I Don’t Want the Obsession of a Twisted Archduke ( Novel ) - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 


           
13. Bölüm: İlahi Güç (2)

Tüm derslerimi beklenenden önce bitirdiğimden beri öğleden sonram oldukça boştu. Kütüphaneye gitmeden önce yatak odama dönüp kısa bir süre dinlenmeye karar verdim. Bir grup hizmetçi bana eşlik etti. Varış yerime ulaştıktan sonra hemen kütüphanenin merkezindeki kitaplıklara gittim. Lanetlerle ilgili araştırmama devam etmeye kararlıydım.

“Ah,” çaresizce iç çektim.

Okumak istediğim kitap, kolayca alabileceğimden çok daha yukarıdaki bir raftaydı. Sessizce ona baktım ve ne yapabileceğimi merak ettim.

Bence parmak ucuma kalkarak biraz ulaşabilirim veya belki tırmanacak bir şey bulabilirim.

Parmak uçlarımda dikkatlice dengelenirken kendimi kitaplığa yasladım, kitaba doğru uzanabildiğimce uzandım. Ne yazık ki hedefimle aramdaki uzaklık hala çok fazlaydı. Tekrardan kollarımı uzatabildiğim kadar uzattım ama çabalarım hiçbir başarı sağlayamadı.

Ulaşabilirim. Bakalım üstüne çıkabileceğim bir merdiven veya tabure bulabilecek miyim.

O anda soğuk bir esintinin bir yerden üstüme estiğini hissettim. Rüzgar tam baktığım kitabı çekti ve nazikçe elime bıraktı. Kitaba boş boş baktım.

Bu büyü mü?

Refleks olarak başımı, arkamda beliren tanıdık silüete çevirdim. Kyle'dı. Beni sessiz kendine ait bakışıyla süzdü ve sonra tuttuğum kitaba göz attı.

“...Arşidük?” Gözlerimi kırpıştırdım.

Ani belirişi beni şaşırtmıştı. Kısa bir an ne söyleyeceğimi hesaplamaya uğraştım

“Bana neden burada olduğumu sormadan önce,” uyardım, “öğleden sonraki derslerimi ekmediğimi bilmelisiniz. Onları sabah çoktan bitirdim.”

“Biliyorum.” Kısaca yanıtladı.

“Nasıl biliyorsunuz? Ah, Jean söyledi?”

“Evet.”

Garip bir sessizlik çöktü aramıza. Altın gözleri tekrar bana çevrildi. Tuhaf bir ifadenin irislerinin derinliklerinde döndüğünü gördüm ama ne anlama geldiğine emin olamadım. Aramızdaki havayı sürdürmek için konuyu değiştirdim.

“Sizi buraya ne getirdi?”

“Kendi kütüphanemi ziyaret etmemde tuhaf bir şey mi var?”

“... Hayır, sadece merak ettim.” Cevapladım.

Kazara, iletişimimizde tipik olmayan bir şey fark ettim.

“Bu arada,” ekledim, “bugün sizinle konuşmamamı emretmiyorsunuz.”

“Peki,” alay etti, “sana emretsem, görmezden gelip benimle yine de konuşmayacak mısın?”

Doğru.

Yine de aramızdaki atmosferin öncekinden farklı olduğunu hissettim. Kaba konuşması her zamanki gibi duruyordu ama bana davranışında bir şey değişmişti.

Artık bana emir yağdırmadığından mı?

Konuşmaya devam etme zorunluluğu hissettim, bu yüzden merakla düşüncelerimi seslendirdim.

“Ama bana neden öyle bakıyorsunuz?” Sordum. “Bana söyleyecek bir şeyiniz mi var?” (Çn: bana öyle bakma anlayacaklar)

Sorularımı cevaplamak yerine Kyle bakışını elimde tuttuğum kitaba indirdi.

Ah, sanırım ne demeye çalıştığını anlıyorum.

Muhtemelen ben programlanmış derslerimi erkenden bitirince Jean onun ofisini ziyaret etmişti. Kyle'a boş zamanımda bana eşlik etmesini önermiş olmalıydı. Besbelli sadece Jean'ın sızlanmasını durdurmak için gelmişti. Yakındaki bir masaya kitabımı yerleştirdim.

“Daha sonra okuyabilirim... Mm, Arşidük, buraya beraber gezintiye çıkmamız için mi geldiniz?”

“…”

Yakaladım seni.

Kyle kahyanın dırdırını dinlemektense benim varlığımı tercih ettiyse Jean gerçekten sinir bozucu olmalıydı. Arşidük'e yaklaştım ve onu ileri hafifçe dürttüm.

“Doğru değil mi? Gidelim o zaman.”

“Bana yaklaşma.”

Bu adam inanılmazdı. Buraya bana eşlik etmeye gelmişti yine de bana ondan uzak durmamı emrediyordu. Ben uzak durduğu bir böcek miydim neydim? Basitçe reddedişini görmezden geldim ve onu ileri sürmeye devam ettim. Neticede razı oldu ve kütüphaneden beraber ayrıldık.

****

Gezintimiz bizi konağı bir uçtan bir uca geçirdi ve sonra da bahçelere götürdü. Kyle benim önümde hızlıca yürüdü ama adımları benim onu takip edemeyeceğim kadar hızlı değildi. Bu adımları bir süre sürdürdük.

Ama bu doğru değil. Birbirimiz yanında yürümediğimizden buna birlikte gezintiye çıktık demek zor.

Elbisemin kenarlarını tuttum ve adımlarımı hızlandırdım. Fazla çabamdan dolayı eteğim kırışmıştı ama bu benim için önemli değildi. Aramızdaki mesafeyi daralttım yine de yeterli değildi.

“Beni bekleyin, Arşidük!” Neredeyse nefessiz kalarak seslendim.

“Benden uzak dur.” Emir verdi.

“Hayır, size yakın durmalıyım. Çok hızlı yürüyorsunuz! Lütfen yavaşlayın.”

Tatsız durumum giydiğim elbiseden dolayı daha da rahatsızlaştı. Bunun yanında, bu raddede topuklarımı kıracağımdan korkmaya başlamıştım.

“Niye senin için adımımı yavaşlatmalıyım?”

Sesinde empatinin izi yoktu. Sözlerimi kısaca düşünmüş gibi göründü çünkü ufacık bir an adımlarını benimkiyle eşitlemişti. Ama sonra hemen bir önceki hızına dönmüştü. Bir daha ricamı görmezden gelmişti.

Büsbütün öfkeliyim.

“Ah...” iç çekti. “Seni beklemek zahmetli.” Düşüncesiz açıklaması beni dili tutulmuş halde bıraktı.

Önümüzde isimsiz, menekşe rengi yabani bir çiçek, yolun kenarında açımıştı. Ona hayranlığımı ifade edemeden, Kyle aniden, bir an bile çekinmeden çiçeği ezdi. İlerledikçe daha fazla o yabani çiçeğin bulunduğu bir toprağa ulaştı, onların da çoğunu mahvetmeden önce. Çok fazla güzel çiçeğin ölmesinin görüntüsü acınasıydı. Kırılan saplarından kırmızı, yoğun, kana benzeyen bir sıvı akıyordu.

Kyle’ın şu anki davranışını ejderhanın laneti mi kontrol ediyor?

Göğsüm Kyle ve çiçekler için duyduğum vicdan azabıyla doldu. Ezilmiş yaprak ve sapların önünde diz çöktüm ve kollarımı onlara doğru uzattım. Elimden yumuşak bir ışık yayıldı. Bir sıcaklığın tüm vücudumu sardığını hissedebiliyordum. Yavaşça kızıl sıvı dağıldı ve parçalanmış yapraklar yeşilliklerini geri kazandı. Çok geçmeden çiçekler ezilmeden önceki gerçek hallerine döndüler. Düzelmeleri o kadar etkileyiciydi ki eğer biri çiçeklerin bundan önce ezildiklerini söylese onlara yalancı diyebilirdim.

“Ne yapıyorsun?”

Beklenmedik alçak bir ses düşüncelerimi böldü. Başımı kaldırdım ve beni gözleyen Kyle'ı gördüm.

“Ne yaptığımı görmüyor musunuz?” Soruyu ona döndürdüm.

Durdu.

“İlahi bir gücün olmalı.”

“Ah, evet, bence de.”

Belirsiz bir cevap verdim ama bu bedenin ilahi bir güce sahip olduğuna emindim. Başka hiçbir güç, zarar görmüş nesneleri eski haline getirme yeteneğine sahip değildi.

Bunu yazdığımı hatırlıyorum.

Riddel Spencer zamanı geri döndürme yeteneğine sahipti, gücünün sınırı olduğu halde. Bir insanın ölümünün zamanını veya etkilerini tersine çeviremiyordu, diğer çeşitli zorluklar ve neticeler içinde. Esas hikayede Riddel gücünü daha sonra keşfediyordu ama ben varlığını bildiğim için onu kullanma avantajına sahiptim. 

“Neden gücünü o şeyleri kurtarmak için kullanıyorsun? Değdiğini mi düşünüyorsun?”

Bedenim buz gibi sesiyle titredi. Tuttuğumu fark etmediğim nefesi verdim. Lanet, onu daha güçlü etkiledikçe Kyle'ın gözleri sarıdan kırmızıya daha fazla değişiyordu. Bu anda gözleri vahşi alevler gibi yanıyordu.

Hareketlerim lanetini bir şekilde ateşlemiş olmalı diye düşünüyorum.

Durumu düzeltmek için bir yol bulmaya çalışırken başım ağrıdı ama esas hikayeyi hatırlayınca sakinleştim.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.