##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Buz hançer tam olarak düşmana girmesi gereken yerden yakalamıştı, İkinci Büyük gözleri kocaman açılmış halde olanları izliyordu. “Geber ulan!” Diğer elindeki kamçıyı attı ve mat siyah bir hançeri savurdu, değişen bir şey yoktu. Omuzlarına kadar buzla kaplı olan Mel, ikinci silahı da bedenine ulaşmadan yakalıyordu. “Gerçek bir Elemental Dövüşçü bu mu?” İleri geri hareket etmeye çalışan İkinci Büyük başaramadıkça sinirleniyor, sinirlendikçe buz fırtınaları Mel’in bedeninin üzerinden geçiyordu. “Kuzuların içinde kurt, köylülerin içinde savaşçı ve güçsüzlerin arasında biraz kudrete sahip olan bir korkaktan başkası değilsin. Dünyanın bu ücra yerinde kendini kral sanarak yaşıyordun ama her şey bitti. Senin kalbini de Kasper’e yaptığım gibi ayaklarımın altında ezeceğim!” O an, mavi buz bulutlarını dağıtan kan rengi bir sis yükseldi, kaynağı Mel’in bedenindeki yüzlerce kesikti. Dumanlar yükselirken yaralar hızla kapanıyor, birkaç nefes sonra sanki hiç var olmamışlar gibi kayboluyorlardı. “Sen, sen nesin böyle?” Mel’in yakaladığı silahları tutan eller titriyor, İkinci Büyük bir nefes uzağında yaşananlara inanamıyordu. “Vahşet!” Cevapla beraber, kollarını saran buz kütleleri önce çatladılar, hemen ardından patlayarak etrafa saçıldılar. Geceden kara pullarla kaplı kol açığa çıktı, Mel’in uzuvları tamamen şekil değiştiriyordu. Elleri üç parmaklı pençeydi ve küçük pullardan bir zırhla kaplıydılar. Omuz başlarından yukarıya doğru bir karış daha uzayan keskin pullar, başının iki yanını kapatıyorlardı. Saniyeler içinde Mel’in kolları gerçek ejder formuna büründüler ama izleyenlerin hiçbiri bunu ayırt edecek kişiler değildiler. “Hangi vahşi yaratığın kolları?” “Dev kertenkele veya zırhlı bir tip olabilir!” “Bırakın konuşmayı, saklanın! Ölüleri önümüze siper edin, altına girin!” Ölen öldüğüyle kalmıyor, son nefesini vermeyenler için siper görevi görmek için kullanılıyorlardı. Herkes Üstat Hanry’ nin kalkanına sahip değildi ve o bile zor anlar yaşarken, diğerleri ne yapsa mubahtı. “Hanry, kim bu çocuk!” “Efendim, bilmiyorum. Bildiğim tek şey, eğer kazanamazsa on dakika içinde hepimizin öleceğidir!” Görevi alan Sokom, ekibiyle beraber yeşil kalkanı dövmeyi bir an olsun bırakmıyordu. Ne İkinci Büyük’ ün durumu ne de arenanın hali umurunda değildi. “Yüklenin; ya öleceğiz ya da krallar gibi yaşayacağız!” “Efendim, İkinci Büyük zor durumda!” “Daha iyi! Önce burayı sonra diğer tarafı halleder, akademinin başına biz geçeriz!” Herkesin kendi planı, yürüyeceği kendi yolu vardı. Bazıları sonsuz feraha, bazıları çileyle dolu yıllara, bazıları da sadece ölüme çıkardı. Dövüş alanındakinin sonu kesinlikle ölümdü, iki kişinin davası ancak böyle bir sonla biterdi. “Kolla kendini, bütün gücünü kullan!” Mel, silahları bıraktığı gibi bir adım geri zıplayıp pençelerini savurdu, iki hançer onları yarı yolda karşılıyordu. Siyah hançer o an kırıldı ve buz enerjisiyle oluşturulan paramparça oldu. “Onca rüşvet, onca haraçtan sonra sadece bunlara mı sahip olabildin?” Silahlarını kaybeden İkinci tek hamlede on adım geri çekildi, gözlerinden neler olduğunu anlayamadığı okunuyordu. “Öleceksin, ölmelisin!” Elini salladı ve bedeni gök mavisi zırh takımıyla kuşandı; göğüslük, miğfer, kolluk, bacak koruyucusu ile tam takım bir zırhtı. “Korkak, silah almak yerine zırh almışsın!” İkinci söylenenlere aldırmadan bir şişe dolusu iksiri tek hamlede içti, artık ellerinde iki buz kamçısı vardı. “Akademi Liderini öldürün! Sakın kaçmasına izin vermeyin!” Bir yandan da Sokom’a emirler yağdırıyordu, belli ki başka bir cephede savaşmaya niyeti yoktu. Seyrek saçlı adam bu kadar sürpriz sonrası temkinliydi ama dövüş alanındaki düşmanlarını saymayı unutuyordu. Acı çığlık duyulduğunda, Sokom’ un astlarından biri boğazını delen ince kılıçtan dolayı feryadına devam edemedi. “Edgan saldırıyor, siz arkayı koruyun!” Yakışıklı genç karışıklığı fırsat bilerek ilerlemiş, Sokom’ un üç astından birini devre dışı bırakmıştı. İki Elemental Dövüşçü kendisine dönerken o yavaşça geri çekiliyordu ama ateş enerjisi tehdidini üstlerinden çekmiş değildi. “Zırhının seni kurtaracağını mı sanıyorsun!” Beklenmedik olay sonrası dikkati izleyici sıralarına kayan İkinci, göğüs kısmına yediği darbeyle savruldu, pençeler ardı ardına iniyordu. Havadayken kamçıları boş durmadı, Mel’in çıplak üst kısmı ve savunmasız bacaklarını kesiyorlardı. Buna rağmen iri yarı genç durmuyordu, havaya karışan kan rengi sisle beraber açılan kesikler kapanıyordu. “Elinden gelenin en iyisi bu mu?” Mel küstah tonda yüklense de açılan yaralar hafife alınacak cinsten değildi ama nasıl oluyorsa bedeni hasarı kısa sürede onarıyordu. “Elbet bitecek, kendini iyileştiremediğin zaman canını alacağım!” İkinci Büyük bağırınca pençelerini savuran Mel durdu, sanki az önce delice savaşan o değilmiş gibi kahkahalarla gülmeye başladı. Beklenmedik hareketi sonrası zaman sanki akmayı bıraktı, arenanın içinde kimse varsa ona bakıyordu. “Meşhur bahçelerinizin canlılığını, tek başına bitirebileceğini mi söylüyorsun?” Mel, sakladığı birçok şeyi itiraf ediyordu, Yeşil Gölge Akademisi’nin kırk bir bahçesinin onun ellerinde yok olduğunu artık yüzlerce kişi biliyordu. “Öldün, ben başaramasam bile Ana Akademiden gelenlerin elinde öleceksin!” “Kes köpek! Önce kendi canını nasıl kurtaracağını düşün!” İkili yeniden birbirlerine girdiler; pençeler zırha, kamçılar Mel’in bedenine iniyordu. Gök mavisi donanım an ve an yıpranıyor, kan rengi sislerle kaplı beden durmadan yenileniyordu. Mücadele on dakikadan fazladır sürüyordu. Edgan iki dövüşçüyü kontrol altında tutarken, yükü azalan Üstat Hanry kalkanını sürdürmeyi başarmıştı. İkinci Büyük bir şişe daha iksir içti, azalan buz enerjisi şahlanırken Mel’in sağ pençesi kafasında patladı. Metrelerce savrulan adam zorlukla durabildiğinde elini miğfere götürdü ve yamulan kısmı kontrol etti. “Bir sonraki darbe kafatasını parçalayacak!” Mel ileri atılırken konuştu, enerjisi hiç bitmeyecek gibiydi. “Buz Kafes!” Nereden geldiği belli olmayan dev buz blokları Mel’ ’in dört yanına indiler, bir nefes sonra gökyüzünü görebildiği üst kısmı da kapandı. Kapana kısılan iri yarı genç pençelerini savurarak duvarlara saldırdı ama oluşan hasarın onu dışarı çıkarması mümkün değildi. “Yıllarca enerjimle sertleştirdiğim bloklarımı öyle bir anda kıramazsın!” İkinci Büyük baş düşmanını esaret altına aldıktan sonra yeşil kalkana yöneldi. “Sokom, neyin varsa kullan! Önce Akademi Lideri’ni öldürmemiz lazım!” Seyrek saçlı adam göz ucuyla Edgan’a baksa da yönünü değiştirmedi, iki kişiyi oyalayan genci de sonraya bıraktığı açıktı. Buz kamçıları üstüne indikçe yeşil kalkan dalgalanıyor, Üstat Hanry’ nin ağzı ve kulaklarından kanlar akıyordu. “Efendim, gücünüzü toplayın. Kalkan kırıldığı an kaçın!” “Hanry!” “Başka şansımız yok. Siz yaşadığınız müddetçe, Ana Akademi’den gelenlere gerçeği anlatma şansımız var!” Ölüm korkusunu atlatan İkinci her zamanki ruh halindeydi, başka birinin yaşamını tehdit etmek saldırılarındaki gücü bir kat daha arttırıyordu. “Saldır Sokom, kalkanın kırılması an meselesi!” Önce ufak çatlaklarla başlayan çözülme yerini bölgesel parçalanmaya bırakınca, buz enerjisi kalkanın içine dolmaya başladı. Akademi Lideri bedenini saran rüzgârın eşliğinde ters yöne doğru kaçıyordu, Üstat Hanry’ nin yerdeki bedeninin yanından hızla geçen İkinci ve Sokom tam arkasındaydılar. “Sonun geldi, bir yere kaçamazsın!” Sağ yanına aldığı yaranın adamın hızını azalttığı açıktı, metrelerce uzayabilen buz kamçılardan bu halde kaçamazdı. İki koluyla asılınca, bacağından yakalanmış Akademi Lideri yere çakıldı, elbisesinin sağ yanı kırmızı renge esirdi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.