Modifiyeli motorun sesini duyunca pelerinlinin geldiğini anladım. Savaştan kaçarmış gibi görünmek istemiyordum ve beni kötü adamlardan biri sansın da istemiyordum ama Ciğer’in ayağa kalkma ihtimaline karşı sokağa da yaklaşamazdım. Gidecek yerim olmadığından öylece durdum. Uzanmak ne kadar rahatlatmıştı beni. Saatler önce büyük bir kahramanla karşılaşırsam bana nasıl hissedeceğimi sorsaydınız, kesinlikle heyecanlanırım derdim. Fakat şu anda dünya umurumda değildi. Yorgundum. Resmen uçarak çatıya inmişti ama esasında kullandığı şey iki metrelik garip bir silahtı. Silahın ucundan çıkan kancanın geri döndüğünü gördüm. Demek Silahustası gerçekte böyle görünüyormuş, dedim kendi kendime. Dünyadaki en büyük süperkahraman organizasyonu Hamilik’ti, Kanada’dan Amerika’ya kadar uzanıyordu ve Meksika’yla anlaşmaya çalışıyorlardı. Her ‘pelerin şehrinde’ bir üs kuran, devlet destekli bir süperkahraman birliğiydiler. Yani elle tutulur nüfusa, kötü adamlara ve kahramanlara sahip her şehirde bir takımları vardı. Brockton Koyu’ndaki takıma ‘Hamilik Doğu-Kuzey-Doğu’ takımı diyorlardı ve İskele’den görünen güç alanıyla çevrili, havada süzülen adayı üs bellemişlerdi. Silahustası diye bilinen bu adam, yerel takımın başındaydı. Kana’dan Amerika’y kadar uzanan Hamiliğin çekirdek üyeleri fotoğraf çekimi için ‘V’ formasyonuna girdiğinde, Silahustası kanatlardan birine geçiyordu. Bu herifin aksiyon figürleri bile satılıyordu. Baltalı Kargısı şekilden şekle giren Silahustası. Kostüm giymiş bir tipten ziyade gerçek bir süper kahramana benziyordu. Önemli bir ayrımdı. Vücut zırhı giyiyordu, koyu mavi ve gümüşi ışıklarla çevriliydi, gözlerini ve burnunu kapatan V şeklinde keskin uçlu bir siperliği vardı. Yüzünün sadece alt kısmı açıkta olduğundan çenesindeki sakal izlerini görebiliyordum. O çeneye bakarak yorum yapacak olursam adam yirmi ya da otuz yaşlarında olsa gerekti. Ünlü silahı Baltalı Kargı’ydı ki adından da anlaşılabileceği üzere başına balta geçirilmiş bir mızraktı; elbette sadece bilim kurgu filmlerinde görebileceğiniz türden bir teknolojiyle üretilmişti. Magazin dergilerinde kapağa çıkan ve sık sık Televizyon’da röportaj veren türden biriydi. Medyada gerçekte kim olduğu dışında hakkında her şey yazıyordu. Silahının çeliği yağ gibi kestiğini biliyordum zira plazma enjektörleriyle desteklenmişti ve elektromanyetik nabızlarla hem güç alanlarını hem de mekanik cihazları durdurabiliyordu. “Benimle kapışacak mısın?” dedi. “Ben iyilerdenim,” dedim. Bir adım yaklaşarak başını salladı, “Pek öyle görünmüyorsun.” Ah, böyle birinden bunları duymak acı vericiydi. Michael Jordan’ın ‘basketboldan hiç anlamıyorsun’ demesine benziyordu. “Bunu… bilerek yaptım,” dedim, savunmacı değildim. “Kostüm üzerinde çalışırken istediğimden daha ‘çıkıntı’ olduğunu anladım ama iş işten geçmişti.” Uzun bir duraksama yaşandı. Işıl ışıl parlayan siperlikten gözlerimi kaçırdım. Göğsündeki ambleme baktım, siperliğinin gümüşi bir arka plandaki tasviriydi ve bir anda farkına vardım ki eskiden bu ambleme sahip bir iç çamaşırım vardı. “Doğruyu söylüyorsun,” dedi. Kesin bir dille konuştu ki şaşırmıştım. Nereden bildiğini sormak istesem de fikrini değiştirmek istemiyordum. Yaklaştı, diz çökmüş halde duran bana bakarak sordu, “Hastaneye gitmek ister misin?” “Hayır,” dedim. “Sanırım gerek yok. En az senin kadar şaşkınım.” “Yeni birisin,” dedi. “Daha isim bile bulmadım. Kötü adamlar gibi ya da salağın teki gibi durmayacak böcek temalı bir isim bulmak ne kadar zor, haberin var mı?” Gülümsedi, kulağa sıcak ve normal geliyordu, “Hiçbir fikrim yok. Oyuna erkenden katıldığım için o zamanlar iyi isimlerin hiçbiri alınmamıştı.” Duraksadı. Bir anda kendimi garip hissettim. Nedendir bilmiyorum ama ona söylemek istedim, “Neredeyse ölüyordum.” “Bu yüzden Vasi programımız var,” dedi. Sesinde yargılayıcı bir ton ya da baskı yoktu. Başımı salladım, söylediği şeye katılmaktan ziyade sadece cevap vermek için konuştum. Vasiler Hamiliğin on sekiz yaş altı grubuna verilen isimdi ve Brockton Koyu’nda da bir Vasi takımı vardı; Vasilik Doğu-Kuzey-Doğu. Oraya katılmayı düşünmüştüm ama lisedeki stresten kurtulayım derken bir gençlik dramasına, yetişkinlerin gözetimine dahil olmak bana gerçek bir kurtuluş gibi gelmiyordu. “Ciğer’i hakladın mı?” diye sordum, konuyu değiştirmek için. Hamiliğe ya da Vasiliğe yeni kahramanlar almak için uğraşacağına emindim ve beni böyle bir şeye dahil etmesini istemiyordum. “Ciğer baygındı, epey dayak yemiş. Ona birkaç yatıştırıcı vurdum ve çelikten bir kafese soktum. Dönerken götüreceğim.” “Güzel,” dedim, “Hapse girerse bir şey başarmış gibi hissedeceğime eminim. Savaşa başlamamın tek sebebi adamın çocukları vurmaya gideceğini söylemesiydi. Tabii bahsettiği çocukların kötü adamlar olduğunu sonra öğrendim.” Silahustası bana baktı. Böylece ona yaşanan her şeyi başından sonuna kadar anlattım. Bitirmeye yakınken çatıda volta atıyordu. “Bak sen. Demek geldiğimi biliyorlardı?” Başımı salladım. Silahustası’na saygı duyuyordum ama hikayeyi baştan almayacaktım. “Bu durumu açıklıyor,” dedi, uzaklara dalarak. Birkaç saniye sonra açıkladı, “Epey kayganlar. Onlarla savaşabildiğimiz nadir zamanlarda ya kazanıyorlar ya da hiç zarar almadan kaçıyorlar. Haklarında çok az şey biliyoruz. Grue ve Cehennem Tazısı gruba katılmadan önce tek tabanca geziyorlardı, bu yüzden onlara dair birkaç bilgi var ama diğer ikisi… Yabancı tipler. Laklak isimli o kız bir şekilde bizi saptayabiliyorsa bu şekilde hareket etmelerine şaşırmamak lazım.” Üst düzey kahramanlardan birinin kendi ‘acizliğini’ itiraf etmesi beni biraz şaşırtmıştı. “Komik,” dedim, biraz düşündükten sonra, “Göze o kadar güçlü görünmüyorlar. Grue Ciğer’in peşlerine düştüğünü duyunca paniklediğini söylemişti; ayrıca savaş yaşanırken kendi aralarında dalga geçiyorlar. Vekil ile dalga geçiyordu Grue.” “Senin önünde hiçbir şey sakınmadan konuştular yani?” Omuzlarımı silktim, “Sanırım onlara yardım ettiğimi düşündüler. Laklak beni kötü biri sandı, orası kesin,” acı acı güldüm, “Bilmiyorum, sanırım kostümü görünce öyle sandılar.” “Onlarla savaşabilir miydin?” diye sordu. Omuzlarımı silktim, biraz titredim. Omuzlarım ağrıyordu, çünkü Ciğer’in ateşlerinden kaçarken çatıya düşmüştüm. “Dediğin gibi haklarında çok şey bilmiyoruz ama köpekli şu kız-“ “Cehennem Tazısı,” dedi Silahustası. “Sanırım tek başına beni indirebilirdi. Yani anlayacağın onlarla savaşacak gücüm yok.” “O halde seni kötü tiplerden biri sandıkları için şanslısın,” dedi. “Olaya iyimser yaklaşmaya çalışıyorum,” dedim, koca hengameyi tek bir cümleyle ‘iyi bir şeye’ nasıl çevirdiğini görmek beni şaşırmıştı. Onu kıskanmıştım. “Aferin,” dedi, “Madem öyle, o halde şimdi ne yapacağımıza karar vermemiz lazım.” Kalbim tekledi. Vasilik meselesini yine açacağını biliyordum. “Bu hadiseyi kim üstlenecek?” Hazırlıksız yakalanmıştım. Konuşmaya başladığım sırada elini kaldırdı. “Önce beni dinle. Bugün müthiş bir iş başardınn. Büyük bir suçlunun yakalanmasında rol oynadın. Ancak senden sonuçlarını düşünmeni istiyorum.” “Sonuçlar,” diye mırıldandım, bu esnada müthiş kelimesi zihnimde yankılanıyordu. “Ciğer’in Brockton Koyu’nda ve komşu şehirlerde çetesiyle büyük işler yaptığını biliyoruz. Ayrıca yanında Oni Lee ve Bakuda isimli iki süper güç sahibi psikopat var.” Başımı iki yana salladım, “Oni Lee’yi duydum ve Grue de ondan bahsetti. Ama Bakuda’yı ilk defa duyuyorum.” Silahustası başını salladı, “Normal. Kadın yeni. Hakkında çok şey bilmiyoruz. Cornell Üniversitesi’ne karşı yapılan terör saldırısında ortaya çıktı. Sanırım Ciğer New York Hamiliği’ndeki planı yatınca onu bulmuş. Bu biraz… canımızı sıkıyor.” “Ne tür güçleri var?” “Kalaycı sınıfını biliyor musun? Gerçi Tamirci de diyorlar.” Biraz titresem de başımı salladım. Sonra konuştum, “İleri düzey bilimsel bilgi edinmeye yarayan türden güçlere verilen isim. Yıllar sonrasının teknolojisine ulaşabiliyorlar. Işın silahları, mekanik zırhlar, üst düzey bilgisayarlar.” “Aşağı yukarı öyle,” dedi Silahustası. Adamın bir Kalaycı olduğunu düşünüyordum, sonuçta o Kargı ve zırh normal değildi. Ya Kalaycı’ydı ya da silahları başka birinden almıştı. Konuştu, “Yani, çoğu Kalaycı’nın bir özelliği ya da özel bir taktiği vardır. Diğer Kalaycılar’ın beceremediği bir işte iyidirler. Bakuda’nın özelliği bombaları.” Ona baktım. Teknolojik anlamda güncel dönemin yıllar ötesinde olan bombalar yapabilen bir kadın. Can sıkıcı olması normaldi. “Şimdi senden Ciğer hadisesini üstlenirsen neler olacağını düşünmeni istiyorum. Şüphesiz Oni Lee ve Bakuda önce patronlarını özgür bırakmaya çalışacaklar, sonra da sorumlu kişiden intikam alacaklar. Ne kadar korkunç olduklarını biliyorsun. Bazı açılardan patronlarından bile beterler.” “O halde meseleyi üstlenmememi söylüyorsun bana,” dedim. “Hayır, iki seçeneğin olduğunu söylüyorum. Ya Vasiliğe katılırsın ve bu tarz durumlarda uygulanan koruma programına girersin ya da kimseye ses etmezsin. Meseleyi üstlenmezsin.” Böyle bir karar vermeye hazır değildim. Genelde saat on bir gibi uyur, ertesi sabah altıda koşuya kalkardım. Şu anda ise saat gece bir ya da ikiydi. Gün boyunca yaşadığım iniş çıkışlar yüzünden duygularım karmakarışıktı ve Vasiliğe katılarak başıma alacağım sıkıntıları düşünemeyecek kadar yorgundum. Üstelik Silahustası’nın amacını görmeyecek kadar cahil de değildim. Ciğer’in yakalanmasını üstlenmezsem bunu o yapacaktı. Büyük bir kahramanın kötü yanına denk gelmek istemiyordum. “Lütfen gizli kalsın,” dedim ona, söylerken derin bir hayal kırıklığı yaşasam da en mantıklı şeyin bu olduğunu biliyordum. Gülümseyince şaşırdım. İyi gülüyordu. Sadece o gülüş bile çoğu kadının kalbini çalmaya yeterdi. “Bence günün birinde bu anı hatırlayacak ve iyi ki o kararı vermişim diyeceksin,” dedi Silahustası, sırtını döndü, “Sıkıntı yaşarsan hemen HMÜ’yü ara,” çatıdan zıpladı ve gözden kayboldu. Sıkıntı yaşarsan hemen ara. Yani bana borçlandığını ima ediyordu. Ciğer’in yakalanmasını üstlenerek büyük ödül alacaktı ama bana borçluydu. Yangın merdiveninden inerken motorsikletin gür sesini duydum, Ciğer’i hayat boyu kalacağı hücreye taşıyordu umarım. Eve gitmem yarım saat sürecekti. Yolda duracak ve sakladığım kıyafetleri giyecektim. Babam benden de erken yatıyordu ve uykusu çok ağırdı, dolayısıyla eve girerken sıkıntı çekmeyecektim. Daha kötü olabilirdi. Kulağa garip gelse de yarın okula gideceğim gerçeğine hazırlanmak için kendime seçtiğim ‘güvenli sığınağım’ bu sözlerdi. ….
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.