Uzun bir banyonun ardından dışarı çıktığında hava zaten kararmıştı. Amanda ile buluşma vakti geliyordu bu nedenle önce odasına ilerledi.
Jian hala uyanıktı.
Jian uyuduğu zaman yavaşça kapıyı örterek odadan çıkmıştı. Üzerindeki büyü onun gücüne dayanıyordu ve büyüyü kaldırmadığı sürece devam edecekti. Ya da büyüsünü kullanamaz, bir sebepten tüketirse. Bu sonuçlarda devamlı büyü devre dışı kalırdı.
Bugün bu çocuğun ani sessizliğini ancak şimdi fark ediyordu. Ona ne oldu? Açıkçası sormaya niyeti yoktu. Sadece ağır bir uyku büyüsü ile bilincinin kapanmasına sebep olarak ayrıldı.
Bu gece konuşulanları duymamalı. Böylece onu uyku büyüsüyle odada bıraktı.
Sadece basit bir konuşma yapıp geri dönecekti... bilmiyordu işlerin bu kadar sarpa saracağını...
Bu son görüşmeleri olacaktı...
***
Bahçeye doğru ilerledi. Amanda iki fincan çay ile oturuyordu çardakta.
"Sonunda geldin, unuttun sandım" homurdanırken çayı uzattı. Huajin'e bakarken bugünkü olayı hatırlıyordu ve dudaklarını gülmemek adına sıkıca bastırsa da omuzları titriyordu. "Ehem" sonunda kendini toparlayarak ciddileşti. "Devam et"
"Bugün Zhalid'i bulmak adına dışarı çıktım. Zhalid'i sen daha iyi bilirsin" Huajin Amanda'ya imada bulundu.
Amanda düşünürken bakışlarını Huajin'e çevirdi. "İyi, bununla bir kurtuluş yolun var. Çünkü yaşamak için zamanın... Sadece 10 yılın kaldı " yazar olarak bunu belirtmekten çok fazla utanıyordu. "Sana yardım edeceğim" kararlıydı.
Huajin sadece başını sallayarak konuşmaya devam etti. "Zhalid iyi bir büyücü olsa da bu gelecekte. Şuanki gücüyle yardım edemez. Durumum ise her geçen gün daha da kötüleşecek. Bu sadece beni değil, çevremdeki ve ellerimdeki krallığı da tehlikeye sokacak" en büyük sorunlardan biri.
"Ilaç yavaşlatılabilir. Kurguda imren otu diye bir şey yazdığımı hatırlıyorum..." Amanda düşüncesiyle biraz heyecanlandı.
***
Ay ışığı camdan içeriye vuruyordu. Büyükçe bir yatakta küçük bir çocuk, nefes nefese terliyordu. Yorganı sıkıca tuttu, bedeni titriyor ve kabusdaymış gibi çırpınıyordu.
Yine aynı rüya.
Dolunay uğursuzca tepedeydi. Kurt ulumaları rüzgar sesleriyle iç içe geçiyordu.
Orman şiddetli rüzgarla sarsılıyordu, hayra alamet olmayan ayak sesleri yaklaşıyordu.
"Usta!"
"Gitme!"
Neden ?
Bu durumda bile neden dönüp bir bakış dahi atmıyordu ona ?
Neden varlığını görmezden geliyordu ?
Siyah bir cübbe, altın desenler işlenmişti üzerine. Uzun dağınık kızıl saçları vardı, elinde tuttuğu kılıç depresif bir hava çıkarıyordu ortaya.
Pek çok insan çevreyi sarmıştı.
"İsyan mı ediyorsunuz ?" Buna rağmen adamın verdiği yanıt sakinceydi. Rüzgarda savrulan saçları alev gibi parlıyordu.
Hiç durmayan bir savaş başladı nihayetinde. Her şey aynı, değişmedi.
Bulutlar yavaşça ay ışığını kapatıyordu, iyice gecenin karanlığına ve vahşiliğine bürünüyordu çevre. Yırtıcı hayvanlar her bir çevreden sarıyordu etraflarını.
Daha sonrasını bilmiyor. Her zamanki gibi korkakça bedeni kaskatı kesilirken, gökten fırlayan demir zincirler yılan misali kıvrılarak ustasının bedenini sarıyordu. Kurtuluşsuz bir şekilde, sıkıca...
Zincirler gerildi, vücudu hapsetti.
Çevre kan gölüne dönüyordu. Zincirin üzerinden kanlar akıyordu...
Sivri demir uçları bedeni delik deşik ediyor, kara bulutlar gökyüzünden uzanan zincirin kaynağını gizliyordu. Hava gürlüyordu, sert rüzgar uğursuzca esmeye devam etti. Mantığını kaybetmişcesine koştu, kendinde değildi ve umutsuzca zincirleri çekmeye çalıştı.
Nafile, ağır bir şimşek akımı zincirden tırmanarak bedene yükleniyordu, gök gürültüsü ardından gümbür gümbür geliyordu.
Aniden gözlerini açtı!
Terler içinde kalmıştı, başı çatlayacak kadar ağrıyordu. Gözleri yine yaşlı, vücudu yine titriyordu. Koluna gözyaşlarını sildi ve gözünün karanlığa alışmasını bekledi.
Gözlerini kapatırken sakinleşmeye çalışıyordu. Her gece aynı rüya...
Neredeydi ? Elini gözlerinden çekti ve dışarıdaki dolunaya baktı. Yataktan kalkarak cama ilerledi.
Dışarıdaki kişiyi görünce sarsıldı.
"Imparator..."
Gözleri buğulanıyordu yine.
Acı vericiydi. Çok acı verici.
Gözyaşlarına mani olamıyordu. Durmaksızın akan damlalar eşliğinde cama koyduğu elini sıkıyordu.
Bugün onu neden öptü ki ? Hayal kırıklığına uğrayacağını bile bile...
"Hıck" burnunu çekti, çocuk görüntüsü ile biraz tuhaf görünüyordu
"Hıck, hıck!" Burnunun akmasına sinir olmuştu ama aklı hala burada değildi. Kafası dalgındı.
Neden...
Onu öptü? Bu beklentiye niye girmişti ? Boş çıkacağını bile bile...
Neden...
Bu kadar acıtıyor?
Doğru...
Bu sonucu bekliyordu...
Öylesine neden bu denli yıkılıyordu ?
Nefesi kesildi, gözleri genişledi. Gökyüzünden uzanan demir zincirler...
Yukarıdan fırlamış, örümcek ağına hapis olmuş bir av misali imparatorun vücudunu sarıyordu.
"Imparator!" Pencereyi açarak yerinden fırladı.
Zincirler varlığını keşfetmişcesine gökyüzüne geri çekildi, geride hareketsiz bir bedeni bırakarak.
"I-imparator dayanın" vücudunu kaldırarak düz yatırmaya çalıştı. Elleri her zamanki gibi titriyordu.
Her şey çok gerçekçi. Dokunuşu, vücut ısısı, davranışları ve hatta kokuları dahil.
Eğer ona acı vermek amacıylaysa, düşmanları intikamını en başarılı bir şekilde almıştı.
Kara bulutlar gökyüzünde köpürüyordu, aynı uğursuz rüzgar ve yerde yatan iki ceset.
Hava parladı, gök gürültüsü adeta kulak sağır eder cinstendi. Ani şimşek ortalığı parlattı...
Cam kırıkları, sanki çevre çatlamaya başlıyordu. Şimşek ağır bir darbe vurmuştu.
Ellerinde parçalanan bir beden, cam parçaları gibi kırılarak toz olup savrulan sahneler...
Teorsisi onu haklı çıkardı.
Öptüğünde hissetmedi.
Her şey bir illüzyon.
-Sezon Finali-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.