Kırsal bir köyde kız kardeşimin kızına bakmaya başlayalı beş yıl olmuştu. Bugün Sierra, kız kardeşinin kızı Hanael'i okuldan almaya gidiyordu. Ama bir şeylerin garip olduğunu hissetti. İlki hava durumuydu. Rüzgar soğuk esiyordu, gökyüzü karanlıktı ve neredeyse gök gürültüsü çıkacak gibiydi. "Hava tuhaf gibi geliyor..." Ancak kırsal köylerde havanın kötü olması yaygın bir durumdu. Sierra tek kaşını kaldırarak ilerledi. Nerden geldiğini anlamadığı bir dejavu duygusu bedenini ele geçirmişti. Birinin beni uzaktan izlediğine dair tuhaf bir his vardı. Sierra kaşlarının uçlarını ovuşturdu ve fısıldadı. "Bu sadece hayal gücüm, kimse beni takip etmiyor." Endişelerini kalbinin bir köşesine hapsettiğinde Hanael'in okuluna giden yolda yürüyordu. İlerleyecek iken sırtı gerginleşti ve adımını durdurdu. Gergin bir şekilde vücudunu dikleştirirken biri arkasından titrek bir sesle fısıldadı. "Sierra." Aslında bu kırsal köyde kimse Sierra'yı adıyla çağırmazdı. Ona genellikle eczacı, eczacı bayan ve Hanael'in annesi derlerdi. Bundan dolayı daha da meraklanan Sierra arkasını döndü. 'Kim bu?' Hemen önünde kendisine tanıdık gelen uzun boylu bir adam duruyordu. [img]https://hizliresim.com/Kuaong[/img] Siyah saçlı adam, siyah bir şövalye üniforması giymişti ve belinde bir kılıç taşıyordu. O kadar uzun boyluydu ki bu istemeden bile olsa ürkütücü bir görüntüye sahipti. Üstelik boyunu geçersek derin gözleri ve ağır omuzları da güçlü olduğunu belli ediyordu. Sıradan bir kişi olan Sierra'nın asil ve keskin görünen bu adam hakkında hiçbir fikri yoktu. Geri çekildi ve titreyen bir sesle sordu, "Affedersiniz kimsiniz?" "Seni terk ettiğim için pişmanım."
Sierra derin sese ve alışılmadık cevaba kaşlarını çattı. İçi boş gözleri, belirgin burnu ve düşmanca yüzü ona birini hatırlatıyor gibiydi. Beni terk mi ettin? Bu kadar yakışıklı bir adamı unutmam mümkün değil! Hayır, bekle bir dakika. Ah, seni altı yıl öncesine göre biraz daha keskinleşen çene çizgin ve soğumuş yüzün nedeniyle tanıyamadım. Önünde dikilen adam, akademiden arkadaşı, tek gecelik ilişki kurduğu ve yaklaşık bir aydır çıktığı sevgilisi Cassius Idios'a benziyordu. "Iıı, şey Cassius?" Sierra'nın sorusu üzerine, tembel bir iç çekerek bir adım daha yaklaştı. Sierra şüpheli hissetti. Neden pişmanlık duyuyormuş gibi perişan görünüyor? Bir şey doğru değil. "Ne oluyor?" Sierra meraklı bir ifadeyle omuzlarını silkti. Adamı tanımasıyla eskisine nazaran rahatlamıştı. Şu an pençelerini geçirmeye hazırlanan bir canavar aurasına sahip olsa da, Cassius asla tehlikeli bir adam olmamıştı. "Hiçbir fikrim yoktu." Cassius acı verici bir şekilde alçak sesle mırıldandı. "Burada yalnız olduğunu ve çocuğumuzu yalnız yetiştirdiğini bilmiyordum." "Hey, hey ne demek istediğini bilmiyorum ama öyle bir şey yok!" Sierra birkaç kez kulaklarını ovuşturdu. Bu adam ne hakkında konuşuyor? Az önce dediklerini doğru mu duydum? Eğer doğru duyduysam Cassius bir şeyleri ciddi bir şekilde yanlış anlamıştı. Çok beklenmedik bir durumdaydı. Üstelik Cassius, yüz ifadesindeki ince değişiklilere bakılacak olursa dediklerinden çok daha emin görünüyordu. "Seni kandırdığımı düşünmüş olmalısın." Bu durum ne? Sierra kendi kendine güldü ve başını iki yana salladı. "Ne olduğunu bilmiyorum ama ortada ciddi bir yanlış anlaşılma var." Cassius bir adım daha yaklaştı ve aralarındaki mesafeyi daralttı. "Yanlış anlama mı? Ne demek istiyorsun?" "Um, tüm bu durum?" Tam şu anda ifaden? "Şu anda kafanın içinde akan tüm o düşünceler..." Ancak ne yazık ki Sierra cümlelerini bitiremedi. Okulun dersin bittiğini belirten zilleri gürültüyle çalıyordu. Sierra aceleyle etrafına baktı. Pekala arkamdan hızla bana doğru koşan birini duyabiliyorum. Birdenbire uğursuz bir his hissettim. Bekle hayır? Belki... Olamaz, değil mi? Ancak bir kadının hissettiği uğursuz hisler her zaman doğru çıkar. "Anne!" Hızlı bir şekilde koşan Hanael, Sierra'ya kocaman gülümsedi ve sevinçle ellerini salladı. "Hanael, annene gel!" Evet anne! İki kez bu kelime kullanıldı. Sierra gözlerini sıkıca kapattı ve sıkıntıyla geri açtı. Bu sırada yeğeni Hanael bacağına yapışmıştı bile. Sierra sert bakışlarını indirdi. Kız kardeşimin kızı Hanael... Beş yıldan fazla bir süredir, belirli koşullar nedeniyle, Hanael biyolojik annesinin yüzünü görmemişti ve bundan dolayı teyzesini annesi olarak görüyordu. Kısacası bu mevcut durumda bu adamla küçük kız bir araya gelirse büyük yanlış anlaşılmalar kaçınılmaz olur! Sierra yüzünde sert bir ifadeyle başını bir kez daha kaldırdı ve Cassius'a baktı. "Çılgın, bu nedir!" Tamamen yanlış anlaşılan Cassius, kabaca gözlerinin çevresini ovuşturdu ve boğuk bir sesle mırıldandı. "Bir yanlış anlaşılma? Yalan söylemek eğlenceli değil Sierra." Bacağından sarkan Hanael, adamın konuşmasıyla önündeki adamı fark etti. Okul çantasını taşıyan bedenini geriye büktü ve meraklı bir tavırla yanaklarını şişirdi. "Anne, bu adam kim?" "Tanımıyorum. Hadi gidelim Hanael. " Cassius, Sierra'ya bakarak keskin bir sesle konuştu. "Birbirimizi tanımadığımızı söyleyebileceğimiz bir ilişkide değildik. Bunu inkar edemezsin." Sözleri Sierra'yı suçluyor gibi görünse de yüzündeki ifade hala suçlu bir adamın yüzü gibiydi. Basit bir şekilde durumu ele alırsak sevdiği kadının hamile olduğunu, kaçtığını ve sefil bir hayat yaşadığını fark eden bir adamın yüzüne sahipti. Ç/N: oh, oh yanlış anlaşılmalara gel "Oh, hayır..." Sierra'nın dudakları açıldı ama şaşkınlıktan ne diyeceğini bile bilmiyordu. Bu sırada Sierra ve Cassius'a bakan Hanael neler olduğunu sonunda anlamış gibi söze girdi. "Olabilir mi?" "Ne düşündüğünü anlıyorum ama yemin ederim ki sandığın gibi bir durum yok ortada." "Bu benim hatam." Cassius önünde diz çökmeye çalıştı ama yere eğilemeden Sierra hızla atılıp onu tuttu. Kesin olan bir şey vardı. Bu yanlış anlaşılma gittikçe kötüleşiyordu. "Hayır, diz çökme!" Cassius, Sierra'nın ciyaklamasına acıyla mırıldandı. "Benim... Özür dileme hakkım bile yok mu?" Hayır, tanrım sen yanlış bir şey yapmadın ki! "Bu konuda... seninle daha sonra konuşacağım." "Bana konuşma şansı verecek misin Sierra?"
"Evet tabi ki!" Sierra adamı tutmayı bıraktı ve hızla ayağa kalkıp aralarındaki mesafeyi açmayı denedi. Ama gözden kaçırdığı bir şey vardı. Küçük bir serseri olan Hanael hala bacaklarına yapışmış durumdaydı. Bir adam sevgili annesine yaklaştı, özür diledi ve pişmanlığını dile getirdi. Üstelik Hanael adamı sevgi dolu bir ifadeyle izliyordu. Şey, bu durumun ne anlama geldiği açıktı. "Baba?" Hanael iki yanağını da şişirdi ve devam etti. "Phooey, sana bir şans vermeyeceğiz!" "..." "İyi yiyemiyor ve biz olmadan iyi yaşayamıyor musun? Senden hoşlanmıyorum! Sen bizi terk ettin!" "Hayır, bu doğru değil." Hanael de aynen Cassius gibi bu durumu yanlış anlıyor gibi görünüyor. Cassius bana hiç benzemeyen ve bağırıp ayaklarını yere vuran Hanael'e üzüntüyle baktı. "Üzgünüm Hanael." "Seni aptal! Bizi terk edip gittin!" Sierra ağlamak istiyordu. Hayır Hanael. Seni asla terk etmedi. Ben hiç hamile kalmadım! Ayrıca, hiçbir fikrin yok ama o Idios ailesinin Dükü! Kartlarımızı yanlış oynarsak ölürüz! "Hanael bu adamla bu şekilde konuşma! Tanrım ne baş belası bir durum, hadi evimize gidelim." Ama Cassius homurdandı ve Sierra'nın omuzlarını kavradı. "Ne ilişkimizi ne de çocuğumuzu inkar etme Sierra!" Önceki kederli bakışlarının aksine şimdi gözlerinde şiddetli ve kararlı bir bakış vardı. "Artık seni ve kızımı koruyacağım." İletişim kurabileceğimizi düşünmek bir illüzyon muydu? Cassius'un parlak gözleri beni durumu açıklayamayacak kadar korkutmuştu. Nasıl vahşi bir canavara dönüştü? Senin arkadaş canlısı küçük bir yavru köpek olman gerekiyordu! Her zaman bir kaya kadar sert olan Sierra, tüm bu çılgın durumun nasıl başladığını ciddi olarak düşünmeye başladı. Tek bir yanlış anlaşılma beraberinde daha fazla yanlış anlaşılmaya neden olmuştu. Ancak her şeyin başlangıcı olarak altı yıl önceydi, Cassius ve Sierra'ın birlikte geçirdikleri gece. *** "Uyandın mı Sierra?" Cassius yatağa oturmuş, nazikçe kadının alnına dokunuyordu. Gözlerini açan Sierra Cassius'un boynundaki öpücük izlerine odaklandı. "Demek dün..." Sierra ona dünü hatırlatan şişmiş dudaklarına dokundu. Karanlık oda, dolgun dudaklar ve Cassius'un parmak uçları... Yüzüm dün gecenin düşüncesi üzerine doğal olarak kızardı. Sierra iki elini kaldırdı ve uzun, derin bir nefes alarak yüzüne yaklaştırdı. "Hayır, bu bir rüya, bir rüya olmalı."
Sierra kısa süre sonra gözlerini sıkıca kapattı ve sonra tekrar açtı. Ama dün gecenin anılarını kanıtlayan oda değişmedi. "Çok yorgunsun, değil mi?" Tatlı sesi kulaklarında çınladı. 'Bir rüya...Değil mi...?' Kaç kez göz kırpsam da, Cassius ortadan kaybolmadı. Sierra zorlukla ağzını açtı ve Cassius'a şunları söyledi: "Zaten biliyorsun değil mi Cassius? Dün gece... " "Evet. Dün gece." Gözleri bal gibi sıcacıktı ve sevgiyle ona bakıyordu. Sierra titreyen bakışlarını aşağı indirdi. "Ah, demek istediğim..." "Birlikte bir gece geçirdik, değil mi?" Geçirdikleri gece utanmadan sorulacak kadar canlıydı. "Evet." Cassius daha sonra alnını öptü. Bu bir sevgi öpücüğüydü. Alnında yavaşça dolaşan yumuşak dudaklar Sierra'nın düşüncelerini daha da çıkmaza sokmuştu. Başlangıçta Cassius ve Sierra sadece arkadaştı. Sıcak ve rahat bir dostluktu. Ama dün itibariyle bu dostluk bozuldu. Dün bir "reşit olma" gecesiydi.
Bir barda Cassius'la karşılaştım ve onun reşit olma gecesini kutlamak için birlikte içtik. O gece, Sierra şarap ve atmosfer ile tamamen sarhoş oldu. Zaten yakışıklı olan Cassius alkolden sonra iki kat daha fazla çekici görünüyordu. Bu yüzden bir hata yaptım. O gece ateşle oynadık. Evet, atmosferin beni kontrol etmesine izin verdim ve büyük bir hata yaptım. Kendini tokatladı ve avuçlarıyla battaniyeyi sıktı. Ne düşündüğüne dair fikri olmayan Cassius, dikkatle sordu: "Terliyorsun. Hasta mısın?" Dün geceyi geçirdiğim bu adam. Cassius Idios. Yirmi yaşında, Akademi Kılıç Ustalığı Bölümünün başkanı ve kılıç ustası olduğu söylenilen adamdı. Aynı zamanda İdios Dükü'nün tek varisi ve Dük'ün kısır olmadan önceki çocuğu. Ç/N: Bu meseleyi üçüncü bölümde açıklamışlar ama ben cümleyi anlamanız için şimdiden söyleyeyim. Bu İdios ailesinin aile laneti gibi bir şey var, sadece bir çocukları oluyor. Asla ikinci çocuk olmuyor, bu yüzden birinci çocuktan sonra kısır etiketi alıyorlar direkt Elbette her mükemmel erkeğin zayıf bir yönü vardır. Gayri meşru bir çocuk etiketini taşıyordu. Yine de evli olmayan İdios Dükü onu çocuğu olarak tanıdı. Etiket ne olursa olsun, Cassius bu soy ismini taşıdı. Sıradan bir eczacı olan bana göre aramızda aşılması zor bir sosyal statü vardı. İlişkimiz çok farklı olduğu için akademide zar zor arkadaş kalabileceğimizi tahmin etmiştim. Mezun olduktan sonra büyük ihtimal ayrı yollara giderdik. Ancak mezuniyetten önce tek gecelik bir ilişki yaşamamızı asla beklemiyordum! Evet evet. Onunla çok iyi anlaşamadığımıza göre, ondan dün geceyi unutmasını isteyebilirim, değil mi? Cassius beni sosyal kısıtlamaların üstesinden gelecek kadar sevmiyordu. Ayrıca düşes olma hırsım da yok. Sierra harika bir eczanede harika bir eczacı olmak istiyordu bundan dolayı asil bayan olma isteği yoktu. Ç/N: O dönemde asil bayanlar doktorluk, eczacılık vb meslekleri yerine getiremiyor. Dükalıkla ilgilenip bütçe kontrolü yapmak, çay partilerine katılmak vs görevleri. Kızımız yüksek ihtimal bundan dolayı asil bayan olmayı asla istemiyordur Sertleşen Sierra dikkatle ona baktı ve dudaklarını büzdü. "Dün gece hakkında." "Evet." Sierra yüzünü avuçladı. Bu sırada Cassius, yanaklarını ovuşturan küçük yumuşak ellere sevgiyle bakıyordu. Ç/N: Bu adam sana abayı yakmış hala statü cart curt diyorsun be kızım :(( Bana kalırsa bir gece bile olsa etkisi oldukça önemliydi. Biz sadece arkadaştık fakat ilişkimizin bu yönde gelişeceğini asla tahmin etmemiştim. Tamam, çöp gibi görünmeden nasıl vedalaşabilirim? Ne söyleyeceğini düşünürken onun konuşmasını bekleyen Cassius sözü ele aldı. "Önce ben konuşabilir miyim Sierra?" "Evet." Sierra duyduğu sesle utandı. Cassius'un söyleyeceklerini dinlemem gerektiğine karar verdim. Sierra'nın gözlerinin içine bakan Cassius, sessizce düşüncelerini riske atmaya karar verdi. "Dün gece hakkında." "Evet." "BEN..." Yatağın başında oturan Cassius ayağa kalktı ve komodinden bir bardak su içti. Bu sırada Sierra sanki yeryüzü yok oluyormuş başını yastığa bastırdı. Sonra şiddetli bir ivmeyle Cassius'a baktı. Çok gergin ve üzgün görünüyordu. Tüm suyu içtikten sonra bile dudakları hala cama yapışıktı. 'Ne?' Cassius neyi söylemek için bu kadar gergindi? Tek gecelik ilişkimden kurtulmaya çalışıyorum. Sierra, Cassius'u kalbinden neşeyle destekledi. Evet, anladın, Cassius! "Çok üzgünüm, senin için sorumluluk alamam!" "Senin gibi sıradan biri benim gibi bir dükün oğluna asla karışmaz!" gibi şeyler söyle bana! Sierra hevesle yumruklarını sıktı ve konuşmasını bekledi. Cassius alçak sesle mırıldandı ve masaya boş bir bardak su koydu. "Ben, dün.. ilk seferimdi." Soğuk ve endişeli yüzünde bir utanç vardı. Bir sorunumuz var. Cassius, Sierra'ya kendi kurtarıcısı gibi hevesle bakıyordu.
İyi... Aslında anılarım tam olarak net değil ama... Cassius Idios ile ilk tanıştığımda kesinlikle sevimli bir köpek imajına sahipti! *** Önündeki tehditkar canavara ciddi bir şekilde baktı. Tek gecelik kısa bir ilişkimiz oldu ve ayrıldık. O zaman neler oluyor? Cassius, Sierra'nın gözlerinin içine bakarak memnuniyetsiz bir şekilde dudağını büktü. "Yine kaçmayı mı düşünüyorsun?" Hayır, düşündüğün gibi değil. Çünkü ben asla kaçmadım ve kaçmaya da niyetim yok. Nasıl bakarsam bakayım, bu durum daha da karmaşık hale geliyor gibi. Cassius elini kaldırıp yanağımı yavaşça ovuşturdu ve mırıldandı. "Seni bırakamam." Bu büyük bir mesele. Geçmişimizi kısaca hatırlarken Cassius her şeyi daha da çok yanlış anlamış görünüyordu. Nasırlı elleriyle saçıma nazikçe dokundu ve tehditkar bir şekilde fısıldadı. "Sierra, ha?" Saklanan delilik sert yüz ifadesinde daha da ortaya çıkıyordu. Ç/N: 5 yıl içinde adam ne yaşamış ise yavru köpek canavar kurt olmuş Sierra bu karışıklığı nasıl çözeceğini düşünürken acı çekiyordu. O sırada ikisini de izleyen Hanael, kollarını kavuşturarak konuştu. "Baba, kötü adam olma." Hanael'in küçük figürü ortamdaki en güçlü kişi gibiydi. "Eğer pişman olacaksan, onu terk etmemeliydin."
Sierra dudaklarına hafifçe vurdu. Demek istediğim... Aramızda bir pişmanlık olsaydı onun geri gelip özür dilemesi oldukça güzel bir hareket olurdu. Buradaki sorun ortada bir pişmanlığın olmaması! Şimdi, Hanael, yanan eve daha fazla yanması için gaz yağı döküyordu! "Şimdi...herkes sakinleşsin." Sierra, Cassius ile sakin ve ciddi bir konuşma yapmayı kabul etti. Bu yanlış anlamaların neden ortaya çıktığını sormak istercesine Cassius'un gözlerine baktı ancak çabucak konuşmayı bıraktı. Evet, hayır. Şu anda hiç iletişim kuramıyoruz. Bu gözler çoktan kararını vermiş. "Sakinleşelim ve sohbet edelim. Yani..." "Sakinleşmemiz yüz yılı bulabilir ama yüz yıllığına bir yasaklama emri çıkarırsam, bu seni zincirler." Ağzını açıp dostça bir ses ve nazik bir tavırla çiviledi. "Bir hafta. Bir hafta düşünebilmem için yeterli." Kısacası bize yaklaşamazsın. Bu tuhaf durum hakkında bazı kaynaklarımdan haber almam gerekiyor. *** Ç/N: Herkese merhabalar. Bir süredir wattpad üzerinden çeviri yapıyordum ve bazı çevirilerimi burada da paylaşmak istedim. She's Not Our Daughter daha yeni ingilizceye çevrilen, korece günceli de hala devam eden çok tatlı bir seri. Her bölümde eklenen çizimlerin güzelliğine değinmiyorum bile... Umarım beğenirsiniz. Düşüncelerinizi okumayı çok isterim, iyi okumalar <3
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar
*Not: Yorum Yazmadan Önce;
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.