Junko Enoshima ve Yasuke Matsuda'nın aşk sahnesi mi?
Bu ne.
Cidden, bu ne.
Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne. Cidden, bu ne. Bu ne ya?????
Bir şeyin yıkılma sesini duydum.
Bu ses, sinirlerimin zincirleme reaksiyon ile domino taşları gibi yıkılmasının sesiydi. Üstünde "Yasuke Matsuda", "Junko Enoshima" ve "aşk sahnesi" kelimeleri yazılmış dominoların hepsi çığ gibi yıkıldı.
Her şey ayarlanmıştı.
Her şey Junko Enoshima tarafından ayarlanmıştı.
Matsuda-kun ile olan ilişkim. Matsuda-kun'a karşı tüm hislerim onun tarafından ayarlanmıştı.
İhanete uğramış, kandırılmış, kullanılmış, manipüle edilmiş; gerçek buydu.
Bu olayın gerçeği.
Yasuke Matsuda. Junko Enoshima. Aşk Sahnesi. Yıkılırken çatırdayıp tıkırdadılar.
Aynı anda kapı, Kamishiro-kun onu bir aletle açarken tıkırdıyordu.
"Hadi abla. Şimdilik sadece buradan çıkalım. Herkes birlikte olduğunda gerisini konuşuruz… hadi, acele et, acele et!"
Hala sersem biçimdeyken Kamishiro-kun tarafından asansörden dışarı itildim.
Sendeleyerek hantalca oradan çıkınca kendimi fazlasıyla uzun, dairesel bir salonda buldum, minyatür bir tiyatro gibiydi.
"Hey, bu yer bayağı hoş."
Kamishiro-kun'un arkamdan gelen sesi salonda yankılandı.
"Evet. Bu Çözülme Evremin başlaması için gerçekten uygun bir sahne olabilir."
Bu sahne yapılırken akıllarında bir şey vardı şüphesiz, öyle görünüyordu. Burada hiçbir şey yoktu. Burada birinin yaşadığı izlenimini verecek hiçbir şey yoktu. İç tasarım, duvar kağıdı ve halılarla minimum düzeyde tutulmuştu ve bulunan tek mobilya bir yatak ile çekmeceli dolaptı. Ayrıca köşede duran batı tarzı, sade bir tuvalet vardı. Ya geniş, abartılı bir hapishane hücresiydi ya da düşük bütçeli bir tiyatro sahnesi. Verdiği izlenim buydu.
Ancak benim dikkatimi daha çok çeken, burada kimsenin olmamasıydı.
Burada saklanıyor olması gereken Junko Enoshima, Mukuro İkusaba, Matsuda-kun, hatta İzuru Kamukura bile görünürde yoktu.
Bu öyle bir durumdu ki Kamishiro-kun'un bahsettiği o önemli kişiler yerine, sadece alakasız insanlar olan Yuuto Kamishiro and Ryouko Otonashi bulunuyordu.
Ama durum gerçekten bu muydu merak ettim.
Belki de büyük bir yanlış anlama yaşıyordum. Bunca zaman İzuru Kamukura'yı bir kez bile yüz yüze görmediğimi düşündüm ama acaba durum gerçekten bu muydu?
Belki de bunca zamandır beni izliyordu. Belki de aradığım kişi beni bunca zamandır gözlemliyordu.
Kısacası, İzuru Kamukura'nın gerçek kimliği-
Yuuto Kamishiro muydu?
Anında arkama döndüm.
Ama Kamishiro-kun orada yoktu.
Bunu düşündüğüm anda bakışlarım, Kamishiro-kun'un görüntüsünü algıladı.
Ayağımın dibinde eğilmişti.
Hayır, daha çok yerde diz çökmüş gibi görünüyordu.
Ama buna rağmen gözlerimiz buluştu.
Hemen geriye sıçradım.
Böylesine mantıksız bir gelişmeye karşı hissettiğim şok.
Böylesine tutarsız bir sonuca karşı hissettiğim korku.
Kafatasımdaki basınç öyle arttı ki burnumun kanaması şaşırtıcı olmazdı, sinirlerim öyle çok titremeye başladı ki artık düzgün bağlantı kuramıyordu.
Kamishiro-kun, yerde diz çökmüş olmasına rağmen zemine değil, tavana bakıyordu.
Bu imkansız.
Başını, sırtına değecek kadar geriye getirmek, yaşayan bir insan için imkansızdı.
Kısacası, sebebi buydu.
O yaşayan olmaktan çıkmıştı çoktan.
Kafası 180 derece geriye gitmiş Kamishiro-kun ve onun tavana bakışları tamamen kaskatıydı.
Canlı görünen tek şey, ağzından hafifçe dökülen kan akıntısıydı.
Kimsenin sesine veya sözlerine tepki veremezdi artık.
Bu benim için çok fazlaydı.
Bu benim için o kadar fazlaydı ki bilincim, önümde birinin ölmesinin görüntüsünü tam olarak kabullenemiyordu. Bundan dolayı tüm tepkilerim yavaşladı. Bu olay gerçekse buradan çoktan kaçmam gerekirdi. Sonuçta aklıma gelecek ilk şey, Kamishiro-kun'a bunu yapan kişinin çok yakında olması gerektiği gerçeğiydi.
Ama fazla yavaştım.
"Zavallı çocuk."
Asansörün yanında bir figür belirdi.
Zayıf ve açık tenli bir adamdı, Umudun Zirvesi Akademisi'ne ait kirli bir gömlek ve pantolon giyiyordu.
"Keşke Junko Enoshima'nın kişisel meselelerine burnunu sokmasaydı… o zaman böyle acımasız bir sona ulaşmazdı."
O, başı eğik şekilde bu sözleri sarf ederken hiçbir duygu hissedilmiyordu.
"S-Sen kimsin?"
Titreyerek sorduğumda beni yeni fark etmiş gibi başını kaldırdı.
"Benimle mi… konuşuyorsun?"
Bitkin görünüyordu.
Her şeyi kaybetmiş birinin yüzü.
Tüm düşüncelerini, hislerini ve duygularını kaybetmiş birinin yüzü.
"…Beni hatırlamıyor musun?"
Adam duygusuz bir sesle yanıtladıktan sonra, daha da duygusuz bir sesle tekrar konuştu.
"Neden hatırlamıyorsun?"
"N-Neden mi hatırlamıyorum… şey… b-ben kolay unutuyorum…"
Korku ve şaşkınlığın etkisiyle tamamen panik içindeydim.
"Ş-Şey… bir dakika bekle lütfen!"
Telaş içinde gözlerimi Ryouko Otonashi'nin Defterine çevirdim ve o anda oldu.
O kaşıntı bana dalga gibi vurdu.
Bu kaşıntı hissi kısa sürede acıya dönüştü. Ama bu, hararet getiren bir acıydı. Uyarı sinyali gibiydi. Hatırlayan Ryouko Otonashi ve unutan Ryouko Otonashi arasındaki çatışmadan gelen sürtünme ısısı, işte acının sebebi buydu.
"İzuru Kamukura ismi bir şeyler çağrıştırıyor mu?"
'Eh..?"
O beklenmeyen mırıldanmadan çıkan sözleri duyunca acının hepsi bir anda gitti.
"…Bu doğru mu?"
Tam önümde duran adam, İzuru Kamukura idi.
Umudun Zirvesi Akademisi'nin ortak emeğinin sonucu, Umudun Zirvesi Akademisi'nin sembolü.
Süper Lise Seviyesi Umut olarak bilinen adam.
Öyleyse neden?
Bana hüzünle dolu gözlerle baktı, kendisini dipsiz bir bataklıktan kurtarmam için yalvarır gibi.
Neden bana böyle üzgün gözlerle bakıyordu?
Bilmiyorum. Bilmiyorum ama bu ürkünç gözler, bakışlarımı elimde olmadan kendilerinden çekmeme yol açtı ancak sonra bakışlarım; kurtuluş arar gibi bakan gözlere ulaştı, Kamishiro-kun'un cesedinin gözlerine… ve yine gözlerimi panikle çevirdim.
"Öğrenmeseydi daha iyi olurdu…"
Muhtemelen bakışlarımı takip etti ve Kamishiro-kun'a yukarıdan bakarken mırıldandı.
"Muhatap olmasaydı sonu böyle olmayacaktı…"
Bu sözler aynı zamanda bana da yöneltilmiş gibi hissettim ve hayatımın tehlikede olduğunu sezdim.
"Ama sen farklısın."
"Ha..?
"Şu ana kadar yaptığım her şey… bilmen gerekiyor."
Bilmem mi gerekiyor, ha? Neden ben?
Ben bu soruyu soramadan derin derin iç geçirdi.
"Ayrıca… Düşünmek için daha fazla zamana ihtiyacım var… bu yüzden kararımı vermeden önce birazcık daha konuşma kararı aldım…"
Kendi kendine gevelerken bir yazıdan okuyor gibiydi. Onun anlık durumundan korkarak dikkat çekmeden odada göz gezdirmeye başladım. Ama bir havalandırma kanalı dışında kaçabileceğim bir yer yoktu. Tek çıkış asansördü, onun önünde de İzuru Kamukura duruyor, girişi kapatıyordu.
"Şey… Sanırım Junko Enoshima'nın hedefleri ile başlamalıyım."
Konuşurken başını kaşıdı, benimle göz göze gelmeye uğraşmadı hatta bundan kaçınıyordu sanki.
"Umudun Zirvesi Akademisi'nin En Kötü Olayı, başından beri Junko Enoshima'ya pek anlam ifade etmiyor…"
"…Eh?"
Yalnızca bu sözcüklerle dikkatim bütünüyle toplanmıştı.
Umudun Zirvesi Akademisi'nin En Kötü Olayı… pek anlam ifade etmiyor mu?
"Junko Enoshima sadece Hazırlık Departmanının bastırılmış duygularını uyandırmak istedi. Sırf bu yüzden Süper Lise Seviyesi Umut'u o olaya bulaştırdı ve sonra o kişileri kışkırttı... hayır, kışkırtmak kadar kolay bir şey değildi, o beyin yıkama idi."
"Beyin yıkama…"
Şiddetli kaşıntı ile birlikte acı hissi, aklıma o görüntüyü getirdi.
Yeraltı tesisinde, Monokuma Kafalarının ardında gördüğüm ekrandan görüntüler. Ezilen kafalar, kesilmiş yüzler, kahreden çığlıklar, kırmızı et yığınları.
"Sırf bu amaç için, beni ve öğrenci konseyini kurban olarak kullandı. Sadece artık muamelesi gören kişiler için, okulun gururlu elitlerini bir Karşılıklı Cinayet oyununa sürükledi… gerçekten en kötü olay değilse ne bu?"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.