zemini kazıyıp vücudumu gerdikten sonra sanırım fazla gereksiz düşünceler düşünüyordum.
Prens sanki konuşmak istemiyormuş gibi kibarca hareketlerini yavaşlattığında müzik sona ermişti.
‘‘Git ve Carol’la oyna’’
‘‘Zaten bir arkadaşa sahip değilim’’
‘‘… Neden beni saymıyorsun? Her neyse sanırım bugün annemle beraber olmam lazım bu yüzden git ve Carol’a yapış tamam mı?’’
Bana bir çocuk gibi davranırken başımı salladım.
Çocuklar genelde biraz büyüdüklerinde kendilerini yetişkin olarak görme eğilimindedirler.
Ben, gerçek bir yetişkin olarak sabırlı olmalıydım.
Bunun yanında onlar benden önce nişanlanmışlardı… Ve benden önce evleneceklerdi… Hohoho.
‘‘Gerçekten sadece git… Ve bugün ne duyarsan duy şaşırma’’
Ben Carol’un yanına gitmeden benden istenen istek buydu. Prens sanki duymamı istemiyormuş gibi fısıldıyordu ama ben anlamıştım.
Tanrıya şükür.
Bugün ki programa göre bir nişan töreni yapılacaktı.
Bu kış ikisi on dört yaşlarına girdiklerinde (Kore’de bu bir yaş fazla sayılıyor. Anne karnındaki süre de sayılıyor) nişan törenleri olacaktı.
Romanda Carol nişan törenlerinden sonra prense takıntılı olmaya başlamıştı.
Şimdi ki ilişkilerinde birbirilerinden hoşlanmasalar bile olay birazcık farklı olacaktı.
Ama bu ilişki aşk ilişkisi olmasa bile onlar birbirlerine sadık iki arkadaşlardı. Bu geleceği değiştirmez miydi?
Elini şevkle bana sallayan Carol'a baktım.
Carol bu hayatta ne gibi seçimler yapacaktı?
Nişan duyurulmadan önce, düşüncelerim düğümlü bir iplik gibi birbirine karışmıştı.
Umarım en kötüsü başımıza gelmezdi
***
‘‘İyi misin? İnsanlar sana nokta gibi bakıyorlardı’’
Carol’un ifadesine baktım.
Ona yeterince yaklaşır yaklaşmaz onu tuvalet odasına sürükleyip kapıyı kilitlemiştim. Carol’un yüzü açıktı.
Öfke ya da kıskançlık belirtisi yoktu.
‘‘Evet, ben iyiyim. Senin sayende rahat oldu. Kimse beni rahatsız etmedi’’
‘‘… Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?’’
Bunun anlamını bilmememin imkanı yoktu. Bu karmaşık sosyal dünyada, ilk dansımı benim kanım olmayan bir adamla yapmak ne anlama geliyordu acaba?
‘‘Sharon prens yıllardır ilk dansını benimle yapıyor. Ama o benimle dans ettikten sonra senin ilk dansını da kaptı. Sen artık resmi olarak veliaht prensin metresi oldun’’
‘‘… Carol, metresle ne demek istiyorsun? Kim sana böyle şeyleri öğretti?’’
Cinsiyetler arasındaki ilişkinin bile ne olduğunu öğrenmeden böyle bir kelimeyi öğrendiğine inanamıyordum.
Bunu öğreten Madam Berna mıydı?
Ben titrerken Carol tatlı tatlı iç çekti.
Gerçekten kızgın göründüğümü fark etmeye başlamıştı.
‘‘Sen… Kızgın mısın? Hayır, bunun iyi bir şey olmadığını zaten biliyorum… Um, üzgünüm. Bu kelimeyi bir daha kullanmayacağım. Kızma tamam mı? Tamam mı?’’
Omzuma sarılıp başımı okşayan Carol beni sakinleştirmişti.
Sanırım bu asillerin ortamına girerken öğretilen bir şeydi. Yine de Carol’un bu dünyayı sadece iyi ve güzel bir yer olarak görmesini istiyordum.
Ebeveyn olmanın anlamı bu muydu?
Artık kızgın değildim. Carol bir köpek yavrusu gibi gülerken ben de gülmeye başlamıştım.
"Kızgın değilim. Ve hakkımda ne tür dedikodular olduğu umurumda bile değil. Evlenmeye hiç niyetim yok ... "
"... Bu biraz ..."
Carol’un son dediği kelimeleri duyamadığımdan ona geri soru sordum.
‘‘Hmm? Ne demiştin?’’
‘‘Hiçbir şey’’
O kafasını sallayarak gülümsediğinde ben de endişelenmedim.
‘‘Ama Julien’e bunun benim ilk dansım olduğunu söylediğimde bana güldüğünü biliyor muydun?’’
‘‘Huh?’’
Carol mırıldanırken gözleri kocaman açılmıştı.
‘‘İmkansız’’
Şunun arkadaşına nasıl destek olduğuna bir bakın ve o hala birbirlerinden nefret ettiklerini söylüyordu. Bu tatlıydı ama hiçbir şey söylemedim.
Bu onun için gerçekten utanç vericiydi.
‘‘Hayır gerçekten bu doğru. Bana inanmıyor musun?’’
‘‘İnanıyorum…. Sana inanıyorum’’
Ha. Carol’da benim tarafımdaydı.
Benim muzaffer bakışımı Carol’un da gördüğünü fark etmemiştim.
‘‘Bu arada Sharon’’
Carol dikkatlice bana seslendi.
‘‘Ne oldu?’’
‘‘Bugün… İmparatorluk ailesi nişan haberi duyurabilir…’’
Carol ben onlardan farklı bir dünyada yaşadığımı bildiği için biraz gergin görünüyordu.
Ama ben bunu zaten herkesten önce biliyordum.
Ben bunu sekiz yaşımdan beri biliyordum.
‘‘Bunda bir problem mi var?’’
Ama bunu söylediğimde bile, kalbim çarpıp batışıyordu. Sanki ince bir şey içimi kemiriyordu.
Ona kafamı sallayarak parlak bir şekilde gülümsedim.
"Ne olursa olsun…"
Carol gergin görünüyordu. Gözlerini dikip bana bakarak sanki beni dikkatle inceliyordu.
Neydi bu?
Ah. Ona henüz tebriklerimi iletmediğim için miydi?
‘‘Tebrikler Carol. Nihayet nişanlanıyorsun. Artık kavga etmeyi bırakabilirsiniz. O yakışıklı bir çocuk ve sen de güzel bir kızsın. Birbirinize yakışıyorsunuz. "
"…Ne?!"
Utanmış görünüyordu. Böyle bir reaksiyon görmek. Yani, tabi ki küçüklüklerinden beri kavga ettiklerinden bu anlaşılabilirdi. Carol'un omzuna birkaç kez okşadım.
"Utanacak bir şey yok. Ben zaten her şeyi biliyorum. Her neyse, tebrikler! "
Carol sessizdi.
Hâlâ utanıyor olmalı. İlk kez nişanlanıyordu ...
‘‘O zaman çabucak buradan çıkalım. Duyuruyu ne zaman yapacaklarını kim bilebilir ancak başrol orada olmalı! "
Şaşkın gözüken Carol’u kendimden uzaklaştırırken o sırada Carol’un ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu.
***
‘… Onu nereden düzeltmeye başlayacağımı bile bilmiyorum… Özür dilerim Julien’
Carol Sharon’un yanlış anlamalarını düzeltmenin zor bir görev olabileceğini fark etmişti.
Pekala, bir yararı yoktu.
Yetişkinler tarafından zorla nişanlanıyorlardı ama prens alt yapısını kurduktan sonra herkes kendi yoluna gidecekti.
O zamana kadar Sharon’u yönetmekten başka çaresi yoktu.
‘Hahahahaha…’
Bu hayal kırıklığıydı. Nasıl bir insan bu kadar çevresinden habersiz olabilirdi?
Sharon’un terimlerinden birisi kullanılacak olursa… Belki de beyni ağarmıştı.
BÖLÜM 6 ÇOCUKLAR HAREKETE BAŞLIYOR (Bu kısım normal romandaki chapter kısmı)
Carol ve ben salona döndüğümüzde, imparatorluk ailesinin temsilcisi bir parşömen çıkarıp podyuma çıkmıştı.
‘‘Sanırım sonunda açıklanacak’’
‘‘Sanırım’’
Komik bir şekilde heyecanlanan bendim. Sahneye sakin bakan Carol dışında ben gergindim.
Carol’un doğum günü partisi başkentin en büyük salonu olan 'Levina Hall'da yapılıyordu.
Başkentte biri Levina Hall olmak üzere ziyafetler için kiralanabilen toplam beş salon vardı. Ama düzey ve lüks olarak burası en iyisiydi.
Geniş salondaki tüm insanların gözleri podyuma odaklanmıştı.
Carol’un doğum gününü kutlamak yerine nüfuzlu Dük Gratoni ile bağlantı kurmak için acele eden insanlar ilk kez doğru yere odaklanıyordu.
Şimdi zamanıydı.
Ben prensi bulmak için kafamı döndürdüm.
Prens ne zaman geldiğini bilmediğim kraliçenin yanındaydı.
İmparator tarafından ihmal edildiği için yanında sadece prens ve bazı asil leydiler vardı.
Salona geç giren ancak dikkat bile çekmeyen terkedilmiş İmparatoriçe. Onun konumu buydu.
İmparatoriçe'nin Julien'e yaptığı yanlışları bilsem de ona karşı daha az şefkat ve tiksinme hissettim.
Bakışları ısrarla temsilciyi takip ediyordu.
Bildiğim kadarıyla İmparatoriçe, bu evliliği ayarlaması için Dük Gratoni'ye çok şey teklif etmişti.
Örneğin, devlet işleri hakkında konuşma hakkı ve imparatoriçenin askerleri hakkında haklar.
Yani, eğer Gratoni Düklüğü Julien’in olursa bu o kadar da önemli değildi. Gratoni düklüğü ekonomik, sosyal ve askeri güce sahipti.
Ailenin özellikle liberal aristokratlar üzerinde hatırı sayılır bir etkisi vardı. Her zaman saygın bir aileydi ancak Dük Gratoni (kişisel hayatına rağmen) soğukkanlı bir asil olarak biliniyordu ve başarıları harikaydı.
‘‘Ve böylece ipler gerilir’’
‘‘O ne demek’’
‘‘… Garip hissettiriyor’’
İyi. Anlaşılabilirdi.
O kadar uzun zamandır arkadaştılar ki şimdi ise sevgili olarak yüzleşmek zorundaydılar. Tuhaf olmasa da garip gelebilirdi
Carol'ın Julien'le daha önce dans ederken ki görünüşü çok hoş ve güzeldi. Onlar kimsenin reddedemeyeceği bir çiftti.
Pat
O anda neden olduğunu bilmediğim bir şekilde havasız ve sinirli hissettim.
Bu neydi? Neden böyleydim?
Carol'ın bakışları bana dönerken kalbim göğsüme çarpıyordu.
"Sorun ne? Hasta mısın?"
‘‘Sanırım çok yedim. İçimi şişkin hissediyorum. "
‘‘Çok fazla yemedin!’’
"Hayır, çok yedim."
"Daha fazla yemelisin! Bu şekilde büyüyeceksin. Her gün düzgün yemek yemem için bana dırdır etsen bile. "
Carol’un homurdanan yüzü her zaman ki gibi ortaya çıkmıştı. Carol surat asıp dudaklarını sarkıtarak ekledi.
"Dırdırcı cadı!"
‘‘Hey bu aşk sözü değil’’
Yorumum işe yaramamıştı.
"Hmph! Hmph!"
"Böyle giderse burnun düşecek."
Yedi yaşında üzgün bir çocuk gibi davranıyordu ama yine de bunun daha iyi olduğunu düşündüm. En azından anne babasına eskisi gibi acı bir şekilde bakmıyordu.
Orijinal hikayeye göre Carol, dün gece bir hizmetçiden nişanının ilan edileceğini duymuştu.
Annesini ve babasını ise şahsen görmeyeli bir ay olmuş olmalıydı.
İç geçirdim.
Sadece bir çocuğu doğurmak yeterli miydi?
Dışarı çıkmakla o kadar meşguldüler ki, kızlarının ne düşündüğünü bile bilmiyorlardı.
Sharon’ın ebeveynleri hastalıktan genç yaşta ölseler de, kızlarını gerçekten sevdikleri için Gratoniler’den oldukça farklıydılar.
Romana Sharon’ın ailesinin cenazesinin olduğu gün girdiğimden onların sevgisini hiç hissetmemiştim.
Bununla birlikte, bana bir miras bıraktıkları ve Dük Gratoni'ye titreyen ellerle mektup yazıp ondan benimle ilgilenmesini istedikleri için Sharon'a olan aşklarına inanıyordum.
********************************************* Bu bölüm biraz değil bayağı geçiş bölümü gibi bence… Olaylar bundan sonra başlayacak. Hissediyorum. Ve bir duyuru The Villainess is a Marionette Novelini çevirmek isteyen varsa bana özelden mesaj atabilir mi? Umarım kısa sürede mesaj atar. Dört gözle bekliyorum. İyi okumalar…. Umarım beğenirsiniz…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.