The Daughter of Evil: Clôture of Yellow - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




0   Önceki Bölüm 

           
"Ah, çay saati gelmiş."

Çanların üç kere çalışını duyduğum zaman, bu kelimeler sonunda dudaklarımdan çıkmıştı.

Levin kilisesinin muazzam çanlarının sesi uzaktan kraliyet sarayına ulaştı. Yanımdaki, Charlotte büyük bir iç çekti. İkimiz de aynı şeyi düşünüyor gibiydik.

Öğleden sonra saat üçü geçmiş olmasına rağmen, bahçeleri temizlemeyi bitirmiş gibi görünmüyorduk, bize verilen bu görev öğleden sonra başlamıştı. Charlotte ve ben dışında, diğer altı erkek uşak da bahçeleri süpürmek için çok çalıştılar, Ama yerler alışılmadık derecede büyüktü. Başından beri, böyle bir işe bu kadar insan sayısı yeterli değildi.

Ancak,hizmetçilerin çoğu o gece yapılacak olan balonun hazırlıklarına katıldığından, Baş Hizmetçi Mariam'dan bir talep olsa bile, daha fazla insanın bu göreve tahsil edilmesini beklemek mümkün değildi.

Sıkılmış bir ifade ile, Charlotte konuştu.

"Aahhh..., Bittim! Tamamen bitkinim! Hey, Allen, temizlik ve süpürme işini bırakmaz mıyız?"

"Korkarım ki yapamayız. Büyük Çeşmenin etrafındaki alanı hala temizlemedik. Bayan Mariam bize, bu gün diğer ülkelerin kraliyet aileleri gelene kadar her şeyin pırıl pırıl ve temiz olması gerektiğini söyledi, değil mi?"

"Kirli olsa bile görmeyeceklerdir. Balo bu akşam ve bunlarda."

"...Ama, biliyorsun, bu gün Majesteleri Rillianne'nin doğum gününü kutlayacağız. Bayan Mariam bu yerin her zamankinden daha temiz olmasını istiyor. Eğer bunu fark ederse başımız belaya girer."

Sessizce, Charlotte bir kez daha temizlik yapmaya başladı.Ama eminim ki aklında hâlâ şikayet ediyordu. Ne olursa olsun, biz Prensesin yardımcılarıydık, ve diğer hizmetçiler bahçelerin temizliği ile görevlendirilmeliydi. Neden mi ikimiz de temizlik yapıyoruz? Bunun sebebi Charlotte'nin kaba kuvveti. Charlotte yiyecek veya elbiseleri dikerken, kesinlikle sofra takımını kırmak veya elbiseleri yırtmak için kaba kuvvetini kullanacaktır. Ben ise sadece onun gözetmeni olmak için buradayım.

Böyle olsa bile, hala işinden atılmadı. Yaşama biçiminden çoğu erkekten daha iyiydi. En önemlisi ise Kraliçe Rillianne, Charlotte'nin kabarık kişiliğini sevdi.

Kraliçe'nin bizi sevmesi çok önemli bir şeydi. Aslında Kraliçe'ye hizmet etmek , kelimenin tam anlamıyla ''hayatımızı risk atmak'' anlamına gelir. Majestelerini kızdırdıktan sonra büyük olasılıkla kafan yerde olacak. Burada "işten çıkarılmanın" dış dünyadakinden farklı bir anlamı var.

Geçen ay ve ondan önceki ay, Rillianne on yedi ve on sekiz kişiyi giyotine gönderdi. Öldürülmelerinin nedeni ise çok farklıydı:

Bazıları kraliçeye kaba sözler söyledi

Bazıları kraliçenin eteğine yanlışlıkla su döktüler

dahası:

Kraliçe gülümsemesini beğenmedi diye cezalandırılmış biri bile vardı.

Kısacası, kraliçenin gözlerinin hoşlanmadığı biri hemen ölüme yollanır. Kraliçe'nin gözünde, insanlar hayvanlardan farklı değildir. İstemediği varlıklar ve oyuncaklar kolayca çöpe atılabilir.

Charlotte çeşmeyi silerken benimle konuşuyordu. Aramız uzak değildi. Bu çocukluğumuzu hatırlattı. Çocukluktan beri birlikteyiz, bu yüzden diğer hizmetçilere nazaran daha rahat konuşurduk birbirimizle.

"Ah! Allen! Korkunç bir şey oldu! Bu gerçekten çok kötü!"

"Ne oldu? Başka bir çeşme daha mı kırdın?"

" 'Başka' derken ne demek istiyorsun! Daha önceleri hiç çeşme kırmamıştım, tamam.... Sadece birazcık çatlattım."

"......"

"....... Oh, aman boşver! Saat şimdiden 3 olmuş. Majesteleri Rillianne'nin atıştırmalıklarını götürmen gerekmez mi? Eğer gitmezsen başın büyük belaya girecek."

".....Ah, Ney ve ben yerlerimizi değiştirdik. Çünkü bahçeyi temizlemeyi 3'e kadar bitiremeyeceğimizi düşünmüştüm."

Ney, aynı Charlotte gibi Kraliçe'nin hizmetçilerinden biri olarak seçilmişti. İşini yaparken, Ney'in elleri ve ayakları hamarat olmaktan ötedir. Ve o asla Rillianne'nin öfkesini ortaya çıkartmaz.

"Hey~~~ evlat, sıkı çalışıyor musun?"

Bahçede aniden kalın bir ses duyuldu. Sesin geldiği yöne baktığımızda kırmızı zırhlı birini gördüm. Cesur adam önümüze gülümseyerek geldi.

"Hizmetçi olmakta zorlanıyor gibisin, Allen."

"Kraliyet Muhafızlarının Komutanı Leonhart'la karşılaştırıldığında hiçbir şey değil."

"Ah~~~~~ Anlıyorum. Birlikte yaşadığımız için ne zaman istersen bana "Babacığım" diyebilirsin."

"A-ama sizi böyle çağırmaya alıştım."

Babam başını "neden beni bu kadar ciddiye alıyorsun?" ifadesi ile kaşıdı. Onun yılmış görünüşüne baktım. "Üç Kahraman"ın parçası olan biriyle ilişki kurma hakkına sahip olduğumu hissetmiyordum.

"Burada neredeyse bir yıldır çalışıyorsun. Nasıl gidiyor? Hala iyi misin?"

"Ya-Yani şey...., Galiba. Bay Leonhart... Peki Germiane? O nasıl?"

''Germiane...... O çocuğun enerjisi başımı ağrıtıyor. Dün, sokaktaki insanlarla kavga ediyordu.''

''Ama Germiane kazandı.... değil mi?''

''Sadece kazanmakla kalmadı,  aynı zamanda en ufak bir yara bile almadı.... Seçtiği kelimeler bir kadının ağzından duyulabilecek cümleler değildi..... Bahse girerim, gelecekte kimse onunla evlenmeye cesaret edemez.''

Endişeli bir şekilde gülümsedi. O ve ben gün boyunca konuşurduk. O anda--

''Yüzbaşı Leon~~~~~~ sizi bu gün buraya getiren nedir?

Konuşmamızı dinleyen Charlotte  sonunda araya girdi.

Ne de olsa,  benim iyi arkadaşım olmasının dışında, Leon ile de çok yakın.

''Beni buraya ne mi getirdi? Tabiki, balonun güvenlik görevlisi olmak. Kraliyet Muhafızları Komutanı olarak bu benim görevim.''

''Peki....Ben yine depodan şarap çalmak için burada olduğunu sanıyordum.''

''Ne?!  Hiç böyle bir şey yapmadım! Aslında şu anda alkole karşı direniyorum.

''Ah? Eğer Yüzbaşı Leonhart alkole karşı koyarsa mutsuz olmaz mıydı? Bunu neden yapıyorsun ki?"

Charlotte şaşkınlıkla sordu.

Leonhart alkole direniyor....Bu konuda da biraz şaşırdım. Hatırlattığım gibi, evlat edinildiğimden beri, Leonhart'ın evlat edindiği kızı yani kız kardeşim Germaine ile birlikte içmediği bir gün olmamıştır.

 "...... Yıllardır süren az hasat nedeniyle gıda kaynaklarımız tükeniyor. İnsanlar açlıktan ölüyor. Kraliyet Muhafızları Komutanı, böyle şeylere kendini şımartmamalı, değil mi? " 

"Umarım Kraliyet ailesi ve diğer aristokratlar da böyle düşünüyordur." 

Charlotte sessizce mırıldandı. Önceki sözleriyle karşılaştırıldığında, bu kişinin sesinin daha olgun bir tonu vardı.

"Majesteleri Rillianne'nin havası son zamanlarda pek iyi değil, nedeni bu olabilir mi?"

 diye ortaya bir soru attım ve Leonhart omuz silkti. 

"Hey, yemek sıkıntısı olmasına rağmen, saray deposundaki yiyecekler oldukça fazla ve tüm insanları beslemek için yeterli olabilir. Fakat ne olursa olsun, Majesteleri Rillianne bu konuyu reddetti." 

"Ama..... Sadece Kaptan Leonhart'ın sadık sözleri, kraliçenin kararını ikna edebilir."

 Charlotte, perişanlıkla konuştu. 

"Kraliçenin bana ne cevap verdiğini biliyor musunuz? "O kadar açlarsa çörek yesinler." 

"Çünkü Majesteleri Rillianne öğle atıştırmalıklarını çok seviyor." 

"Burada sorun bu değil... Prenses bazı önemli şeylerin değerini anlamıyor.''

 ''İnsanlarının bir haftada yedikleri yemeğin sevgili atının bir öğünde beslenmesinden daha az olduğunun farkında değil. O bencil kız,durumları analiz etmekte yetenekli değil.''

Leonhart ve Rillianne arasındaki çatışma o gün doğmamıştı. Her ne kadar Leonhart dağınık ve çözülemez bir av köpeği olsa da, Komutan olarak görevine geldiğinde kendini halka adadığında ciddiydi. Umursamaz ve kendini beğenmiş olan Rillianne, etrafındaki dünyayı ciddiye almazdı ve görevlerine hiç dikkat etmezdi, bu yüzden çatışmaları kraliyet sarayında normal bir manzaraydı.

''Majesteleri Rillianne on üç yaşında - bu gün on dört oluyor; Devlet ile ilgili işleri yönetmek için hala genç olmasına rağmen, görevleri hakkında daha fazla düşünmesi gerekiyor...''

Leonhart'ın ne demek istediğini az çok anladım. Prensesin gözlerinin halkına bir kez bile bakmadığı bir gerçekti. Bu durumda, çevresindeki hizmetlilerin devletin işlerine çok büyük dikkatle katılmaları tercih edilmişti.  Ancak bu Başbakanın beceriksizliği sayesinde gerçekleşmesi muhtemel değildi, onun ebeveyni olduğu için Başbakanlık konumuna ulaşmıştı.

''Ah,yani... bunu geçelim de''

Leonhart oturduğu yerde dikleşti ve konuyu değiştirdi.

''Buraya gelmeden önce ahırın önünden geçtim... Rillianne şu an dışarıda mı?''

''Böyle olmasının imkanı yok...bence. Doğum günü partisinde şu ana kadar asla saray dışına çıkmadı.''

Bir anda içime korkunç bir his geldi. Titredim.

''Anladım... Ama o ahırda yoktu. Josephine.''

Leonart şüpheli bir ifade ile konuştu.

 Josephine, Rillianne'nin en sevdiği atının ismiydi.

''Çalınmamıştır... Değil mi? Çünkü eğer öyle olursa Majesteleri Rillianne bizi giyotine yollar...''

Charlotte'nun sorusuna iç çektim.

''İmkansız. Bugün, güvenlik özellikle sıkı. Birisinin saraya kolayca girmesinin mümkünatı yok... " 

"Peki ya izinsiz girişlere karşı savunmaları güçlendiriyoruz ama... hapishane kaçaklarına yeterince dikkat etmiyoruz?"

Leonhart'ın yüzü değişti.

"Hey,  bana bunu söyleme..."

O anda, sarayın içinden birisinin bağırdığını duyduk. Bu... Ney'in sesiydi!

"Prenses Rillianne! Neredesiniz?! Prenses Rillianne! "

Birbirimize baktık ve sonra sese doğru koştuk. Bazı aynaların arasından geçtikten hemen sonra saraya girdik ve sahibini bulduk.

Nefes aldım ve konuşmadan önce kendimi sakinleştirdim.

"Ney, Majesteleri Rillianne'ye ne oldu?"

Ney gözlerinden yaşlar akarken konuşmaya çalıştı.

"Allen... ne yapmalıyız... Prenses Rillianne.... kayıp."


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


0   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.