Ve böylece, olan tüm şeylerden sonra ben -Ryouko Otonashi- ve Yasuke Matsuda-kun, okuldan ayrılıp Umudun Zirvesi Akademisi’ni geride bırakmaya karar verdik.
Şu anda havaalanı lobisinde uçuşumuzu bekliyoruz. Az sonra, ikimiz de uçağa bineceğiz ve özgürlükler ülkesi Amerika’ya olan yolculuğumuza başlayacağız. Sonunda neyin önemli olduğunu fark ettim. Dünyamda Matsuda-kun oldukça, Umudun Zirvesi Akademisi’nin önemsiz meseleleri için endişe etmeme gerek yok. Bu mantıksız hikayede rol oynama zorunluluğum yok. Eğer sonrasında olanları merak ediyorsanız başkasına sorun. Biz meşgulüz. Amerika’ya vardıktan sonra, mısır ekim alanında yeni mısır türleri geliştireceğiz, sonra NASA’ya gidip aya çıkmak üzerine çalışacağız. “Hey, Matsuda-kun!“ diyorum, yanımdaki koltuğun altında mısır büyütmek için şimdiden sıkı çalışan Matsuda-kun’a dönerek. “Hey, ekim alanına daha gelmedik! Biraz erken değil mi?“ “İşimi bölme! Saibamen ekmekle meşgulüm!“ diye cevap veriyor yere tohumları ekerken. “Y...Yapamazsın, Matsuda-kun! Saibamen büyümek için daha verimli bir toprağa ihtiyaç duyuyor! Nappa-sama çok kızacak!“ Ama tavsiyemi dinlemiyor ve güm güm güm güm- (burada bahsedilen saibamen ve nappa, dragon ball animesine göndermedir.)
Gözlerimi açtım.
Bıkkınlık içinde kalktım ve odaya göz gezdirdim. Bej renkte bir halı. Küçük bir şifonyer. Boş kitap rafları. Duvarın etrafına, “bu benim odam“ yazan küçük notlar yapıştırılmış. Bu notlar burada olduğuna göre, burası gerçekten benim odamdı.
Rahatladım, sonra buna zamanım olmadığını fark ettim.
Güm güm güm güm güm. Biri kapımı devirmeye çalışır gibi kuvvetle vuruyordu.
Hem beklemedi hem de bu sefer garip bir ritimle vurmaya başladı. Somurttum, yataktan sürünerek çıktım ve sonra ayakkabılarımı çıkarmadan uyumuş olduğumu fark ettim. “Hm?“ diye düşünerek yastığın yanında duran defteri aldım ve kapıya koştum.
“Huuuuhuuuu!“ Parlak makyajlı sarışın bir kız enerjik biçimde boşluktan baktı.
“Aaaaa!“ Şaşkınlık içinde tepki verdim.
“Hey, hey! Daha ne kadar uyumayı planlıyorsun? Çoktan öğlen oldu, biliyorsun! Nesin sen, bir dev mi?!“
“…Ne?“
“Aa, bekle. Uykulu olan cüceydi, değil mi? Üzgünüm, benim hatam!“
Bir sohbetin nasıl düzgünce başlatılacağını umursamayan bu gizemli kişinin kim olduğunu anlamak için defterimi açtım ama -
“Oh? Beni unuttun mu? Söyleyeyim o zaman. Benim adım Junko Enoshima-chan! namı diğer ’Süper Lise Seviyesi Modacı Kız’!“
Junko Enoshima ha? Acele edip defterimde onunla ilgili anılar aradım. Az sonra, kafamın içinde alarmlar çalmaya başladı. Bu doğru… Bu kendine bir katil diyen ve kesinlikle karışmamam gereken bir şeye beni karıştırmaya çalışan kız!
“G...Git başımdaaaaaaan!“ Beynim patlama noktasına gelmiş gibi bağırdım. Panikle kapıyı kapatacaktım ama kapıdan kapıya satış yapan bir pazarlamacı gibi, çoktan boşluğa koyduğu ayağı ile beni engelledi.
“Ah? Acaba kaçabileceğini mi sanıyorsun? Bu tür bir davranış beni üzer biliyorsun.“
“U...Umrumda değil! Çık git artııııık!“ Kapıyı iterek kapatmak için vücudumdaki tüm gücü kullandım ama kımıldamadı bile.
“Ding dong! Evreka, anladım! Garip bir kız olduğumu düşünüyorsun değil mi? Kafamda bir tahta eksik diye düşünüyorsun değil mi? Söyleyeceklerimi dinlemek bile istemiyor musun yoksa? Hükmünde bu kadar emin misin? Öyleyse, BÜYÜK ŞOK!“ Enoshima-san son iki kelimeyi söylerken gözlerini kocaman açtı ve kollarını iki yana uzattı.
“N...Ne..?!“
“Eh? Komik değil miydi? Bu sloganı bir trend haline getirebileceğime emindim… BÜYÜK ŞOK!“
Bu kız apayrı bir boyutta yaşıyor gibi. Şu an Büyük Şokta olması gereken benim!
“...Hayır, öyle değil. Demek istediğim, benden ne istiyorsun?!“
“Yani, tüm gün böyle kapıda duramam o yüzden… afedersin, içeri giriyorum!“ Kapıyı yüz insanınkine eşit bir güçle itti ve odamı istila etti.
“Hayıııııııııır!“ Odanın içine kaçmaya çalıştım ama Enoshima-san yetişip ensemi tuttu. “...Aaaaaa!“
“Kaçmanın sırası mı sence? Senin değerli defterlerimi çalan hırsız ben değil miyim? Benden nefret etmiyor musun? Beni hor görmüyor musun?“
“U...Umrumda değil artık… O eski anılara ihtiyacım yok artık! Zaten hiçbirini hatırlayamıyorum!“
Şiddetle çabaladım ve bir şekilde ensemi elinden kurtarmayı başardım. Sonra elimden geldiğince hızlı şekilde yatağıma atladım, baştan ayağa tüm vücudumu yorganla örttüm ve bağırarak itiraz ettim. “Yalnız bırak beni! Yaptığın her neyse beni ona dahil etme! Bunların benimle hiçbir ilgisi yok!“
Sonra-
“Oh? Yani kendini küçük dünyana hapsedeceksin...“ Yorganın içinden Enoshima-san’ın aldırışsız sesini duydum. “Ama bu demek oluyor ki Yasuke Matsuda’yı öylece ölüme terk edeceksin… bunda bir sakınca yok mu?“
Bastırılmış tüm duygularımın hepsi bir anda döküldü ve göğsüme yayıldı.
“N...Ne dedin sen?! Matsuda-kun’a bir şey mi yapacaksın?!“ Bir mermi gibi yorganın altından fırladım ve Enoshima-san’a koştum.
Sonra beklenmedik bir şey oldu.
Enoshima-san, gülümseyerek… bana sarıldı.
“…Ha?“
Kulağıma fısıldamaya başladığı zaman hala şok içindeydim.
“Evet, işte böyle. Benden öldüresiye nefret etmelisin. Benden ne kadar nefret edersen bu hikaye o kadar çok keder verici olur… ve bu da mükemmel olur.“
“B...Bekle..! Bırak beni..!“
“Benden nefret et, beni hor gör, benimle dövüş… Kabuğunu kır ve gerçek senin ortaya çıkmasına izin ver. Kendi dünyana hapsolma zamanı değil şimdi. Yeni bir seni doğurmamıza izin ver. Şimdilik acıyabilir ama telaşa gerek yok. Bunlar sadece doğum sancıları. Bu sancıların üstesinden geldiğinde, sonunda gerçek senin doğumunu kutlama zamanı gelecek..!“
Enoshima-san’ın kulağını ısırdım.
“Ayayayayayay!“
O sendeleyince elinden kurtuldum. “Y...Yok daha neler! Neden böyle bir şeye bulaşmak zorundayım?! Benimle hiçbir alakası yok!“
“Ha ha! Alakan olup olmaması ile alakası yok!“ Isırılmış kulağını sıvazladı ve yüzünde coşkulu bir gülüşle bana döndü. “Trafik kazaları, doğal afetler, savaşlar… dünyada ne kadar çok insan, kendisiyle alakası olmayan şeyler yüzünden hayatını kaybediyor farkında değil misin?“
“A…Ama…“
“Bu durum da aynısı! Yani, en azından bana göre öyle!“
Dua etmeye başladım. Yüce Tanrım, lütfen duama kulak ver. Lütfen şimdi bu kızın kafasına bir meteor düşür. Eğer yaparsan hayatım boyunca seni kutsal sayarım, Matsuda-kun’dan sonra ikinci sırada tabii!
“Ayrıca, sen bunlarla gayet alakalısın. Alakasız olduğunu söylemenin tek sebebi, hatırlamıyor olman.“
bu bölümün devamı yakında...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.