Xi Xuan kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı ve torununun ince bedenine baktı, içi hala acıyor olsa da bunu atlatmak zorundaydı. Bir süre sonra yeni bedenine alışmak için yaşlı kavak ağacının etrafında biraz yürüme pratikleri yaptı.
Başlarda biraz yalpalasa da ona engel olacak bir sorun yoktu, beden sağlam görünüyordu. Ayrıca zihni da daha pürüzsüz hissettiriyordu.
Hareketleri daha akıcı hale geldikten sonra ağacın etrafındaki izleri incelemeye başladı, ‘’Sürüklenme izleri ormanın dış halkasına doğru gidiyor.’’ kendi kendine mırıldandı ama sonra dişlerini sıktı.
‘’Burada herhangi bir boğuşma izi yok, yani Lin buraya getirilmeden önce zaten ölmüştü.’’ Yani onu öldüren insanlar onu asarak cesedine dahi acı çektirmek istiyorlardı! Bunu düşününce öfkesi tekrar hareketlendi.
Ama şu anki durumunda katilleri bulsa dahi onlara bir şey yapamazdı. Bir şeyler planlaması gerekiyordu.
Yerdeki izleri takip ederek olay mahallini aramaya devam etti, yolda kendi kendine düşünmeden edemedi. ‘’Katil, ufak bir çocuğu omuzlarında taşıyıp izlerden kurtulamaz mıydı? Hem Lin kaybolalı bir haftadan daha fazla oldu. İzler hala nasıl sağlam kalabildi?’’ elini çenesine götürüp sesli düşündü.
Bir şeyler doğru değildi. ‘’İzler sahte olabilir mi?’’ içini bilinmezlik duygusu kemirmeye başladı, ‘’Ama katilin bu kadar uğraşmasına değmezdi. Köylüler bile ara sıra olan ölüm haberlerini umursamazlar.’’ ne kadar düşünürse o kadar kafası karıştı.
‘’Katilin amacı ne olursa olsun elimdeki tek seçenek izleri takip etmek.’’ iç çekerken yürümeye devam etti.
O sırada ona çok uzak olmayan bir yerde, ağaçların ardında yüzleri ifadesiz bir grup insan silüeti onu izliyordu. Bir süre sonra arkalarını dönüp ormanın derinliklerinde kayboldular.
Xi Xuan, tavanı içe göçmüş eski bir oduncu kulübesi bulana kadar izleri takip etti. ‘’Tuhaf, ormanın bu bölgesine daha önce ağaç kesmek için gelmiştim. Böyle bir kulübe olduğunu hatırlamıyorum.’’ Bugün yeterince kafası karışmıştı, sanki tüm dünya onunla oyun oynuyor gibiydi.
Kafasını sağa sola sallayıp düşüncelerinden arınmaya çalıştı. Kulübeye yaklaşırken yer yer yanmış ve kararmış toprak parçaları gördü, dişlerini birbirine sürttü. Beyni ona burada gerçekleşen sahneyi canlandırıyor gibiydi.
Yavaşça kulübenin etrafını dolaştı, işine yarayacak ve katili bulabileceği bir işaret aradı. ‘’İçeride paslı iki balta ve bir çömlek dışında içeride başka bir şey görünmüyor.’’ Söyledikten sonra iç çekti. Arkasını dönüp köye gitmeyi düşünürken gözleri parıldadı.
Tahtaların arasına sıkışmış bir defter vardı!
O anki heyecanla hemen kendini deftere atıp ince kollarını tahtaların arasından uzattı. Biraz ıkınarak kendini çökmüş kulübeye doğru sıkıştırdı. ‘’Biraz daha ve aldım!’’ defteri aldı ve arkaya doğru düştü.
‘’Bu acıttı...’’ arkasını ovuştururken söylendi ama gözleri elindeki eski ve yosun tutmuş defteri görünce tekrar parıldadı. Bu onun için bir intikam umuduydu!
Ruhu sadece bu şekilde huzura erebilirdi!
‘’Hiç yoktan iyidir.’’ Eski defterin birbirine kenetlenmiş sayfalarını dikkatlice ayırarak ilk sayfayı açtı. İlk sayfada bazı karalamalar ve yerel dilde yazılmış el yazısı vardı. Geçmişte köydeki cadıdan okumayı zor da olsa öğrenmişti.
Heceleyerek ilk satırı okumaya çalıştı.
[Bu defteri hafızasını yavaşça kaybeden kendim için yazıyorum. Yerel halka karışıp eski dilimi unutma ihtimalime karşı yerel dilde yazacağım.]
‘’Hafıza kaybı mı?’’ merak ederek devamını okumaya çalıştı.
[Benim adım Ji Yun ve farklı bir düzlemden bu düzleme göç ettim.]
‘’Göç etmek? Nereden?’’ Xi Xuan bunun insanlarla alay etmek için yazılmış bir şey olup olmadığından şüphe etmeye başladı.
[Geçmiş düzlemimdeki anılarımı her geçen gün kaybediyorum, bir gün adımı unutmaktan korkuyorum. Bu beni derinden sarsıyor.]
[Baba ve anne, Mei hepinizi çok özledim...]
[...]
Buna benzer birkaç satırın altında bir aile fotoğrafı yapıştırılmıştı. Beyaz saçları olan bir çift kanepede otururken arkalarında bir kadın ve adam vardı.
Ama ürkütücü olan hiç birinin yüzlerinin görünmemesiydi.
‘’Sanki canlı gibiler, bu ne tür bir sihir? Yine de yüzleri eksik gibi. Fırsatım olursa bunu köydeki cadıya sormalıyım belki de.’’ Xi Xuan parmaklarını fotoğrafın üstünde gezdirirken düşündü.
İlk sayfada birkaç satır ve fotoğraf dışında başka bir şey yoktu. Sonra okumaya devam etmek için dikkatlice ikinci sayfayı sıyırdı ama onu şaşırtan bir şeyle karşılaştı.
Sayfa boştu.
Üçüncü sayfayı da yırtmadan ayırdı ama üçüncü sayfa da boştu. ‘’Biri şaka yapıyor olabilir mi?’’ içinden geçirdi. Sayfaları ayırmaya devam etti ama sonuç aynıydı, soluk renkli sayfaların üstünde tek bir kelime yoktu.
Son sayfaya geldiğinde kan kırmızısı bir yazı olduğunu gördü.
[Xi Xuan!!!]
Sırtından derin bir ürperti geçerken çığlık atmamak için kendini tutmaya çalıştı, hızlıca arkasını döndü. Nefesi hızlanmaya başladı.
Sanki bir şey onu izliyordu.
Hayatı görüp geçirmiş bir yaşlı adam olsa da korkuyordu, ayakları ona koşmasını söylüyordu. Defteri kulübeye doğru fırlatıp köyün olduğu patikaya koşmak için kendini ikna etti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.