Bir genç yere dökülmüş olan akrilik boya tüplerini topluyordu.
Eli en son olarak kahverengimsi bir yeşile gitti.
Boyaya baktı ve bu boya yüzünden az önce başına gelenleri düşündü.
Bazı sınıf arkadaşları o rengi ona benzetmişlerdi.
Yani onlara göre “İĞRENÇ” idi.
Onlara göre o renk hiçbir resimde güzel gözükmezdi.
Ve yine onlara göre genç de insanların içinde güzel gözükmüyordu!!!!
Genç onların bu eleştirilerine sinirlenince onlara bağırmıştı.
Sonuç olarak kavga çıkmıştı. Tabii karşı taraf daha kalabalık olduğu için mağlup taraf genç olmuştu.
Boyalarının etrafa saçılmış olması da bu kavga yüzündendi.
Boyaların hepsini kutuya koyduktan sonra yaşaran gözlerini sildi.
Ustasının yanına gitmeliydi. Kavga yüzünden çok geç kalmıştı zaten. Yani daha fazla oyalanmamalıydı.
Koşar adım yürürken düşüncelere daldı.
‘Okul çıkışında kavgaya tutuşacak kadar salak olduğuma inanamıyorum. Ahh…. Sadece umursamadan yanlarından geçmeliydim. Şimdi geç kaldım. Offff… ya ustam kızarsa?’
Gencin vücudu gerginlikten biraz sertleşti ama sonra rahatlamak için nefes alıp verdi.
‘U-ustam kızmaz yaa. Hahaha… . . . yapmaz di mi?’
Biraz endişeli ve biraz da düşünceli bir hal aldı gencin yüzü.
Ellili yaşlarda bir adam gence endişeli gözlerle bakıyordu.
“Eh ne?! Ehehe o kadar da ciddi bir şey yok. Sadece önüme dikkat etmediğim için fark etmeden bir ağaca çarptım.”
“…”
“Ehehe”
Gencin yüzünde ter damlacıkları oluşmaya başlamıştı.
‘İnan lütfen bu yalana lütfennnnn. ‘
Ustası endişeyle gözlerini kıstı sonra da başını sağa sola doğru sallarken bir iç çekti.
“Hahh….”
“Ehehe cidden bir ağaca çarptım usta. O yüzden bütün boyalarım etrafa saçılınca toplamakla uğraşmak zorunda kaldım.”
“Yüzünde kocaman bir morluk var Ahlas.”
“…”
‘O kadar sert mi vurmuşlar… offff hay salak kafam niye gelmeden önce kendime bir aynayla bakmadım ki? Offf….’
“Hahhh… geç şu koltuğa otur.”
Usta eliyle üstü boyayla kaplanmış biraz eski bir koltuğu işaret etti. O koltuk atölyenin kopmaz bir parçasıydı sanki. Ustası o koltuğun 10 yıldan fazladır orda olduğunu söylemişti ona ilk geldiği zamanlarda.
Ahlas en sonunda gidip o koltuğa oturdu.
Ustası ise dışarı çıktı ve biraz sonra da elinde bir buz paketiyle geri geldi.
“Daha sonra edersin. Ama ilk önce neler olduğunu anlatmaya ne dersin?”
Ahlas biraz yüzü asık şekilde yere baktı.
“Peki, şimdi anlatmak istemiyorsun sanırım. Ben ilaç kutusunu alıp geleyim ve diğer yaralarına sürelim.”
Ustası gittiği zaman Ahlas düşüncelere dalmıştı.
‘Anlatmalı mıyım? Ya kavga çıkardığım için bana kızarsa? Ya hayal kırıklığına uğrarsa?’
Gözü endişelerinden dolayı yaşarıyordu.
Biraz sonra ustası elinde ilaç kutusuyla geri geldi.
“Elini uzat bakalım.”
Ahlas elini uzattı.
Ustası onun gözlerine baktı sonra gözleri Ahlas’ın eline gitti.
“Bak Ahlas, sen benim için oğlum gibisin. Senin yaşlarında çocuklarım var ve onların üzgün olmasını istemeyeceğim gibi senin de üzgün olmanı istemem. Daha çok gençsin, şimdiden yaşadıklarını içine atmaya başlarsan erken yaşlanırsın. Sonra benim gibi yakışıklı olamazsın haha. Bak bana içimdekileri resim yaparak dışarı atıyorum ve o sayede hala çok yakışıklıyım haha.”
“Ahaha evet usta öylesiniz.”
“Çok sağ ol evlat.”
“Usta bir şey sorabilir miyim?”
Ustası hafifçe ve biraz da acıklı şekilde gülümsedi.
“Büyük olasılıkla ne soracağını biliyorum ama neyse sor bakalım.”
“Benim yaşlarımda çocuklarınız olduğunu söylediniz. Neden çocuklarınız bu kadar küçükler?”
“Ahaha tahmin ettiğim şeyi sordun.”
Ustası kahkaha atıyordu ama sesi hiç de neşeli değildi.
“Özel bir konu mu?”
“Eh… biraz ama senden saklama gereği görmüyorum. Anlatmaya başlıyorum o zaman.”
Ahlas kafasını “Tamam, devam et usta.” dercesine salladı.
“İlk evliliğim ben 24 yaşındayken olmuştu. Ailem benimle pek ortak noktası bulunmayan bir kadınla evlenmem için ısrar etmişti. Evlendikten hemen sonra sıkıntılar fırlamadı tabii ki. Amma velakin zaman geçtikçe sorunlar oluşmaya başladı. Kavgadır gürültüdür patırtıdır her şey oluyordu evde. O farklı şeyler istiyordu ben başka şeyler. İkimizin hayalleri farklıydı. Ben onun hayalini anlayabiliyor muydum bilmiyorum ama o anlamıyordu. ‘Bu resimler ne halta yarayacak?! Bütün hayatımızı bu resimlere bakarak mı geçireceğiz?! Başka şekilde bir hayatımız olmayacak mı?!’ şeklinde başımın etini yiyip duruyordu. O sıralarda ikimizin de ailesi torun istedikleri için baskı yapıyordu. Evliliğin 3.yılında o hamile kalmıştı. İlk 4 ay sorunsuz bir hamilelik yaşadı ama 5.ayda düşük yaptı. Çocuğun düşmesi konusunda suçu bana yüklemeye çalıştı. Belki de onun gözünde suçlu bendim. Ama ben çocuğumun ölmesini istemedim. O kadınla anlaşamıyor olsam da o masum çocuktan nasıl nefret edebilirdim?! En sonunda iki taraf da bu evliliğin iki taraf için de yorucu ve ıstırap verici olduğunu söyleyerek boşanma konusunda anlaştı. O 4 yıllık süre benim evliliğe olan güvensizliğimi oluşturmuştu. Ama yıllar sonra hayatımın aşkıyla karşılaştım. O beni anlıyordu ben de onu. İkimiz birbirimiz için yaratılmıştık sanki. İşte o hayatım aşkıyla evliliğim sonucu nur topu gibi iki çocuğum oldu. Biraz geç olsa da şu an çok huzurlu bir aileye sahibim. Ahhh çok konuştum. Di mi?”
“Hayır.”
Ahlas’ın gözleri ilk defa duyduğu bu gerçekler karşısında şaşkınlıkla titriyordu.
“Ben bunları hiç bilmiyordum. Bunları bana anlattığın için çok teşekkürler usta.”
“Önemli değil. Peki, sen bana anlatacak mısın?”
“Evet…”
Ustası gülümsedi.
Ahlas boya kutusuna ulaşarak o kahverengimsi yeşil boyayı çıkardı. Daha sonra ustasına gösterdi ve konuşmaya başladı.
“Okul çıkışında boyalarımı kontrol ediyordum. Sonra bazı sınıf arkadaşlarım elimde bu rengi gördüler. Sonra da ‘Iyyy görüyor musunuz o ne kadar iğrenç bir renk?’ ‘Hey, o renk sizce de sahibine benzemiyor mu? İkisi de iğrençler.’ ‘Eminim o renk hiçbir resimde güzel gözükmüyordur. Aynı Ahlas’ın insanların içinde uzaylıya benziyor olması gibi gözükür.’ gibi şeyler söylediler onları duyabildiğim halde. Sonra ben dayanamayıp onlara bağırdım. Ve kavga çıktı. Eh tabii ki onlar sayıca üstün olduklarından kolayca kazandılar. O yüzden geciktim.”
“Hım…gel benimle. Ve o boyayı da yanında getir.”
“Tamam usta.”
İkisi birlikte bir şövalenin başına geçtiler.
Ustası şövaleye orta boy bir tuval (50x35) yerleştirdi.
Ve birkaç boya seçerek bir resim yapmaya başladı.
Resimde kahverengiler yeşiller ağırlıktaydı.
Bu bir orman resmiydi.
Ormanın ortasında ağaçtan yapılma, sevimli, tek katlı ve hafif eskimiş bir kulübe bulunuyordu.
Kulübenin çatısında o an yanmayan 3 tane gaz lambası bulunuyordu.
Kapısı ise koyu bordoya boyanmıştı ve de ahşaptandı.
Pencere pervazları ise bebek pembesindeydi.
Pencerenin pervazlarına asılmış birkaç çiçek saksısı vardı.
Saksıda mor , mavi , pembe ve sarı renklerde çiçekler vardı.
Kulübeye giden yol koyu ve açık gri renklerde irili ufaklı taşlardan oluşuyordu.
Üzerlerine dökülmüş farklı farklı yapraklar vardı.
Ağaçların yoğunluğundan gökyüzü görünmüyordu.
Ağaçların bazıları iğne yapraklılardandı, bazıları ise geniş yapraklılardan.
Ustası en son olarak ağaçların gövdesine çırağına benzetilen o kahverengimsi yeşili sürdü.
Artık ağaçların bir yüzünde yosun vardı.
Ahlas gözlerini büyülenmiş gibi açtı.
O tiksinilen renk nasıl da resmin o eşsiz havasına uyum sağlamıştı.
“Gördün mü hiçbir renk iğrenç değildir. Sadece doğru resimde bulunmaları gereklidir. İnsanlar da öyle. Elbet her insanın uyum sağlayabileceği bi çevre vardır. Mesele orayı bulabilmektedir. Bak bana ilk eşimle biz uyumsuz resimlerin renkleriydik. Ama şimdi uyumlu olduğum resmi buldum. Senin de bulabileceğine inanıyorum.”
“Ben… sanırım anlıyorum usta.”
Ahlas kocaman bir şekilde gülümsedi.
Ustası da gülümsedi ve tuvali şövaleden alarak Ahlas’a uzattı.
“Al bakalım. Artık bu resim senin. Bu renk gibi senin de kendi resmini bulman dileğiyle! Bunun için dualarım seninle.”
“Çok teşekkürler usta!”
Ahlas’ın ustası çırağının kalbinde çalan şarkıyı sevmesini, o şarkıyı sevmeyenler olacağı gibi sevenlerin de olacağını öğretmişti. Şarkıyı söylemeye devam edip etmemek artık Ahlas’a bağlıydı ve söylemeyi seçmişti.
* Hikaye bitti. Bu sadece bazı terimleri anlatacağım ve bir anımı paylaşacağım kısım.
Akrilik boya genelde tuval boyamada yani tablo yapımında kullanılan bir boyadır. Taş boyama, ahşap boyama gibi şeylerde de kullanılır. Kullanımı tamamen sizin hayal gücünüze kalmış aslında. O boya kuruyunca plastik gibi bir hal alır ve ben onun bu özelliğini kullanarak kumlu bir harçta kullandım ve Türkiye yükselti haritası yaptım coğrafya performansı için. Ama siz bunu sakın performans için yapmayın yapıyorsanız anca proje için yapın. Çok zahmetli. Fjgfhjgjhg
Şövale, evet şövalye değil, resim yaparken daha doğrusu tuval boyarken kullanılan ahşap bir alettir. Tuvali şövalede yerine koyduktan sonra şövaledeki vidalar sayesinde yüksekliği, eğimi ayarlayabilirsiniz ve tuvalinizi kaymasın diye üstten sabitleyebilirsiniz. Hafif üçgenimsi bir şekildedir ve insan boylarındadır. Anlaşılması için yorumlara bir şövale resmi eklerim.
Gelelim anıya. :D
Öncelikle bu kısmı hikâyenin ortasına yazmamak için kendimi zor tuttuğumu belirtmek isterim, akışı engellemesin diye buraya yazmaya karar verdim en sonunda. Neyseee… Ahsal’ın ustasının yakışıklı olduğunu onayladığı kısım ile ilgili birazcık.
Benim babam bi ara “Ben yakışıklıyım değil mi?” diye sormuştu bana. Çok sık bu tarz sorular soruyor aslında. Ehem- neyse ben babamın o sorusuna nasıl cevap vermişimdir sizce? “Çirkin değilsin baba.” demiştim. Dkjkdfhjgkhg Babam ondan sonra “Çok dobrasın, insan az kibar olur” diye başımın etini yemeye başladı. Hala yiyor. Ama aslında dobra olduğum konusunda haklı buluyorum. Ehem- siz siz olun beni değil Ahsal’ı örnek alın. Akıllı çocuk benim aksime. Dfjghjkfhg neyse umarım okurken zevk almışsınızdır. Ayrıca sona eklediğim bu kısım umarım sizi rahatsız etmemiştir. Gelecek hikâyelerde görüşürüz!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.