Güneş ufuk çizgisinden kendini belli etmeye başlamıştı. Güneş yükselirken buzulların üzerinden yansıyan ışıklar buzulların parlamasını sağlayarak çok hoş bir görüntü oluşturuyordu.
Normalde bu kadar erken kalkmazdı ama bugün erken kalkması gerekmişti. Çünkü kimseyle karşılaşmadan gidip mavi güllerden almayı planlıyordu. Aldığı güllerden birini kurutup babaannesi için bir kitap ayracı yapacaktı ve birkaç gülü daha kurutup kardeşinin beşiğini süsleyecekti.
Pencereden uzaklaştı ve bir tane sapı olan küçük hasır sepetini aldı. Parmak uçlarının üzerinde gidiyordu. Odasının kapısını gıcırdamasın diye yavaşça açtı ve aynı şekilde yürümeye devam etti. Anne ve babası genelde bu saatlerde uyanık olmuyordu ama bazen su içmek gibi bazı ufak sebeplerden uyanabiliyorlardı. Onlara yakalanmadan gül buzuluna gitmekti amacı.
Aslında bunu gizlice yapmasının bir sebebi vardı. Son zamanlarda ailesi onun dışarı çıkmasına pek izin vermez olmuştu. Hatta kendileriyle bile dışarı çıkmasını pek istemiyorlardı.
Choej ailesinin korumacılığına asla anlam veremedi. Sonuçta buzuldaki herkes birbirini tanıyordu ve aile gibilerdi. Onlardan zarar gelmeyeceğine göre neyden saklanması gerekliydi? Choej arkadaşlarıyla oynamak istiyordu her çocuğun isteyeceği gibi...
Choej ayakkabılarını sessizce ayakkabılıktan aldı ve giydi. Sessiz bir şekilde hareket etmeye devam ederek kapıyı açtı.
Dışarısı tamamen aydınlık olmuştu. Yazın insanı ısıtan havası Choej’in gülümsemesine neden oldu. Choej’in gülleri uzun ömürlü kılmayı istediğini öğrenince annesi “Gülleri kurutmak için en ideal mevsim yazdır. Şeyy… kışın pek iyi kurutamazsın. Yani yaza kadar beklesen daha iyi olur. Hem o zaman ben sana nasıl kurutacağını da gösteririm, tamam mı kuzum?” demişti.
‘Hehe sonunda yaz geldi. Gülleri kurutmak için sabırsızlanıyorum.’
Lacivert gözlerinde heyecan dolup taşıyordu. Gözlerindeki sarı ışıltılı kısımlar da gözünün gece gökyüzünde oluşan eşsiz manzaraya benzemesini sağlıyordu.
Choej heyecanla evlerinin bulunduğu buzuldan koşarak uzaklaşmaya başladı. Ortak kullanımda olan buzullara ulaşmak için taş köprüden geçti.
Elindeki hasır sepeti sallaya sallaya ilerledi.
Geçtiği yerlerde sadece buzullarda yetişebilen yani oranın endemik türü olan bitkiler ve böcekler vardı: buzul gelinciği, esintisefası, gümüş uğurböceği, kar ahududusu…
Choej geçerken onlara da bakıyordu.
“Üzgünüm ama bana öyle bakmayın. Sizi de bir gün kurutacağım ama ilk önce mavi gülleri kurutmak istiyorum. Benim babaannem mavi gülleri çok sever. Bu yüzden ilk önce onu kurutmalıyım. Yani bana darılmayın.”
Choej bitkilerle konuşmayı bitirdikten sonra onlara doğru samimi bir şekilde gülümsedi.
‘Annem ben onlara güzel şeyler söylediğimde onların mutlu olup bana sarılabilmek için daha çabuk büyüdüklerini söyledi. Bu onların da duyguları olduğu anlamına gelir değil mi? O zaman benim sadece mavi gülleri seven biri olduğumu düşünüp üzülmelerini istemem. Bana artık kırgın değillerdir herhalde?’
Konuştuğu bitkilerin oradan uzaklaştı. Onun aradığı mavi güller biraz daha ötedeydi.
Mavi gül çalılarının olduğu yere geldi. Sepeti yere koyup kurutmak istediği gülleri özenle seçmeye başladı.
‘Hımm bu güzel değil. Yaprakları yenilmiş. Gerçi burada bu gülle beslenen türlerin olmadığını söylememiş miydi babam?’
“Immm…”
Choej güle dikkatle baktı.
‘Eh ben yanlış hatırlıyor da olabilirim.’
Sonra beğendiği bir gülü koparmak için elini uzattı ama gülü tuttuğu gibi de küçücük eline dikenler battı.
“Ouyyyy… Hık…”
Sevimli lacivert gözleri yaşarmıştı.
Sonrasında biraz gözyaşı akıttıktan sonra gülleri bir mendil ile tutarak koparmaya başladı.
“Heyyy bakın ben kazandım. Hehe..”
3-4 tane gül koparmıştı ki ayak sesleri duymaya başladı. Ardından da iki adamın konuşmaları daha doğrusu tartışmalarını duydu. Sesler gül çalılığının biraz ötesinde kalıyordu. Choej çalılığın altına doğru çömeldi.
“Ne demek olmaz?! Lider, sana kaç defa bunun buzul halkı için ne kadar iyi olacağını anlattım. Neden bunu tekrar düşünmüyorsun?!”
“Peki sen neden benim sebebimi anlamaya çalışmıyorsun?” diye soğukkanlılıkla cevap verdi adam.
“Anlamadığımı kim söyledi? Anlıyorum ama doğru bulmuyorum!”
“Hım… Bazen toplum için kendi doğrularını kalbine gömmen gerekir. Bunu unutma.” Devam edecek…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.