Sınıf arkadaşım Sakura Yamauchi'nin cenazesi, o hayattayken ona hiç yakışmayan bulutlu bir günde yapıldı.
Hayatının değerinin kanıtı olarak, birçok kişi hem ayin sırasında hem de dün geceki törende gözyaşlarına boğuldu. Ben, bunların ikisine de katılmadım. Bütün zaman boyunca evde kaldım.
Neyse ki, beni katılmaya zorlayacak tek sınıf arkadaşım bu dünyayı çoktan terk etmişti ve öğretmenimizin ya da ailesinin beni çağırma hakkı ya da yükümlülüğü yoktu, bu yüzden ben de kendi kararımın arkasında durdum.
Kesinlikle, ben bir lise öğrencisi olarak kimse tarafından kabul edilmesem de okula gitmem gerekiyordu - ama o izin gününde öldüğü için kötü havalarda dışarı çıkmaktan kaçınabildim.
Birlikte seyahat eden ailem bana yeterli bir öğle yemeği bıraktığından, durmadan odamda kaldım. ‘‘Bu hareketlerim bir sınıf arkadaşını kaybetmenin yalnızlığı ve boşluğundan kaynaklanıyordu’’ demek yanlış olurdu. Bu yüzden dışarı çıkmasam da ben, her zaman izin günlerini kendi odalarında geçiren tiplerdendim.
Odamda beni genellikle kitap okurken bulurdunuz. Rehber kitaplardan ve kişisel gelişim kitaplarından daha çok roman okumayı severdim. Yatağımın üstünde yuvarlanıp başımı ya da çenemi beyaz yastığa dayayarak ciltsiz kitaplarımı okurdum. Ciltli kitaplar çok pahalı olduğu için ciltsizleri tercih ediyordum.
Şu anda okuduğum kitap ondan ödünç aldığım bir kitaptı. Kitap okumayan kızın karşılaştığı tek başyapıt. Kitaplıktaki yeri, ödünç aldığımdan beri bozulmamıştı. Ölmeden önce okuyup geri vermeyi planlamış olsam da artık bunun için çok geçti.
Gecikmeme karşı bir şey yapılamayacağından, işim bittikten sonra kitabı onun evine geri götürmeye karar verdim. Onun resmini selamlamak kitabı geri vermek için iyi bir vakit olurdu.
Kitabın yarısını okumayı bitirdiğimde akşam olmuştu. Kapalı perdelerden süzülen flüoresan ışığı görmek için kullanırken, gelen tek bir çağrısından sonra ne kadar zaman geçtiğini farkettim. Telefon görüşmesi özel birisinden değildi. Annemdendi. İlk iki aramayı görmezden gelsem de bunun akşam yemeğiyle ilgili olduğunu fark ettim ve telefonu kulağıma götürdüm. Telefon görüşmesinin içeriği pilavın pişirilmesiyle ilgiliydi. Talimatları monoton bir sesle onayladım ve aramayı sonlandırdım.
Telefonu masamın üzerine bırakırken ani bir farkındalıkla irkildim. Telefona en son dokunalı iki gün olmuştu. Bilinçli olarak kaçındığımı düşünmüyorum. Her nasılsa -bunun bir anlamı olabileceğini inkâr etmeyecek olsam da- telefonuma dokunmayı unuttum.
Açılıp kapanabilen kapaklı telefonumu açtım ve gelen kutuma baktım. Tek bir okunmamış mesaj yoktu. Bu, tamamen doğaldı. Gönderilen mesajlarımı kontrol ederek devam ettim. Orada, arama fonksiyonu dışında, telefonumun en son kullanımı görülebiliyordu.
Ona bir mesaj göndermiştim, sınıf arkadaşıma.
Tek satırlık bir mesaj.
Okumuş muydu bilmiyordum.
Mutfağa gitmek için odamdan çıkmak üzereyken, bir kez daha dönüp yatağıma yüzüstü uzandım. Ona gönderdiğim sözler kalbimde dönüp duruyordu.
Onları görüp görmediğini bilmiyordum.
"Pankreasını yemek istiyorum."
Okusaydı, mesaja nasıl bir tepki verirdi merak ediyorum.
Bunları düşünürken uyuyakaldım. Sonunda, eve döndüğünde pilavı annem pişirdi.
Onunla rüyalarımda görüşürüm - belki.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar
*Not: Yorum Yazmadan Önce;
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.