Babama güldüğümde, işaret parmağıyla yanağıma dokundu.
"Ölmek istemeseydin bunu düşünmezdin bile."
Düşük sesin geldiği yere bakan gözlerde küçük bir beklenti vardı.
Babamın boynunu sıkıca tuttum.
Sadece reenkarne olduğum için etrafımdaki her şeyi hemen bilebileceğim anlamına gelmiyordu.
Yürümeyi öğrenmem uzun sürmese de, açık bilişsel becerilere sahip olmam uzun zamanımı aldı.
Kelimeleri anlamaya başladığımda kimse bana ismimle seslenmedi.
Tarihleri anlamaya başladığımda, kaç yaşında olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Adımı ve yaşımı bilmeden bu şekilde yaşadım.
Yine de mutsuz bir çocuktum.
En azından bu hayat.
"Luatisha."
Babam bana baktı ve söyledi.
"......?"
"Bu senin adın."
O anda, hafızamın derinliklerinden çok eski bir ses çıktı.
"Luatisha."
Bu ismi duymuştum.
"Seni seviyorum."
Dostça bir ses...
"Mutlu ol."
Nazik bir dokunuş...
"Ah..."
Anılar çok ilginçtir.
Zamanla ağırlık kazanıp asla akla gelemezmiş gibi derinlere gömülse bile.
Ve bunun üzerine çok fazla zaman geçse.
En ufak bir olayda göz açıp kapayıncaya kadar bir yay gibi açığa çıkar.
Gerçekten sıcak anılar asla unutulmazlar.
Luatisha.
Evet, adım bu.
Bana böyle seslendi.
Beni sevgiyle tuttu ve yanağımdan öptü.
'Anne.'
Gözlerim ısındı.
"Tekrar söyle."
Tanıdık ama yabancı ve garip bir isimdi.
Ama hayır, bu yüzden dinlemeye devam etmek istedim.
"Luatisha."
"Evet!"
Genişçe sırıttım.
Sonra babam kafamı okşayarak söyledi.
"Yeni yılda beş yaşına gireceksin."
(Ç/N: Kore yaşı doğduğunuzda 1 ile başlıyor ve her yeni yılda (1 Ocak) asıl doğum gününüze rağmen 1 yaş yaşlanacak şekilde değişiyor. Yani genelde yılın erken vakitlerinde doğan birinin Kore yaşı Türkiye yaşından bir yaş fazla olurken, yıl sonunda doğan birinin Kore yaşı Türkiye yaşından iki yaş fazla oluyor.)
Anlıyorum.
Yani şimdi dört yaşındayım.
Doğum günüm yerine yeni yılda bir yaşına daha girmem , bir K-Rofan (Kore Romantik-Fantezi Romanı) dünyasında olduğumdan dolayı mı ?
"Doğum günün 11 Ekim."
Gözlerimi genişçe açtım.
"Geçti."
"Bu doğru. Bu yıl doğum günün geçti ama gelecek yıl tekrar gelecek."
"Evet!"
Bunu dört gözle bekleyebileceğim!
Çok heyecan verici ve havalı!
"Luatisha, adını asla unutmayacaksın."
Babam benimle ciddi bir göz teması kurduğunda söyledi.
"Çünkü adını her gün söyleyeceğim."
"Evet!"
"Ve Yeni Yıl geldiğinde, beş yaşını kutlayacağım."
"Vay canına!"
"Doğum gününde, Kraliyet ailesinden daha büyük bir parti vereceğiz."
Parmaklarımı kıpırdattım.
"Sadece babamla kutlamayı istiyorum."
Babam bana uzun süre baktı, kelimelerimi duyar duymaz sertleşti.
"Bence Majesteleri en genç bayan için bir hediye!"
"Oğlum beni umursamıyor ve önce ona bir hediye almamı istiyor. Sizi gerçekten kıskanıyorum!"
Babamın dudaklarının köşesi yukarıya doğru kalktı.
Ona şaşkınlıkla baktım.
Reenkarne olan bir insanın neredeyse var olmayan soğukkanlılığı geri geliyor gibi.
"Baba, her doğum günümde bana bir elbise mi gönderdin ?"
(Baba gibi baba köşemizde bugün Dük var arkadaşlar... Adam savaşta bile elbise gönderiyor helal be...)
"Evet."
"Clatier'in doğum günü elbisesi aslında benim miydi?"
"Evet. Haddini bilmeyen o baba-kız senin olanı aldılar. Ne cüretle."
Anlıyorum.
Babam her yıl doğum günümü kutluyordu.
Savaş alanında zor zamanlar geçirmiş olmasına rağmen.
"... ..Babamın doğum günümden nefret ettiğini sanıyordum."
Aklım beni sadece o kadar uzak zamanları konuşmama konusunda uyardı, ama ağzım zaten açılmıştı.
"Doğduğum gün, annemin gökyüzünde bir yıldız oldu."
Göz açıp kapayıncaya kadar ofisteki atmosfer dondu.
Gördün mü? Bunun böyle olacağını biliyordum.
Pişmandım.
Ancak, konuştuğum kelimeleri geri alamadım ve mantığım bulanıklaşıyordu.
Annemi sormaya cesaret edemedim.
"Başka bir ilişkiden peydahlandın ve annenin hayatını alarak doğdun."
"Doğduğun anda iki günah işledin! Bu yüzden Dük seni terk etti!"
Ne kadar meraklı olsam ya da ne kadar cevabını merak etsemde , nasıl sorabilirdim?
Ama ne olursa olsun babam olduğunu söyledi.
Çünkü ben babamın kızıyım.
Şimdi...
"Kim söyledi bunu?"
Babamın sesi soğuktu. O seste öfke hissettim, nefesimi yuttum.
"Amca......."
* CRASH!!*
Masa ufalandı ve çöktü.
Titredim.
Ama babamın beni tutan eli aynı kaldı.
Aksine, babam kafamı okşadı ve yanaklarımı çok yumuşak, narin bir dokunuşla kapladı.
"Annen o gün ölm.. yıldız olmadı."
Sanki kafamın üstüne basılmış gibi net bir sesti.
"Seni emzirdi ve adını verdi."
"Gerçekten mi?"
"Bu doğru."
Annem benim yüzümden ölmedi.
Annemi öldürdükten sonra doğmadım.
"Luatisha. Seni seviyorum. Mutlu ol."
O sözler benim yüzümden öldükten sonra geriye kalan sözleri değildi.
Annemin verdiği isim.
İsmimi daha çok seviyorum şu an.
Çünkü ismim annemle aramdaki bir bağ.
"Sanırım annem beni çok sevdi."
"Evet, seni çok sevdi. Seninle ayrılmak istemediği noktaya kadar."
Hehe.
Görmeden bile yüzümün kızardığını biliyordum.
"Luatisha, doğum günün bir kutlama günü."
Babam gözlerimin içine baktı ve dedi ki,
"Şu andan itibaren, doğum gününü atlamayacağım."
"Evet!"
Keşke annem hayatta olsaydı.
Annem nasıl öldü?
Ama bunu ona sormaya cesaret edemedim.
"Ama hala babam var."
Hiçbir şeyi olmayan benim için bu bir mucizeydi.
"Baba."
"Evet."
"Lütfen adımı söyle."
"Luatisha."
"Evet!"
"Luatisha."
"Evet."
"Lulu."
"Evet..."
Saçımı nazikçe okşaması iyi hissettiriyordu.
Elleri biraz sert ve kabaydı.
Ama dünyanın en büyük ve en sıcak eliydi.
Dokunuşunu hissederek hızlı bir şekilde uykuya daldım.
***
"Marki Tarenka çok ileri gitti."
"Geçen sefer nafaka hakkında da hissettim, ama bu gerçekten çok fazla değil mi?!"
"Adını veya yaşını bile bilmediğine inanamıyorum!"
Vasallar tükürdü ve coşkuyla konuştu.
Paeraton Dükü sessizdi.
"Majesteleri, Düşesin ailesi olsa bile, bu mesele olduğu gibi bırakılamaz."
*Pat. Pat.*
Dük'ün kol dayanağını çalan parmak uçları durdu.
"Tarenka'nın durumu nedir?"
"Fon hattını kesintisi emri çoktan yerine getirildi. Marki tarafından işletilen şirket kapatıldı ve mana taşı madenlerine yatırım yapan büyük oyuncular yatırımlarını geri çekiyorlar."
"Marki'nin selefinin yardım eli uzatması mümkün mü?"
"Marki tek başına mücadele ediyor çünkü selefini bilgilendirmek istemiyor."
"Tamam."
Paeraton Dükü sandalyesine yaslandı ve ellerini pürüzsüz, bükülmüş bacaklarına koydu.
Markisi Tarenka mali açıdan tamamen sıkıntı içindeydi.
Bu Altın Çağı.
Zengin burjuvazinin fakir aristokrat üzerinde üstünlük sağladığı bir dönemdir.
(Ç/N: Burjuva; köylü, işçi ya da soylu sınıfına dâhil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi. Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa burjuvazi denir.)
Yatırımcıları tek tek kaybeden, Marki Tarenka tekrar mutsuz hissedecek.
Sonunda, Marki'nin selefi bunu öğrendiğinde, unvanını geri alacak.
'Ama yeterli değil.'
Dük Paeraton'un gözleri masmavi parlıyordu.
***
Tirring!
Tirring! Tirring!
"Kapa çeneni......."
Kulaklarımı bir yastıkla kapatarak yuvarlandım.
Ancak, bildirim sesi sona ermedi. Daha doğrusu, daha da kötüleşti.
Tirring Tirring Tirring Tirring Tirring Tirring!
"Uyu hadi!"
Sonunda öfkeyle fırladım.
Alarm kafamın içinde çalıyordu, bu yüzden kulaklarımı ne kadar tıkadığım önemli değildi, dinlemekten başka seçeneğim yoktu.
"Bebekler çok uyumalı! Ben dört yaşındayım! Evet! Eğer uzamazsam, bundan sen sorumlu olacaksın!"
[Yeni bir görev geldi.]
Bunu görmezden gelmeye çalıştığımda, bildirim penceresi önümde belirdi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.