Umudun Zirvesi Akademisi\’nin doğu bölümündeki avlu, gecenin derinliklerinde.
Çevredeki binalardan gelen ışıklar çoktan sönmüştü. Sadece belli aralıklarla yerleştirilmiş sokak lambaları hala karanlığı belli belirsiz aydınlatıyordu.
Avlunun köşesindeki saat kulesinin önünde genç bir kız duruyordu, yalnız başına. Gözlerini kıstı ve başının üstündeki saate baktı.
\“Az sonra burada olmalı.\“ diye fısıldadı.
Bu kız birini bekliyordu.
O adamla ilk konuştuğunda, ısrarla gereksiz olduğunu söyleyerek kızla buluşmayı soğukkanlılıkla reddetti. Ancak kız, adamın geçmişindeki şüpheli anlaşmalarla ilgili dosyaları elde ettiğinde; adamın öneriye çok daha açık hale geldiğini gördü. Kız için bu zor olmamıştı, sonuçta insanların sırlarını keşfetmekle geçimini sağlıyordu. Aslında bu adamın biraz fazla çabuk pes ettiğini düşündü. Başka ne saklıyordu acaba..?
- Şöhret kelek bir yemektir… - Onu elde etmek için çok çalışırsın ve sana tek yaptığı, özgürlüğünü elinden almaktır…
Beklediği adam, Umudun Zirvesi Akademisi\’nin idare komitesinin bir üyesiydi.
Komitenin bir üyesi ile buluşmasının bir sebebi vardı. Her ne pahasına olursa olsun, doğrudan ona sorması gerektiği bir şey vardı. Komitenin ısrarla saklamaya çalıştığı bir gerçek vardı. Müşterisinin -Umudun Zirvesi Akademisi\’nin müdürünün- bile muhtemelen bilmediği bir gerçekti. İncelemenin bir sona ulaşmasının tek yolu, bir komite üyesini doğrudan sorgulamaktı.
Araştırmasına başladıktan sadece birkaç kısa gün sonra önemli bir şeyin farkına vardı. Onu buna ulaştıran, müthiş yeteneğiydi.
Adı Kyouko Kirigiri\’ydi.
Umudun Zirvesi Akademisi\’nin 78. sınıfında bir öğrenciydi ve \“Süper Lise Seviyesi Dedektif\“ unvanını taşıyordu.
Ve şu anda, ona Umudun Zirvesi\’nin müdürü tarafından belli bir olayı inceleme işi verilmişti.
\“Gerçekten geç kaldı...\“ Saat kulesine bir kez daha bakarak fısıldadı.
Beş dakika geç.
- Ondan kesinlikle tam zamanında gelmesini istemeliydim...
Alnındaki kırışıklıklar derinleşti. Ama gözlerini saatten aşağı çevirdikten sonra o kırışıklıklar kayboldu. Uzaktan bir adamın silüetini gördü.
Silüet etrafa bakındı, görünüşe göre temkinliydi, sonra kızın durduğu yere doğru yavaşça ilerledi. Görünümü yavaşça netleşti. Bir cenazeden yeni dönüyormuş gibi simsiyah bir takım elbise giyen ve onunla uyumlu simsiyah bir kravat takan yaşlı bir adamdı. Ağarmış saçları pomattan dolayı anormal biçimde sert ve yapay gibi görünüyordu.
Adam yaklaştıkça yüzü de ortaya çıktı. Alnı, kafatasına oyulmuş gibi derin kırışıklıklar ile kaplıydı. Alnının altındaki çökmüş gözler, Kyouko\’ya bezgin bir ifadeyle bakıyordu.
Aralarındaki mesafe azaldı ve üç metreye ulaştığında adam durdu.
\“...Beni buraya çağıran sen miydin?\“ Adam düz, küçük ağzını açtı ve ciddi bir ses tonuyla soruyu sordu. \“Ne istiy -\“
Ama sözü yarıda kesildi.
Garip bir şey, tamamen alakasız bir şey gökyüzünden aşağı düşmeye başladı -
- ve hem adam hem onun sözleri -
- bu şey tarafından ezildi.
Kyouko, önündeki sahne, bir stop motion animasyonuymuş gibi hissetti -
- bir dizi saçma resmi izliyormuş gibi.
Gökyüzünden aşağı uçan okul sırası, adamı tam kafasından vurdu.
Adamın vücudu bunun etkisi ile büküldü, sonra da yere yığıldı. Sıra yere çarptı ve geri teperek havaya zıpladı. O anda başka bir sıra aşağı uçtu. Düşen adamın sırtına şiddetle çarparak vücudunu ezilmiş bir bez bebek gibi büktü. Sonra düşen başka bir sıra, boynunu anormal biçimde büktü. Adamın yüzünde hiçbir şaşkınlık ifadesi yoktu. Kyouko ile konuştuğu andaki ifadede takılı kalmıştı. Sonra, yere düşerken devasa bir toz bulutu oluşturan birçok uçan sıra vücudunu örttü.
Gecikmiş bir şiddetli çarpma sesi, sonunda Kyouko\’nun kulaklarına etki etti. Aynı anda toz bulutunun içinden bir sıra fırladı, saçını sıyırıp geçti ve Kyouko\’nun arkasında bir yere çarpınca bir topaç gibi döndü ve durdu.
Bu anormal bir gelişmeydi.
Alakasız ve sebepsiz bir gelişme.
Saniyeler önce Kyouko\’nun önünde duran adam, ağzını açtığı an birçok sayıda düşen okul sırası tarafından ezilmişti. Bunların hepsi birkaç saniye içinde gerçekleşti.
Kyouko\’nun algılarını geri kazanması sadece kısa bir an sürdü. Aceleyle sıra yığınına doğru koştuğunda toz bulutu hala havaya yükseliyordu. Enkaz tarafından örtülmüş olan adamın yanında şimdiden koyu kırmızı bir birikinti vardı. Koyu renkli sıvı gözlerinden, burnundan ve kulaklarından sızıyordu.
Kyouko\’nun zihni hemen yön değiştirdi. Kafasını çevirip yukarı baktı.
Ne olduğu belirsiz bir silüet, okul binasının üstünde duruyor ve yavaşça belirginleşiyordu. Bir insan silüetiydi, arkadan ay ışığı tarafından aydınlatılıyordu. Silüet kafasının üstünden bir şey savurdu… ve fırlattı.
Bu bir okul sandalyesiydi ve doğrudan Kyouko\’ya doğru geliyordu.
Kyouko sandalyenin güzergâhından kaçarak yana zıpladı ve hızlıca okul binasına girdi. Arkasından bir çarpma sesi daha geldi. Binanın koridorlarında eğik bir duruşla koştu ve hiç durup soluklanmadan merdivenlerden koşarak çıkmaya devam etti. O anda, birinin onu hedef almış olmasını hiç umursamıyordu. Sadece ipucu bulabilmek adına, zihnindeki tüm tehlike hislerini silen bir adrenalin patlaması ile koşuyordu.
Sonra çok kısa bir sürede, en üst kattaki merdiven sahanlığına ulaştı ve çatıya açılan kapının önünde yerde duran bir asma kilit buldu.
- Bu okul gerçekten güvenliğini arttırmayı bir düşünmeli.
Alaycı bir biçimde mırıldanarak kapı kolunu tuttu. Metalin soğukluğu parmak uçlarına ulaştı. Kapı kolunu sıkıca tuttu ve itti. Kapı kolayca ve sessizce açıldı.
Anında güçlü, soğuk gece rüzgârının vücuduna doğru esip geçtiğini hissetti.
Girişe doğru tek bir dikkatli adım attı ve yıldızların belirsiz biçimde aydınlattığı çatının etrafına hızlıca göz gezdirdi. Burada kimse yoktu.
Beton zeminin üstünde gezindi, kapının yanını ve bir kişinin gölgeler içinde saklanabileceği her yeri derinlemesine kontrol etti. Yine de kimseyi bulamadı.
- Kaçırdım onu.
Bir umutsuzluk hissi hücum etti ve Kyouko çatıyı çevreleyen demir çite yaslandı. Sonra gökyüzüne baktı ve kendi kendine söylendi.
\“İşte bu yüzden kayıp insan vakalarından nefret ediyorum...\“
Aniden sırtından soğuk bir ürperti gelip geçti. Bir gariplik vardı. Hemen arkasını döndü, korkuluktan sarktı ve avluya baktı. Yüzüne soğuk gece rüzgârı esti ve yüz ifadesi hızlıca ciddileşti.
Saat kulesinin yanındaki sıra ve sandalye yığınını görebiliyordu. Ama eksik bir şey vardı.
Orada olması gereken ceset, yoktu.
Kyouko iç cebinden cep telefonunu çıkarırken dişleri soğuktan titriyordu. Tam arama tuşuna basacakken yüzünde bir tereddüt belirtisi oluştu.
Yine de kısa sürede parmağı ile tuşa bastı.
Telefon birkaç kez çaldıktan sonra bir adamın sesini duydu.
\“Şu an müsait misin?\“ diye soru Kyouko selamlaşmayı es geçerek. \“Sana doğrudan iletmem gereken bir şey var. Yanına geliyorum.\“
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.