Yaklaşık bir hafta sonra koza daralmaya ve yırtılmaya başladı, siyah bir tabakayla kaplı Lin bilinçsiz şekilde kozadan toprak zemine düştü.
Bedeni tamamen iyileşmiş olsa da hala sıska ve kemikleri sayılabiliyordu. Topraktan yoğunlaşan kan onun yaşam özünü onarmasına rağmen bundan fazlasını yerine getirememişti. Birkaç saat sonra Lin hafif iniltiler ve öksürüklerle gözlerini aralamaya başladı.
‘’Burası neresi?’’ şaşkın bakışlarla kafasını yavaşça doğrultup etrafına bakındı ama zaman geçtikçe yüzü daha çok şaşırmış görünüyordu.
‘’Ben Xi Xuan, öldüm mü?’’ ellerine ve yerde uzanan ince bacaklarına bakarken olanları anlamlandırmaya çalıştı, kendini incelerken tanıdık bir şeyle karşılaştı. El bileğinde bir doğum lekesi vardı.
‘’Bu doğum lekesi!?’’ hızlıca yüzüne dokunmaya ve tanımaya çalıştı, saçlarını kurcaladı ne olduğunu anlamıyordu. Bu ufak beden, doğum lekesi ve tanıdık gelen hatlar... ‘’Torunumun bedeni olabilir mi..?’’ kalbi sızlarken olanları düşünmeye başladı.
En son toprak evin önünde yere düşmüştü, evi köyün dağ yamacına yakın olduğundan köylüler özellikle oraya gelmedikçe onu göremezlerdi. Yerde bir süre kaldıktan sonra gözlerinin karardığını hatırlıyordu ve sonra buradaydı!
‘’Böyle bir şey nasıl olabilir, hem bu Lin’in bedeniyse onun ruhu...’’ olanları düşünmek isterken gözleri ölmeden önceki zamanı tekrarlarcasına yaşarmaya başladı. Kendine saldırmak ve zarar vermek istedi ama torunun bedeni olduğu için sonsuz bir tereddüt hissi içini kapladı.
Şu anki durumunda kendini zarar verecek cesarete dahi sahip değildi!
Yerde uzunca bir süre hareketsiz kaldıktan sonra kafasını yukarı kaldırıp gökyünüze baktı. Yüzünde ciddi bir ifadeyle ‘’O hikaye gerçek olabilir mi?’’ diye mırıldandı. Aslında torunu Lin’in ruhu çoktan göç etmişti ve bedeni hayata dönmüştü ancak bir ruhtan mahrumdu.
Xi Xuan’ın hatırladığı hikaye de yüzyıllar önce Göksel Arma İmparatorluğunda sayısız cesede hükmeden korkunç bir varlık vardı, birçok güçlü imparator muhafızının güçlerini birleştirmesiyle güney eyaletlerinin merkezinde tuzağa düşürülmüş ve öldürülmüştü.
Ancak o varlığın gerisinde sayısız lanet bıraktığı söyleniyordu.
Bunlardan birisi de ruh arayan sağlam cesetlerden bahsediyordu, normal zamanlarda çocukları korkutmak için anlatılan bu hikayenin gerçek olabileceği Xi Xuan’ın aklından bile geçmemişti.
Yaşlı kavak ağacı ve çevresindeki toprak geçmişte esrarengiz bir şekilde yoğun yin enerjisiyle dolmuştu, bu yüzden yakınında pek fazla canlı da yoktu. Bir ceset bu kadar yin enerjisine maruz kaldığında bazı değişimler geçirirdi. Lin’in cesedine olan da buydu.
Yin enerjisiyle onarılan ceset, yaşlı kavak ağacında saklanmış olan lanetten etkilenmiş ve oraya en yakın yerleşim yerinde ölen yaşlı Xi Xuan’ın ruhunu yutmuştu.
Xi Xuan bunları düşünürken yüzü solgunlaşmıştı, daha sonra kendini sakinleştirip etrafa bakmaya çalıştı.
Ağaçtaki halatı ve yerdeki sürükleme izlerini gördüğünde içinde ıstırap dolu duygular taşmaya başladı. Torununun nasıl öldüğü gözlerinin önüne gelmiş gibiydi. Lin’i kimin öldürdüğünü bilmiyordu ama o kişinin köyde olduğuna hissediyordu.
Istırap duygusu yavaşça öfke ve intikam duygusuna dönmeye başlarken ayağa kalktı. Gözleri kan kırmızısı parıldarken ‘’İntikamını alacağım Lin!’’
Köydeki karı koca çifti tarlada işlerini yaparlarken sırtlarında soğuk bir ürperti hissettiler...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.